İdea Yayınevi / Kitaplar
online kitap satışı  
site haritası  
 

    İdea Yayınevi online kitap satış sayfası

Google Play — İdea Yayınevi Kitapları (pdf)

   • Alkibiades ve Coriolanus / Plutark
   • Alman İdealizmi / Copleston, Frederick
   • Analitik Felsefe: Bir Yanılsamanın Tarihi / Preston, Aaron
   • Analitik Felsefenin Öyküsü / Bletzki, Matar
   • Anlığın Yönetimi İçin Kurallar / Descartes, René
   • Arı Usun Eleştirisi / Kant, Immanuel
   • Arı Usun Eleştirisi / Kritik der reinen Vernunft    (Türkçe-Almanca) / Kant, Immanuel
   • Arı Usun Eleştirisi (SEÇMELER) / Kant, Immanuel
   • Aristoteles / Copleston, Frederick
   • Aydınlanma / Copleston, Frederick
   • Berkeley • Hume / Copleston, Frederick
   • Bilimin Yapısı — Bilimsel Araştırma Mantığında Problemler / Nagel, Ernest
   • Bir Yanılsamanın Geleceği • Uygarlık ve Hoşnutsuzlukları / Freud, Sigmund
   • Bir Yanılsamanın Geleceği / Freud, Sigmund
   • Descartes / Copleston, Frederick
   • Doğa Felsefesi — 1 Mekanik / Hegel, Georg Wilhelm Friedrich
   • Doğal Felsefenin Matematiksel İlkeleri (SEÇMELER) / Newton, Isaac
   • Erken Yunan Felsefesi / Burnet, John
   • Eros ve Uygarlık / Marcuse, Herbert
   • Estetiğe Giriş / Hegel, Georg Wilhelm Friedrich
   • Eşeysellik Kuramı Üzerine Üç Deneme / Freud, Sigmund
   • Eşitsizliğin Kökeni / Rousseau, Jean-Jacques
   • Felsefe Tarihi / Sahakian, William
   • Felsefi Propedeutik / Philosophischen Propädeutik    (Türkçe-Almanca) / Hegel, Georg Wilhelm Friedrich
   • Goethe / Kaufmann, Walter
   • Hegel Üzerine Yorumlar — 1 / Kaufmann, Avineri, Taylor
   • Hegel / Copleston, Frederick
   • Helenistik Felsefe / Copleston, Frederick
   • Hobbes • Locke / Copleston, Frederick
   • İlk Felsefe (“Metafizik”) / Aristoteles
   • İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme / A Treatise of Human Nature (Türkçe-İngilizce) / Hume, David
   • İnsanı Anlamak — I: Goethe • Kant • Hegel / Kaufmann, Walter
   • İnsanı Anlamak — II: Nietzsche • Heidegger / Kaufmann, Walter
   • İskender’in Seferleri / Arrian
   • Kant / Copleston, Frederick
   • Kapalı Dünyadan Sonsuz Evrene / Koyré, Alexander
   • Kılgısal Usun Eleştirisi / Kritik der praktischen Vernunft (Türkçe-Almanca) / Kant, Immanuel
   • Leibniz / Copleston, Frederick
   • Likurgus ve Numa Pompilius / Plutark
   • Mantık Bilimi (BÜYÜK MANTIK) / Hegel, Georg Wilhelm Friedrich
   • Mantık Bilimi (KÜÇÜK MANTIK) / Wissenscahft der Logik (Enzyklopädie 1) (Türkçe-Almanca) / Hegel, Georg Wilhelm Friedrich
   • Meditasyonlar / Descartes, René
   • Metapsikoloji / Freud, Sigmund
   • Metapsikoloji — I / Freud, Sigmund
   • Metapsikoloji — II / Freud, Sigmund
   • Metapsikoloji — III / Freud, Sigmund
   • Metapsikoloji — IV / Freud, Sigmund
   • Miletus Okulu / Burnet, John
   • Modern Alman Felsefesi / Bubner, Rüdirger
   • Monadoloji / Leibniz, Gottfried Wilhelm
   • Orta Çağların Tini / Artz, Frederick B.
   • Ön-Sokratikler ve Sokrates / Copleston, Frederick
   • Özdek ve Devim / Matter and Motion (Türkçe-İngilizce) / Maxwell, James Clerk
   • Özdek ve Devim / Maxwell, James Clerk
   • Özel Görelilik Kuramı / Bohm, David
   • Özel ve Genel Görelilik Kuramı / Einstein, Albert
   • Parmenides / Platon
   • Perikles ve Fabius Maximus / Plutark
   • Platon / Copleston, Frederick
   • Principia (SEÇMELER) / Newton, Isaac
   • Prolegomene (Bilim olarak ortaya çıkabilecek her gelecek Metafizik için) / Prolegomena (zu einer jeden künftigen Metaphysik die als Wissenschaft) (Türkçe-Almanca)    (Türkçe-Almanca) / Kant, Immanuel
   • Reformasyon Avrupası 1517-1559 / Elton, G.R.
   • Sanatlar ve Bilimler • Politik Ekonomi / Rousseau, Jean-Jacques
   • Sartre / Copleston, Frederick
   • Soğuk Savaş Bilim Felsefesini Nasıl Dönüştürdü? / Reisch, George A.
   • Solon ve Poplikola / Plutark
   • Söylem / Descartes, René
   • Söylem • İnceleme • Monadoloji / Descartes • Spinoza • Leibniz
   • Söylem/Discours • Kurallar/Regulae • Meditasyonlar/Meditationes / Descartes, René
   • Spinoza / Copleston, Frederick
   • Tanrının Varoluşunun Tanıtları Üzerine Dersler / Vorlesungen über die Beweise vom Dasein Gottes (Türkçe-Almanca) / Hegel, Georg Wilhelm Friedrich
   • Tarih Felsefesi / Hegel, Georg Wilhelm Friedrich
   • Tarih Felsefesi — 1 Giriş / Hegel, Georg Wilhelm Friedrich
   • Tarih Felsefesi — 2 Doğu Dünyası / Hegel, Georg Wilhelm Friedrich
   • Tarih Felsefesi — 3 Yunan ve Roma Dünyası / Hegel, Georg Wilhelm Friedrich
   • Tarih Felsefesi — 4 Germanik Dünya / Hegel, Georg Wilhelm Friedrich
   • Tek-Boyutlu İnsan / Marcuse, Herbert
   • Themistokles ve Camillus / Plutark
   • Theseus ve Romulus / Plutark
   • Tinin Görüngübilimi / Hegel, Georg Wilhelm Friedrich
   • Tinin Görüngübilimi / Phänomenologie des Geistes    (Türkçe-Almanca) / Hegel, Georg Wilhelm Friedrich
   • Tinin Görüngübilimi (SEÇMELER) / Hegel, Georg Wilhelm Friedrich
   • Toplumsal Sözleşme / Rousseau, Jean-Jacques
   • Toplumsal Sözleşme / Du contrat social    (Türkçe-Fransızca) / Rousseau, Jean-Jacques
   • Töre Metafiziği Için Temellendirme / Grundlegung zur Metaphysik der Sitten    (Türkçe-Almanca) / Kant, Immanuel
   • Törebilim / Ethica (Türkçe-Latince) / Spinoza
   • Törebilim — 1 / Spinoza
   • Törebilim — 2 / Spinoza
   • Törebilim — 3 / Spinoza
   • Tüze Felsefesi / Philosophie des Rechts    (Türkçe-Almanca) / Hegel, Georg Wilhelm Friedrich
   • Us ve Devrim / Marcuse, Herbert
   • Uygarlık ve Hoşnutsuzlukları / Freud, Sigmund
   • Uzay, Zaman, Özdek — I (Türkçe-İngilizce) / Maxwell, Einstein, Faraday, Schrödinger, Born
   • Yargı Yetisinin Eleştirisi / Kritik der Urteilskraft (Türkçe-Almanca) / Kant, Immanuel
   • Yaşamlar — I (Theseus ve Romulus • Likurgus ve Numa • Solon ve Poplicola) / Plutark

  Yeni yayınlar, yeni baskılar

         













   

GRUPLAR
İdea Klasik Set Kitapları Copleston  
Aristoteles Doğabilim ve Bilim Felsefesi  
Descartes Felsefe Tarihleri  
Freud Tarih  
Hegel    
Kant
 
Rousseau    
Spinoza    


İDEA KLASİK SET / 35 KİTAP • ISSN 2146-2616







İDEA KLASİK SET
35 KİTAP • ISSN 2146-2616 •
Çeviriler Aziz Yardımlı ve Meriç Mete tarafından.
Pakette bulunan ürünlerin KDV oranı %0’dır. Toplam 4248 sayfada her biri tam metinler içeren 35 adet ürün bulunmaktadır. Kitaplar 1. Hamur kağıda basılı ve 170 × 100 mm boyutlarındadır.

Descartes — SÖYLEM
Plutark — THESEUS • ROMULUS
Freud — METAPSİKOLOJİ - 1
Hegel — TİNİN GÖRÜNGÜBİLİMİ (SEÇMELER)
Rousseau — TOPLUMSAL SÖZLEŞME
Descartes — KURALLAR
Plutark — LİKURGUS • NUMA
Freud — METAPSİKOLOJİ - 2
Kant — ARI USUN ELEŞTİRİSİ (SEÇMELER)
Rousseau — EŞİTSİZLİĞİN KÖKENİ
Descartes — MEDİTASYONLAR
Plutark — SOLON • POPLICOLA
Freud — METAPSİKOLOJİ - 3
Hegel — TARİH FELSEFESİ - 1 / GİRİŞ
Rousseau — BİLİMLER VE SANATLAR • EKONOMİ POLİTİK
Plutark — THEMİSTOKLES • CAMILLUS
Freud — METAPSİKOLOJİ - 4
Hegel — TARİH FELSEFESİ - 2 / DOĞU DÜNYASI
Spinoza — TÖREBİLİM - 1
Leibniz — MONADOLOJİ
Plutark — PERİKLES • FABIUS
Newton — PRINCIPIA (SEÇMELER)
Hegel — TARİH FELSEFESİ - 3 / YUNAN VE ROMA DÜNYASI
Spinoza — TÖREBİLİM - 2
John Burnet — MİLETUS OKULU
Plutark — ALKİBİADES • CORIOLANUS
Freud — UYGARLIK VE HOŞNUTSUZLUKLARI
Hegel — TARİH FELSEFESİ - 4 / GERMANİK TİN
Spinoza — TÖREBİLİM - 3
Platon — PARMENİDES
Hegel — DOĞA FELSEFESİ / MEKANİK
Maxwell — ÖZDEK VE DEVİM
Freud — BİR YANILSAMANIN GELECEĞİ
Walter Kaufmann — GOETHE
Hegel — ESTETİĞE GİRİŞ

 

Tepe



  İdea Klasik Set Kitapları



İLK 20 SAYFA




G. W. F. Hegel
Tinin Görüngübilimi (SEÇMELER)
ÖNSÖZ • GİRİŞ • DUYU-PEKİNLİĞİ • SALTIK BİLME
Çeviren: Aziz Yardımlı

İDEA KLASİK SET
ISSN 2146-1279
112 sayfa; 1. Hamur; 170 × 100 mm;

E-kitap 978-975-397-143-0


 KATEGORİ: FELSEFE



Tinin Görüngübilimi Hegel’in ilk kitabıdır. Schelling’e bir mektubuna göre, “kitabın yazılması Jena savaşından (14 Ekim 1806) önceki gece” tamamlanmıştır. Özellikle pragmatik okuma tarafından ve sık sık politik beklentiler zemininde yeğlenen bu çalışmayı Nürnberg’de 1812-1816 yılları arasında üç bölümde yayımlanan Mantık Bilimi (‘Büyük Mantık’), arkasından Felsefi Bilimler Ansiklopedisi (Heidelberg, 1817), ve Tüze Felsefesi (Berlin, 1821) izledi. Hegel daha sonra Tinin Görüngübilimi’ni “bir gençlik yapıtı” olarak kabul etti, kitabın başlığından “Bilim Dizgesinin Birinci Bölümü” anlatımını kaldırdı, içeriğini Ansiklopedi’nin dizgesel yapısı içerisine yeniden uyarladı. Tinin Görüngübilimi'nin yapıtın kendisi kadar ünlü “Önsöz”ü yapıtın kendisinin tamamlanmasından sonra yazılmıştır.


"TİNİN GÖRÜNGÜBİLİMİ" İÇİN HEGEL'İN KENDİ TANITIM YAZISI


Tinin Görüngübilimi için Hegel’in kendi Tanıtım Yazısı

Intelligenzblatt der Jenaer Allgemeinen Literatur-Zeitung, 28 Ekim 1807
Joseph Anton Goebhardtschen’in Kitabevi, Bamberg ve Würzburg, yayımlamış ve tüm büyük kitapçılara göndermiştir:
G. W. Fr. Hegel’in Bilim Dizgesi.
Birinci cilt Tinin Görüngübilimi’ni kapsıyor. Büyük boy. 1807. Ederi 6 fl.

Bu cilt bilginin oluş sürecini sunmaktadır. Tinin Görüngübilimi bilginin temellendirilmesi üzerine ruhbilimsel açıklamaların ve ayrıca daha soyut tartışmaların yerini alacaktır. Bilim için hazırlığı onu yeni, ilginç ve ilk felsefe bilimi yapan bir bakış açısından irdeler. Tinin değişik şekillerini onun arı bilgi ya da saltık Tin oluş yolundaki duraklar olarak kapsar. Bu bilimin ana bölümlerinde — ki bunlar da yine altbölümlere ayrılır — Bilinç, Özbilinç, gözlemci ve etkin Us, Tinin kendisi (törel, törel ve ahlaksal Tin olarak, ve sonunda değişik biçimlerindeki dinsel Tin olarak) irdelenir. Tinin Görüngülerinin ilk bakışta kendini bir kaos olarak sunan varsıllığı onları [mantıksal] zorunluklarına göre sunan bilimsel bir düzen içersinde getirilir, öyle ki burada eksik olanlar çözülerek sonraki gerçekliklerini oluşturan daha yüksek görüngülere geçerler. Son gerçekliği ilk kez dinde ve sonra bütünün sonucu olarak Bilimde bulurlar.

Önsözde yazar kendisine felsefenin şimdiki duruş noktasından gereksinimleri olarak görünen şeyler açısından görüşlerini açıklar; dahası, bugün felsefeyi değersizleştirmekete olan felsefi formüllerin kofluk ve uygunsuzlukları ve felsefe öğreniminde önemli olan yanlar üzerine görüşlerini bildirir.

Bir ikinci cilt kurgul felsefe olarak Mantık dizgesini ve felsefenin geri kalan iki bölümünü, Doğa ve Tin Bilimlerini kapsayacaktır.

Tepe

İÇİNDEKİLER


ÖNSÖZ: Bilimsel Bilgi Üzerine 7
Gerçeğin öğesi Kavramdır ve gerçek şekli bilimsel dizgedir (§ 5). Tinin şimdiki konumu (§7). İlke tamamlanış değildir; biçimciliğe karşı (§12). Saltık Öznedir; ve bunun anlamı (§18). Bilginin öğesi (§26). Bilincin bu öğeye yükselişi Tinin Görüngübilimi’dir (§ 27). Tasarımların ve izlenimlerin düşüncelere (§ 31) ve bunların Kavramlara (§ 39) dönüşümü. Tinin Görüngübilimi ne ölçüde olumsuzdur, ya da yanlış onda nasıl kapsanmıştır? (§ 38). Tarihsel ve matematiksel gerçeklikler (§ 41). Felsefi gerçekliğin doğası ve yöntemi (§ 47), şemalaştırıcı biçimciliğe karşı (§50). Felsefi çalışmanın gerekleri (§ 58). ‘Uslamlamacı’ düşüncenin olumsuz tutumu (§ 53), olumlu tutumu ve öznesi (§ 59). Sağlam sağduyu olarak (§ 67) ve dahilik olarak (§ 70) doğal felsefecilik. Vargı, yazarın kamu ile ilişkisi (§ 71).

GİRİŞ 55
DUYU PEKİNLİĞİ 67
SALTIK BİLME 78

EKLER
Tinin Görüngübilimi’nin tam kapsamı 95
Hegel’in kendi tanıtım yazısı 98
Tinin Görüngübilimi’nin Hegel’in Dizge Tasarındaki Yeri Ve Başlığı Üzerine Not / AZİZ YARDIMLI 99
Sözlük 101
Dizin 107

Tepe





İLK 20 SAYFA




G. W. F. Hegel
Tarih Felsefesi - 1 — GİRİŞ
Çeviren: Aziz Yardımlı

İDEA KLASİK SET
ISSN 2146-118X
128 sayfa; 1. Hamur; 170 × 100 mm;

E-kitap ISBN 978-975-397-148-5


 KATEGORİ: FELSEFE; TARİH


Hegel’in Tarih Felsefesi üzerine 1822-23 ile 1830-31 arasında verdiği derslerin ilk düzenlemesi felsefecinin ölümünden sonra 1837’de Eduard Gans tarafından ‘Tüm Yapıtlar’ın [Vollständige Ausgabe] parçası olarak yayımlandı. Bundan sonra eldeki tüm gereç 1847’de öğrencilerin ders notlarını Hegel’in kendi elyazmaları ile bütünleştiren Karl Hegel tarafından bir kez daha düzenlendi. Ve bunu Georg Lasson tarafından Hegel’in yapıtlarının ‘Eleştirel Yayım’ının [Kritische Ausgabe] bir bölümü olarak hazırlanan bir başka düzenleme izledi. Tüm bu çabalar doğal olarak eldeki felsefi içeriği yalnızca dışsal olarak toparladılar ve Hegel’in Tarih Felsefesi açıktır ki bu yapısıyla ona verilebilecek son biçimi kazanmış olmaktan uzaktır. Gene de bunun nedeni yalnızca çalışmayı yayıma hazırlayanın Hegel’in kendisi olmaması değildir. Hegel yaşamı boyunca içeriği sürekli olarak geliştirdi, yeniden düzenledi ve onu ideal kurgul biçime ulaştırmaya çalıştı. Ve yalnızca Tarih Felsefesi’nin değil, ama Mantık Bilimi de içinde olmak üzere bütün bir Ansiklopedik Dizgenin bir oluş sürecinde olması Felsefe Tarihinin işinin henüz bitmediğini, Logosun insan bilincinde açınmasının henüz tamamlanmış olmadığını gösterir.

Bu çeviri Karl Hegel’in düzenlemesinden yapıldı.


KİTAP HAKKINDA


Hegel’in Tarih Felsefesi Ansiklopedik dizgesinin bir bileşenidir, ve daha tam olarak Tüze Felsefesi’nden (ya da “Nesnel Tin” alanından) “Saltık Tin” alanına geçiş momentini oluşturur. Tüm öncülü ile birlikte Tinin sonluluk alanına aittir, ve tüm içeriği ile henüz değerler alanının, saltık Tin alanının gerisindedir. Özsel olarak nesnel Tinin Kavramlarının gelişimini, realitelerinin idealitelerine eşitlenmesi sürecini izler.

Hegel felsefi çözümlemelerini bir Avrupalının, bir Hıristiyanın, bir Almanın göreli tarihsel bakış açısından üretmedi. Olanaklı en vurgulu anlamda, giderek en tutkulu anlamda, bakış açısının evrensel Usun/Logosun bakış açısı olduğunda, bir Alman ya da Batılı olarak yazmadığında, böyle kültürel sonlulukların üstünde ve ötesinde olduğunda diretti, ve bunu Tinin Görüngübilimi’nden başlayarak yaptı. Kurgul Yöntem — Kavramın nesnel devimi — konusuna onu kendi kişiselliğine uydurma kaygısı ile başlayan sıradan bilincin tüm öznelliğine ve özencine karşı biricik çözümdür.

Hegel’in bilgi olarak, ussal bir dizge olarak, sözcüğün tanıtlı anlamında Bilim olarak gördüğü Tarih çözümlemesini Doğu ve Batı gibi, sol ve sağ gibi kendileri tarihsel olan bakış açılarından, ya da eşit ölçüde öznel ulusal, sınıfsal, ırksal, etnik bakış açılarından yargılamak onu yorumlamaktır, ve bir ‘görüş’ olarak yorumlama açıktır ki nesnelliğin söz konusu olduğu yerde hiçbir değeri olmayan, ancak göreli bir anlam taşıyan bir duruş noktası, salt bir kültürdür. Oysa kültür, Hegel’in ereksel-gelişimsel öncülleri üzerine, tam olarak Tarihin dışsal gerecinin kendisidir, Tinin ne yaptığını bilmeden ürettiği tözsüz içeriktir, ve belirlenimi kendini uygarlığa tamamlamak, Saltık Tin alanında kendini değerin kendisine, Saltık Değere yükselterek ortadan kaldırmaktır.

Hegel’in felsefesinde Tinin özünün Özgürlük olması Tinin kendisinden başka bir etmen tarafından, örneğin materyalistik altyapı, üretim ilişkileri, üretici güçler vb. tarafından belirlendiğini ileri süren görüşleri ait oldukları despotik bilincin alanına sürer. Tarihin kavramı onun Dünya-Tininin öz-belirlenim alanı olması, İstencin kendini tüm içeriği ile edimselleştirmesidir: Özgürlük ancak Özgürlük yoluyla, ancak öz-belirlenim yoluyla gerçekleşir. Usun Duyunç olarak itki, tutku, hırs vb. üzerinde güç ve böylece özgürlük olduğunu anlatan ereksel nedensellik kavramı insanı salt bir uzantı olarak gören materyalistik nedensellikten bütünüyle başka bir kavramdır. İstenç kendini belirlemiyor ama başka birşey tarafından, altyapı vb. tarafından belirleniyorsa, İstenç değildir, çünkü özgür değildir.

Tepe

İÇİNDEKİLER


Giriş 7
I. Tarihi İrdelemenin Türleri ve Felsefi Tarih İrdelemesinin Genel İlkesi 7
II. Bu İlkenin Daha Yakın Belirlenimi 23
a) Tinin Doğasının Soyut Öğeleri 23
b) İdeasının Edimselleşmesinin Aracı 27
c) Bu Edimselleşmenin Varoluşsal Şekli 45
III. Dünya Tarihinin Süreci 62
a) Gelişmenin İlkesi 62
b) Tarihin Başlangıcı 65
c) Tarihin Sürecinin ve Tarihsel İlerlemenin Türü 72

Tarihin Coğrafi Temeli 89
a) Yeni Dünya 90
b) Eski Dünya 97
1. Coğrafi Ayrımlar 98
2. Tekil Yer Bölümleri 99
Afrika 102
Asya 110
Avrupa 113
Bölümleme 114

EKLER
Kitap Üzerine Notlar 121
Sözlük 123
Dizin 125

Tepe



İLK 20 SAYFA




G. W. F. Hegel
Tarih Felsefesi - 2 — DOĞU DÜNYASI: ÇİN, HİNDİSTAN, PERSİA
Çeviren: Aziz Yardımlı

İDEA KLASİK SET
ISSN 2146-3018
136 sayfa; 1. Hamur; 170 × 100 mm

E-kitap ISBN 978-975-397-149-2


 KATEGORİ: FELSEFE; TARİH


Hegel’in Tarih Felsefesi üzerine 1822-23 ile 1830-31 arasında verdiği derslerin ilk düzenlemesi felsefecinin ölümünden sonra 1837’de Eduard Gans tarafından ‘Tüm Yapıtlar’ın [Vollständige Ausgabe] parçası olarak yayımlandı. Bundan sonra eldeki tüm gereç 1847’de öğrencilerin ders notlarını Hegel’in kendi elyazmaları ile bütünleştiren Karl Hegel tarafından bir kez daha düzenlendi. Ve bunu Georg Lasson tarafından Hegel’in yapıtlarının ‘Eleştirel Yayım’ının [Kritische Ausgabe] bir bölümü olarak hazırlanan bir başka düzenleme izledi. Tüm bu çabalar doğal olarak eldeki felsefi içeriği yalnızca dışsal olarak toparladılar ve Hegel’in Tarih Felsefesi açıktır ki bu yapısıyla ona verilebilecek son biçimi kazanmış olmaktan uzaktır. Gene de bunun nedeni yalnızca çalışmayı yayıma hazırlayanın Hegel’in kendisi olmaması değildir. Hegel yaşamı boyunca içeriği sürekli olarak geliştirdi, yeniden düzenledi ve onu ideal kurgul biçime ulaştırmaya çalıştı. Ve yalnızca Tarih Felsefesi’nin değil, ama Mantık Bilimi de içinde olmak üzere bütün bir Ansiklopedik Dizgenin bir oluş sürecinde olması Felsefe Tarihinin işinin henüz bitmediğini, Logosun insan bilincinde açınmasının henüz tamamlanmış olmadığını gösterir.

Bu çeviri Karl Hegel’in düzenlemesinden yapıldı.


KİTAP HAKKINDA


Hegel’in Tarih Felsefesinde Dünya Tarihinin aşamalarını belirlemek için ilke Özgürlüktür: Bir için Özgürlük; Kimileri için Özgürlük; ve Herkes için Özgürlük. Ya da, Asya; Helen-Roma tini; ve Germanik tin. Doğuda yalnızca Bir özgürdür — çoğunluk yalnızca boyun eğmeyi bilir ve ancak bildiğini isteyebilir. Orada kültürün tözsel sağlamlığı değişime ve daha öte gelişime izin vermez. Doğunun değişime izin vermeyen tutucu tininde politik biçim Despotizmdir: Yönetende olduğu gibi yönetilende de karakter çocuksudur. Yunan-Roma dünyası da evrensel özgürlük bilincine ulaşamaz ve insanlığın bir bölümü ussal insan doğasına uymayan kölelik ve gerilik koşulunda tutulur. Modern tin özgürlük bilincinin doğuşu ile belirlenir ve Germanik dünya evrensel özgürlük bilincini, insanlığın saltık değerinin bilincini, böylece ereksel gelişim sürecine yönelmenin olanağını Hıristiyanlığın özsel biçimini kazanmasını sağlayan Reformasyon ile kazanır. Modern dünya tarihi özgürlüğün despotizm ile savaşımı tarafından belirlenir.

Hegel'in Tarih Felsefesi görgül tarihçilikte eksik olan ve yeri kişisel, öznel, çocuksu bakış açıları tarafından doldurulan anlamı sunar. Tarih Dünya-Tinini tarihidir: Şurada burada yer alan tekil olayların bir anlatısı değil ama insanın gerçek kendisi olma sürecidir. Homo sapiens Doğadan Tin olmak üzere doğar, ve kendinde doğallığından kendi için tinselliğine gelişim süreci Dünya Tarihinin kendisidir. Bir gelişim süreci olarak Dünya Tarihine ancak gelişen, ancak özgürlüğünü kavrayan ve böylece gizilliğini sürekli olarak gelişen şekillenmelerde ortaya koyma istencine yükselen ulusların bir yeri, önemi ve anlamları vardır. Kendini gelişime kapayan tutucu ve despotik tinlerin tarihsel değerleri ve anlamları yoktur. Ve onlarda olmayanı başkalarından ödünç almak zorundadırlar.

Ahlak, Törellik ve Politik yaşam özgürlük içinde gelişir ve ancak özgür insan, ancak kendi Duyuncu ve İstenci olan yurttaş gerçekten moral, törel ve politik bir varlıktır. Boyun eğenin moral belirlenimi dışsal güçlerden, törelliği başka bir istençten gelir, onun için doğru ya da eğri, iyi ya da kötü onun kendi Duyuncu tarafından değil, başkası tarafından belirlenir. Dünya-Tini gerçek moral olgunluğuna ancak hiçbir erken kültürel şekilde katılaşmayarak, ancak bu sonlu şekilleri ortadan kaldırarak, ancak gelişmeyi sürdürerek kazanabilir. Tarihin dinginliği Tinin ölümüdür.

Ortadan kalkmak Tarih olmaktır — daha öte büyümek üzere. Bu düzeye dek Dünya-Tininin gelişimi değişime direnmeyen kültürlere aittir. Pers Tini (ki Mısır da bu alana aittir) ilk dünya-tarihsel ulustur: Ortadan kalkmış, gücünü, yerini, değerini onun kültürünü dönüştürmek üzere kalıt alan daha yüksek Helenik-Romanik Tine bırakmıştır. Çin ve Hindistan ise sağlamlıklarını bin yıllar boyunca sürdürmüş, granit tözsellikleri içinde değişmemiş, Tarih olmamışlardır. Ve şimdi despotizm ile uzlaşmaya direnemeyen Batı tarafından değiştirilmekte, içte eski olan yalnızca dışta yenilenmektedir. Doğunun değişimi içsel-moral değil, törel de değil, salt dışsal-teknolojik bir konudur.

Eğer materyal-teknolojik ilerleme gene de gelişim olarak görülürse, Doğunun ‘gelişimi’ Despotizmin güçlenmesidir. Ve despotizmin dili şiddetin dilidir: Orada henüz Güç Haktır. Ve orada henüz materyal altyapı tarafından belirlenmeyi sürdüren istençsiz Tin için gözdağı yine Özgürlüktür. Ama Özgürlük onun kendisinin de Özüdür, ve dışarıda değil içeridedir.

Tepe

İÇİNDEKİLER


Bölüm II. Doğu Dünyası 7
Kesim I. Çin 11
Kesim II. Hindistan 35
Budizm 66
Kesim III. Persia 71
Altkesim I: Zend Halkı 74
Altkesim II. Asurlular, Babilonialılar, Medler ve Persler 80
Altkesim III. Pers İmparatorluğu ve Bileşenleri 86
Persia 88
Suriye ve Semitik Ön-Asya 90
Judae 94
Mısır 98
Yunan Dünyasına Geçiş 120

EKLER
Kısa Açıklamalar 125
Türkçe-Almanca Sözlük 126
Dizin 129

Tepe



İLK 20 SAYFA




G. W. F. Hegel
Tarih Felsefesi - 3 — YUNAN VE ROMA DÜNYASI
Çeviren: Aziz Yardımlı

İDEA KLASİK SET
ISSN 2146-3565
144 sayfa; 1. Hamur; 170 × 100 mm

E-kitap ISBN 978-975-397-150-8


 KATEGORİ: FELSEFE; TARİH


Hegel’in Tarih Felsefesi üzerine 1822-23 ile 1830-31 arasında verdiği derslerin ilk düzenlemesi felsefecinin ölümünden sonra 1837’de Eduard Gans tarafından ‘Tüm Yapıtlar’ın [Vollständige Ausgabe] parçası olarak yayımlandı. Bundan sonra eldeki tüm gereç 1847’de öğrencilerin ders notlarını Hegel’in kendi elyazmaları ile bütünleştiren Karl Hegel tarafından bir kez daha düzenlendi. Ve bunu Georg Lasson tarafından Hegel’in yapıtlarının ‘Eleştirel Yayım’ının [Kritische Ausgabe] bir bölümü olarak hazırlanan bir başka düzenleme izledi. Tüm bu çabalar doğal olarak eldeki felsefi içeriği yalnızca dışsal olarak toparladılar ve Hegel’in Tarih Felsefesi açıktır ki bu yapısıyla ona verilebilecek son biçimi kazanmış olmaktan uzaktır. Gene de bunun nedeni yalnızca çalışmayı yayıma hazırlayanın Hegel’in kendisi olmaması değildir. Hegel yaşamı boyunca içeriği sürekli olarak geliştirdi, yeniden düzenledi ve onu ideal kurgul biçime ulaştırmaya çalıştı. Ve yalnızca Tarih Felsefesi’nin değil, ama Mantık Bilimi de içinde olmak üzere bütün bir Ansiklopedik Dizgenin bir oluş sürecinde olması Felsefe Tarihinin işinin henüz bitmediğini, Logosun insan bilincinde açınmasının henüz tamamlanmış olmadığını gösterir. — Bu çeviri Karl Hegel’in düzenlemesinden yapıldı.


KİTAP HAKKINDA


Dünya Tarihi Doğu Dünyası ile başladı. Ama Doğu Tini özgürlük bilincinde ilerlemedi, kendini gerçek kendisi olmak için özgür bırakmadı; gelişti, ve tüm gelişimini despotik bilinç düzeyinin izin verdiği sınırlar içine kapadı: Ahlakı, Sanatı, Bilimi, Dini yalnızca sonlu Birin özgürlüğünü kabul edebilen bir kültür biçimine pıhtılaştı. — Güzel Sanat İdeali, Demokrasi, Bilim, Felsefe, tümü de insanın uygarlaşma sürecine Helenik Tinin katkıları oldu — ama evrensel Özgürlük, evrensel Eşitlik, evrensel İnsan Hakları kavramları değil. Bütününde Helenik Tin — ve Platon ve Aristoteles bile — insanın salt insan olduğu için özgür olduğunun ve sonsuz değer taşıdığının bilincine yükselmedi. Bu kavramlara yer açmak için, Tinin daha öte gelişimine izin vermek için Helenik Tin ortadan kalkmak zorundaydı. Büyük İskender’in Helenik kent-devletine son vermesi ile birlikte Helenik bireysellik tüm güzelliği, sevinci ve erdemi ile Tarih oldu. — Roma Tini Helenik Tinin özsel belirlenimlerini kabul etti, ama kültürün bütününü Evrensel İstencin zorbalığı altına getirerek bireyselliği soyut tüzenin disiplini altında yok etti. Bu imparatorluk da Tinin onda doyum bulabileceği ereksel şekli değildi. İnsanın gerçek karakterine, gerçek değerine, gerçek özgürlüğüne, gerçek eşitliğine özlem duygusunu geliştirecek bir tinsel eziliş noktasında, Tinin Gerçek şeklinin başlangıç noktası olacak bir yitmişlik noktasında kendini ortadan kaldırdı. Ancak bundan sonra Dünya Tarihi Tinin tüm kavramlarına eksiksiz edimselleşme hakkını verecek olan modern gelişme sürecine girdi.

* * *

Hegel’in Tarih Felsefesi Ansiklopedik dizgesinin bir bileşenidir, ve daha tam olarak Tüze Felsefesi’nden (ya da “Nesnel Tin” alanından) “Saltık Tin” alanına geçiş momentini oluşturur. Tüm öncülü ile birlikte Tinin sonluluk alanına aittir, ve tüm içeriği ile henüz değerler alanının, saltık Tin alanının gerisindedir. Özsel olarak nesnel Tinin Kavramlarının gelişimini, realitelerinin idealitelerine eşitlenmesi sürecini izler.

Hegel felsefi çözümlemelerini bir Avrupalının, bir Hıristiyanın, bir Almanın göreli tarihsel bakış açısından üretmedi. Olanaklı en vurgulu anlamda, giderek en tutkulu anlamda, bakış açısının evrensel Usun/Logosun bakış açısı olduğunda, bir Alman ya da Batılı olarak yazmadığında, böyle kültürel sonlulukların üstünde ve ötesinde olduğunda diretti, ve bunu Tinin Görüngübilimi’nden başlayarak yaptı.

Hegel’in bilgi olarak, ussal bir dizge olarak, sözcüğün tanıtlı anlamında Bilim olarak gördüğü Tarih çözümlemesini Doğu ve Batı gibi, sol ve sağ gibi kendileri tarihsel olan bakış açılarından, ya da eşit ölçüde öznel ulusal, sınıfsal, ırksal, etnik bakış açılarından yargılamak onu yorumlamaktır — ve bir ‘görüş’ olarak yorumlama açıktır ki nesnelliğin söz konusu olduğu yerde hiçbir değeri olmayan, ancak göreli bir anlam taşıyan bir duruş noktası, salt bir kültürdür. Oysa kültür, Hegel’in ereksel-gelişimsel öncülleri üzerine, tam olarak Tarihin dışsal gerecinin kendisidir, Tinin ne yaptığını bilmeden ürettiği tözsüz içeriktir, ve belirlenimi kendini uygarlığa tamamlamak, Saltık Tin alanında kendini değerin kendisine, Saltık Değere yükselterek ortadan kaldırmaktır.

Hegel’in felsefesinde Tinin özünün Özgürlük olması Tinin kendisinden başka bir etmen tarafından, örneğin materyalistik altyapı, üretim ilişkileri, üretici güçler vb. tarafından belirlendiğini ileri süren görüşleri ait oldukları despotik bilincin alanına sürer. Tarihin kavramı onun Dünya-Tininin öz-belirlenim alanı olması, İstencin kendini tüm içeriği ile edimselleştirmesidir: Özgürlük ancak Özgürlük yoluyla, ancak öz-belirlenim yoluyla gerçekleşir. Usun Duyunç olarak itki, tutku, hırs vb. üzerinde güç ve böylece özgürlük olduğunu anlatan ereksel nedensellik kavramı insanı salt bir uzantı olarak gören materyalistik nedensellikten bütünüyle başka bir kavramdır. İstenç kendini belirlemiyor ama başka birşey tarafından, altyapı vb. tarafından belirleniyorsa, İstenç değildir, çünkü özgür değildir.

Tepe

İÇİNDEKİLER


Bölüm II. Yunan Dünyası 7
Kesim I. Yunan Tininin Öğeleri 8
Kesim II. Güzel Bireyselliğin Şekillenmesi 24
Altkesim I. Öznel Sanat Yapıtı 24
Altkesim II. Nesnel Sanat Yapıtı 27
Altkesim III. Politik Sanat Yapıtı 34
Persler İle Savaşlar 39
Atina 42
Sparta 45
Peloponez Savaşı 49
Makedonya İmparatorluğu 55
Kesim III. Yunan Tinin Düşüşü 58

Bölüm III. Roma Dünyası 62
KESİM I. İkinci Kartaca Savaşına Dek Roma 66
Altkesim I. Roma Tininin Öğeleri 66
Altkesim II. İkinci Kartaca Savaşına Dek Roma Tarihi 79
KESİM II. İkinci Kartaca Savaşından İmparatorluğa Dek Roma 90
KESİM III.
Altkesim I. İmparatorluk Döneminde Roma 98
Altkesim II. Hıristiyanlık 102
Altkesim III. Bizans İmparatorluğu 119

EKLER
Kitap Üzerine Notlar 127
Sözlük 129
Dizin 135

Tepe



İLK 20 SAYFA




G. W. F. Hegel
Tarih Felsefesi - 4 — GERMANİK DÜNYA
Çeviren: Aziz Yardımlı

DEA KLASİK SET
ISSN 2146-3530
136 sayfa; 1. Hamur; 170 × 100 mm

E-kitap ISBN 978-975-397-150-8


 KATEGORİ: FELSEFE; TARİH


Hegel'in Tarih Felsefesi'nde modern dönem Dünya-Tininin evrensel özgürlük bilincini kavraması ile belirlenir. Özgürlük ancak özgürlük bilinci evrenselliği içinde bilindiği düzeye dek kavramına uygundur. Ancak despotik Birin ya da Birilerinin özgürlüğü olmayan, ancak bütün bir insanlığı kucaklayan evrensel özgürlük, bu kavramına uygun düşen özgürlük insanlığın engelsiz gelişiminin olanağıdır. Tarih olgusal olarak ya da görgül olarak alındığında, Germanik Tin Doğunun, Helenik tinin ve Roma tininin tarihsel vargısı, Dünya-Tininin kendisine karşı verdiği ve kendisine karşı kazandığı Özgürlük kavgasının bilincidir.


KİTAP HAKKINDA


Modern dönem Yurttaş Toplumu dönemidir, ve Yurttaşlık Kavramı özgür bireyin kendi İstencini Devlet yapması, Egemen olması, kendi üzerinde ne olursa olsun hiçbir güç tanımamasıdır. Evrensel Özgürlük modern dönemin karakteridir ve Dünya Tininin tüm yeryüzü üzerinde ve varoluşunun her boyutunda sınırsızca gelişmesinin biricik zeminidir. Modern dönem özgürlüğünün ve istencinin bilincini kazanan insan olarak Yurttaşın ilk kez ortaya çıktığı dönemdir. “Yurttaş Toplumunun yaratılışı İdeanın tüm belirlenimlerine ilk kez haklarını veren modern dünyaya aittir.”

“Tarih genel olarak Tinin Zamanda gelişimidir.” Gelişim Doğadan daha çoğu olan, Tin olan homo sapiensin saltık değerine hakkını vermesi, kültürel sürecinin sonlu biçimlerinde, tarihsel bilinç biçimlerinde takılıp kalmaması, ussal, törel, estetik özünü özgürce varoluşa yükselterek varoluşunu özü ile bir yapması sürecidir. Gelişim Tinin yapıp bitireceği birşeydir — fenomeni numen ile eşitlemek. Erek — Özgürlük — yalnızca ilerleyen kötü bir sonsuzlukta takılıp kalmama, ama Tarih olabilme, kendini ortadan kaldırma ve daha yüksek bir kültürel basamak olarak başta sona yeniden biçimledirme Eylemidir.

Özgürlük bilincine ulaşan Tinin Zamandaki gelişimi sürekli yenileşme, kesintisiz bir modernleşme sürecidir, çünkü modern olanın, yeni olanın yazgısı eskimekten, bir yana atılmaktan başka birşey değildir. Bu nedenle tarihsel akış içinde değer aramak ve bulamamak, ve sonlu ve geçici olanın, salt bu nedenle değersiz olanın değersizliğini kavrayıp nihilizme düşmek geçersizdir: İnsanlık sonsuza dek budala kalmayı başaramaz. Modern dönem Yurttaş Toplumu dönemidir, ve Yurttaşlık Kavramı özgür bireyin kendi İstencini Devlet yapması, Egemen olması, kendi üzerinde ne olursa olsun hiçbir güç tanımamasıdır. İnsanı köleleştiren bir altyapının değil, ama Yurttaşın ussal istencinin saltık politik güç olması modernleşme sürecini ereksel ve direnilmez kılan etmendir. “Yurttaş Toplumunun yaratıtışı İdeanın tüm belirlenimlerine ilk kez haklarını veren modern dünyaya aittir.” Germanik Tin Doğunun, Helenik tinin ve Roma tininin tarihsel vargısı, Dünya-Tininin kendisine karşı verdiği ve kendisine karşı kazandığı Özgürlük kavgasının bilincidir. Özgürlük bilinci ilkin soyuttur, büyümeli, Hırs kipini olumsuzlamalı, dürtüsel olmamalı, doğal kötülüğünü yenmelidir: İstenç İyi olanı doğrular, kötü olanı yadsır. Dünya-Tini Evrensel İnsan Haklarını tüm eksiksizliği içinde ve en son birey için de kavrayıncaya dek durmamalı, Dünya-Tininin pozitif realitesi onun negatif idealitesine karşılık düşmelidir. Özgürlük tini Bilgiyi, Sevgiyi, Güzelliği kapsar — insanın gerçek varoluş öğelerini. Modern dönem insanın tarihsel kişilik ve karakterlerinden kurtulma, ussal, törel ve estetik gerçek karakterini şekillendime dönemidir.

Tepe

İÇİNDEKİLER


Bölüm IV. Germanik Dünya 7
KESİM I. Hıristiyan Germanik Dünyanın Öğeleri 12
Altkesim I. Halkların Göçleri 12
Altkesim II. Müslümanlık 21
Altkesim III. Büyük Karl’ın İmparatorluğu 26
KESİM II. Orta Çağlar 32
Altkesim I. Feodalite ve Hiyerarşi 33
Altkesim II. Haçlı Seferleri 57
Altkesim III. Feodalizmden Monarşiye Geçiş 66
Orta Çağların Çözülüşü Olarak Sanat ve Bilim 76
KESİM III. Modern Çağ 79
Altkesim I. Reformasyon 80
Altkesim II. Devlet Oluşumunda Reformasyonun Etkisi 95
Altkesim III. Aydınlanma ve Devrim 106

EKLER
Kitap Üzerine Notlar 125
Sözlük 127
Dizin 129

Tepe



İLK 20 SAYFA




G. W. F. Hegel
Mekanik
(Doğa Felsefesi — I)
Çeviren: Aziz Yardımlı

İDEA KLASİK SET
ISSN 2146-3433
116 sayfa; 1. Hamur; 170 × 100 mm

E-kitap 978-975-397-146-1



 KATEGORİ: DOĞA FELSEFESİ


Mekanik Hegel'in Felsefi Bilimler Ansiklopedisi'nde Doğa Felsefesinin birinci bölümüdür. Hegel’in kendi sözleri ile yirmi beş yıllık bir çalışmanın ürünü olan Naturphilosophie için Ekler (Zusätze) Hegel’in öğrencisi Karl Ludwig Michelet tarafından düzenlenmiştir. Michelet Hegel’in toplu yapıtlarının 1847’de yapılan ikinci yayımının düzenleyicisidir. Uzay, Zaman ve Özdek kavramlarının çözümlemesi ile başlayan Mekanik bugünlerde "Klasik Mekanik" olarak adlandırılan doğa alanının kavramsal bir çözümlemesini sunar. Genel olarak Fizik başlığı altına düşen görgül incelemeler tümevarım üzerine temellendirildikleri ölçüde gerçek bilgi olmaktan çok olasılık düzleminde kalırlar. Doğa Felsefesi bu görgül bilgiyi kavramsal bilgiye, görgül bilimi gerçek bilime yükseltme çabasıdır. Günümüzde "Bilim Felsefesi" olarak bilinen görgül denemecilik alanından ayrı olarak, Doğa Felsefesi tanıtlamayı hedefleyen yöntemli ve dizgesel bir girişimdir.


KİTAP HAKKINDA


Hegel’in Anahatlarda Ansiklopedik Dizgesi Logos/Us, Doğa ve Tin alanlarının çözümlemesinden oluşur. Us Doğa ve Tin alanlarının arı kavramsal temeli ve tözüdür: Evrensel Kavram Doğa ve Tin alanlarında belirli, tikel ya da reeldir. Uzaysal-zamansal Özdek olarak Doğa Tin alanının öncülü, onun öngereğidir. Ya da, Doğa Tin için özdeksel temeldir ve anlamını, önemini, Ereğini Tinde bulur. Sonsuz, değişmez, saltık, soyut Logos ile ilişki içinde, Doğa ve Tin alanları görüngü, değişim, sonluluk alanlarıdır. Ve eğer sıralama yapmayı seviyorsak, bu alanlar görgül olarak devimsiz ve tinsel olarak dirimsiz Logostan daha yüksek, daha somut, daha içeriklidirler.

Doğa Felsefesi temel olarak görgül bilgiyi kurgul bilgiye, görgül bilimi gerçek bilime yükseltmeyi amaçlar. Bilmemek özsel doğamıza aykırıdır. Görgül bilgi temelinin deneyim üzerine tümevarım olması ölçüsünde tanıtlamasızdır. Kavram bağıntılarından başka birşey olmayan evrensel yasalarını tekil örneklere dayandırarak temellendirir. Bilimi üretebilmek için kavramların mantıksal bağıntıları, olasılıktan daha iyisine gücü yetmeyen o görgül dışsal desteğin tersine, saltık karakterleri içinde saptanmalı, yasaya onu yasa yapan Evrensellik ve Zorunluk belirlenimleri kazandırılmalıdır. Doğa Kavramlarının dizgeselleştirilmesi için Hegel kurgul yöntemi, Kavramın kendi açınımını kullanır. Doğanın her belirleniminde Kavram kendini ve yalnızca kendini bulmalıdır. Bilimin olanağı için Kavram tüm Varlık olmalıdır — ve tüm Varlık Kavram. Bu birlik Felsefi Bilimler Ansiklopedisi’nin öğesidir. Ve Batı düşüncesi bu birliği kavrayarak görgül Bilimin üretimini sürdürmüş, Us Doğaya ve Tin alanına orada kendini bulmak için gitmiş, ve orada kendini bulmuştur. Doğa insan düşüncesine yabancı, kapalı, ilgisiz bir alan değildir. Doğanın kendinde ussallığı, onun insan ussallığı ile örtüşmesi Bilginin olanağıdır: Bilinemez kendinde-şey tasarımı Usu varlığın kendisinden yalıttığı ölçüde Bilimi özneye sınırlar ve onu salt bir fenomenolojiye, görüngünün ‘bilimine’ indirger.

Ekler (Zusätze). Hegel’in Ansiklopedisi’nde ‘anahatlarda’ sunulan metnin kurgul yoğunluğu karşısında, Zusätze ya da Ekler bizi zaman zaman Hegel’in sözel derslerinin atmosferine götüren vazgeçilmez bir yardımcı olarak görünürler. Naturphilosophie için Zusätze Hegel’in öğrencisi Karl Ludwig Michelet tarafından düzenlendi. Michelet Hegel’in toplu yapıtlarının 1847’de yapılan ikinci yayımının düzenleyicisidir. Kullandığı gereç Hegel’in değişik zamanlarda yazdığı kendi notları, ve ayrıca Michelet’in kendisinin ve başka öğrencilerin notlarıdır. Bu durumda Belirtmek gereksizdir ki, Doğa Felsefesi için Ekler kendisi çok iyi bir felsefeci olan Michelet’in özgün bir derlemesi olma özelliğini gösterirler. Gene de, Michelet’in Eklere katkısının düzeyini anlayabilmemizi sağlayacak notların asılları henüz yayımlanmamıştır. (Ansiklopedi’nin üçüncü bölümü olan Tin Felsefesi için Zusätze yine Hegel’in öğrencisi olan Boumann tarafından, ve Küçük Mantık olarak bilinen birinci bölümü için Leopold von Henning tarafından derlendi.) Doğa Felsefesi’ne Ekler için kaynaklar, daha ayrıntılı olarak, Hegel’in 1805-6 yıllarında Jena’da, 1818 yazında Heidelberg’de, ve 1819-20, 1821-2, 1823-4, 1825-6, 1828 ve 1830’da konu üzerine verdiği sekiz ‘kurs’ ile bağıntılı yazılardır.

Tepe

İÇİNDEKİLER


[Doğa Felsefesine] Giriş 7
Doğayı İrdelemenin Yolları 9
Doğa Kavramı 21
Bölümleme 35
Birinci Bölüm: Mekanik
A. Uzay ve Zaman 38
a. Uzay 38
b. Zaman 44
c. Yer ve Devim 51
B. Özdek ve Devim. Sonlu Mekanik 57
a. Süredurumlu Özdek 60
b. Çarpma 62
c. Düşme 70
C. Saltık Mekanik 78
EKLER
Kitap Üzerine Açıklamalar 103
Çözümleme 105
Dizin 110

Tepe



İLK 20 SAYFA




G. W. F. Hegel
Estetiğe Giriş
Çeviren: Aziz Yardımlı

İDEA KLASİK SET
ISSN 2146-3506
144 sayfa; 1. Hamur; 170 × 100 mm

E-kitap ISBN 978-975-397-144-7



 KATEGORİ: FELSEFE; ESTETİK


Hegel’in Estetik Üzerine Dersler’i ölümünden sonra başlıca dinleyicilerinin bir bölümünün tuttuğu notlardan ve kendi elyazmalarından derlenmiştir. Bu notlar H. G. Hotho tarafından yayıma hazırlanarak ilk kez 1835 yılında toplu yapıtlar arasında üç cilt olarak yayımlanmış, ve bunu 1842’de yeniden gözden geçirilen bir ikinci yayım izlemiştir. Hotho’nun kullandığı gereç arasında Hegel’in 1823, 1826 ve 1828-9 dersleri için hazırladığı ama şimdi yitik olan kendi elyazmaları da bulunur.


KİTAP HAKKINDA


“Bu dersler Estetiğe ayrılmıştır; konuları engin Güzellik Ülkesi, ve daha tam olarak alanları Sanat, dahası Güzel Sanattır.

“Bu konu için Estetik adı hiç kuşkusuz sözcüğün asıl anlamında bütünüyle uygun değildir, çünkü ‘Estetik’ sağın olarak duyunun, duygunun bilimini belirtir, ve bu anlamda yeni bir bilim olarak ya da daha doğrusu ilk kez felsefi bir disiplin olması gereken birşey olarak kökenini Almanya’da sanat yapıtlarının üretmeleri gereken örneğin hoşluk, hayranlık, korku, şefkat vb. duyguları gibi duygular açısından irdelendikleri bir sırada Wolff okulunda kazanmıştır. Bu adın uygunsuzluğundan ya da daha doğrusu yüzeyselliğinden ötürü başkalarını, örneğin Kallistik adını üretme girişiminde bulunulmuştur. Ama bu da kendini yetersiz olarak gösterir, çünkü amaçlanan bilim genel olarak Güzelliği değil, ama yalnızca Sanatın Güzelliğini irdeler. Bu nedenle Estetik adını olduğu gibi bırakacağız, çünkü salt bir ad olarak bizim için ilgisizdir ve dahası bu arada sıradan dile öylesine yaygın olarak girmiştir ki, bir ad olarak kalabilir. Gene de bilimimiz için uygun anlatım ‘Sanat Felsefesi,’ ya da daha belirli olarak, ‘Güzel Sanat Felsefesi’dir.”
— Hegel, Estetiğe Giriş'ten



Güzel Sanat Felsefesi (Estetik) Hegel’in bütün dizgesinde Din ve Felsefe ile birlikte Saltık Tin alanına aittir, ve Hak, Ahlak ve Törellik gibi sonlu Tin kategorilerini irdeleyen Nesnel Tin alanının üstünde durur. Hegel’in Güzel Sanat Felsefesine kişisel yaklaşımı gibi birşeyi doğrulamasının söz konusu olmadığını anımsarsak, bu dizgesellikten çıkan sonuçlardan biri Hegel’in sanatsal etkinliği tinsel Güzeli İdeale doğru nesnelleştirme süreci olarak, Güzelin oluş ya da beliriş süreci olarak görmek zorunda olduğudur. Ve süreç ya da gelişim açıktır ki kavramının kendisinde erekseldir. Sanat dışsal pekçok ilgisiz amaç uğuruna kullanılabilmesine, giderek kötüye bile kullanılabilmesine karşın, bu yalnızca sonluya, dışsal amaçlara hizmet etmeye indirgenmiş “sanat”tır, Güzel Sanat değil. Bu sonuncunun ereği Güzellik İdealini nesnelleştirmek, Tinin yaratmaya yetenekli olduğu sonsuz Güzel Biçime duyusal anlatım vermektir. Güzellik duyusalın sonsuzluğu, duyusal Gerçekliktir. Öte yandan, Sanatsal etkinliğin bir gelişim olması aşamalılığı imler: Estetik Duyarlık kendine bireylerde ve uluslarda gelişiminin çeşitli kültürel basamakları olarak anlatım verir, ve bu ise estetik göreliliği aklayacak türlülük değil ama bir ölçün olarak İdealin kabul edilmesi durumunda bütünüyle ve kolayca anlaşılabilir olan gelişimsel eşitsizliktir.

Güzellik Saltık Tin alanının bir momenti olmakla aynı zamanda bir Değer olma karakterini de kazanır, ve Değer kavramının kendisinin saltık olmayı imlediği düzeye dek, Değeri sonlu Tin alanının Hak, Ahlak ve Törellik kategorileri arasında aramanın anlamsızlığı açığa çıkar. Hegel’in (ya da benzer olarak Platon’un) Güzel Sanata yaklaşımı, İdeanın salt bir ‘gerek’ değil ama erişilebilir sonsuzluk olduğunu kabul etmesi zemininde, Güzel Sanatları ve bütün bir güzel-sanatsal etkinliği duyusal İdeale Tinin kendisinin erişme sürecinin öncüsü olarak gösterir. Sanat Güzelliği duyusal dışsal gereç üzerinde edimselleştirir. Ama bu Tinin Doğa güzelliğinin üzerinde olan iç Güzelliğinin bir anlatımıdır. Güzelin Gerçek olan ve İyi olan ile birliği onun İdeal biçimine erişmesini Tinin, insanlığın etik ve entellektüel ideale de erişmesine koşullu kılar.
— Aziz Yardımlı

Tepe

İÇİNDEKİLER


ESTETİĞE GİRİŞ 7

I. ESTETİĞİN SINIRLANMASI VE SANAT FELSEFESİNE KİMİ KARŞIÇIKIŞLARIN ÇÜRÜTÜLMESİ
1. Doğadaki Güzel ve Sanattaki Güzel — 8
2. Estetiğe Yönelik Kimi Karşıçıkışların Çürütülmesi — 10

II. GÜZELİN VE SANATIN BİLİMSEL ELE ALINIŞ TÜRLERİ
1. İrdelemenin Başlangıç Noktası Olarak Görgül Öğe — 23
2. Ele Alışın Başlangıç Noktası Olarak İdea — 32
3. Görgül ve İdeal Bakış Açılarının Birleşmesi — 33

III. SANAT GÜZELİNİN KAVRAMI — 34
A. Sanat Üzerine Sıradan Tasarımlar — 37
1. İnsan Etkinliğinin Ürünü Olarak Sanat Yapıtı — 37
2. İnsan Duyusu İçin Duyusaldan Türeyen Sanat Yapıtı — 45
3. Sanatın Ereği — 57
a. Doğaya Öykünme İlkesi — 57
b. Yüreğin Uyarılması — 63
c. Yüksek Tözsel Erek — 65
B. Gerçek Sanat Kavramının Tarihsel Çıkarsaması — 75
1. Kant Felsefesi — 76
2. Schiller, Winckelmann, Schelling — 81
3. İroni — 85

IV. BÖLÜMLEME — 91
1. Sanatsal Güzelin İdeası ya da İdeal — 96
2. İdealin Sanat Güzelliğinin Tikel Biçimlerine Gelişimi — 98
3. Bireysel Sanatların Dizgesi — 105

TÜRKÇE-ALMANCA SÖZLÜK — 117
ALMANCA-TÜRKÇE SÖZLÜK — 119
DİZİN — 121

Tepe




İLK 20 SAYFA



James Clerk Maxwell
Özdek ve Devim
Çeviren: Aziz Yardımlı

İDEA KLASİK SET
ISSN 2146-3549
144 sayfa; 1. Hamur; 170 × 100 mm;

E-kitap ISBN 978-975-397-155-3



 KATEGORİ: FİZİK


Maxwell’in “Özdek ve Devim”i (1876, Londra) mekanik üzerine şimdiye dek yazılmış en güzel temel bilimsel çözümlemelerden biri olarak kabul edilir. Fizik biliminin temel kavramları ile başlayarak evrensel yerçekimi kuramına doğru açınan çalışma olasılığı değil gerçekliği, yaklaşıklığı değil sağınlığı, tahmini değil ama bilgiyi hedeflemesinde Bilimin ussal karakterini tüm zamanların en başarılı bilim insanlarının birinin yönteminde sergiler.


 KİTAP HAKKINDA


Maxwell’in Elektromanyetik Kuramı elektriksel ve manyetik alanların uzayda dalgalar biçiminde ve ışık hızı ile yayıldıklarını, aracısız eylem kuramının usdışı olduğunu, ve elektromanyetik dalgaların ether ya da ne olursa olsun herhangi bir özdeksel alanın değişkileri olduğunu gösterdi. 1860-65 yılları arasında bilimsel etkinliğinin en üretken dönemini yaşadığı King’s College’da bir 1862 konuşmasında şunları bildirdi: “Işığın elektriksel ve manyetik fenomenlerin nedeni olan aynı ortamın enlemesine dalgalanmalarından oluştuğu vargısından kaçınmamız güçtür” :: “We can scarcely avoid the conclusion that light consists in the transverse undulations of the same medium which is the cause of electric and magnetic phenomena.” Problem üzerine çalışmalarını sürdürürken 1864’te “Dinamik Elektromanyetik Alan Kuramı” başlıklı makalesinde şunları yazdı: “Sonuçların bağdaşması ışığın ve manyetizmanın aynı tözün değişkileri olduklarını, ve ışığın alan içinden elektromanyetik yasalara göre yayılan bir elektromanyetik etkinlik olduğunu gösteriyor görünür” :: “The agreement of the results seems to show that light and magnetism are affections of the same substance, and that light is an electromagnetic disturbance propagated through the field according to electromagnetic laws.”


 JAMES CLERK MAXWELL HAKKINDA


JAMES CLERK MAXWELL (1831-1879) İskoçyalı bir fizikçi ve matematikçi idi. Michael Faraday’ın deneysel çalışmaları üzerine dayanarak, ve onları matematiksel yöntemler ile çözümleyerek, elektromanyetik dalgaların varoluşunu çıkarsadı ve daha önce ilişkisiz olarak görülen elektrik, manyetizma ve optik fenomenlerini elektromanyetik alanın anlatımları olarak kapsayan tek bir Elektromanyetik Kuram içinde dizgeselleştirdi. Maxwell’in gazların kinetiği üzerine çalışması termodinamiğin bir bölümü oldu ve Maxwell-Boltzmann dağılımının geliştirilmesine götürdü. Optik üzerine araştırmaları 1861’de ilk dayanıklı renkli fotoğrafın üretilmesinde sonuçlandı. — Aziz Yardımlı


İÇİNDEKİLER


Bölüm 1. GİRİŞ 9
Bölüm 2. DEVİM ÜZERİNE 22
Bölüm 3. KUVVET ÜZERİNE 33
Bölüm 4. BİR ÖZDEKSEL DİZGENİN KÜTLE ÖZEĞİNİN TANIMI 50
Bölüm 5. İŞ VE ENERJİ ÜZERİNE 59
Bölüm 6. ÖZET 82
Bölüm 7. SARKAÇ VE YERÇEKİMİ 94
Bölüm 8. EVRENSEL YERÇEKİMİ 106

Maxwell Üzerine / Aziz Yardımlı 125
Çözümleme 129
Sözlük 137
Dizin 141

Tepe




İLK 20 SAYFA



Jean-Jacques Rousseau
Toplumsal Sözleşme ya da Politik Hakkın İlkeleri
Çeviren: Aziz Yardımlı

İDEA KLASİK SET
ISSN 1309-1287
160 sayfa; 1. Hamur; 170 × 100 mm



 KATEGORİ: POLİTİK FELSEFE


Fransa’dan kaçan Kalvinist bir ailenin çocuğu olan Jean-Jacques Rousseau (1712-1778) bir Huguenot cumhuriyeti olan Cenevre kentinde doğdu. Çok küçük yaşta ona romanslar okuyan babasına kendisi Plutark’ın Yaşamlar’ını okumaya başladı. 16 yaşından sonra bir süre onu kültür dünyası ile tanıştıran ve onda müzik ilgisini uyandıran Madame Louise de Warens ile birlikte yaşarken yoğun bir kendini eğitme dönemine girdi. Paris’te bir süre için Diderot’nun yakın dostu oldu; Thérëse Lavasseur’den olan çocuklarına babalık etmeyi ve bakmayı başaramadı. 1752’de operası “Le Devin du Village” (“Köy Falcısı”) Kral XV. Louis için sahnelendi ve büyük beğeni ve başarı kazandı; yeni bir müzikal nota dizgesi geliştirdi.

Rousseau’nun felsefesinin özeksel kavramı Özgürlüktür ve buna göre İstenci insanın özü olarak ve evrensel olarak kabul eder, onu en yüksek belirleniminde, Devlette inceler. İstenç onun için bir ‘seçme özgürlüğü’ ya da keyfi istenç, “herkesin istenci” değil, ama ussal İstenç, Genel İstençtir — volonté générale. Bireyin özgürlüğü ancak Devlette gerçekleşebilir, çünkü Özgürlük bilinçsiz dürtü, itki ve alışkanlıkların üzerinde güç olan ussal İstencin kendisidir — Yurttaşın İstenç ve Duyuncunun anlatımı olan yasa. Ussal, yani güzele, iyiye ve bilgiye eğilimli ve bu erek ile uyum içinde gelişmeye yetenekli bir insan doğası kavramı Rousseau’nun vargısını belirler: Yurttaş Toplumunda gelişimin önünde hiçbir engel olamaz: “Yurttaşları eğitim yoluyla iyi yapın, başka herşey gelecektir.” Kendisi despotik tinden doğan Yurttaş ideal politik bilince doğru gelişebilir çünkü kendi kendisinin öğretmeni olarak özgürdür. Bir ideoloji önermeyen Rousseau sözcüğün gerçek anlamında bir Hümanist olarak insan doğasına uygun ideal politik biçimin olanağını güzel, iyi ve ussal olan insan doğasının kendisinden çıkarsadı. Ussal Genel İstenç Rousseau’nun bir buluşu değil, ama Devletin nesnel-özsel niteliğidir, ve ‘Toplumsal Sözleşme’ bir Ussal İstenç olduğu düzeye dek bir sözleşmenin bozulabilir keyfi istencini aşar, ve geri alınamayacak bir Özgürlük bilincidir. — Aziz Yardımlı

TOPLUMSAL SÖZLEŞME / İÇİNDEKİLER


İçindekiler

  DUYURU

KİTAP I
    BÖLÜM I. Birinci Kitabın Konusu 9
    BÖLÜM II. İlk Toplumlar 10
    BÖLÜM III. En Güçlünün Hakkı 12
    BÖLÜM IV. Köelik 13
    BÖLÜM V. Her Zaman Bir İlk Uylaşıma Geri Dönmeliyiz 18
    BÖLÜM VI. Toplumsal Bağıt 19
    BÖLÜM VII. Egemen 22
    BÖLÜM VIII. Yurttaşlık Durumu 24
    BÖLÜM IX. Gerçek Mülk 25

KİTAP II
    BÖLÜM I. Egemenliğin Devredilemezliği 29
    BÖLÜM II. Egemenliğin Bölünemezliği 30
    BÖLÜM III. Genel İstenç Yanılır Mı? 32
    BÖLÜM IV. Egemen Gücün Sınırları 34
    BÖLÜM V. Ölüm Kalım Hakkı 38
    BÖLÜM VI. Yasa 40
    BÖLÜM VII. Yasamacı 43
    BÖLÜM VIII. Halk 48
    BÖLÜM IX. Halk (2) 50
    BÖLÜM X. Halk (3) 52
    BÖLÜM XI. Çeşitli Yasama Dizgeleri 55
    BÖLÜM XII. Yasaların Sınıflandırılması 58

KİTAP III
    BÖLÜM I. Genel Olarak Hükümet 60
    BÖLÜM II. Çeşitli Hükümet Biçimlerinde Oluşturucu İlke 65
    BÖLÜM III. Hükümetlerin Sınıflandırılması 68
    BÖLÜM IV. Demokrasi 69
    BÖLÜM V. Aristokrasi 71
    BÖLÜM VI. Monarşi 74
    BÖLÜM VII. Karma Hükümetler 80
    BÖLÜM VIII. Her Hükümet Biçimi Her Ülkeye Uymaz 81
    BÖLÜM IX. İyi Bir Hükümetin Göstergeleri 87
    BÖLÜM X. Hükümetin Kötüye Kullanılması ve Bozulma  Eğilimi 88
    BÖLÜM XI. Politik Bütünün Ölümü 82
    BÖLÜM XII. Egemen Yetke Kendini Nasıl Sürdürür? 93
    BÖLÜM XIII. Bölüm Sürüyor (2) 94
    BÖLÜM XIV. Bölüm Sürüyor (3) 96
    BÖLÜM XV. Vekiller ya da Temsilciler 88
    BÖLÜM XVI. Hükümet Kurumu Bir Sözleşme Değildir 100
    BÖLÜM XVII. Hükümet Kurulması 102
    BÖLÜM XVIII. Hükümetin Gasp Edilmesini Önlemenin Yolu 103

KİTAP IV
    BÖLÜM I. Genel İstencin Yokedilemezliği 106
    BÖLÜM II. Oylama 108
    BÖLÜM III. Seçimler 111
    BÖLÜM IV. Roma Comitiaları 113
    BÖLÜM V. Tribünlük 124
    BÖLÜM VI. Diktatörlük 126
    BÖLÜM VII. Sensorluk 129
    BÖLÜM VIII. Yurttaşlık Dini 131
    BÖLÜM IX. Vargı143

EKLER
NOTLAR  145
AÇIKLAMALAR 149
SÖZLÜK 151
DİZİN 153


Tepe



İLK 20 SAYFA



Jean-Jacques Rousseau
Eşitsizliğin Kökeni
Çeviren: Aziz Yardımlı

İDEA KLASİK SET
ISSN 2146-1228
128 sayfa; 1. Hamur; 170 × 100 mm

E-kitap ISBN 978-975-397-127-0



 KATEGORİ: POLİTİK FELSEFE


 İÇKİTAP ÜZERİNE


Discours sur l’inégalité 1755 Haziranında yayımlandı ve yazarın daha önce Sanatlar ve Bilimler Üzerine Söylem ve onu izleyen tartışma ile kazandığı ününü doğruladı. Eşitsizlik Üzerine Söylem de iİlk Söylem gibi Dijon Akademisi tarafından teklif edilen (1754) ödül için yazıldı. Ama bu kez ödül bir başkasına, Abbé Talbert’e verildi. Rousseau böyle bir sonucu beklediğini “Akademiler bu tür parçalar için ödüller sunmaz” sözleri ile belirtir (Confessions, Liv. VIII.; OEuvres, VIII. s. 277). Rousseau sunumunda sorunun ikinci yarısını büyük ölçüde gözardı eder, çünkü ‘doğal yasa’ düşüncesinin bütününe karşı ikircimli bir tutum gösterir. Bir doğal yasa olduğunu yadsımaz ve zaman zaman kendisi ona başvurur. Gene de Önsöz’de ve ayrıca Toplumsal Sözleşme’nin silinen ikinci bölümünde belirttiği nedenlerden ötürü on yedinci ve on sekizinci yüzyılların ‘doğal yasa’ kuramcılarının onu tanımlama ve belirleme girişimleri konusunda çok kuşkuludur. ‘Doğal yasa’nın ‘doğa durumu’ndaki insan tarafından bilinebileceği konusunda ise daha da kuşkuludur. Gerçekte, Toplumsal Sözleşme doğa durumunun analitik bir soyutlama olduğu, gerçekte insanın değil ama hayvanın durumu olduğu, insanın salt insan olduğu için, Doğa ile karşıtlık içinde Tin olan insanın hiçbir zaman bir doğa durumunda varolmadığı düşüncesine ulaşmış görünür.

Rousseau’nun insanı ussal bir varlık olarak görmesi onu insanı ve kültürlerini yalnızca türlüleşebilir olarak değil ama gelişebilir ve eksiksizleşebilir olarak görmeye götürür. İnsanın “doğa durumu” denilen şey bile gerçekte kültürel bir durumdur, çünkü homo sapiens Doğadan daha çoğudur, Tindir, gelişebilirdir, ve insan için gelişebilmek ancak bir gizilliğin ya da ilkenin, onun kendisinin yapmadığı ama ona verili bir tinsel özünün olmasıyla olanaklıdır. Eksiksizleşebilmek ilke ile bir olan ereği bütünüyle edimselleştirmektir. Buna göre kültür hiçbir zaman dingin olmayan ve hiçbir aşamasında dingin kalmaması gereken her zaman eksik bir süreçtir, ve yurttaş toplumuna özünlü eşitsizlik önceden varolan bir eşitliğin bozulması değil, ama insanın entellektüel, etik ve estetik eğitim sürecindeki kaçınılmaz eşitsizliklerin ve eksikliklerin anlatımıdır. İnsan ancak ereksel olarak, ancak bütünüyle gelişmiş olarak eşit olabilir, ve erek erişilebileceği için erektir. Rousseau insanı ve insanlığı indirgeyen Aydınlanmadan gelişimin iyiliksever despotizm yoluyla değil, ama ancak özgürlük yoluyla olabileceği vargısını çıkarmasında ayrılır. Aydınlanmanın insanı değersizleştiren kuşkucu bakış açısı ile karşıtlık içinde, Rousseau için insan özgür bir varlıktır, ve ancak özgür bir varlık olarak moral bir varlıktır: Neyin iyi, doğru, haklı, türeli ve gerçek olduğunu ona ancak kendi özsel doğası bildirebilir. — Aziz Yardımlı



İÇİNDEKİLER


ADAMA — 9
ÖNSÖZ — 21
NOTLAR ÜZERİNE DUYURU — 27
SORU — 28

BİRİNCİ BÖLÜM — 31
İKİNCİ BÖLÜM — 63

ROUSSEAU’NUN NOTLARI — 96
SÖYLEM İÇİN AÇIKLAYICI NOTLAR — 123
ROUSSEAU’NUN NOTLARI İÇİN NOTLAR — 125
SÖZLÜK — 126
DİZİN — 127

Tepe



İLK 20 SAYFA



Jean-Jacques Rousseau
Bilimler ve Sanatlar • Ekonomi Politik
Çeviren: Aziz Yardımlı

İDEA KLASİK SET
ISSN 2146-3026
112 sayfa; 1. Hamur; 170 × 100 mm

E-kitap ISBN 978-975-397-126-3



 KATEGORİ: POLİTİK FELSEFE


Rousseau’nun üçüncü ve en az tanınan bu denemesi ilk kez 1755’te Diderot’nun Ansiklopedi’sinin beşinci cildinde ve üç yıl sonra ayrı bir kitap olarak yayımlandı. Çalışma Toplumsal Sözleşme’yi yedi yıl kadar önceler. Rousseau ‘Genel İstenç’ kavramını ilk kez burada kullanır.

Romantik ve idealistik eğilimleri ile Rousseau Aydınlanmanın tipik materyalizmine ve despotizmine herhangi bir duygudaşlık göstermezken, Aydının ikonu olarak kabul edilen Voltaire’de çok kararlı, amansız ve neredeyse kişisel bir düşman buldu. Sivil Dini savunması ve erdeme götürdükleri ölçüde tüm dinleri eşit ölçüde değerli görmesi Fransa’da Kilise ile çatışmasına yol açtı, kitapları yasaklandı ve birçok yerde yakıldı.

Rousseau Genel İstenci herkesin istenci olarak değil, ama ussal istenç olarak görür ve ussal istenç göreli, tarihsel istenç de değildir. Pozitif yasalar için ideal modeldir ve onları sürekli değişim, sürekli yenileşim, sürekli gelişim dinamiği içinde tutan erektir. “Yasamacının ilk ödevi yasaları Genel İstence uygun kılmaktır.” “Tikel durumlar için yasanın tini karar verecektir,” ve “yasaların bulunmadığı her durumda Genel İstence, tüm yasaların bu kaynak ve tamamlayıcısına danışılacaktır.” Modern Yurttaş Toplumunun istenci olan Genel İstenç özgürdür, ve Özgürlüğü dinamik ussallığının, kesintisiz bir ussallaşma süreci, ereksel gelişim süreci olmasının güvencesidir. — Aziz Yardımlı


İÇİNDEKİLER


Sanatlar ve Bilimler Üzerine Söylem 7
Politik Ekonomi Üzerine Söylem 43

EKLER
AÇIKLAYICI NOTLAR
  SANATLAR VE BİLİMLER 90
  EKONOMİ POLİTİK 93
BİRKAÇ SÖZCÜK 95
TÜRKÇE-FRANSIZCA SÖZLÜK 97
DİZİN — 101

Tepe




İLK 20 SAYFA



John Burnet
Miletus Okulu (Thales, Anaximander, Anaximenes)
Çeviren: Aziz Yardımlı

İDEA KLASİK SET
ISSN 2146-3514
104 sayfa; 1. Hamur; 170 × 100 mm

E-kitap ISBN 978-975-397-138-6


 KATEGORİ: FELSEFE


 KİTAP HAKKINDA

John Burnet (1863-1928) bir İskoç klasik filoloğu idi. 1892-1926 arasında St. Andrews Üniversitesinde Yunanca profesörlüğü yaptı. 1909’da Harvard Üniversitesinden gelen Yunanca Bölüm Başkanlığı teklifini kabul etmedi. Burnet özellikle Platon üzerine bugün de yaygın olarak okunan filolojik çalışmaları ile tanınır.

“Amacım erken İyonyalı öğretmenler ile dünyaya yeni bir şeyin — bilim dediğimiz şeyin — geldiğini ve ilkin onların Avrupa’nın o günden bu yana izlediği yolu saptamış olduklarını göstermek olmuştur, öyle ki bilimin ‘dünya üzerine Helenik yolda düşünmek’ olduğunu söylemek onun yeterli bir betimlemesidir. Bu nedenledir ki bilim Yunanistan’ın etkisi altına girmiş olan halklar arasında olmanın dışında hiçbir zaman varolmamıştır.”

“Anımsanmalıdır ki bilim ve felsefe başladığı zaman dünya daha şimdiden çok yaşlıydı. Özel olarak Ege Denizi Neolitik cağdan başlayarak yüksek bir uygarlığın, Mısır ya da Babil uygarlıkları kadar eski, ve önemli olan pekçok noktada ikisinden de üstün bir uygarlığın yeri olmuştu. Sonraki günlerin Yunan uygarlığının başlıca bunun yeniden dirilmesi ve sürdürülmesi olduğu her gün daha büyük bir açıklık kazanmaktadır.”


İÇİNDEKİLER


ÖNSÖZ — 7
GİRİŞ — 11
MİLETUS OKULU — 43
Thales — 47
Anaximander — 58
Anaximenes — 82

EKLER
Sözlük — 93
Dizin — 97

Tepe




İLK 20 SAYFA




René Descartes
Anlığın Yönetimi İçin Kurallar
Çeviren: Aziz Yardımlı

İDEA KLASİK SET
ISSN 2146-1295
128 sayfa; 1. Hamur; 170 × 100 mm

E-kitap ISBN 978-975-397-128-7



 KATEGORİ: FELSEFE


YAZIM: 1619-28, Amsterdam; İlk Yayım 1684/Hollandaca; 1701/Latince


KİTAP HAKKINDA

Descartes Anlığın Yönetimi İçin Kurallar’ı ilk kez 1629-30 yılları arasında Amsterdam’da geçirdiği ilk kış sırasında kağıda geçirdi. Ama genel kanı notlarına 1619’da yirmi üç yaşında iken başladığı ve on yıl boyunca konularını işlediği yolundadır. Çalışma Descartes’ın başlangıçtaki tasarına göre 36 Kuraldan oluşacak ve bunlar on ikişerli üç kesim altında düzenlenecekti. Ama çalışma 21’inci Kuralda sonlanır ve son üçü açıklanmadan bırakılır.

Regulae ad directionem ingenii’nin elyazmaları yitiktir. Elimizdeki parça Descartes’ın ölümünden sonra 1701’de Amsterdam’da R. Des-Cartes Opuscula Posthuma, physica et mathematica başlığı altında basılan ilk Latince yayım üzerine dayanır. Kitap yayımcıdan ve dizgiciden kaynaklanan sayısız yanlış ile doludur. A. Garnier (Paris, 1835) ve A. Buchenau (Leipzig, 1907) metni yalnızca kendi tahminleri ile iyileştirmiş ve düzeltmişlerdir. Daha sonra Regulae’nin Leibniz tarafından 1859’da “Oeuvres inédites de Descartes”ta sözü edilen bir elyazması eşlemi Hannover’de Leibniz’in kitapları arasında bulunmuştur. Sonraki incelemelere temel alınan bu eşlem de sorunlar vardır ve elyazısı Descartes’ın değildir.

— J. H. Glazemaker tarafından erken bir Hollandaca çeviri de çevirmenin ölümünden sonra basılmıştır. Charles Adam bu çevirinin de ilk Latince baskı ile “hiç kuşkusuz” aynı eşlemi kullanmış olduğunu söyler (AT, X, s. 351ss).


İÇİNDEKİLER


KURAL I [Bilimin Bütünlüğü] 9
KURAL II [Bilimde Pekinlik] 11
KURAL III [Bilimsel Bilgi: Ansal Sezgi ve Tümdengelim] 15
KURAL IV [Yöntem Zorunluğu] 19
KURAL V [Yöntemin Düzeni] 26
KURAL VI [Yöntemli Çıkarsamanın Doğası] 27
KURAL VII [Sıralama ya da Tümevarım] 32
KURAL VIII [İnsan Bilgisinin Sınırları] 36
KURAL IX [Görüş Keskinliğinin Gelişimi] 43
KURAL X [Kavrayış Keskinliğinin Gelişimi] 46
KURAL XI [Anlama Yetisinin Gelişimi] 49
KURAL XII [Bilmede Öznel Ve Nesnel Koşullar] 52
KURAL XIII [Problemin Nesnesinden Soyutlanması] 69
KURAL XIV [Problemin İmgesel Betimlemesi] 76
KURAL XV [Problemin Duyusal Betimlemesi] 88
KURAL XVI [Orantının Cebirsel Betimlemesi] 89
KURAL XVII [Dolaylı Problemlerin Çözümsel Evrilmesi] 93
KURAL XVIII [Geometrik Cebir] 95
KURALLAR XIX, XX, XXI [Eşitliklerin Saptanması ve Yalınlaştırılması] 100

EKLER.
KİTAP ÜZERİNE AÇIKLAMALAR 103
SÖZLÜK VE NOTLAR 105
ÇÖZÜMLEMELER / AZİZ YARDIMLI 115
DESCARTES İÇİN BİR YAŞAMÖYKÜSÜ 121
DİZİN 125

Tepe

DESCARTES HAKKINDA


1596’da Fransa’da doğan Descartes yaşamının çoğunu Hollanda’da geçirdi ve 1650’de Stokholm’de öldü.

Descartes Fransa’da Protestanlığı bastıran Katolik kültür tarafından eğitilmiş olmasına karşın, otuz yıl süren din savaşlarının sonunda bir daha geri dönmemek üzere ülkesini terketti ve yerinde bir seçimle, 1628’de Avrupa’nın o sıralar göreli olarak en hoşgörülü ülkesi olan ve duyunç özgürlüğünü tanıyan Protestan Hollanda’ya yerleşti. Orada, bilgiden korkan bir çağda ikinci, üçüncü vb. bir Galileo olmaktan korkmaksızın yirmi yıl yaşadı. Descartes yaşamının son günlerini kraliçe Christina’nın çağrısı üzerine gittiği İsveç’te geçirdi.

Descartes modern matematik okulunun ve modern felsefenin başlatıcısı olarak kabul edilir. Fizikçiler tarafından mekanik ve optik alanındaki çalışmaları ile bilinen Descartes geometrik problemlerin cebirsel denklemler ile çözülmesini sağlayan analitik geometrinin bulucusudur. Kartezyen koordinat dizgesi onun adıyla bilinir ve fiziksel evrenin mekanik nedensellik terimlerinde açıklaması, aslında Mekanik kavramının kendisi Descartes’ın modern bilime en önemli katkılarından yalnızca biridir (Newton hiçbir zaman fiziksel evren üzerine tanrıbilimsel açıklamaları savunmaktan ve deterministik Mekaniği reddetmekten vazgeçmedi). — Aziz Yardımlı

Tepe



İLK 20 SAYFA



René Descartes
İlk Felsefe Üzerine Meditasyonlar
Çeviren: Aziz Yardımlı

İDEA KLASİK SET
ISSN 2146-1211X
128 sayfa; 1. Hamur; 170 × 100 mm

E-kitap ISBN 978-975-397-130-0



 KATEGORİ: FELSEFE


KİTAP HAKKINDA

İlk Felsefe Üzerine Meditasyonlar ilk olarak 1641’de altı küme “Karşıçıkışlar ve Yanıtlar” ile birlikte Latince olarak Paris’te yayımlandı. Yedinci küme “Karşıçıkış ve Yanıt”ı da kapsayan ikinci Latince yayım 1642’de Amsterdam’da çıktı. Aynı yıl yapılan Fransızca çeviri daha sonra 1647’de yayımlandı. Kitap görünürde altı gün boyunca yapılan altı Meditasyondan oluşsa da, Descartes yapıt üzerine çalışmasına 1639’da başlamıştı.

— Birinci Latince Yayım: 1641, Paris; Bu yayımda “Tanrının varoluşu ve Ruhun ölümsüzlüğü tanıtlanıyor” biçiminde bir altbaşlık bulunur.
— İkinci Latince Yayım: 1642, Amsterdam
— Birinci Fransızca Çeviri: 1647, Duc de Luynes. Méditations Metaphysiques başlığını taşıyan bu çeviri Descartes tarafından okundu ve onaylandı. Bu yayımda “Okura Önsöz” bulunmuyor (eşzamanlı bir ikinci Fransızca çeviri Clerselier tarafından yapıldı).
— Latince metin Descartes’ın çalışmalarının Charles Adam ve Paul Tannery tarafından hazırlanan 12 ciltlik yayımında 7. ciltte bulunur (Paris: L. Cerf, 1897-1913). Adam ve Tannery ikinci Amsterdam yayımını izlediler.
— Türkçe çeviri ayrıca Gerhart Schmidt, Laurence J. Lafleur, Elizabeth S. Haldene ve G. R. T. Ross tarafından yapılan çeviriler ile de karşılaştırıldı.
— Fransızca ve Latince metinleri karşılaştırmada danışılan çalışmalar: Les Méditationes Méthaphysiques, üçüncü yayım, Presses Universitaries de France, Florence Khoddos düzenlemesi; ve Gerhard Schmidt’in çalışması.
— Açıkça kamu için yazılmış olan Yöntem Üzerine Söylem’in tersine, Meditasyonlar Paris Üniversitesi Tanrıbilim Fakültesi üyelerine sunulmak ve onaylarını almak üzere yazılmıştır. Birinci basım yayım için kraliyet onayı ve Paris Üniversitesi’ndeki “Doktorların onayı ile” sözcüklerini taşır. Ama bu onay verilmemiştir.

Meditasyonlar bugün olduğu gibi ilk yayımlandığı dönemde de felsefenin dostları tarafından coşku ile karşılanırken, ‘başkalarında’ ise yalnızca karşıçıkış ve nefret duyguları yarattı. Özgürlük ülkesi Hollanda’da Descartes ilkin Utrecht Üniversitesi başkanı tarafından ateist olarak suçlandı, ve eleştiriler de aralarında olmak üzere öğretisi ile ilgili herşeyin yayımı yasaklandı. Kitabın yayımından bir yıl sonra, 1642’de, ve bir ikinci kez de 1643’te olmak üzere, yerel yetkeler tarafından mahkum edildi. Fransa elçiliğinin araya girmesi durumu biraz yumuşattı. Fransa’da ise Descartes’ı yetiştirmiş olan Jesuitler çalışmayı ilkin çoğunlukla soğuk karşıladılar. Ama sonunda Kartezyenizmi reddederek Descartes’ın çalışmalarını Index Librorum Prohibitorum’a, Katolik Kilisenin Yasaklanan Kitaplar Listesine aldılar.


DESCARTES'IN YAPITLARININ BİR BÖLÜMÜ


Descartes’ın Yapıtlarının Bir Bölümü

Compendium musicae (1618)
Regulae ad directionem ingenii (yazılış 1629/30; basım 1701)
Traité du monde ou de la lumiëre (yazılış 1633)
Discours de la méthode (1637; anonim)
Dioptrique, Les Météores ve La Géométrie (1637)
Meditationes de prima philosophia (1641; ikinci yayım 1642) Principia philosophiae (1644)
Les passions de l’âme (1649)

Tepe

İÇİNDEKİLER


Sunu Mektubu: René Descartes’tan Paris Tanrıbilim Fakültesi Dekanlarına 9
Okura Önsöz 15
Aşağıdaki Altı Meditasyonun Özeti 19

BİRİNCİ Meditasyon: Kuşku Duyulabilen Şeyler Üzerine 25
İKİNCİ Meditasyon: İnsan Anlağı Üzerine; Bilgiye Bedenden Daha Yakındır 32
ÜÇÜNCÜ Meditasyon: Tanrının Varoluşu Üzerine 44
DÖRDÜNCÜ Meditasyon: Doğru Ve Yanlış Üzerine 65
BEŞİNCİ Meditasyon: Özdeksel Şeylerin Özü Üzerine; Ve Bir Kez Daha Tanrının Varoluşu Üzerine 77
ALTINCI Meditasyon: Özdeksel Şeylerin Varoluşu, Ve Anlığın Bedenden Olgusal Ayrımı Üzerine 86

EKLER
KİTAP ÜZERİNE NOTLAR 107
SÖZLÜK VE NOTLAR 109
ÇÖZÜMLEMELER / AZİZ YARDIMLI 119
DİZİN 125

Tepe

DESCARTES HAKKINDA


1596’da Fransa’da doğan Descartes yaşamının çoğunu Hollanda’da geçirdi ve 1650’de Stokholm’de öldü.

Descartes Fransa’da Protestanlığı bastıran Katolik kültür tarafından eğitilmiş olmasına karşın, otuz yıl süren din savaşlarının sonunda bir daha geri dönmemek üzere ülkesini terketti ve yerinde bir seçimle, 1628’de Avrupa’nın o sıralar göreli olarak en hoşgörülü ülkesi olan ve duyunç özgürlüğünü tanıyan Protestan Hollanda’ya yerleşti. Orada, bilgiden korkan bir çağda ikinci, üçüncü vb. bir Galileo olmaktan korkmaksızın yirmi yıl yaşadı. Descartes yaşamının son günlerini kraliçe Christina’nın çağrısı üzerine gittiği İsveç’te geçirdi.

Descartes modern matematik okulunun ve modern felsefenin başlatıcısı olarak kabul edilir. Fizikçiler tarafından mekanik ve optik alanındaki çalışmaları ile bilinen Descartes geometrik problemlerin cebirsel denklemler ile çözülmesini sağlayan analitik geometrinin bulucusudur. Kartezyen koordinat dizgesi onun adıyla bilinir ve fiziksel evrenin mekanik nedensellik terimlerinde açıklaması, aslında Mekanik kavramının kendisi Descartes’ın modern bilime en önemli katkılarından yalnızca biridir (Newton hiçbir zaman fiziksel evren üzerine tanrıbilimsel açıklamaları savunmaktan ve deterministik Mekaniği reddetmekten vazgeçmedi). — Aziz Yardımlı

Tepe



İLK 20 SAYFA



René Descartes
Yöntem Üzerine Söylem
Çeviren: Aziz Yardımlı

İDEA KLASİK SET
ISSN 2146-1244
112 sayfa; 1. Hamur;
170 × 100 mm;

E-kitap ISBN 978-975-397-124-9


 KATEGORİ: FELSEFE


KİTAP HAKKINDA

Yöntem Üzerine Söylem Descartes’ın yayımlanan ilk çalışmasıdır. Fransızca’da yazılan çalışma anonim olarak ilk kez 8 Temmuz 1637’de Leyden’de çıktı. Her üçü de Yöntemin ürünleri olarak sunulan La Dioptrique, Les Météores, ve La Géométrie ile aynı ciltte yayımlandı. Bu üç çalışma aslında Descartes’ın Galileo olayından sonra yayımlamaktan vazgeçtiği Le Mond’da bulunan kuramlarının bir bölümünü sunar. Söylem bu bilimsel çalışmalara bir tür yöntemsel sunuş olarak tasarlanmıştır ve bütün çalışmanın yaklaşık olarak yedide birini oluşturur.

Söylem’in yayımı Descartes’ın öteki iki çalışmasının, Kurallar’ın ve Meditasyonlar’ın yayımını önceler. Kurallar daha erken bir çalışma olmasına karşın yayıma hazırlanmamış taslaklardan oluşur. Descartes’ın başyapıtı Meditasyonlar’dır ve Söylem’de bildirdiği problemlerin çok daha olgun, çok daha ustaca, ve çok daha tam bir açımlanışını kapsar.

Yöntem Üzerine Söylem Avrupa’nın ilk modern felsefe yapıtıdır: Skolastik felsefenin usu inakların yetkesi altında tutan bağımlı karakteri ile karşıtlık içinde, Descartes’ın felsefesi başka herşeyi olduğu gibi inancı da sorgular. Usu gerçeğin, bilginin ve inancın yargıcı olarak kabul eder: Bir rasyonalist olarak kuşkuyu bilgi için başlangıç noktası olarak alır, görgücü düşünürler durumunda olduğu gibi son nokta olarak değil. Evrenin özsel olarak ussal ve böylece bilimin olanaklı olduğunu, Usun bilimsel gelişme için olduğu gibi törel büyüme için de biricik olanak olduğunu, bu olanağın ve evrensel olduğunu kabul eder.
— Aziz Yardımlı


İÇİNDEKİLER


Birinci Bölüm: Bilimler Üzerine İrdelemeler — 9
İkinci Bölüm: Yazar Tarafından Aranan Yöntemin Başlıca Kuralları — 17
Üçüncü Bölüm: Bu Yöntemden Doğan Kimi Törel Kurallar — 27
Dördüncü Bölüm: Metafiziğin Temelleri Olarak Tanrının ve İnsan Ruhunun Varoluşu İçin Tanıtlamalar — 34
Beşinci Bölüm: [Doğa Felsefesi Soruları] Yazar Tarafından Araştırılan Fiziksel Sorunların, Özellikle Yüreğin Deviminin ve Tıbba Ait Başka Güç Noktaların Açıklamasının Düzeni; İnsan Ruhu ve Hayvanlarınki Arasındaki Ayrım — 42
Altıncı Bölüm: Yazarın Amacına Göre Gerçeklik Arayışında Daha İleri Gidebilmeyi İlgilendiren Noktalar, ve Onun Kendisini Bu İncelemeyi Yazmaya Götüren Nedenler — 58

EKLER
Descartes İçin Bir Yaşamöyküsü — 77
"Söylem" Üzerine Notlar — 80
Hegel’in Felsefe Tarihi’nde Descartes — 82
Rouse Ball’ın Matematik Tarihi’nde Descartes — 87
Sözlük — 97
Çözümleme / Aziz Yardımlı — 101
Dizin — 107

Tepe

DESCARTES HAKKINDA


1596’da Fransa’da doğan Descartes yaşamının çoğunu Hollanda’da geçirdi ve 1650’de Stokholm’de öldü.

Descartes Fransa’da Protestanlığı bastıran Katolik kültür tarafından eğitilmiş olmasına karşın, otuz yıl süren din savaşlarının sonunda bir daha geri dönmemek üzere ülkesini terketti ve yerinde bir seçimle, 1628’de Avrupa’nın o sıralar göreli olarak en hoşgörülü ülkesi olan ve duyunç özgürlüğünü tanıyan Protestan Hollanda’ya yerleşti. Orada, bilgiden korkan bir çağda ikinci, üçüncü vb. bir Galileo olmaktan korkmaksızın yirmi yıl yaşadı. Descartes yaşamının son günlerini kraliçe Christina’nın çağrısı üzerine gittiği İsveç’te geçirdi.

Descartes modern matematik okulunun ve modern felsefenin başlatıcısı olarak kabul edilir. Fizikçiler tarafından mekanik ve optik alanındaki çalışmaları ile bilinen Descartes geometrik problemlerin cebirsel denklemler ile çözülmesini sağlayan analitik geometrinin bulucusudur. Kartezyen koordinat dizgesi onun adıyla bilinir ve fiziksel evrenin mekanik nedensellik terimlerinde açıklaması, aslında Mekanik kavramının kendisi Descartes’ın modern bilime en önemli katkılarından yalnızca biridir (Newton hiçbir zaman fiziksel evren üzerine tanrıbilimsel açıklamaları savunmaktan ve deterministik Mekaniği reddetmekten vazgeçmedi). — Aziz Yardımlı

Tepe




İLK 20 SAYFA




Plutark
Alkibiades • Coriolanus
Çeviren: Meriç Mete

İDEA KLASİK SET
ISSN 2146-3468
128 sayfa; 1. Hamur; 170 × 100 mm
E-kitap
ISBN 978-975-397-125-6



 KATEGORİ: TARİH


Jean-Jacques Rousseau Plutark üzerine şunları yazar: "Bugün bile zaman zaman okuduğum az sayıda kitap arasında Plutark beni en sıkı kavrayan ve bana en yararlı olan yazardır. Çocukluğumda ilk okuduğum oydu, yaşlandığımda okuduğum sonuncu o olacaktır. Hemen hemen birşey kazanmadan okumadığım biricik yazardır." (Rousseau, Les reveries du promeneur solitaire, 4.)

İlk kez İtalyanca’ya çevrilen Yaşamlar’ı Batı Avrupa Jacques Amyot’nun Fransızca çevirisi (1559) ile tanıdı. Thomas North’un İngilizce çevirisi (1579) Amyot’nun çevirisi üzerine dayanır. 1683’te John Dryden Yaşamlar’ın Yunanca asıllarından yapılmasını sağladı. Almanca çeviri 1799-1806 yıllarında yayımlandı.


KİTAP HAKKINDA

Alkibiades yaklaşık olarak İÖ 450-404 yılları arasında yaşadı. Ünlü bir Atinalı devlet adamı, söylevci ve general idi. Peloponez savaşında stratejik danışman, komutan ve politikacı olarak önemli bir rol oynadı.

Gaius Marcius (Caius Martius) Coriolanus İÖ beşinci yüzyılda Roma'da yaşamış olduğu tahmin edilen bir Romalı generaldir. "Coriolanus" adını Romalıların bir Volski kenti olan Corioli'yi kuşatmaları sırasında gösterdiği olağanüstü yiğitlikten ötürü kazandı. Daha sonra Roma'dan sürüldü ve Roma'nın düşmanı Volski askerlerinin Roma'yı kuşatmalarında öncülük yaptı.


İÇİNDEKİLER

Alkibiades — 7
Coriolanus — 63
Alkibiades ve Coriolanus’un Karşılaştırması 113

EKLER
Özel Adlar — 119
kISA BİR Sözlük — 123
Dizin — 124


PLUTARK HAKKINDA


Plutark (Plutarkos) İS birinci yüzyılın ortalarında, imparator Cladius’un egemenliği sırasında, Boeoteia’nın Kuzey bölgesinde küçük bir kent olan Khaeroneia’da doğdu (yklş. İS 46). Orta durumlu ve yüksek kültürlü bir aileden geliyordu. Genel kültürel bir eğitim aldı. O günlerde hem Yunanlılar hem de Romalılar için en çekici üniversite kenti olan Atina’da okudu. Bir Aristotelesci olan ve Atina’ya yerleşmeden önce İskenderiye’de dersler veren Mısırlı Ammonius’un öğrencisi oldu.

Plutark’a buradaki eğitimi sırasında Ammonius’un evinde bir oda verildi ve birlikte kaldığı arkadaşlarından birinin Temistokles’in soyundan geldiğini yazar. Kentine geri döndükten sonra, Plutark kenti bölgenin Roma valisine temsil etme görevine seçildi. Yazılarından anlaşıldığı gibi, Yunanistan’da birçok yeri gezmiş, Anadolu, Mısır ve İtalya’ya yolculuklar yapmıştır.

Yaşamı konusundaki bilgilerin çoğu için kaynak yine kendi yazılarıdır. Roma’da belli kamu işleri ile görevlendirildi ve bu nedenle Demosthenes’e sunuş yazısında kendisinin belirttiği gibi Latin dilini öğrenecek zaman bulamadı. Ama Yunan dili Roma’da yazın sanatı ile ilgilenen ve görgülü insanların dili idi, ve kent eğitimli Yunanlılara, özellikle felsefecilere kucaklarını açmıştı. Bir Yunan felsefecisi ve Platonist olarak, Plutark, tıpkı kendi ülkesinde küçük ama seçkin yakınlar ve dostlar çevresinde yaptığı gibi, Roma’da da konferanslar verdi. Gününün önde gelen Romalıları arasında büyük bir tanışıklar çevresi oluşturdu ve bunu korudu. Dünyanın politik özeğindeki insanların kafalarını dolduran sorular ile tanışıktı.

Atina eğitiminden, çeşitli yolculuklardan, diplomatik görevlerden, ılımlı bir yazınsal ünden ve Roma’da uzun bir kalıştan sonra, Plutark kitapları, notları, konferansları, denemeleri ve dingin ve uygar felsefesi ile küçük kır evine çekilmiş ve orada yerel devlet işleri ve komşu Delfi’deki belli dinsel görevler tarafından pek bölünmeyen boş zamanını kullanarak konferans ve denemelerinin taslaklarını geliştirmiş görünür.

Bunlar Moralia ortak adı altında günümüze ulaşmıştır. Yine o sırada ona başlıca ününü kazandıran yapıtını — Yunanlıların ve Romalıların Yaşamları — tamamlamıştır. Plutark Roma imparatorları Nero, Domitian ve Trajan’ın hükümranlıkları sırasında yaşadı, ve dünyadan İS 120 yıllarında ayrıldığına göre, Hadrian’ın imparatorluk tahtına çıkışına sevinçle tanık olmuş olmalıdır. Dünyası o yaşarken sürekli olarak iyileşmişti ve şimdi ikinci altın çağına giriyordu.

Plutark’ın Timoxena adlı bir kızı vardı. Küçük yaşta yitirdiği kızının erken ölümü üzerine karısına yazdığı ünlü avunç mektubunda Timoxena’nın sevgi dolu betimlemeleri bulunur. Anlatıldığına göre, Roma Plutark’ın ölümünden sonra erdemini onurlandırmak için bir yontusunun dikilmesini istemiştir.

Moralia’nın büyük bölümü Yaşamlar’dan önce yazıldı ve onlar için paha biçilmez bir önsöz ve yorumdur. Yaşamlar’dan ayrı olarak, bize “şu ya da bu insanın yaşamını değil, ama insanların bütün yaşamını gözlemlemenin ahlaksal ve dinsel bakış açıları”nı anlatır. “Plutark’ın yazılarının her iki bölümünden, Yaşamlar ve Moralia’dan, her birinin ötekini tamamladığını ileri sürmek ileri gitmek olmayacaktır. Biri bize — ve bunun olanaklı olması ölçüsünde — antik çağın dünyasal eylemlerde neyi başardığını anlatır. Öteki, benzer olarak, düşünce dünyasında neyi hedeflediğini ve başardığını” (Trench, Plutarch, s. 90). Ama Yaşamlar’da bile Plutark tarihçi olmaktan çok ahlakçıdır, bireysel karakterleri insanın gerçek değeri karşısında, evrensel bir insan doğası karşısında ölçer, ve insanın ve insanlığın gelişim yeteneğine bir felsefeciye özgü güçlü bir inancı vardır. Platonik bakış açısından Duyunç, Türe, Erdem değerlerinin hırs, türesizlik ve erdemsizlik ile kavgalarının topluluk yaşamının tözünü belirlediği bir dönemin ussal çözümlemesini üretir.

ELYAZMALARI, DÜZENLEMELER, ÇEVİRİLER
Yaşamlar’dan günümüze ulaşanların sayısı ellidir. Yirmi iki koşut Yaşam çiftinden on sekizi Karşılaştırma ile sonlanır. Bunların dışında dört tek Yaşam daha vardır: Artaxerxes, Aratus, Galba, ve Otho. Çiftlerden birinin kendisi çifttir (Caius Gracchus ve Tiberius Gracchus’u Plutark Agis ve Kleomenes ile karşılaştırır). Bu yazılarda şimdi yitik olan on iki Yaşam’ın izleri vardır.

En eski olan ve en güvenilir olanlardan biri olan elyazması Loire Müzesi’nin Fransız Bölümünde St. Germanides-Prés manastırının kütüphanesinde bulunan Codex Sangermanensis’tir. 10’uncu yy’dan kalan bir parşömen olan bu elyazması Yaşamlar’dan yalnızca on beşini kapsar.

İkinci en eski elyazması olan Codex Seitenstettensis bütününde en güvenilir olanıdır ve Avusturya’da Waidhofen yakınlarındaki Seitenstetten manastırına aittir. On birinci yüzyıldan bir parşömendir ve Yaşamlar’dan on altısını kapsar.

Paris Bibliothèque Nationale’de bulunan on üç ve on dördüncü yüzyıla ait üç parşömen elyazması Yaşamlar ve Moralia’yı kapsar.

Koşut Yaşamlar’ın 1517 editio princeps yayımı Florence’da pek güvenilir olmayan Florentin elyazmaları üzerine, 1519 Aldi yayımı göreli olarak birincilerden daha iyi olan Venedik elyazmaları üzerine dayanır. Plutark’ın toplu yapıtlarının ilk yayımı 13 ciltten oluşan ve daha iyi elyazmalarına dayandığı için öncellerinden daha iyi bir metin sunan 1572 Paris yayımıdır. İki cilt olarak düzenlenen 1624 Paris yayımı textus receptus oldu ve bu Türkçe çeviride de sayfalama bu yayımdaki düzenlemeyi izler. Daha sonra 12 ciltte 1774-82 Leipzig, 6 ciltte 1809-14 Paris, ve 5 ciltte 1852-55 Leipzig yayımları gelir.

1559’da Koşut Yaşamlar’ın Jacques Amyot tarafından yapılan ve Fransa Akademisi tarafından tanınan Fransızca çevirisi çıktı. Sir Thomas North 1579’da Yaşamlar’ın İngilizce çevirisini özgün Yunanca’dan değil ama bu son Fransızca çeviriden yaptı. Shakspeare Coriolanus, Jül Sezar ve Antony ve Kleopatra için bu çeviriyi kullandı. 1683’te Dreyden çok sayıda çevirmenin başına geçerek onlara Yaşamlar’ın ‘Dreyden çevirisi’ olarak bilinen çevirisini yaptırdı. Kendi katkısı yalnızca Önsöz ve Plutark’ın Yaşamı ile sınırlı kaldı. İngilizce’ye ilk akademik Yunanca çeviri John ve William Langhorne kardeşler tarafından yapıldı ve 1770’te yayımlandı. North çevirisine göre yavan ve renksiz görülen bu çeviriden sonra, Arthur Hugh Clough ‘Dreyden çevirisi’ üzerine yedi yıl süren bir düzeltme ve iyileştirme çalışmasını üstlendi ve ürün 1859’da Boston’da yayımlandı. Varolan en iyi İngilizce çeviri olarak kabul edilir. — Aziz Yardımlı

Tepe




İLK 20 SAYFA




Plutark
Likurgus • Numa
Çeviren: Meriç Mete

İDEA KLASİK SET
ISSN 2146-1309
112 sayfa; 1. Hamur; 170 × 100 mm
E-kitap
ISBN 978-975-397-129-4


 KATEGORİ: TARİH


Jean-Jacques Rousseau Plutark üzerine şunları yazar: "Bugün bile zaman zaman okuduğum az sayıda kitap arasında Plutark beni en sıkı kavrayan ve bana en yararlı olan yazardır. Çocukluğumda ilk okuduğum oydu, yaşlandığımda okuduğum sonuncu o olacaktır. Hemen hemen birşey kazanmadan okumadığım biricik yazardır." (Rousseau, Les reveries du promeneur solitaire, 4.)

İlk kez İtalyanca’ya çevrilen Yaşamlar’ı Batı Avrupa Jacques Amyot’nun Fransızca çevirisi (1559) ile tanıdı. Thomas North’un İngilizce çevirisi (1579) Amyot’nun çevirisi üzerine dayanır. 1683’te John Dryden Yaşamlar’ın Yunanca asıllarından yapılmasını sağladı. Almanca çeviri 1799-1806 yıllarında yayımlandı.


İÇİNDEKİLER

Likurgus (EFSANE. İÖ 9’UNCU YÜZYIL) — 7
Numa Pompilius (EFSANE. İÖ 8 - 7’NCİ YÜZYILLAR) — 55
Likurgus ve Numa Pompilius’un Karşılaştırması — 91

Özel Adlar Dizini — 103
Sözlük — 106
Dizin — 107


 KİTAP HAKKINDA

Likurgus yaklaşık olarak İÖ sekizinci yüzyılın ilk yarısında yaşadı. Sparta'nın efsanevi yasamacısıdır. Delfi'de Apollon'un bilicisinin sözlerine uygun olarak Sparta toplumunu komünistik ve militaristik bir düzen içinde örgütledi.

Plutark’ın aktardığı efsaneye göre, Likurgus reformlarının yerleştiğinden emin olunca Delfi bilicisine gideceğini ve Apollon’a adak sunacağını bildirdi. Sparta halkından ve Senatosundan geri dönünceye dek yasalarına bağlı kalacakları konusunda ant içmelerini istedi. Ama bir daha geri dönmedi. Ne olduğu bilinmemektedir. Bir açıklama yurttaşlarının yasaya bağlılık antlarını sonsuza dek tutmalarını sağlamak için kendini açlıktan öldürdüğü biçimindedir. Amerikan Temsilciler Meclisinde Kanuni Sultan Süleyman, Justinian, Solon, Napoleon, Musa, Hammurabi gibi 23 büyük yasamacı arasında Lykurgus’un da kabartma yontusu sergilenir.

Numa Pompilius Roma'nın İÖ 753-673 yıllarında yaşamış olan efsanevi ikinci kralıdır. İÖ 715-673 yıllarında hüküm süren Numa Sabin kökenlidir. Roma'nın en önemli dinsel ve politik kurumları ona yüklenir.


PLUTARK HAKKINDA


Plutark (Plutarkos) İS birinci yüzyılın ortalarında, imparator Cladius’un egemenliği sırasında, Boeoteia’nın Kuzey bölgesinde küçük bir kent olan Khaeroneia’da doğdu (yklş. İS 46). Orta durumlu ve yüksek kültürlü bir aileden geliyordu. Genel kültürel bir eğitim aldı. O günlerde hem Yunanlılar hem de Romalılar için en çekici üniversite kenti olan Atina’da okudu. Bir Aristotelesci olan ve Atina’ya yerleşmeden önce İskenderiye’de dersler veren Mısırlı Ammonius’un öğrencisi oldu.

Plutark’a buradaki eğitimi sırasında Ammonius’un evinde bir oda verildi ve birlikte kaldığı arkadaşlarından birinin Temistokles’in soyundan geldiğini yazar. Kentine geri döndükten sonra, Plutark kenti bölgenin Roma valisine temsil etme görevine seçildi. Yazılarından anlaşıldığı gibi, Yunanistan’da birçok yeri gezmiş, Anadolu, Mısır ve İtalya’ya yolculuklar yapmıştır.

Yaşamı konusundaki bilgilerin çoğu için kaynak yine kendi yazılarıdır. Roma’da belli kamu işleri ile görevlendirildi ve bu nedenle Demosthenes’e sunuş yazısında kendisinin belirttiği gibi Latin dilini öğrenecek zaman bulamadı. Ama Yunan dili Roma’da yazın sanatı ile ilgilenen ve görgülü insanların dili idi, ve kent eğitimli Yunanlılara, özellikle felsefecilere kucaklarını açmıştı. Bir Yunan felsefecisi ve Platonist olarak, Plutark, tıpkı kendi ülkesinde küçük ama seçkin yakınlar ve dostlar çevresinde yaptığı gibi, Roma’da da konferanslar verdi. Gününün önde gelen Romalıları arasında büyük bir tanışıklar çevresi oluşturdu ve bunu korudu. Dünyanın politik özeğindeki insanların kafalarını dolduran sorular ile tanışıktı.

Atina eğitiminden, çeşitli yolculuklardan, diplomatik görevlerden, ılımlı bir yazınsal ünden ve Roma’da uzun bir kalıştan sonra, Plutark kitapları, notları, konferansları, denemeleri ve dingin ve uygar felsefesi ile küçük kır evine çekilmiş ve orada yerel devlet işleri ve komşu Delfi’deki belli dinsel görevler tarafından pek bölünmeyen boş zamanını kullanarak konferans ve denemelerinin taslaklarını geliştirmiş görünür.

Bunlar Moralia ortak adı altında günümüze ulaşmıştır. Yine o sırada ona başlıca ününü kazandıran yapıtını — Yunanlıların ve Romalıların Yaşamları — tamamlamıştır. Plutark Roma imparatorları Nero, Domitian ve Trajan’ın hükümranlıkları sırasında yaşadı, ve dünyadan İS 120 yıllarında ayrıldığına göre, Hadrian’ın imparatorluk tahtına çıkışına sevinçle tanık olmuş olmalıdır. Dünyası o yaşarken sürekli olarak iyileşmişti ve şimdi ikinci altın çağına giriyordu.

Plutark’ın Timoxena adlı bir kızı vardı. Küçük yaşta yitirdiği kızının erken ölümü üzerine karısına yazdığı ünlü avunç mektubunda Timoxena’nın sevgi dolu betimlemeleri bulunur. Anlatıldığına göre, Roma Plutark’ın ölümünden sonra erdemini onurlandırmak için bir yontusunun dikilmesini istemiştir.

Moralia’nın büyük bölümü Yaşamlar’dan önce yazıldı ve onlar için paha biçilmez bir önsöz ve yorumdur. Yaşamlar’dan ayrı olarak, bize “şu ya da bu insanın yaşamını değil, ama insanların bütün yaşamını gözlemlemenin ahlaksal ve dinsel bakış açıları”nı anlatır. “Plutark’ın yazılarının her iki bölümünden, Yaşamlar ve Moralia’dan, her birinin ötekini tamamladığını ileri sürmek ileri gitmek olmayacaktır. Biri bize — ve bunun olanaklı olması ölçüsünde — antik çağın dünyasal eylemlerde neyi başardığını anlatır. Öteki, benzer olarak, düşünce dünyasında neyi hedeflediğini ve başardığını” (Trench, Plutarch, s. 90). Ama Yaşamlar’da bile Plutark tarihçi olmaktan çok ahlakçıdır, bireysel karakterleri insanın gerçek değeri karşısında, evrensel bir insan doğası karşısında ölçer, ve insanın ve insanlığın gelişim yeteneğine bir felsefeciye özgü güçlü bir inancı vardır. Platonik bakış açısından Duyunç, Türe, Erdem değerlerinin hırs, türesizlik ve erdemsizlik ile kavgalarının topluluk yaşamının tözünü belirlediği bir dönemin ussal çözümlemesini üretir.

ELYAZMALARI, DÜZENLEMELER, ÇEVİRİLER
Yaşamlar’dan günümüze ulaşanların sayısı ellidir. Yirmi iki koşut Yaşam çiftinden on sekizi Karşılaştırma ile sonlanır. Bunların dışında dört tek Yaşam daha vardır: Artaxerxes, Aratus, Galba, ve Otho. Çiftlerden birinin kendisi çifttir (Caius Gracchus ve Tiberius Gracchus’u Plutark Agis ve Kleomenes ile karşılaştırır). Bu yazılarda şimdi yitik olan on iki Yaşam’ın izleri vardır.

En eski olan ve en güvenilir olanlardan biri olan elyazması Loire Müzesi’nin Fransız Bölümünde St. Germanides-Prés manastırının kütüphanesinde bulunan Codex Sangermanensis’tir. 10’uncu yy’dan kalan bir parşömen olan bu elyazması Yaşamlar’dan yalnızca on beşini kapsar.

İkinci en eski elyazması olan Codex Seitenstettensis bütününde en güvenilir olanıdır ve Avusturya’da Waidhofen yakınlarındaki Seitenstetten manastırına aittir. On birinci yüzyıldan bir parşömendir ve Yaşamlar’dan on altısını kapsar.

Paris Bibliothèque Nationale’de bulunan on üç ve on dördüncü yüzyıla ait üç parşömen elyazması Yaşamlar ve Moralia’yı kapsar.

Koşut Yaşamlar’ın 1517 editio princeps yayımı Florence’da pek güvenilir olmayan Florentin elyazmaları üzerine, 1519 Aldi yayımı göreli olarak birincilerden daha iyi olan Venedik elyazmaları üzerine dayanır. Plutark’ın toplu yapıtlarının ilk yayımı 13 ciltten oluşan ve daha iyi elyazmalarına dayandığı için öncellerinden daha iyi bir metin sunan 1572 Paris yayımıdır. İki cilt olarak düzenlenen 1624 Paris yayımı textus receptus oldu ve bu Türkçe çeviride de sayfalama bu yayımdaki düzenlemeyi izler. Daha sonra 12 ciltte 1774-82 Leipzig, 6 ciltte 1809-14 Paris, ve 5 ciltte 1852-55 Leipzig yayımları gelir.

1559’da Koşut Yaşamlar’ın Jacques Amyot tarafından yapılan ve Fransa Akademisi tarafından tanınan Fransızca çevirisi çıktı. Sir Thomas North 1579’da Yaşamlar’ın İngilizce çevirisini özgün Yunanca’dan değil ama bu son Fransızca çeviriden yaptı. Shakspeare Coriolanus, Jül Sezar ve Antony ve Kleopatra için bu çeviriyi kullandı. 1683’te Dreyden çok sayıda çevirmenin başına geçerek onlara Yaşamlar’ın ‘Dreyden çevirisi’ olarak bilinen çevirisini yaptırdı. Kendi katkısı yalnızca Önsöz ve Plutark’ın Yaşamı ile sınırlı kaldı. İngilizce’ye ilk akademik Yunanca çeviri John ve William Langhorne kardeşler tarafından yapıldı ve 1770’te yayımlandı. North çevirisine göre yavan ve renksiz görülen bu çeviriden sonra, Arthur Hugh Clough ‘Dreyden çevirisi’ üzerine yedi yıl süren bir düzeltme ve iyileştirme çalışmasını üstlendi ve ürün 1859’da Boston’da yayımlandı. Varolan en iyi İngilizce çeviri olarak kabul edilir. — Aziz Yardımlı

Tepe



İLK 20 SAYFA




Plutark
Perikles • Fabius
Çeviren: Meriç Mete

İDEA KLASİK SET
ISSN 2146-345X
120 sayfa; 1. Hamur; 170 × 100 mm
E-kitap
ISBN 978-975-397-131-7



 KATEGORİ: TARİH


Jean-Jacques Rousseau Plutark üzerine şunları yazar: "Bugün bile zaman zaman okuduğum az sayıda kitap arasında Plutark beni en sıkı kavrayan ve bana en yararlı olan yazardır. Çocukluğumda ilk okuduğum oydu, yaşlandığımda okuduğum sonuncu o olacaktır. Hemen hemen birşey kazanmadan okumadığım biricik yazardır." (Rousseau, Les reveries du promeneur solitaire, 4.)

İlk kez İtalyanca’ya çevrilen Yaşamlar’ı Batı Avrupa Jacques Amyot’nun Fransızca çevirisi (1559) ile tanıdı. Thomas North’un İngilizce çevirisi (1579) Amyot’nun çevirisi üzerine dayanır. 1683’te John Dryden Yaşamlar’ın Yunanca asıllarından yapılmasını sağladı. Almanca çeviri 1799-1806 yıllarında yayımlandı.


İÇİNDEKİLER

Perikles — 7
Fabius Maximus — 65
Perikles ve Fabius Maximus’un Karşılaştırması 103

EKLER
Özel Adlar — 109
kISA BİR Sözlük — 113
Dizin — 115


KİTAP HAKKINDA

Perikles yaklaşık olarak İÖ 495-429 yılları arasında yaşamıştır. Atina'nın Altın Çağı sırasında en önde gelen ve en etkili devlet adamı, söylevci ve general olan Perikles Delos Ligasını Atina imparatorluğuna döndürdü ve Peloponez savaşının ilk iki yılı boyunca Atina yurttaşlarının önderliğini yaptı. Atina demokrasisinin destekleyicisi olan Perikler sanatların ve felsefenin gelişimini de destekledi ve başlıca onun çabaları yoluyla Atina antik Yunan dünyasının birincil eğitim ve kültür özeği oldu. Parthenon da aralarında olmak üzere Yunan mimarisinin en başarılı örneklerin yapılmasını sağladı.

Fabius efsaneye göre Herküles'in ve bir perinin oğlu, ve Fabius adını taşıyan geniş ve seçkin ailenin kurucusudur. Beş kez konsül seçilen Fabius İtalyan yarımadasına giren Kartacalı Hannibal ile çarpışmada Romalılara önderlik etmiştir.


PLUTARK HAKKINDA


Plutark (Plutarkos) İS birinci yüzyılın ortalarında, imparator Cladius’un egemenliği sırasında, Boeoteia’nın Kuzey bölgesinde küçük bir kent olan Khaeroneia’da doğdu (yklş. İS 46). Orta durumlu ve yüksek kültürlü bir aileden geliyordu. Genel kültürel bir eğitim aldı. O günlerde hem Yunanlılar hem de Romalılar için en çekici üniversite kenti olan Atina’da okudu. Bir Aristotelesci olan ve Atina’ya yerleşmeden önce İskenderiye’de dersler veren Mısırlı Ammonius’un öğrencisi oldu.

Plutark’a buradaki eğitimi sırasında Ammonius’un evinde bir oda verildi ve birlikte kaldığı arkadaşlarından birinin Temistokles’in soyundan geldiğini yazar. Kentine geri döndükten sonra, Plutark kenti bölgenin Roma valisine temsil etme görevine seçildi. Yazılarından anlaşıldığı gibi, Yunanistan’da birçok yeri gezmiş, Anadolu, Mısır ve İtalya’ya yolculuklar yapmıştır.

Yaşamı konusundaki bilgilerin çoğu için kaynak yine kendi yazılarıdır. Roma’da belli kamu işleri ile görevlendirildi ve bu nedenle Demosthenes’e sunuş yazısında kendisinin belirttiği gibi Latin dilini öğrenecek zaman bulamadı. Ama Yunan dili Roma’da yazın sanatı ile ilgilenen ve görgülü insanların dili idi, ve kent eğitimli Yunanlılara, özellikle felsefecilere kucaklarını açmıştı. Bir Yunan felsefecisi ve Platonist olarak, Plutark, tıpkı kendi ülkesinde küçük ama seçkin yakınlar ve dostlar çevresinde yaptığı gibi, Roma’da da konferanslar verdi. Gününün önde gelen Romalıları arasında büyük bir tanışıklar çevresi oluşturdu ve bunu korudu. Dünyanın politik özeğindeki insanların kafalarını dolduran sorular ile tanışıktı.

Atina eğitiminden, çeşitli yolculuklardan, diplomatik görevlerden, ılımlı bir yazınsal ünden ve Roma’da uzun bir kalıştan sonra, Plutark kitapları, notları, konferansları, denemeleri ve dingin ve uygar felsefesi ile küçük kır evine çekilmiş ve orada yerel devlet işleri ve komşu Delfi’deki belli dinsel görevler tarafından pek bölünmeyen boş zamanını kullanarak konferans ve denemelerinin taslaklarını geliştirmiş görünür.

Bunlar Moralia ortak adı altında günümüze ulaşmıştır. Yine o sırada ona başlıca ününü kazandıran yapıtını — Yunanlıların ve Romalıların Yaşamları — tamamlamıştır. Plutark Roma imparatorları Nero, Domitian ve Trajan’ın hükümranlıkları sırasında yaşadı, ve dünyadan İS 120 yıllarında ayrıldığına göre, Hadrian’ın imparatorluk tahtına çıkışına sevinçle tanık olmuş olmalıdır. Dünyası o yaşarken sürekli olarak iyileşmişti ve şimdi ikinci altın çağına giriyordu.

Plutark’ın Timoxena adlı bir kızı vardı. Küçük yaşta yitirdiği kızının erken ölümü üzerine karısına yazdığı ünlü avunç mektubunda Timoxena’nın sevgi dolu betimlemeleri bulunur. Anlatıldığına göre, Roma Plutark’ın ölümünden sonra erdemini onurlandırmak için bir yontusunun dikilmesini istemiştir.

Moralia’nın büyük bölümü Yaşamlar’dan önce yazıldı ve onlar için paha biçilmez bir önsöz ve yorumdur. Yaşamlar’dan ayrı olarak, bize “şu ya da bu insanın yaşamını değil, ama insanların bütün yaşamını gözlemlemenin ahlaksal ve dinsel bakış açıları”nı anlatır. “Plutark’ın yazılarının her iki bölümünden, Yaşamlar ve Moralia’dan, her birinin ötekini tamamladığını ileri sürmek ileri gitmek olmayacaktır. Biri bize — ve bunun olanaklı olması ölçüsünde — antik çağın dünyasal eylemlerde neyi başardığını anlatır. Öteki, benzer olarak, düşünce dünyasında neyi hedeflediğini ve başardığını” (Trench, Plutarch, s. 90). Ama Yaşamlar’da bile Plutark tarihçi olmaktan çok ahlakçıdır, bireysel karakterleri insanın gerçek değeri karşısında, evrensel bir insan doğası karşısında ölçer, ve insanın ve insanlığın gelişim yeteneğine bir felsefeciye özgü güçlü bir inancı vardır. Platonik bakış açısından Duyunç, Türe, Erdem değerlerinin hırs, türesizlik ve erdemsizlik ile kavgalarının topluluk yaşamının tözünü belirlediği bir dönemin ussal çözümlemesini üretir.

ELYAZMALARI, DÜZENLEMELER, ÇEVİRİLER
Yaşamlar’dan günümüze ulaşanların sayısı ellidir. Yirmi iki koşut Yaşam çiftinden on sekizi Karşılaştırma ile sonlanır. Bunların dışında dört tek Yaşam daha vardır: Artaxerxes, Aratus, Galba, ve Otho. Çiftlerden birinin kendisi çifttir (Caius Gracchus ve Tiberius Gracchus’u Plutark Agis ve Kleomenes ile karşılaştırır). Bu yazılarda şimdi yitik olan on iki Yaşam’ın izleri vardır.

En eski olan ve en güvenilir olanlardan biri olan elyazması Loire Müzesi’nin Fransız Bölümünde St. Germanides-Prés manastırının kütüphanesinde bulunan Codex Sangermanensis’tir. 10’uncu yy’dan kalan bir parşömen olan bu elyazması Yaşamlar’dan yalnızca on beşini kapsar.

İkinci en eski elyazması olan Codex Seitenstettensis bütününde en güvenilir olanıdır ve Avusturya’da Waidhofen yakınlarındaki Seitenstetten manastırına aittir. On birinci yüzyıldan bir parşömendir ve Yaşamlar’dan on altısını kapsar.

Paris Bibliothèque Nationale’de bulunan on üç ve on dördüncü yüzyıla ait üç parşömen elyazması Yaşamlar ve Moralia’yı kapsar.

Koşut Yaşamlar’ın 1517 editio princeps yayımı Florence’da pek güvenilir olmayan Florentin elyazmaları üzerine, 1519 Aldi yayımı göreli olarak birincilerden daha iyi olan Venedik elyazmaları üzerine dayanır. Plutark’ın toplu yapıtlarının ilk yayımı 13 ciltten oluşan ve daha iyi elyazmalarına dayandığı için öncellerinden daha iyi bir metin sunan 1572 Paris yayımıdır. İki cilt olarak düzenlenen 1624 Paris yayımı textus receptus oldu ve bu Türkçe çeviride de sayfalama bu yayımdaki düzenlemeyi izler. Daha sonra 12 ciltte 1774-82 Leipzig, 6 ciltte 1809-14 Paris, ve 5 ciltte 1852-55 Leipzig yayımları gelir.

1559’da Koşut Yaşamlar’ın Jacques Amyot tarafından yapılan ve Fransa Akademisi tarafından tanınan Fransızca çevirisi çıktı. Sir Thomas North 1579’da Yaşamlar’ın İngilizce çevirisini özgün Yunanca’dan değil ama bu son Fransızca çeviriden yaptı. Shakspeare Coriolanus, Jül Sezar ve Antony ve Kleopatra için bu çeviriyi kullandı. 1683’te Dreyden çok sayıda çevirmenin başına geçerek onlara Yaşamlar’ın ‘Dreyden çevirisi’ olarak bilinen çevirisini yaptırdı. Kendi katkısı yalnızca Önsöz ve Plutark’ın Yaşamı ile sınırlı kaldı. İngilizce’ye ilk akademik Yunanca çeviri John ve William Langhorne kardeşler tarafından yapıldı ve 1770’te yayımlandı. North çevirisine göre yavan ve renksiz görülen bu çeviriden sonra, Arthur Hugh Clough ‘Dreyden çevirisi’ üzerine yedi yıl süren bir düzeltme ve iyileştirme çalışmasını üstlendi ve ürün 1859’da Boston’da yayımlandı. Varolan en iyi İngilizce çeviri olarak kabul edilir. — Aziz Yardımlı

Tepe



İLK 20 SAYFA



Plutark
Solon • Poplicola
Çeviren: Meriç Mete

İDEA KLASİK SET
ISSN 2146-1201
112 sayfa; 1. Hamur; 170 × 100 mm
E-kitap
ISBN 978-975-397-132-4



 KATEGORİ: TARİH


Jean-Jacques Rousseau Plutark üzerine şunları yazar: "Bugün bile zaman zaman okuduğum az sayıda kitap arasında Plutark beni en sıkı kavrayan ve bana en yararlı olan yazardır. Çocukluğumda ilk okuduğum oydu, yaşlandığımda okuduğum sonuncu o olacaktır. Hemen hemen birşey kazanmadan okumadığım biricik yazardır." (Rousseau, Les reveries du promeneur solitaire, 4.)

İlk kez İtalyanca’ya çevrilen Yaşamlar’ı Batı Avrupa Jacques Amyot’nun Fransızca çevirisi (1559) ile tanıdı. Thomas North’un İngilizce çevirisi (1579) Amyot’nun çevirisi üzerine dayanır. 1683’te John Dryden Yaşamlar’ın Yunanca asıllarından yapılmasını sağladı. Almanca çeviri 1799-1806 yıllarında yayımlandı.


İÇİNDEKİLER

Solon — 7
Poplicola — 51
Solon ve Poplicola’nın Karşılaştırması — 81

EKLER
Özel Adlar Dizini — 91
KISA BİR Sözlük — 93
Plutark’ın Yaşam ve Yazıları — 95
Dizin — 99


KİTAP HAKKINDA

Solon yaklaşık olarak İÖ 638-558 yılları arasında yaşamış bir Atinalı devlet adamı, yasamacı ve şairdir. Atina'nın politik, ekonomik ve ahlaksal düşüşüne karşı bir önlem olarak hazırladığı yasaları ile bilinir. Yasaları başlangıçta etkili olamamış olsalar da, Solon sık sık Atina demokrasisinin temellerini atan devlet adamı olarak görülür.

Publius Valerius Publicola (ya da Poplicola, "halkın dostu") Roma'da tiranlığa dönüşen kraliyetin yıkılmasına öncülük eden ve Tarquin soyunun kentten kovulmasını sağlayan dört aristokrattan biridir. Roma bu eylemde sonra konsüller tarafından yönetilen cumhuriyet olmuştur. Livius ve Plutark'a göre Poplicola'nın ailesi Sabin bölgesinden gelmiştir.


PLUTARK HAKKINDA


Plutark (Plutarkos) İS birinci yüzyılın ortalarında, imparator Cladius’un egemenliği sırasında, Boeoteia’nın Kuzey bölgesinde küçük bir kent olan Khaeroneia’da doğdu (yklş. İS 46). Orta durumlu ve yüksek kültürlü bir aileden geliyordu. Genel kültürel bir eğitim aldı. O günlerde hem Yunanlılar hem de Romalılar için en çekici üniversite kenti olan Atina’da okudu. Bir Aristotelesci olan ve Atina’ya yerleşmeden önce İskenderiye’de dersler veren Mısırlı Ammonius’un öğrencisi oldu.

Plutark’a buradaki eğitimi sırasında Ammonius’un evinde bir oda verildi ve birlikte kaldığı arkadaşlarından birinin Temistokles’in soyundan geldiğini yazar. Kentine geri döndükten sonra, Plutark kenti bölgenin Roma valisine temsil etme görevine seçildi. Yazılarından anlaşıldığı gibi, Yunanistan’da birçok yeri gezmiş, Anadolu, Mısır ve İtalya’ya yolculuklar yapmıştır.

Yaşamı konusundaki bilgilerin çoğu için kaynak yine kendi yazılarıdır. Roma’da belli kamu işleri ile görevlendirildi ve bu nedenle Demosthenes’e sunuş yazısında kendisinin belirttiği gibi Latin dilini öğrenecek zaman bulamadı. Ama Yunan dili Roma’da yazın sanatı ile ilgilenen ve görgülü insanların dili idi, ve kent eğitimli Yunanlılara, özellikle felsefecilere kucaklarını açmıştı. Bir Yunan felsefecisi ve Platonist olarak, Plutark, tıpkı kendi ülkesinde küçük ama seçkin yakınlar ve dostlar çevresinde yaptığı gibi, Roma’da da konferanslar verdi. Gününün önde gelen Romalıları arasında büyük bir tanışıklar çevresi oluşturdu ve bunu korudu. Dünyanın politik özeğindeki insanların kafalarını dolduran sorular ile tanışıktı.

Atina eğitiminden, çeşitli yolculuklardan, diplomatik görevlerden, ılımlı bir yazınsal ünden ve Roma’da uzun bir kalıştan sonra, Plutark kitapları, notları, konferansları, denemeleri ve dingin ve uygar felsefesi ile küçük kır evine çekilmiş ve orada yerel devlet işleri ve komşu Delfi’deki belli dinsel görevler tarafından pek bölünmeyen boş zamanını kullanarak konferans ve denemelerinin taslaklarını geliştirmiş görünür.

Bunlar Moralia ortak adı altında günümüze ulaşmıştır. Yine o sırada ona başlıca ününü kazandıran yapıtını — Yunanlıların ve Romalıların Yaşamları — tamamlamıştır. Plutark Roma imparatorları Nero, Domitian ve Trajan’ın hükümranlıkları sırasında yaşadı, ve dünyadan İS 120 yıllarında ayrıldığına göre, Hadrian’ın imparatorluk tahtına çıkışına sevinçle tanık olmuş olmalıdır. Dünyası o yaşarken sürekli olarak iyileşmişti ve şimdi ikinci altın çağına giriyordu.

Plutark’ın Timoxena adlı bir kızı vardı. Küçük yaşta yitirdiği kızının erken ölümü üzerine karısına yazdığı ünlü avunç mektubunda Timoxena’nın sevgi dolu betimlemeleri bulunur. Anlatıldığına göre, Roma Plutark’ın ölümünden sonra erdemini onurlandırmak için bir yontusunun dikilmesini istemiştir.

Moralia’nın büyük bölümü Yaşamlar’dan önce yazıldı ve onlar için paha biçilmez bir önsöz ve yorumdur. Yaşamlar’dan ayrı olarak, bize “şu ya da bu insanın yaşamını değil, ama insanların bütün yaşamını gözlemlemenin ahlaksal ve dinsel bakış açıları”nı anlatır. “Plutark’ın yazılarının her iki bölümünden, Yaşamlar ve Moralia’dan, her birinin ötekini tamamladığını ileri sürmek ileri gitmek olmayacaktır. Biri bize — ve bunun olanaklı olması ölçüsünde — antik çağın dünyasal eylemlerde neyi başardığını anlatır. Öteki, benzer olarak, düşünce dünyasında neyi hedeflediğini ve başardığını” (Trench, Plutarch, s. 90). Ama Yaşamlar’da bile Plutark tarihçi olmaktan çok ahlakçıdır, bireysel karakterleri insanın gerçek değeri karşısında, evrensel bir insan doğası karşısında ölçer, ve insanın ve insanlığın gelişim yeteneğine bir felsefeciye özgü güçlü bir inancı vardır. Platonik bakış açısından Duyunç, Türe, Erdem değerlerinin hırs, türesizlik ve erdemsizlik ile kavgalarının topluluk yaşamının tözünü belirlediği bir dönemin ussal çözümlemesini üretir.

ELYAZMALARI, DÜZENLEMELER, ÇEVİRİLER
Yaşamlar’dan günümüze ulaşanların sayısı ellidir. Yirmi iki koşut Yaşam çiftinden on sekizi Karşılaştırma ile sonlanır. Bunların dışında dört tek Yaşam daha vardır: Artaxerxes, Aratus, Galba, ve Otho. Çiftlerden birinin kendisi çifttir (Caius Gracchus ve Tiberius Gracchus’u Plutark Agis ve Kleomenes ile karşılaştırır). Bu yazılarda şimdi yitik olan on iki Yaşam’ın izleri vardır.

En eski olan ve en güvenilir olanlardan biri olan elyazması Loire Müzesi’nin Fransız Bölümünde St. Germanides-Prés manastırının kütüphanesinde bulunan Codex Sangermanensis’tir. 10’uncu yy’dan kalan bir parşömen olan bu elyazması Yaşamlar’dan yalnızca on beşini kapsar.

İkinci en eski elyazması olan Codex Seitenstettensis bütününde en güvenilir olanıdır ve Avusturya’da Waidhofen yakınlarındaki Seitenstetten manastırına aittir. On birinci yüzyıldan bir parşömendir ve Yaşamlar’dan on altısını kapsar.

Paris Bibliothèque Nationale’de bulunan on üç ve on dördüncü yüzyıla ait üç parşömen elyazması Yaşamlar ve Moralia’yı kapsar.

Koşut Yaşamlar’ın 1517 editio princeps yayımı Florence’da pek güvenilir olmayan Florentin elyazmaları üzerine, 1519 Aldi yayımı göreli olarak birincilerden daha iyi olan Venedik elyazmaları üzerine dayanır. Plutark’ın toplu yapıtlarının ilk yayımı 13 ciltten oluşan ve daha iyi elyazmalarına dayandığı için öncellerinden daha iyi bir metin sunan 1572 Paris yayımıdır. İki cilt olarak düzenlenen 1624 Paris yayımı textus receptus oldu ve bu Türkçe çeviride de sayfalama bu yayımdaki düzenlemeyi izler. Daha sonra 12 ciltte 1774-82 Leipzig, 6 ciltte 1809-14 Paris, ve 5 ciltte 1852-55 Leipzig yayımları gelir.

1559’da Koşut Yaşamlar’ın Jacques Amyot tarafından yapılan ve Fransa Akademisi tarafından tanınan Fransızca çevirisi çıktı. Sir Thomas North 1579’da Yaşamlar’ın İngilizce çevirisini özgün Yunanca’dan değil ama bu son Fransızca çeviriden yaptı. Shakspeare Coriolanus, Jül Sezar ve Antony ve Kleopatra için bu çeviriyi kullandı. 1683’te Dreyden çok sayıda çevirmenin başına geçerek onlara Yaşamlar’ın ‘Dreyden çevirisi’ olarak bilinen çevirisini yaptırdı. Kendi katkısı yalnızca Önsöz ve Plutark’ın Yaşamı ile sınırlı kaldı. İngilizce’ye ilk akademik Yunanca çeviri John ve William Langhorne kardeşler tarafından yapıldı ve 1770’te yayımlandı. North çevirisine göre yavan ve renksiz görülen bu çeviriden sonra, Arthur Hugh Clough ‘Dreyden çevirisi’ üzerine yedi yıl süren bir düzeltme ve iyileştirme çalışmasını üstlendi ve ürün 1859’da Boston’da yayımlandı. Varolan en iyi İngilizce çeviri olarak kabul edilir. — Aziz Yardımlı

Tepe



İLK 20 SAYFA



Plutark
Themistokles • Camillus
Çeviren: Meriç Mete

İDEA KLASİK SET
ISSN 2146-295X
112 sayfa; 1. Hamur; 170 × 100 mm
E-kitap
ISBN 978-975-397-133-1



 KATEGORİ: TARİH


Jean-Jacques Rousseau Plutark üzerine şunları yazar: "Bugün bile zaman zaman okuduğum az sayıda kitap arasında Plutark beni en sıkı kavrayan ve bana en yararlı olan yazardır. Çocukluğumda ilk okuduğum oydu, yaşlandığımda okuduğum sonuncu o olacaktır. Hemen hemen birşey kazanmadan okumadığım biricik yazardır." (Rousseau, Les reveries du promeneur solitaire, 4.)

İlk kez İtalyanca’ya çevrilen Yaşamlar’ı Batı Avrupa Jacques Amyot’nun Fransızca çevirisi (1559) ile tanıdı. Thomas North’un İngilizce çevirisi (1579) Amyot’nun çevirisi üzerine dayanır. 1683’te John Dryden Yaşamlar’ın Yunanca asıllarından yapılmasını sağladı. Almanca çeviri 1799-1806 yıllarında yayımlandı.


KİTAP HAKKINDA

Themistokles (yklş. İÖ 524-459) Atinalı bir politikacı ve devlet adamı idi. Alt sınıflardan Atinalıların desteğini alan Themistokles genellikle Atina soyluluğu ile anlaşmazlık içinde idi. İÖ 493'te arkhon seçilince Atina donanmasının gücünün arttırılmasını sağladı ve bu Pers işgali sırasında belirleyici bir rol oynadı. Yunanistan'ın birinci Pers işgali sırasında bir general olarak Marathon savaşında da çarpıştı.

Marcus Furius Camillus (yklş. İÖ 446–365) bir Roma askeri ve patrisyen kökenli bir devlet adamı idi. Dört kez utku kazandı, beş kez diktatörlüğe seçildi ve ülkesinin Keltlere karşı savunmasında gösterdiği başarılardan ötürü Roma'nın İkinci Kurucusu sanı ile onurlandırıldı.


İÇİNDEKİLER

Themistokles — 7
Camillus — 49

EKLER
Özel Adlar — 103
Kısa Bir Sözlük — 108
Dizin — 110


PLUTARK HAKKINDA


Plutark (Plutarkos) İS birinci yüzyılın ortalarında, imparator Cladius’un egemenliği sırasında, Boeoteia’nın Kuzey bölgesinde küçük bir kent olan Khaeroneia’da doğdu (yklş. İS 46). Orta durumlu ve yüksek kültürlü bir aileden geliyordu. Genel kültürel bir eğitim aldı. O günlerde hem Yunanlılar hem de Romalılar için en çekici üniversite kenti olan Atina’da okudu. Bir Aristotelesci olan ve Atina’ya yerleşmeden önce İskenderiye’de dersler veren Mısırlı Ammonius’un öğrencisi oldu.

Plutark’a buradaki eğitimi sırasında Ammonius’un evinde bir oda verildi ve birlikte kaldığı arkadaşlarından birinin Temistokles’in soyundan geldiğini yazar. Kentine geri döndükten sonra, Plutark kenti bölgenin Roma valisine temsil etme görevine seçildi. Yazılarından anlaşıldığı gibi, Yunanistan’da birçok yeri gezmiş, Anadolu, Mısır ve İtalya’ya yolculuklar yapmıştır.

Yaşamı konusundaki bilgilerin çoğu için kaynak yine kendi yazılarıdır. Roma’da belli kamu işleri ile görevlendirildi ve bu nedenle Demosthenes’e sunuş yazısında kendisinin belirttiği gibi Latin dilini öğrenecek zaman bulamadı. Ama Yunan dili Roma’da yazın sanatı ile ilgilenen ve görgülü insanların dili idi, ve kent eğitimli Yunanlılara, özellikle felsefecilere kucaklarını açmıştı. Bir Yunan felsefecisi ve Platonist olarak, Plutark, tıpkı kendi ülkesinde küçük ama seçkin yakınlar ve dostlar çevresinde yaptığı gibi, Roma’da da konferanslar verdi. Gününün önde gelen Romalıları arasında büyük bir tanışıklar çevresi oluşturdu ve bunu korudu. Dünyanın politik özeğindeki insanların kafalarını dolduran sorular ile tanışıktı.

Atina eğitiminden, çeşitli yolculuklardan, diplomatik görevlerden, ılımlı bir yazınsal ünden ve Roma’da uzun bir kalıştan sonra, Plutark kitapları, notları, konferansları, denemeleri ve dingin ve uygar felsefesi ile küçük kır evine çekilmiş ve orada yerel devlet işleri ve komşu Delfi’deki belli dinsel görevler tarafından pek bölünmeyen boş zamanını kullanarak konferans ve denemelerinin taslaklarını geliştirmiş görünür.

Bunlar Moralia ortak adı altında günümüze ulaşmıştır. Yine o sırada ona başlıca ününü kazandıran yapıtını — Yunanlıların ve Romalıların Yaşamları — tamamlamıştır. Plutark Roma imparatorları Nero, Domitian ve Trajan’ın hükümranlıkları sırasında yaşadı, ve dünyadan İS 120 yıllarında ayrıldığına göre, Hadrian’ın imparatorluk tahtına çıkışına sevinçle tanık olmuş olmalıdır. Dünyası o yaşarken sürekli olarak iyileşmişti ve şimdi ikinci altın çağına giriyordu.

Plutark’ın Timoxena adlı bir kızı vardı. Küçük yaşta yitirdiği kızının erken ölümü üzerine karısına yazdığı ünlü avunç mektubunda Timoxena’nın sevgi dolu betimlemeleri bulunur. Anlatıldığına göre, Roma Plutark’ın ölümünden sonra erdemini onurlandırmak için bir yontusunun dikilmesini istemiştir.

Moralia’nın büyük bölümü Yaşamlar’dan önce yazıldı ve onlar için paha biçilmez bir önsöz ve yorumdur. Yaşamlar’dan ayrı olarak, bize “şu ya da bu insanın yaşamını değil, ama insanların bütün yaşamını gözlemlemenin ahlaksal ve dinsel bakış açıları”nı anlatır. “Plutark’ın yazılarının her iki bölümünden, Yaşamlar ve Moralia’dan, her birinin ötekini tamamladığını ileri sürmek ileri gitmek olmayacaktır. Biri bize — ve bunun olanaklı olması ölçüsünde — antik çağın dünyasal eylemlerde neyi başardığını anlatır. Öteki, benzer olarak, düşünce dünyasında neyi hedeflediğini ve başardığını” (Trench, Plutarch, s. 90). Ama Yaşamlar’da bile Plutark tarihçi olmaktan çok ahlakçıdır, bireysel karakterleri insanın gerçek değeri karşısında, evrensel bir insan doğası karşısında ölçer, ve insanın ve insanlığın gelişim yeteneğine bir felsefeciye özgü güçlü bir inancı vardır. Platonik bakış açısından Duyunç, Türe, Erdem değerlerinin hırs, türesizlik ve erdemsizlik ile kavgalarının topluluk yaşamının tözünü belirlediği bir dönemin ussal çözümlemesini üretir.

ELYAZMALARI, DÜZENLEMELER, ÇEVİRİLER
Yaşamlar’dan günümüze ulaşanların sayısı ellidir. Yirmi iki koşut Yaşam çiftinden on sekizi Karşılaştırma ile sonlanır. Bunların dışında dört tek Yaşam daha vardır: Artaxerxes, Aratus, Galba, ve Otho. Çiftlerden birinin kendisi çifttir (Caius Gracchus ve Tiberius Gracchus’u Plutark Agis ve Kleomenes ile karşılaştırır). Bu yazılarda şimdi yitik olan on iki Yaşam’ın izleri vardır.

En eski olan ve en güvenilir olanlardan biri olan elyazması Loire Müzesi’nin Fransız Bölümünde St. Germanides-Prés manastırının kütüphanesinde bulunan Codex Sangermanensis’tir. 10’uncu yy’dan kalan bir parşömen olan bu elyazması Yaşamlar’dan yalnızca on beşini kapsar.

İkinci en eski elyazması olan Codex Seitenstettensis bütününde en güvenilir olanıdır ve Avusturya’da Waidhofen yakınlarındaki Seitenstetten manastırına aittir. On birinci yüzyıldan bir parşömendir ve Yaşamlar’dan on altısını kapsar.

Paris Bibliothèque Nationale’de bulunan on üç ve on dördüncü yüzyıla ait üç parşömen elyazması Yaşamlar ve Moralia’yı kapsar.

Koşut Yaşamlar’ın 1517 editio princeps yayımı Florence’da pek güvenilir olmayan Florentin elyazmaları üzerine, 1519 Aldi yayımı göreli olarak birincilerden daha iyi olan Venedik elyazmaları üzerine dayanır. Plutark’ın toplu yapıtlarının ilk yayımı 13 ciltten oluşan ve daha iyi elyazmalarına dayandığı için öncellerinden daha iyi bir metin sunan 1572 Paris yayımıdır. İki cilt olarak düzenlenen 1624 Paris yayımı textus receptus oldu ve bu Türkçe çeviride de sayfalama bu yayımdaki düzenlemeyi izler. Daha sonra 12 ciltte 1774-82 Leipzig, 6 ciltte 1809-14 Paris, ve 5 ciltte 1852-55 Leipzig yayımları gelir.

1559’da Koşut Yaşamlar’ın Jacques Amyot tarafından yapılan ve Fransa Akademisi tarafından tanınan Fransızca çevirisi çıktı. Sir Thomas North 1579’da Yaşamlar’ın İngilizce çevirisini özgün Yunanca’dan değil ama bu son Fransızca çeviriden yaptı. Shakspeare Coriolanus, Jül Sezar ve Antony ve Kleopatra için bu çeviriyi kullandı. 1683’te Dreyden çok sayıda çevirmenin başına geçerek onlara Yaşamlar’ın ‘Dreyden çevirisi’ olarak bilinen çevirisini yaptırdı. Kendi katkısı yalnızca Önsöz ve Plutark’ın Yaşamı ile sınırlı kaldı. İngilizce’ye ilk akademik Yunanca çeviri John ve William Langhorne kardeşler tarafından yapıldı ve 1770’te yayımlandı. North çevirisine göre yavan ve renksiz görülen bu çeviriden sonra, Arthur Hugh Clough ‘Dreyden çevirisi’ üzerine yedi yıl süren bir düzeltme ve iyileştirme çalışmasını üstlendi ve ürün 1859’da Boston’da yayımlandı. Varolan en iyi İngilizce çeviri olarak kabul edilir. — Aziz Yardımlı

Tepe



İLK 20 SAYFA



Plutark
Theseus • Romulus
Çeviren: Meriç Mete

İDEA KLASİK SET
ISSN 2146-1252; 
112 sayfa; 1. Hamur; 170 × 100 mm
E-kitap
ISBN 978-975-397-134-8



 KATEGORİ: TARİH


Jean-Jacques Rousseau Plutark üzerine şunları yazar: "Bugün bile zaman zaman okuduğum az sayıda kitap arasında Plutark beni en sıkı kavrayan ve bana en yararlı olan yazardır. Çocukluğumda ilk okuduğum oydu, yaşlandığımda okuduğum sonuncu o olacaktır. Hemen hemen birşey kazanmadan okumadığım biricik yazardır." (Rousseau, Les reveries du promeneur solitaire, 4.)

İlk kez İtalyanca’ya çevrilen Yaşamlar’ı Batı Avrupa Jacques Amyot’nun Fransızca çevirisi (1559) ile tanıdı. Thomas North’un İngilizce çevirisi (1579) Amyot’nun çevirisi üzerine dayanır. 1683’te John Dryden Yaşamlar’ın Yunanca asıllarından yapılmasını sağladı. Almanca çeviri 1799-1806 yıllarında yayımlandı.


KİTAP HAKKINDA

Plutark İS birinci yüzyılın ortalarında, imparator Cladius’un egemenliği sırasında, Orta Yunanistan’da Boeoteia’nın Kuzey bölgesinde küçük bir kent olan Khaeronea’da doğdu (yklş. İS 46) ve İS 120’de Delfi’de öldü. O günlerde hem Yunanlılar hem de Romalılar için en çekici üniversite kenti olan Atina’da felsefe eğitimi gördü.

Jean-Jacques Rousseau Plutark üzerine şunları yazar: "Bugün bile zaman zaman okuduğum az sayıda kitap arasında Plutark beni en sıkı kavrayan ve bana en yararlı olan yazardır. Çocukluğumda ilk okuduğum oydu, yaşlandığımda okuduğum sonuncu o olacaktır. Hemen hemen birşey kazanmadan okumadığım biricik yazardır." (Rousseau, Les reveries du promeneur solitaire, 4.)

Theseus Atina'nın mitsel kurucusu ve Aethra'nın Aegeus ve Poseidon'dan doğurduğu iki babalı oğludur. Atina'nın politik birliğini sağlayan Theseus Afrodit Pandemos ya da Tüm Halkın Afroditi kültünün yaratıcısı olarak bilinir.

Romus ve Romulus Roma'nın kuruluş mitinin başlıca kahramanları olan ikiz kardeşlerdir.


İÇİNDEKİLER

Theseus — 7
Romulus — 47
Theseus ve Romulus’un Karşılaştırması — 92

Özel Adlar Dizini — 98
Sözlük — 104
Dizin — 105


PLUTARK HAKKINDA


Plutark (Plutarkos) İS birinci yüzyılın ortalarında, imparator Cladius’un egemenliği sırasında, Boeoteia’nın Kuzey bölgesinde küçük bir kent olan Khaeroneia’da doğdu (yklş. İS 46). Orta durumlu ve yüksek kültürlü bir aileden geliyordu. Genel kültürel bir eğitim aldı. O günlerde hem Yunanlılar hem de Romalılar için en çekici üniversite kenti olan Atina’da okudu. Bir Aristotelesci olan ve Atina’ya yerleşmeden önce İskenderiye’de dersler veren Mısırlı Ammonius’un öğrencisi oldu.

Plutark’a buradaki eğitimi sırasında Ammonius’un evinde bir oda verildi ve birlikte kaldığı arkadaşlarından birinin Temistokles’in soyundan geldiğini yazar. Kentine geri döndükten sonra, Plutark kenti bölgenin Roma valisine temsil etme görevine seçildi. Yazılarından anlaşıldığı gibi, Yunanistan’da birçok yeri gezmiş, Anadolu, Mısır ve İtalya’ya yolculuklar yapmıştır.

Yaşamı konusundaki bilgilerin çoğu için kaynak yine kendi yazılarıdır. Roma’da belli kamu işleri ile görevlendirildi ve bu nedenle Demosthenes’e sunuş yazısında kendisinin belirttiği gibi Latin dilini öğrenecek zaman bulamadı. Ama Yunan dili Roma’da yazın sanatı ile ilgilenen ve görgülü insanların dili idi, ve kent eğitimli Yunanlılara, özellikle felsefecilere kucaklarını açmıştı. Bir Yunan felsefecisi ve Platonist olarak, Plutark, tıpkı kendi ülkesinde küçük ama seçkin yakınlar ve dostlar çevresinde yaptığı gibi, Roma’da da konferanslar verdi. Gününün önde gelen Romalıları arasında büyük bir tanışıklar çevresi oluşturdu ve bunu korudu. Dünyanın politik özeğindeki insanların kafalarını dolduran sorular ile tanışıktı.

Atina eğitiminden, çeşitli yolculuklardan, diplomatik görevlerden, ılımlı bir yazınsal ünden ve Roma’da uzun bir kalıştan sonra, Plutark kitapları, notları, konferansları, denemeleri ve dingin ve uygar felsefesi ile küçük kır evine çekilmiş ve orada yerel devlet işleri ve komşu Delfi’deki belli dinsel görevler tarafından pek bölünmeyen boş zamanını kullanarak konferans ve denemelerinin taslaklarını geliştirmiş görünür.

Bunlar Moralia ortak adı altında günümüze ulaşmıştır. Yine o sırada ona başlıca ününü kazandıran yapıtını — Yunanlıların ve Romalıların Yaşamları — tamamlamıştır. Plutark Roma imparatorları Nero, Domitian ve Trajan’ın hükümranlıkları sırasında yaşadı, ve dünyadan İS 120 yıllarında ayrıldığına göre, Hadrian’ın imparatorluk tahtına çıkışına sevinçle tanık olmuş olmalıdır. Dünyası o yaşarken sürekli olarak iyileşmişti ve şimdi ikinci altın çağına giriyordu.

Plutark’ın Timoxena adlı bir kızı vardı. Küçük yaşta yitirdiği kızının erken ölümü üzerine karısına yazdığı ünlü avunç mektubunda Timoxena’nın sevgi dolu betimlemeleri bulunur. Anlatıldığına göre, Roma Plutark’ın ölümünden sonra erdemini onurlandırmak için bir yontusunun dikilmesini istemiştir.

Moralia’nın büyük bölümü Yaşamlar’dan önce yazıldı ve onlar için paha biçilmez bir önsöz ve yorumdur. Yaşamlar’dan ayrı olarak, bize “şu ya da bu insanın yaşamını değil, ama insanların bütün yaşamını gözlemlemenin ahlaksal ve dinsel bakış açıları”nı anlatır. “Plutark’ın yazılarının her iki bölümünden, Yaşamlar ve Moralia’dan, her birinin ötekini tamamladığını ileri sürmek ileri gitmek olmayacaktır. Biri bize — ve bunun olanaklı olması ölçüsünde — antik çağın dünyasal eylemlerde neyi başardığını anlatır. Öteki, benzer olarak, düşünce dünyasında neyi hedeflediğini ve başardığını” (Trench, Plutarch, s. 90). Ama Yaşamlar’da bile Plutark tarihçi olmaktan çok ahlakçıdır, bireysel karakterleri insanın gerçek değeri karşısında, evrensel bir insan doğası karşısında ölçer, ve insanın ve insanlığın gelişim yeteneğine bir felsefeciye özgü güçlü bir inancı vardır. Platonik bakış açısından Duyunç, Türe, Erdem değerlerinin hırs, türesizlik ve erdemsizlik ile kavgalarının topluluk yaşamının tözünü belirlediği bir dönemin ussal çözümlemesini üretir.

ELYAZMALARI, DÜZENLEMELER, ÇEVİRİLER
Yaşamlar’dan günümüze ulaşanların sayısı ellidir. Yirmi iki koşut Yaşam çiftinden on sekizi Karşılaştırma ile sonlanır. Bunların dışında dört tek Yaşam daha vardır: Artaxerxes, Aratus, Galba, ve Otho. Çiftlerden birinin kendisi çifttir (Caius Gracchus ve Tiberius Gracchus’u Plutark Agis ve Kleomenes ile karşılaştırır). Bu yazılarda şimdi yitik olan on iki Yaşam’ın izleri vardır.

En eski olan ve en güvenilir olanlardan biri olan elyazması Loire Müzesi’nin Fransız Bölümünde St. Germanides-Prés manastırının kütüphanesinde bulunan Codex Sangermanensis’tir. 10’uncu yy’dan kalan bir parşömen olan bu elyazması Yaşamlar’dan yalnızca on beşini kapsar.

İkinci en eski elyazması olan Codex Seitenstettensis bütününde en güvenilir olanıdır ve Avusturya’da Waidhofen yakınlarındaki Seitenstetten manastırına aittir. On birinci yüzyıldan bir parşömendir ve Yaşamlar’dan on altısını kapsar.

Paris Bibliothèque Nationale’de bulunan on üç ve on dördüncü yüzyıla ait üç parşömen elyazması Yaşamlar ve Moralia’yı kapsar.

Koşut Yaşamlar’ın 1517 editio princeps yayımı Florence’da pek güvenilir olmayan Florentin elyazmaları üzerine, 1519 Aldi yayımı göreli olarak birincilerden daha iyi olan Venedik elyazmaları üzerine dayanır. Plutark’ın toplu yapıtlarının ilk yayımı 13 ciltten oluşan ve daha iyi elyazmalarına dayandığı için öncellerinden daha iyi bir metin sunan 1572 Paris yayımıdır. İki cilt olarak düzenlenen 1624 Paris yayımı textus receptus oldu ve bu Türkçe çeviride de sayfalama bu yayımdaki düzenlemeyi izler. Daha sonra 12 ciltte 1774-82 Leipzig, 6 ciltte 1809-14 Paris, ve 5 ciltte 1852-55 Leipzig yayımları gelir.

1559’da Koşut Yaşamlar’ın Jacques Amyot tarafından yapılan ve Fransa Akademisi tarafından tanınan Fransızca çevirisi çıktı. Sir Thomas North 1579’da Yaşamlar’ın İngilizce çevirisini özgün Yunanca’dan değil ama bu son Fransızca çeviriden yaptı. Shakspeare Coriolanus, Jül Sezar ve Antony ve Kleopatra için bu çeviriyi kullandı. 1683’te Dreyden çok sayıda çevirmenin başına geçerek onlara Yaşamlar’ın ‘Dreyden çevirisi’ olarak bilinen çevirisini yaptırdı. Kendi katkısı yalnızca Önsöz ve Plutark’ın Yaşamı ile sınırlı kaldı. İngilizce’ye ilk akademik Yunanca çeviri John ve William Langhorne kardeşler tarafından yapıldı ve 1770’te yayımlandı. North çevirisine göre yavan ve renksiz görülen bu çeviriden sonra, Arthur Hugh Clough ‘Dreyden çevirisi’ üzerine yedi yıl süren bir düzeltme ve iyileştirme çalışmasını üstlendi ve ürün 1859’da Boston’da yayımlandı. Varolan en iyi İngilizce çeviri olarak kabul edilir. — Aziz Yardımlı

Tepe




İLK 20 SAYFA



Kaufmann
Goethe
Çeviren: Aziz Yardımlı

İDEA KLASİK SET
ISSN 2146-5203
96 sayfa; 1. Hamur; 170 × 100 mm


E-kitap ISBN 978-975-397-136-2



 KATEGORİ: GENEL KÜLTÜR


Goethe 28 Ağustos 1749’da Frankfurt-am-Main’de doğdu. Babası bir tüzeci ve imparatorluk danışmanı idi. 16 yaşına dek evde eğitim gördü ve İncil’i ve klasikleri tanıdı, İtalyanca, İbranice, İngilizce, resim ve çizim öğrendi. 1765’te Leipzig Üniversitesinde tüze eğitimi için hazırlığa başladıysa da ilgisi yazın alanına yönelikti. Tüze eğitimini 1771’de Strasbourg’da tamamladı. Orada Herder ile tanıştı. O günlerin ürünü olan Götz von Berlichingen (1773) on altıncı yüzyıl hırsız-şövalyesi üzerine bir tiyatro oyunuydu, ve “Sanki bir uyurgezer tarafından” dört haftada yazılan Genç Werther’in Acıları (1774) ile Sturm und Drang ("Fırtına ve Gerilim") olarak bilinen yazınsal devimi başlattı. 1775’ten sonra Dük Karl August’un çağrısı üzerine Weimar sarayına yerleşti ve yaşamının sonuna dek orada kaldı. 10 yıl boyunca devlet görevleri ile ilgilendi.

Walter Arnold Kaufmann (1921–1980) bir Alman-Amerkan felsefeci, çevirmen ve şair idi. Felsefe ve yazın üzerine olduğu gibi asıllık ve ölüm, ahlak felsefesi ve varoluşçuluk, teizm ve ateizm, Hıristiyanlık ve Yahudilik üzerine de çok sayıda yazısı vardır.


İÇİNDEKİLER


Önsöylem 7
1. İlgilendiğim şey hem kendi anlıklarımızın hem de genel olarak insan anlığının bilgisi anlamında kendinin bilgisidir. “Anlığın” anlamı – 9
2. Anlığın Keşfinde Niçin Böylesine Az İlerleme Yaptık – Goethe ve Kant – 10
3. Üç Amaç – 13

I. Goethe ve Anlığın Keşfi
4. Yirmi Birinde Goethe. “Tepeden tırnağa Özerk” – 19
5. Goethe’nin anlığın keşfine ilk büyük katkısı yeni bir özerklik modeli sağlamış olmasıdır – 21
6. Goethe’nin sıkışık çoğunluğa yabancılaşması – 23
7. Karakteri yoluyla insan düşüncesi üzerinde anlamlı bir etki – 27
8. Goethe’nin anlığın keşfi üzerindeki etkisine ilişkin ikinci nokta. “İnsan edimleridir” – 29
9. Goethe’nin anlığın keşfine en büyük katkısı, başka herkesten çok, anlığın nasıl yalnızca gelişim terimlerinde anlaşılabileceğini göstermesiydi – 31
10. Hem yeni eleştiri hem de analitik felsefe bu gelişimsel yaklaşıma başkaldırıyı temsil eder. Üç Mephistopheles alıntısı – 38
11. Goethe’nin bilimi Newtoncu bilim ile eşitlemeyi yadsıması dördüncü büyük katkısını temsil eder – 40
12. Goethe niçin öylesine duru olarak yazdı ve bilimi nasıl anlar. “Kemikleşme” ve “önsavlar” – 44
13. Goethe matematiği değersizleştirme eğilimindeydi – 49
14. Hegel ... Nietzsche, Freud, ve Jung Goethe’nin yaşam ve yapıtlarını özümsediler – 52
15. Özet olarak, Goethe anlığın keşfine en azından dört belirleyici katkıda bulundu. Goethe’den derinden etkilenenler önlerinde açık üç yol buldular – 56

II. Etkiler: Herder, Lessing, Schiller, Fichte, Schopenhauer
16. Herder – 63
17. Lessing – 68
18. Schiller – 71
19. Fichte – 74
20. Schopenhauer – 77

KİTAP ÜZERİNE NOTLAR / AZİZ YARDIMLI 83

Tepe




İLK 20 SAYFA



Sigmund Freud
Metapsikoloji — 1
Ruhsal Olayların İki İlkesi • Blinçaltı • Narsissizm • İçgüdüler ve Yazgıları
Çeviren: Aziz Yardımlı

İDEA KLASİK SET
ISSN 2146-1260
112 sayfa; 1. Hamur; 170 × 100 mm
E-kitap ISBN 978-975-397-123-2



 KATEGORİ: RUHBİLİM


İÇİNDEKİLER

Ruhsal Olayların İki İlkesi Üzerine Formülasyonlar — 7
Ruhçözümlemede Bilinçaltı Üzerine Bir Not — 23
Narsissizm Üzerine. Bir Giriş — 37
FREUD’UN METAPSİKOLOJİ ÇALIŞMALARI İÇİN STANDARD EDITION TARAFINDAN SUNUŞ  — 77
İçgüdüler ve Yazgıları — 81

EKLER
Sözlük — 117
Çözümlemeler / Aziz Yardımlı  — 122
Dizin — 131


KİTAP HAKKINDA

RUHSAL OLAYLARIN İKİ İLKESİ ÜZERİNE FORMÜLASYONLAR (1911)
Formulierungen Über die zwei Prinzipien des psychischen Geschehens

Ruhçözümleme klasiklerinden biri olan bu çok iyi bilinen deneme Freud’un sağlığı sırasında yayımlanmadı. Çalışmanın ana teması sırasıyla ruhsal yaşamın birincil ve ikincil süreçlerine egemen olan düzenleyici ilkeler (haz ilkesi ve realite ilkesi) arasındaki ayrımdır.

RUHÇÖZÜMLEMEDE BİLİNÇALTI ÜZERİNE BİR NOT (1912)
A NOTE ON THE UNCONSCIOUS IN PSYCHOANALYSIS

1912’de Society for Psychical Research of London (Londra Ruhsal Araştırma Toplumu) tutanaklarının “Özel Tıbbi Bölüm”üne Freud’un katkısını istedi. Bu istek bu deneme tarafından yanıtlandı. Freud’un çalışması 1912’de ilk kez İngilizce olarak Proceedings Society of Pyschical Research, Cilt 26’da (Part 66, ss. 312-18) yayımlandı. Freud tarafından İngilizce’de yazılan metnin Almanca çevirisi bir yıl sonra Int. Zeitschrift ärztl. Psychoanal. Bd. 1 (2), s. 117-23’te yayımlandı. Freud’un en önemli kuramsal yazılarından biri olan bu denemede bilinçsiz ansal süreçler kuramı ilk kez ayrıntıda geliştirilir. Burada ‘bilinçaltı’ kavramı ‘betimleyici,’ ‘dizgesel’ ve ‘dinamik’ kullanımlarında çözümlenir. Freud bu üçlü ayrımı Ego ve İd, I’inci Bölümde ve ayrıca Yeni Giriş Dersleri, 31’inci Derste yeniden ele alır.

NARSİSSİZM ÜZERİNE: BİR GİRİŞ (1914)
ZUR EINFÜHRUNG DES NARZISSMUS

Viyana Ruhçözümleme Topluluğunun 10 Kasım 1909’daki bir toplantısında Freud narsissizmin öz-erotizm ve nesne-sevgisi arasında zorunlu bir ara evre olduğunu belirtti. — Çalışma Freud’un en önemli yazıları arasındadır, ve görüşlerinin evriminde dönüm noktalarından biri olarak görülür. Narsissizm konusu üzerine erken tartışmalarını toparlar ve narsissizmin eşeysel gelişimde aldığı yeri irdeler. Bunların ötesinde, Ben ve dışsal nesneler arasındaki ilişkiler üzerine daha derin sorunlara girer, ve ‘Ben-libido’ ve ‘nesne-libido’ arasındaki yeni ayrımı çizer. Dahası ‘Ben-ideali’ ve onunla ilişkili kendini-gözleme etmeni gibi kavramları getirir ve bunlar en sonunda Ego ve İd’de (1923b) ‘üst-Ben’ olarak betimlenecek olan şeyin temelini oluşturur. Çalışmada Adler ve Jung ile tartışmalar da ele alınır. Freud’un bu çalışmayı yazmadaki güdülerinden biri narsissizm kavramının Jung’un eşeysel-olmayan libido ve Adler’in ‘eril başkaldırı/masculine protest’ kavramlarına bir almaşık sunduğunu göstermekti.

İÇGÜDÜLER VE YAZGILARI (1915)
TRIEBE UND TRIEBSCHICKSALE 

Freud için Trieb (içgüdü) “ruhsal ve bedensel arasındaki kavramlardan biridir.” Triebrepräsentanz (içgüdü temsilcisi) bilincin nesnesi iken, “bir içgüdü, onu temsil eden tasarımın (Vorstellung) tersine, hiçbir zaman bilincin nesnesi olamaz. Dahası, bilinçaltında bile bir içgüdü tasarım yoluyla olmaksızın temsil edilemez.”  Freud’un içgüdülerin sınıflandırması üzerine değişen görüşlerinin izlediği yol bu deneme için James Strachey’in sunuşunda incelenmiştir.
— Aziz Yardımlı



SIGMUND FREUD HAKKINDA


Avusturya İmparatorluğu’nda Freiberg’de doğan ve daha sonraki yaşamını Viyana’da geçiren Sigmund Freud (1856-1939) psikiyatride Ruhçözümleme okulunu kurdu ve insan davranışının bilinçsiz belirleyicileri üzerine büyük ölçüde tutarlı bir açıklama geliştirdi. Çok okuyan, yolculuk yapmayı ve arkeolojik nesneler toplamayı seven Freud ailesine ve dostlarına büyük bağlılık gösteren biri idi. Freud kişiliğin nörolojiye indirgenebileceğine inanan fizyolog profesör Ernst Brücke altında değerli yıllarını harcadıktan sonra bu kez de karşıt uca geçerek histerinin iyileştirilmesinde hipnoz uygulayımını kullanan Parisli psikiyatrist Charcot’ya katıldı.

Charcot’nun yanından Viyana’ya döndükten sonra Freud Martha Beryas ile evlendi ve özel olarak çalışmaya başladı. Bir süre sonra hipnozu bütünüyle gereksizleştiren özgür çağrışım yoluyla hastalarda patolojik belirtilerin nedenleri olan bilinçsiz ya da baskılanmış gerecin yeniden bilinçli olmasını sağlayabildiğini keşfetti. Bu işlemin sonucunda belirtiler ortadan kalkıyordu.

Freud sağaltım yöntemine “psikanaliz” adını verdi. Kitapları ve konferansları bir yandan ona kısa bir süre içinde büyük ün kazandırırken, öte yandan tıp topluluğunun büyük bölümü tarafından kınanmasına yol açtı. Zamanla aralarında Eugen Bleuler ve Karl Jung da olmak üzere çok sayıda parlak araştırmacı Freud’un kuramı çevresinde çalışma grupları oluşturdu. Birinci Uluslararası Psikanaliz Kongresi 1908’de Salzburg’da toplandı. 1938’de Avusturya Nazi Almanyasına katılınca Freud Viyana’dan ayrılarak son yıllarını ailesi ile birlikte Londra’da geçirdi.

Freud’un yazıları 23 ciltten oluşan The Standard Edition of the Complete Psychological Works of Sigmund Freud’da toplanmıştır. Dikkati çekici çalışmaları arasında Düşlerin Yorumu, Gündelik Yaşamın Psikopatolojisi, Totem ve Tabu, Uygarlık ve Hoşnutsuzlukları, Bir Yanılsamanın Geleceği gibi başlıklar bulunur.

Tepe



İLK 20 SAYFA



Sigmund Freud
Metapsikoloji — 2
Baskı • Bilinçsiz • Düşler Kuramına Metapsikolojik Bir Ek
Çeviren: Aziz Yardımlı

İDEA KLASİK SET
ISSN 2146-1317
112 sayfa; 1. Hamur; 170 × 100 mm
E-kitap ISBN 978-975-397-137-9



 KATEGORİ: RUHBİLİM


İÇİNDEKİLER

Baskı — 7
Bilinçsiz — 27
Düşler Kuramına Metapsikolojik Bir Ek — 77

Sözlük — 117
Çözümlemeler / Aziz Yardımlı — 102
Dizin — 109


KİTAP HAKKINDA

BASKI (1915)
DIE VERDRÄNGUNG

“Ruh-Çözümsel Devimin Tarihi” (1914d) üzerine çalışmasında Freud “baskı kuramı üzerine ruhçözümlemenin bütün yapısının dayandığı temel taşıdır” dedi; ve elimizdeki denemede ve onu izleyen “Bilinçsiz” üzerine denemenin IV’üncü Kesiminde Freud bu kuramın en geliştirilmiş formülasyonunu verdi.


BİLİNÇSİZ (1915)
DAS UNBEWUSSTE 

“Metapsikoloji Üzerine Denemeler” dizisi Freud’un tüm kuramsal yazılarının en önemlileri olarak, ve ‘Bilinçaltı’ üzerine bu deneme o dizinin doruk noktası olarak görülebilir. Bilinçsiz ansal süreçlerin bulunduğu kavramı ruhçözümleme kuramının temelinde yatar. İnsan bilinci Freud'un teknik olarak "ön-bilinç" dediği bellek bölgesine açıktır. Ama Freud bellekte bilince girmesi engellenen bir alanın varolduğunu ileri sürer ve bunu "bilinçsizin alanı" ya da "bilinçaltı" olarak adlandırır. Engelleme işi "baskı" işlemi tarafından yerine getirilir. Bu bir savunma düzeneğidir, çünkü anımsama baskılanan gereci yeniden bilmenin ve bir bakıma yeniden yaşamanın yaratacağı "acı" duygusunu durdurur. Ama bu bilinçsiz içerik dinamiktir, ve kendini ilgili belirtilerde sergiler. Ruhçözümlemenin özgür çağrışım yöntemi yoluyla baskılanan içerik bilince getirilir.

DÜŞLER KURAMINA METAPSİKOLOJİK BİR EK (1917 [1915])
METAPSYCHOLOGISCHE ERGÄNZUNG ZUR TRAUMLEHRE

Bu denemede Freud başlıca uyku durumu tarafından anlığın değişik ‘dizgeleri’ üzerinde yaratılan etkilerin bir çözümlemesini sunmaya çalışır. Ve tartışması kendi payına sanrılar sorunu üzerinde ve normal durumumuzda düşlem ve olgusallığı nasıl ayırdedebildiğimiz sorusu üzerinde yoğunlaşır.

— Aziz Yardımlı


SIGMUND FREUD HAKKINDA


Avusturya İmparatorluğu’nda Freiberg’de doğan ve daha sonraki yaşamını Viyana’da geçiren Sigmund Freud (1856-1939) psikiyatride Ruhçözümleme okulunu kurdu ve insan davranışının bilinçsiz belirleyicileri üzerine büyük ölçüde tutarlı bir açıklama geliştirdi. Çok okuyan, yolculuk yapmayı ve arkeolojik nesneler toplamayı seven Freud ailesine ve dostlarına büyük bağlılık gösteren biri idi. Freud kişiliğin nörolojiye indirgenebileceğine inanan fizyolog profesör Ernst Brücke altında değerli yıllarını harcadıktan sonra bu kez de karşıt uca geçerek histerinin iyileştirilmesinde hipnoz uygulayımını kullanan Parisli psikiyatrist Charcot’ya katıldı.

Charcot’nun yanından Viyana’ya döndükten sonra Freud Martha Beryas ile evlendi ve özel olarak çalışmaya başladı. Bir süre sonra hipnozu bütünüyle gereksizleştiren özgür çağrışım yoluyla hastalarda patolojik belirtilerin nedenleri olan bilinçsiz ya da baskılanmış gerecin yeniden bilinçli olmasını sağlayabildiğini keşfetti. Bu işlemin sonucunda belirtiler ortadan kalkıyordu.

Freud sağaltım yöntemine “psikanaliz” adını verdi. Kitapları ve konferansları bir yandan ona kısa bir süre içinde büyük ün kazandırırken, öte yandan tıp topluluğunun büyük bölümü tarafından kınanmasına yol açtı. Zamanla aralarında Eugen Bleuler ve Karl Jung da olmak üzere çok sayıda parlak araştırmacı Freud’un kuramı çevresinde çalışma grupları oluşturdu. Birinci Uluslararası Psikanaliz Kongresi 1908’de Salzburg’da toplandı. 1938’de Avusturya Nazi Almanyasına katılınca Freud Viyana’dan ayrılarak son yıllarını ailesi ile birlikte Londra’da geçirdi.

Freud’un yazıları 23 ciltten oluşan The Standard Edition of the Complete Psychological Works of Sigmund Freud’da toplanmıştır. Dikkati çekici çalışmaları arasında Düşlerin Yorumu, Gündelik Yaşamın Psikopatolojisi, Totem ve Tabu, Uygarlık ve Hoşnutsuzlukları, Bir Yanılsamanın Geleceği gibi başlıklar bulunur.

Tepe



İLK 20 SAYFA




Sigmund Freud
Metapsikoloji — 3
Yas ve Melankoli • Haz İlkesinin Ötesi
Çeviren: Aziz Yardımlı

İDEA KLASİK SET
ISSN 2146-1198
120 sayfa; 1. Hamur; 170 × 100 mm

E-kitap ISBN 978-975-397-139-0



 KATEGORİ: RUHBİLİM


İÇİNDEKİLER

Yas ve Melankoli — 7
Haz İlkesinin Ötesinde — 35

Sözlük — 107
Çözümlemeler / Aziz Yardımlı — 111
Dizin — 117


KİTAP HAKKINDA

YAS VE MELANKOLİ (1917 [1915])
TRAUER UND MELANCHOLIE

Freud bu çalışmada “melankolinin özü üzerine onu normal yas duygusu ile karşılaştırarak ışık düşürme” amacındadır. “Melankoli ruhsal olarak derin bir acı veren keyifsizlik ve dış dünyaya ilginin ortadan kalkışı yoluyla, tüm etkinliklerin engellenişi ve öz-saygının kendini öz-kınamalarda ve öz-suçlamalarda anlatan ve sanrısal bir ceza beklentisinde doruğuna ulaşan bir indirgenişi yoluyla göze çarpar. Bu tablo yasın da tek bir kuraldışı ile aynı özellikleri gösterdiğini dikkate aldığımız zaman daha iyi anlaşılır: Öz-saygının bozulması yas durumunda bulunmaz."

HAZ İLKESİNİN ÖTESİNDE (1920)
JENSEITS DES LUSTPRINZIPS

Freud’un metapsikolojik yazıları dizisinde, Haz İlkesinin Ötesinde görüşlerinin son evresine giriş olarak görülebilir. “Yineleme zorlaması”na klinik bir fenomen olarak daha önce dikkati çekmişti, ama burada onu bir içgüdünün özelliklerine yükler; yine burada ilk kez Eros ve ölüm içgüdüsü arasındaki yeni ikilik ortaya sürülür ve tam gelişimini Ego ve İd’de (1920b) bulur. Haz İlkesinin Ötesinde'de anlığın anatomik yapısının Freud’un tüm sonraki yazılarına egemen olacak yeni tablosunun izleri saptanabilir. Son olarak, kuramsal çalışmalarında her zaman olduğundan daha önemli bir rol oynayan yokedicilik problemi ilk kez burada belirtik olarak kendini gösterir.
— Aziz Yardımlı


SIGMUND FREUD HAKKINDA


Avusturya İmparatorluğu’nda Freiberg’de doğan ve daha sonraki yaşamını Viyana’da geçiren Sigmund Freud (1856-1939) psikiyatride Ruhçözümleme okulunu kurdu ve insan davranışının bilinçsiz belirleyicileri üzerine büyük ölçüde tutarlı bir açıklama geliştirdi. Çok okuyan, yolculuk yapmayı ve arkeolojik nesneler toplamayı seven Freud ailesine ve dostlarına büyük bağlılık gösteren biri idi. Freud kişiliğin nörolojiye indirgenebileceğine inanan fizyolog profesör Ernst Brücke altında değerli yıllarını harcadıktan sonra bu kez de karşıt uca geçerek histerinin iyileştirilmesinde hipnoz uygulayımını kullanan Parisli psikiyatrist Charcot’ya katıldı.

Charcot’nun yanından Viyana’ya döndükten sonra Freud Martha Beryas ile evlendi ve özel olarak çalışmaya başladı. Bir süre sonra hipnozu bütünüyle gereksizleştiren özgür çağrışım yoluyla hastalarda patolojik belirtilerin nedenleri olan bilinçsiz ya da baskılanmış gerecin yeniden bilinçli olmasını sağlayabildiğini keşfetti. Bu işlemin sonucunda belirtiler ortadan kalkıyordu.

Freud sağaltım yöntemine “psikanaliz” adını verdi. Kitapları ve konferansları bir yandan ona kısa bir süre içinde büyük ün kazandırırken, öte yandan tıp topluluğunun büyük bölümü tarafından kınanmasına yol açtı. Zamanla aralarında Eugen Bleuler ve Karl Jung da olmak üzere çok sayıda parlak araştırmacı Freud’un kuramı çevresinde çalışma grupları oluşturdu. Birinci Uluslararası Psikanaliz Kongresi 1908’de Salzburg’da toplandı. 1938’de Avusturya Nazi Almanyasına katılınca Freud Viyana’dan ayrılarak son yıllarını ailesi ile birlikte Londra’da geçirdi.

Freud’un yazıları 23 ciltten oluşan The Standard Edition of the Complete Psychological Works of Sigmund Freud’da toplanmıştır. Dikkati çekici çalışmaları arasında Düşlerin Yorumu, Gündelik Yaşamın Psikopatolojisi, Totem ve Tabu, Uygarlık ve Hoşnutsuzlukları, Bir Yanılsamanın Geleceği gibi başlıklar bulunur.

Tepe



İLK 20 SAYFA



Sigmund Freud
Metapsikoloji — 4
Ego ve İd • Mazoşizmin Ekonomik Sorunu • Gizemli Bloknot • Yadsıma
Çeviren: Aziz Yardımlı

İDEA KLASİK SET
ISSN 2146-2941
120 sayfa; 1. Hamur; 170 × 100 mm

E-kitap ISBN 978-975-397-140-9



 KATEGORİ: RUHBİLİM


İÇİNDEKİLER

Ego ve İd — 7
Mazoşizmin Ekonomik Sorunu — 71
‘Gizemli’ Bloknot Üzerine Bir Not — 89
YADSIMA — 97

EKLER

Sözlük — 105
Çözümlemeler/Aziz Yardımlı  — 109
Dizin — 117


KİTAP HAKKINDA


EGO VE İD (1923)
DAS ICH UND DAS ES

Ego ve İd Freud’un büyük kuramsal çalışmalarından sonuncusudur. Anlığın ve etkinliğinin ilk bakışta yeni ve giderek devrimci olan bir betimlemesini sunar; ve gerçekten de yayımından sonraki tüm ruhçözümlemeci yazılar bu çalışmanın etkilerinin gözden kaçırılması olanaksız izlerini taşır — hiç olmazsa terminolojileri açısından. Ego ve id, ego ve süper-ego (ben ideali), yaşam içgüdüsü ve ölüm içgüdüsü arasındaki özsel karşıtlıklar bilinç ve bilinçsiz düşüncelerin varoluşu ile bağıntılar temelinde ele alınır.

MAZOŞİZMİN EKONOMİK SORUNU (1924)
DAS ÖKONOMISCHE PROBLEM DES MASOCHISMUS

Bu önemli çalışmada Freud bilmecemsi mazoşizm fenomeni üzerine en tam açıklamasını verir. Birincil mazoşizmin varoluşu başlıca iki içgüdü sınıfının, yaşam ve ölüm içgüdülerinin ‘kaynaşma’ ve ‘ayrışma’ları temelinde açıklanır. Mazoşizm erotojen, dişil ve ahlaksal mazoşizm olarak sınıflandırılır. Erotojen mazoşizm — acıdan haz duyma — öteki iki biçimin de temelinde yatar. İkincisi erksiz kişiliğin haz kazanma yolu, üçüncüsü, moral mazoşizm çoğunlukla bilinçsiz suçluluk duyugusu olarak belirlenir.

‘GİZEMLİ BLOKNOT’ ÜZERİNE BİR NOT (1924)
NOTIZ ÜBER DEN ‘WUNDERBLOCK'

Bu deneme bilinçli, ön-bilinçli ve algı-bilinçli dizgelerin bir tartışmasını sunar.

YADSIMA (1925)
DIE VERNEINUNG

Deneme Freud’un en özlü yazılarından biridir. Yadsımanın doğrulama olarak  yorumlanması kişinin bilinçsiz bir dileğin içeriğini olumsuz bir biçimde anlatması olgusundan türetilir. Bir savunma düzeneği olarak yadsıma düşünce içeriğini saklar ve baskının onu bilinçsizin uçurumuna atmasının önüne geçer. Ama yargılama yetisinin kendisini bloke eden yadsımanın kendisi bilinçsiz bir etmen tarafından belirlenir.
— Aziz Yardımlı


SIGMUND FREUD HAKKINDA


Avusturya İmparatorluğu’nda Freiberg’de doğan ve daha sonraki yaşamını Viyana’da geçiren Sigmund Freud (1856-1939) psikiyatride Ruhçözümleme okulunu kurdu ve insan davranışının bilinçsiz belirleyicileri üzerine büyük ölçüde tutarlı bir açıklama geliştirdi. Çok okuyan, yolculuk yapmayı ve arkeolojik nesneler toplamayı seven Freud ailesine ve dostlarına büyük bağlılık gösteren biri idi. Freud kişiliğin nörolojiye indirgenebileceğine inanan fizyolog profesör Ernst Brücke altında değerli yıllarını harcadıktan sonra bu kez de karşıt uca geçerek histerinin iyileştirilmesinde hipnoz uygulayımını kullanan Parisli psikiyatrist Charcot’ya katıldı.

Charcot’nun yanından Viyana’ya döndükten sonra Freud Martha Beryas ile evlendi ve özel olarak çalışmaya başladı. Bir süre sonra hipnozu bütünüyle gereksizleştiren özgür çağrışım yoluyla hastalarda patolojik belirtilerin nedenleri olan bilinçsiz ya da baskılanmış gerecin yeniden bilinçli olmasını sağlayabildiğini keşfetti. Bu işlemin sonucunda belirtiler ortadan kalkıyordu.

Freud sağaltım yöntemine “psikanaliz” adını verdi. Kitapları ve konferansları bir yandan ona kısa bir süre içinde büyük ün kazandırırken, öte yandan tıp topluluğunun büyük bölümü tarafından kınanmasına yol açtı. Zamanla aralarında Eugen Bleuler ve Karl Jung da olmak üzere çok sayıda parlak araştırmacı Freud’un kuramı çevresinde çalışma grupları oluşturdu. Birinci Uluslararası Psikanaliz Kongresi 1908’de Salzburg’da toplandı. 1938’de Avusturya Nazi Almanyasına katılınca Freud Viyana’dan ayrılarak son yıllarını ailesi ile birlikte Londra’da geçirdi.

Freud’un yazıları 23 ciltten oluşan The Standard Edition of the Complete Psychological Works of Sigmund Freud’da toplanmıştır. Dikkati çekici çalışmaları arasında Düşlerin Yorumu, Gündelik Yaşamın Psikopatolojisi, Totem ve Tabu, Uygarlık ve Hoşnutsuzlukları, Bir Yanılsamanın Geleceği gibi başlıklar bulunur.

Tepe



İLK 20 SAYFA



Sigmund Freud
Bir Yanılsamanın Geleceği
Çeviren: Aziz Yardımlı

İDEA KLASİK SET
ISSN 2146-3484
96 sayfa; 1. Hamur; 170 × 100 mm

E-kitap ISBN 978-975-397-141-6



 KATEGORİ: RUHBİLİM; GENEL KÜLTÜR


KİTAP HAKKINDA

Bir Yanılsamanın Geleceği 1927’de, Uygarlık ve Hoşnutsuzlukları 1930’da çıktı. Hitler 1933’te Führer oldu. Ve Freud Nazi rejiminin daha sonra yol açtığı trajediye tanık olmadan 1939’da İngiltere’de öldü.

Freud’un bu kültürel çalışmanın temelinde yatan görgül sayıltısı insan varoluşunun Eros ile bağdaşmadığı, ama Erosun karşıtının, Nefret ya da Yokedicilik dürtülerinden gelen çok ciddi bir gözdağının altında bulunduğu endişesidir. Bu belki de bilinçsiz öğenin Freud’un kendi kuramındaki işleyişine bir ipucu yakalamamızı sağlar. Freud sık sık insanı İstenç ve Duyunç gibi ussal terimlerde olmaktan çok id, libido, bilinçaltı, üst-ben gibi terimlerde tanımlar, ve bu usdışı doğal ve kazanılmış etmenlerin güdümünde insan özsel karakterinden, özgürlükten soyutlanır. Freud’un bu eğilimlerinde çağının insanı istençsiz, düşüncesiz ve duygusuz bir nesneye indirgeyen materyalist, pozitivist ve nihilist tininin yarattığı etkiler ile tutarsız hiçbirşey yoktur. Bu entellektüel terörlere Freud'un doğrudan tanık olduğu Nazi terörü de eklenince, açıktır ki özellikle yaşamının son on yılı içinde yaşadığı, onu korkutan, aslında insanlığın evrensel yazgısı açısından korkutan gözdağı salt bir yanılsama, bir kuruntu olmaktan çıkar: Ama Freud’un bu dürtüye bağımsız bir varoluş yüklemesi edimsel gözdağının kendisinden çok daha rahatsız edicidir, çünkü çok-şekilli modern saldırganlık olarak süperegonun kendisi özgürlük güçlerinin karşısında yenilebilme olanağı altında dururken, buna karşı insan doğasının özsel olarak Yokedici bir eğilim ile yüklü olduğu sayıltısı eğer doğruysa bir a prioridir, ve değiştirilmesi istemi insanın kendisinin yeniden yaratılmasından daha azı ile gerçekleşebilir görünmez.

Eğer bağımsız bir Nefret ilkesinin insanlığın yazgısını belirlemede herşeyden önemli bir etmen olarak kabul edilmesinin mantıksal değil ama görgül bir çıkarsama sorunu, bir yaşantı, bir deneyim sorunu olduğunu kabul edersek, Freud’un 1930’lardan önce ve sonra gözlemekte olduğu olaylar böyle bir Ölüm İçgüdüsü vargısı için ona kendi bilinçaltını aklamak ve ussallaştırmak için yeterince inandırıcı görünmüş olmalıdır.
— Aziz Yardımlı

SIGMUND FREUD HAKKINDA


Avusturya İmparatorluğu’nda Freiberg’de doğan ve daha sonraki yaşamını Viyana’da geçiren Sigmund Freud (1856-1939) psikiyatride Ruhçözümleme okulunu kurdu ve insan davranışının bilinçsiz belirleyicileri üzerine büyük ölçüde tutarlı bir açıklama geliştirdi. Çok okuyan, yolculuk yapmayı ve arkeolojik nesneler toplamayı seven Freud ailesine ve dostlarına büyük bağlılık gösteren biri idi. Freud kişiliğin nörolojiye indirgenebileceğine inanan fizyolog profesör Ernst Brücke altında değerli yıllarını harcadıktan sonra bu kez de karşıt uca geçerek histerinin iyileştirilmesinde hipnoz uygulayımını kullanan Parisli psikiyatrist Charcot’ya katıldı.

Charcot’nun yanından Viyana’ya döndükten sonra Freud Martha Beryas ile evlendi ve özel olarak çalışmaya başladı. Bir süre sonra hipnozu bütünüyle gereksizleştiren özgür çağrışım yoluyla hastalarda patolojik belirtilerin nedenleri olan bilinçsiz ya da baskılanmış gerecin yeniden bilinçli olmasını sağlayabildiğini keşfetti. Bu işlemin sonucunda belirtiler ortadan kalkıyordu.

Freud sağaltım yöntemine “psikanaliz” adını verdi. Kitapları ve konferansları bir yandan ona kısa bir süre içinde büyük ün kazandırırken, öte yandan tıp topluluğunun büyük bölümü tarafından kınanmasına yol açtı. Zamanla aralarında Eugen Bleuler ve Karl Jung da olmak üzere çok sayıda parlak araştırmacı Freud’un kuramı çevresinde çalışma grupları oluşturdu. Birinci Uluslararası Psikanaliz Kongresi 1908’de Salzburg’da toplandı. 1938’de Avusturya Nazi Almanyasına katılınca Freud Viyana’dan ayrılarak son yıllarını ailesi ile birlikte Londra’da geçirdi.

Freud’un yazıları 23 ciltten oluşan The Standard Edition of the Complete Psychological Works of Sigmund Freud’da toplanmıştır. Dikkati çekici çalışmaları arasında Düşlerin Yorumu, Gündelik Yaşamın Psikopatolojisi, Totem ve Tabu, Uygarlık ve Hoşnutsuzlukları, Bir Yanılsamanın Geleceği gibi başlıklar bulunur.

Tepe



İLK 20 SAYFA



Sigmund Freud
Uygarlık ve Hoşnutsuzlukları
Çeviren: Aziz Yardımlı

İDEA KLASİK SET
ISSN 2146-3492
136 sayfa; 1. Hamur; 170 × 100 mm

E-kitap ISBN 978-975-397-142-3



 KATEGORİ: RUHBİLİM; KÜLTÜR


KİTAP HAKKINDA


Kitap için seçilen ilk başlık “Das Unglück in der Kultur” (“Kültürdeki Mutsuzluk”) idi. Ama ‘Unglück’ daha sonra ‘Unbehagen’e değiştirildi — ki ‘rahatsızlık,’ ‘hoşnutsuzluk,’ ‘sıkıntı’ gibi anlamlara gelir ve Fransızca ‘malaise’ ile karşılanabilir. Freud çevirmeni Mrs. Riviere’ye bir mektupta “Man’s Discomfort in Civilization/İnsanın Uygarlıktaki Rahatsızlığı” gibi biraz hantal bir başlık önerdi; ama sonunda güçlüğe ideal çözümü bulan Mrs. Riviere’nin kendisi oldu — ”Discontent/Hoşnutsuzluk.” Kitabın ana teması içgüdünün istemleri ve uygarlığın kısıtlamaları arasındaki karşıtlıktır.

Freud içgüdünün her durduruluşunu “bilinçsiz” ya da “baskı” olarak gördüğü düzeye dek, gerçek bir alışkanlık olan törel belirlenimleri de birer baskı anlatımı olarak, birer sinirce belirtisi olarak, böylece törel yaşamın kendisini bir tür rahatsızlık olarak görmeye götürülür. Hiç kuşkusuz törel alışkanlıklar, özellikle "gelenekler" sorgulanmaz, çünkü sorgulanmaları, "kuşku" altına düşürülmeleri toplumsal yapının olumsuzlanması olacaktır. Özellikle "geleneklerin" salt öyle geldikleri için sorgulanmadan kabul edilmeleri asıl usdışı karakterlerini gizler. Gelenek ancak kendini sorgulanmaya bağışık kılarak sürebilir. Ama "alışkanlık = baskı" denklemi geçersizdir. Alışkanlık bilinçsiz ya da bilinçaltında değildir.
Freud yine geçersiz özdeşleştirmesine koşut olarak "duyunç = üst-Ben" denklemini de ileri sürer. Ama tıpkı alışkanlığın, eğer Freud'un kendi terminolojisini kullanırsak, ön-bilince ait olması ya da bilince çıkmasının önünde bir "baskı" engelinin olmaması gibi, duyunç da bilinçsiz bir yargı yetisi değildir. Tam tersine, duyunç baştan sona bilinçli olandır, gerçekte insan özgürlüğünün gerçek kaynağıdır ve insanı moral bir varlık yapan yetidir.

Freud bilinçsizin alanını duyuncu ve dolayısıyla istenci de yutacak denli ileri sürmekle insanı özsel olarak ne yaptığını hiçbir biçimde bilmeyen bir varlık olarak görme yanılgısına götürülür. Hiç kuşkusuz "baskı" Doğaya değil Tine aittir: Hayvanlar dünyasında bilinçaltı ya bilinçsiz alanı yoktur. Ya da içgüdü ve bilinçsiz bir etmenin dürtüsü aynı şey değildir. Ve gene de, eğer üst-Bene duyunç işlevini üstlenirse, nihilizm kaçınılmadır: Bilinçaltı insan özünde son sözü söyler, İstenç ve Duyunç olanaksızdır. Freud'un kendi sözleri ile, "Üst-Ben bizim tarafımızdan çıkarsanan bir etmen ve duyunç ona başka işlevlerin yanısıra yüklediğimiz bir işlevdir." Freud bütün bir ruhçözümleme kuramına yayılan bu "Duyunç = üst-Ben" denkleminin insan özgürlüğü ile bağdaşmadığını, ondan moral bir varlık olma karakterini uzaklaştırdığını anlamış görünmez. Bilinçsiz üst-Ben, bilinçsiz bir suçluluk duygusu, bilinçsiz bir cezalandırma dürtüsü gibi etmenlerin birincilliği insanı ahlaksal değil, ama ahlaksal-olmayan, aslında ahlaksız bir varlık yapar, çünkü insan özgür, bilinçli Duyuncu ile yargıda bulunduğu düzeye dek ahlaksal bir varlıktır. Ve bu Freud'un insan doğasının kavramlarını sık sık uygunsuz bir dilbilgisi terminolojisi ve mitolojik benzetmeler yoluyla anlatmasına bağlı olarak doğan biricik sorun değildir. Ama ruhçözümleme kuramının böyle problemlerinin olması kuramın iyileştirilemeyecek ve tamamlanamayacak olduğu anlamına gelmez. — Freud'un Uygarlık üzerine çalışmasının büyük bir bölümü (özellikle VII ve VIII’inci Bölümlerde) suçluluk duygusunun doğasının daha öte araştırılması ve durulaştırılması ile ilgilidir. Freud “suçluluk duygusunu uygarlığın gelişiminde en önemli sorun olarak sunma niyetini” bildirir. Ve bu, kendi payına, bu çalışmanın ikinci büyük sorunu için — yokedici içgüdü için — zemindir.
— Aziz Yardımlı

SIGMUND FREUD HAKKINDA


Avusturya İmparatorluğu’nda Freiberg’de doğan ve daha sonraki yaşamını Viyana’da geçiren Sigmund Freud (1856-1939) psikiyatride Ruhçözümleme okulunu kurdu ve insan davranışının bilinçsiz belirleyicileri üzerine büyük ölçüde tutarlı bir açıklama geliştirdi. Çok okuyan, yolculuk yapmayı ve arkeolojik nesneler toplamayı seven Freud ailesine ve dostlarına büyük bağlılık gösteren biri idi. Freud kişiliğin nörolojiye indirgenebileceğine inanan fizyolog profesör Ernst Brücke altında değerli yıllarını harcadıktan sonra bu kez de karşıt uca geçerek histerinin iyileştirilmesinde hipnoz uygulayımını kullanan Parisli psikiyatrist Charcot’ya katıldı.

Charcot’nun yanından Viyana’ya döndükten sonra Freud Martha Beryas ile evlendi ve özel olarak çalışmaya başladı. Bir süre sonra hipnozu bütünüyle gereksizleştiren özgür çağrışım yoluyla hastalarda patolojik belirtilerin nedenleri olan bilinçsiz ya da baskılanmış gerecin yeniden bilinçli olmasını sağlayabildiğini keşfetti. Bu işlemin sonucunda belirtiler ortadan kalkıyordu.

Freud sağaltım yöntemine “psikanaliz” adını verdi. Kitapları ve konferansları bir yandan ona kısa bir süre içinde büyük ün kazandırırken, öte yandan tıp topluluğunun büyük bölümü tarafından kınanmasına yol açtı. Zamanla aralarında Eugen Bleuler ve Karl Jung da olmak üzere çok sayıda parlak araştırmacı Freud’un kuramı çevresinde çalışma grupları oluşturdu. Birinci Uluslararası Psikanaliz Kongresi 1908’de Salzburg’da toplandı. 1938’de Avusturya Nazi Almanyasına katılınca Freud Viyana’dan ayrılarak son yıllarını ailesi ile birlikte Londra’da geçirdi.

Freud’un yazıları 23 ciltten oluşan The Standard Edition of the Complete Psychological Works of Sigmund Freud’da toplanmıştır. Dikkati çekici çalışmaları arasında Düşlerin Yorumu, Gündelik Yaşamın Psikopatolojisi, Totem ve Tabu, Uygarlık ve Hoşnutsuzlukları, Bir Yanılsamanın Geleceği gibi başlıklar bulunur.

Tepe




İLK 20 SAYFA



Spinoza
Törebilim — 1
1. Tanrı Üzerine; 2. Anlığın Doğası ve Kökeni Üzerine
Çeviren: Aziz Yardımlı

İDEA KLASİK SET
ISSN 2146-1236
120 sayfa; 1. Hamur; 170 × 100 mm

E-kitap ISBN 978-975-397-152-2



 KATEGORİ: FELSEFE


Goethe Spinoza üzerine şunları yazdı: “Kitabın bana neler vermiş olabileceğini, ya da benim ona kendimden neleri koymuş olabileceğimi söylemem olanaksız: Burada heyecanları dinginleştiren birşey bulmuş olmam yeterlidir. Önüme fiziksel ve törel dünya üzerinde engin ve özgür bir bakış açısı açıldı. Ama beni Spinoza’ya çeken başlıca şey her tümcede bencillikten sınırsız bir kurtuluşu anlatan ışıltıydı. O harika deyiş, “Kim Tanrıyı gerçekten severse karşılık olarak Tanrıdan onu sevmesini beklememelidir,” onu destekleyen tüm önermeler ile, ondan doğan tüm sonuçlar ile, tüm düşüncelerimin başlıca teması oldu. Herşeyde, ve öncelikle sevgide ve dostlukta bencillikten uzak olmak en yüksek hazzım, yaşam kuralım ve uyguladığım şeydi, öyle ki daha sonraki bir zamandaki çılgınca deyişimi — “Eğer seni seviyorsam, bundan sana ne?” — gerçekten yüreğimde duyarak yazdım. Başkalarında olduğu gibi, bu durumda da en yakın birliklerin karşıtlıkların sonucu olduğu gerçeğini kabul etmeyi unutmamalıyım. Spinoza’nın dingin düzlemi tüm yönlerdeki çabalayışlarımın karşısına çıktı; onun matematiksel yöntemi benim şiirsel gözlem ve betimleme yolumun tümleyicisi oldu, ve onun kimilerinin ahlaksal konulara uygun olmadığını düşündükleri biçimsel irdelemesi tam olarak beni ondan tutkuyla öğrenmeye ve ona sınırsızca hayranlık duymaya götüren şeydi” (Aus meinem Leben, xiv).


 KİTAP ÜZERİNE


Spinoza’yı gerçek felsefi değeri içinde yeniden diriltenler Goethe ve Alman idealistleri oldu. Fichte Spinoza’yı ciddi olarak inceledi ve felsefesinin törel vurgusu Spinoza’yı anımsatır. Hegel “Bir felsefeci olmak için ilkin bir Spinozacı olmalısınız; eğer Spinozacılığınız yoksa, bir felsefeniz de yoktur” derken, Schelling Spinozacılığın derinliklerine dalmamış hiç kimsenin felsefede tam ve gerçek bilgiye erişemeyeceğini söylüyordu. Descartes ile birlikte Spinoza’yı Avrupa’da modern felsefenin kurucusu olarak, ve felsefesini kendi felsefelerinin ruhu olarak kabul ettiler. Bilginin bir kez daha keyfi düşünürlerin düşünce uçuşmalarının ötesinde yattığını, Yöntem, Dizge, Tanıtlama sorunlarının Bilginin bütün bir yazgısını ilgilendiren başlıca sorunlar olduğunu kabul ettiler.


 İÇİNDEKİLER


Törebilim/Ethica
Birinci Bölüm: Tanrı Üzerine — 7
İkinci Bölüm: Anlığın Doğası ve Kökeni Üzerine — 51

SPİNOZA İÇİN KISA BİR SÖZLÜK — 106
Çözümleme / AZİZ YARDIMLI — 110
DİZİN — 118


SPINOZA HAKKINDA


Amsterdam’da doğan Spinoza (1632-1677) Portekiz’de zorla Roma Katolikliğine döndürülmüş ve sonra Kalvinist Hollanda’nın hoşgörülü ortamında eski dinine yeniden sarılmış bir Yahudi aileden geliyordu. Yahudi geleneğinde yetiştirilmesine karşın çok geçmeden özellikle Descartes’ın etkisi ile boşinancı ve geleneği sorguladı, ve Amsterdam Yahudi topluluğundan kovuldu. Yirmili yaşların başında olan Spinoza geçimini ders vererek ve mercek işleyerek kazandı, Hıristiyanlığı düşünmeyerek kendini Latince’ye, özel olarak Descartes’ın felsefesinin incelemesine verdi. Ölümünden sonra yayımlanan Törebilim (Ethica) Batı felsefesinin en önemli yapıtlarından biridir. Spinoza romantik Novalis tarafından “tanrı-sarhoşu insan” olarak görülürken ve Goethe Törebilim’i daha ilk okumasında “döndürülürken,” Herder Spinoza’da “dinin ve felsefenin uzlaşmasını” buldu. Hegel “Ya bir Spinozacısınız, ya da bir felsefeci değilsiniz” diyordu.

Tepe



İLK 20 SAYFA



Spinoza
Törebilim — 2
3. Duyguların Doğası ve Kökeni Üzerine
Çeviren: Aziz Yardımlı

İDEA KLASİK SET
ISSN 2146-3557
104 sayfa; 1. Hamur; 170 × 100 mm

E-kitap ISBN 978-975-397-153-9



 KATEGORİ: FELSEFE



 KİTAP ÜZERİNE


Spinoza’yı gerçek felsefi değeri içinde yeniden diriltenler Goethe ve Alman idealistleri oldu. Fichte Spinoza’yı ciddi olarak inceledi ve felsefesinin törel vurgusu Spinoza’yı anımsatır. Hegel “Bir felsefeci olmak için ilkin bir Spinozacı olmalısınız; eğer Spinozacılığınız yoksa, bir felsefeniz de yoktur” derken, Schelling Spinozacılığın derinliklerine dalmamış hiç kimsenin felsefede tam ve gerçek bilgiye erişemeyeceğini söylüyordu. Descartes ile birlikte Spinoza’yı Avrupa’da modern felsefenin kurucusu olarak, ve felsefesini kendi felsefelerinin ruhu olarak kabul ettiler. Bilginin bir kez daha keyfi düşünürlerin düşünce uçuşmalarının ötesinde yattığını, Yöntem, Dizge, Tanıtlama sorunlarının Bilginin bütün bir yazgısını ilgilendiren başlıca sorunlar olduğunu kabul ettiler.

İnsan ussal törel varoluşa yeteneklidir, ama bunu ancak gökten ya da yerden buyruk almaksızın, ve Gerçeği yalnızca kendi Usu ile, kendi Duyuncu ile bularak başarabilir. Ahlak ancak insanın Özgürlük ile bir olan Duyuncundan doğduğu ölçüde gerçek Ahlaktır; ya da, insan ancak iyi ve kötü, doğru ve eğri olanı ussal Duyuncu ile ayırdedebiliyorsa gerçekten moral bir varlıktır. Bunu ancak Gerçeği bilebilirse, ancak kuşkuda ve bilgisizlikte takılıp kalmazsa yapabilir. Eğer yapamazsa anlamsız, saçma, gereksiz bir hiçliktir. Modern dönem Özgürlük dönemidir — yalnızca despot için değil, yalnızca efendiler için değil, ama evrensel olarak. Modern dönemin kavramı Avrupalı ve Afrikalı ve Asyalı için, bütün bir insanlık için gelişme, kendini çirkin, kötü, bilgisiz kültür biçimlerinden kurtarma, kendini gerçek kendisi yapma süreci olmasında yatar ve bunun biricik olanağı insanın ne yerin ne de göğün kulu olmadığının, özgür olduğunun bilincine varmasıdır. Spinoza’nın ussal etiği kuşkucu-bilgisiz Aydınlanmanın yararcı etiğinin de insan Özgürlüğü ile bağdaşmadığının, bir hırs ve dürtü etiği olduğunun, bir etik olmadığının, törelliğin ancak Us üzerine duyanırsa Törellik olduğunun tanıtlamasıdır.


 İÇİNDEKİLER


Törebilim/Ethica
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: Duyguların Doğası ve Kökeni — 7

EKLER
ARKASÖZ / AZİZ YARDIMLI 81
Çözümleme / AZİZ YARDIMLI — 93
SPİNOZA İÇİN KISA BİR SÖZLÜK — 97
DİZİN — 101


SPINOZA HAKKINDA


Amsterdam’da doğan Spinoza (1632-1677) Portekiz’de zorla Roma Katolikliğine döndürülmüş ve sonra Kalvinist Hollanda’nın hoşgörülü ortamında eski dinine yeniden sarılmış bir Yahudi aileden geliyordu. Yahudi geleneğinde yetiştirilmesine karşın çok geçmeden özellikle Descartes’ın etkisi ile boşinancı ve geleneği sorguladı, ve Amsterdam Yahudi topluluğundan kovuldu. Yirmili yaşların başında olan Spinoza geçimini ders vererek ve mercek işleyerek kazandı, Hıristiyanlığı düşünmeyerek kendini Latince’ye, özel olarak Descartes’ın felsefesinin incelemesine verdi. Ölümünden sonra yayımlanan Törebilim (Ethica) Batı felsefesinin en önemli yapıtlarından biridir. Spinoza romantik Novalis tarafından “tanrı-sarhoşu insan” olarak görülürken ve Goethe Törebilim’i daha ilk okumasında “döndürülürken,” Herder Spinoza’da “dinin ve felsefenin uzlaşmasını” buldu. Hegel “Ya bir Spinozacısınız, ya da bir felsefeci değilsiniz” diyordu.

Tepe



İLK 20 SAYFA



Spinoza
Törebilim — 3
4. İnsanın Köleliği ya da Duyguların Gücü; 5. Anlığın Gücü ya da İnsanın Özgürlüğü
Çeviren: Aziz Yardımlı

İDEA KLASİK SET
ISSN 2146-3522
128 sayfa; 1. Hamur; 170 × 100 mm

E-kitap ISBN 978-975-397-154-6


 KATEGORİ: FELSEFE


 KİTAP HAKKINDA


Spinoza’yı gerçek felsefi değeri içinde yeniden diriltenler, onu özgür, ussal, erdemli, bilgili modern tinin belki de birinci tasarımcısı olarak gerçek değeri içinde kavraylanlar Goethe ve Alman idealistleri oldu. Fichte Spinoza’yı ciddi olarak inceledi ve felsefesinin törel vurgusu Spinoza’yı anımsatır. Hegel “Bir felsefeci olmak için ilkin bir Spinozacı olmalısınız; eğer Spinozacılığınız yoksa, bir felsefeniz de yoktur” derken, Schelling Spinozacılığın derinliklerine dalmamış hiç kimsenin felsefede tam ve gerçek bilgiye erişemeyeceğini söylüyordu. Descartes ile birlikte Spinoza’yı Avrupa’da modern felsefenin kurucusu olarak, ve felsefesini kendi felsefelerinin ruhu olarak kabul ettiler. Bilginin bir kez daha keyfi düşünürlerin düşünce uçuşmalarının ötesinde yattığını, Yöntem, Dizge, Tanıtlama sorunlarının Bilginin bütün bir yazgısını ilgilendiren başlıca sorunlar olduğunu kabul ettiler.

Spinoza için Doğa ya da Tanrı (Deus sive Natura) Birdir. Ve Bir Sonsuzdur — hiç bir Başkası ile sınırlanmayan, hiç bir Olumsuzlama ile lekelenmeyen eksiksiz, arı, belirlenimsiz Töz. Spinoza’nın bu ilişkisiz, bu yalnız Tözü biricik gerçeklik olarak alan dizgesinde başka hiçbirşey için, giderek insan için bile yer yoktur — Tanrının bir kipi olmanın dışında. Düşüncenin ve uzamın birliği olan Töz güçtür, sağlamlıktır, kalıcılıktır, ama bu Tözün granit determinizmi içinde insan Özgürlüğü yalnızca bir yanılsamadır. — Doğunun saltık ya da soyut Biri bireyselliğin eşit ölçüde saltık değerini tanımaz. Spinoza İstenci ve Duyuncu Tözün monistik belirlenimsizliğinde yok etse de, insanın onu köleleştiren tutku ve itkilerine karşı özgür, e.d. istençli ve duyunçlu olabileceğinde, insanın moral değerinde diretti. O arkaik Töz kavramı ile karşıtlık içinde, bu yan, Duyunç ve İstenç özgürlüğü, onun felsefesini sözcüğün gerçek anlamında modern yapan yandır: İnsan salt ussal olduğu için sürekli yenileşmeye, gerçek kendisi olmaya özgürdür.


 İÇİNDEKİLER


Törebilim/Ethica
Bölüm Dört: İnsanın Köleliği ya da Duyguların Gücü — 7
Bölüm Beş: Anlığın Gücü ya da İnsan Özgürlüğü — 78

Ekler
Çözümleme / AZİZ YARDIMLI — 111
SPİNOZA İÇİN KISA BİR SÖZLÜK — 120
DİZİN — 125


SPINOZA HAKKINDA


Amsterdam’da doğan Spinoza (1632-1677) Portekiz’de zorla Roma Katolikliğine döndürülmüş ve sonra Kalvinist Hollanda’nın hoşgörülü ortamında eski dinine yeniden sarılmış bir Yahudi aileden geliyordu. Yahudi geleneğinde yetiştirilmesine karşın çok geçmeden özellikle Descartes’ın etkisi ile boşinancı ve geleneği sorguladı, ve Amsterdam Yahudi topluluğundan kovuldu. Yirmili yaşların başında olan Spinoza geçimini ders vererek ve mercek işleyerek kazandı, Hıristiyanlığı düşünmeyerek kendini Latince’ye, özel olarak Descartes’ın felsefesinin incelemesine verdi. Ölümünden sonra yayımlanan Törebilim (Ethica) Batı felsefesinin en önemli yapıtlarından biridir. Spinoza romantik Novalis tarafından “tanrı-sarhoşu insan” olarak görülürken ve Goethe Törebilim’i daha ilk okumasında “döndürülürken,” Herder Spinoza’da “dinin ve felsefenin uzlaşmasını” buldu. Hegel “Ya bir Spinozacısınız, ya da bir felsefeci değilsiniz” diyordu.

Tepe




İLK 20 SAYFA



Leibniz
Monadoloji
Çeviren: Aziz Yardımlı (Türkçe-Fransızca-Almanca-İngilizce)

İDEA KLASİK SET
ISSN 2146-3425
112 sayfa; 1. Hamur; 170 × 100 mm

E-kitap ISBN 978-975-397-145-4
(Türkçe-Fransızca)


 KATEGORİ: FELSEFE



Alman felsefeciliğinin babası olarak bilinen Leibniz (1646-1716) bilginin duyusal-algıdan türediği sanısı içinde olan İngiliz Görgücülüğü ile karşıtlık içinde, ve Usu felsefelerinin ve bütün bir varoluşun ilkesi, anlamı, değeri olarak kabul eden Spinoza ve Descartes ile birlikte Kıta Ussalcılığının önde gelen adları arasında durur. Ama Leibniz herşeyden önce bugün de onun notasyonu ile bütün bir modern dünyada fiziksel evrenin nicelik yanından anlatımı olarak kullanılan Kalkülüsün bulucusudur.

Monadlar ya da Birler “bireysellik ilkesinin” anlatımları olarak Batı felsefi geleneğine aittir ve soyut Biri gerçek varlık olarak görme eğilimindeki Doğu monizmi ile karşıtlık içinde durur.

Leibniz’e göre bu dünya olanaklı dünyaların en iyisidir ve ondaki kötülük, çirkinlik ve yanlışlık yalnızca ve yalnızca Tinin gelişiminde henüz etik, estetik ve entellektüel varoluşuna ilişkin bilgisizliğini bütünüyle yenmemiş olmasına bağlıdır. Özsel olarak ussal olan insan kendini görüngü dünyasında da saltık olarak ussallaştırma, onun sonsuz gizilliğine uymayan kötü biçimlerden özgürleşme olanağı ve zorunluğu altındadır. Varolan usdışı kültürel durum ussal gerçeklik karşısında zorunlu olarak güçsüz ve geçici hiçlikten başka birşey değildir. Ussal evren sonsuz bir monadlar çokluğu içinde bir uyum, bir “önceden-saptanmış uyum” varoluşudur. Leibniz’in ussal optimizmi henüz yarı yoldaki insanın bilgi, duyunç ve estetik duyarlıktaki toyluğunu onun yazgısı olarak ve böylece varoluşu anlamsız olarak gören nihilizme (ve pesimizme) erken bir yanıttır.


 KİTAP HAKKINDA


Monadoloji Leibniz’in felsefesine bir giriş değil, ama elyazmalarına Théodicée’ye göndermeler için kıyı notlarından da anlaşıldığı gibi, bu ikinci ve daha geniş çalışmanın bir özlüleştirilmesidir.
Monadoloji bir Töz çözümlemesi sunar. İlk olarak (§§ 1-48) yaratılmış ve yaratılmamış tüm tözlerin, ikinci olarak (§§ 49-90) bunların karşılık ilişkilerinin bir açıklaması olarak görülebilir.


 İÇİNDEKİLER


MONADOLOJİ — 7

EKLER
Kitap Üzerine Notlar — 103
Leibniz İçin Bir Yaşamöyküsü — 105
DİZİN — 118


LEIBNIZ HAKKINDA


Descartes ve Spinoza ile birlikte 17’nci yüzyılın en önemli ussalcı felsefecilerinden olan Leibniz (1646-1716) matematik tarihinde de vazgeçilmez bir yer doldurur.

— 1676’da Sonsuz küçüklükler kalkülüsünü geliştirdi ve buluşunu 1684’te yayımladı; ‘kalkülüs’ adı ve bugün de yaygın olarak kullanılan notasyon ona aittir (dx, dy, f(x)dx, ve başkaları).
— Newton 1665 gibi erken bir tarihte benzer bir yöntem geliştirmiş görünür; ama çok yaygın olarak tananmayan yönteminin açıklaması ilk kez 1693’te yayımlanmıştır.
— Leibniz’in başka birçok buluşu arasında, mekanik hesap makinesi (arithmometer) yaygın olarak kullanıma girdi; ikili sayı dizgesini geliştirdi ve bu dizge bugün de dijital bilgisayar teknolojisinin temelinde yatar.
— Descartes’ın felsefesini inceledikten ve yetersiz olduğunu düşünmeye başladıktan sonra ciddi bir Platon incelemesi yaptı ve Fedon ve Theatetus’u çevirdi.
— 1676’da dört haftalık bir süre için Hollanda’da bulundu; Spinoza ile tanıştı; ondan Ethika’nın elyazmalarının büyük olasılıkla yalnızca bölümlerini inceleme ve önemli tanım, belit ve önermelerinin bir eşlemini çıkarma iznini aldı.
— Berlin, Dresden, Viyana ve St. Petersburg’da akademilerin kurulması girişimlerine katıldı.
— 1673’de Royal Society of London Leibniz’i üye olarak kabul etti.
— Prens Eugen’in Leibniz’den dizgesinin bir özetini istemesi üzerine Viyana’da ve Fransızca’da yazılan (1714) ve Leibniz’in ölümünden sonra yayımlanan (1840) Monadoloji, Prensin istediği gibi, Leibniz’in yayımladığı biricik kitap olan Théodicée’de (1710) ve başka yazılarında açımladığı felsefesinin bütününün bir özeti olarak tasarlanmıştır. ­Monadoloji’nin Almanca ve Latince çevirileri sırasıyla 1720 ve 1721’de çıkmıştı. ‘Monadoloji’ başlığı Leibniz’e ait değildi ve elyazmalarını Hanover Kraliyet Kütüphanesinde bulan Erdmann tarafından seçilmiştir. Köhler Almanca çevirisine Lehrsätze über die Monadologie başlığını verirken, Dutens Almanca çevirinin bir Latince çevirisini Principia philosophiae seu teheses in gratiam Principis Eugenii başlığı altında yayımladı. Elyazmalarının bir başlığı yoktur.
— Aziz Yardımlı

Tepe




İLK 20 SAYFA



Platon
Parmenides
Çeviren: Aziz Yardımlı

İDEA KLASİK SET
ISSN 2146-3441
92 sayfa; 1. Hamur; 170 × 100 mm

E-kitap ISBN 978-975-397-147-8


 KATEGORİ: FELSEFE


Platon’un Parmenides başlıklı diyaloğunu felsefe tarihinin en önemli, en güç ve en ilginç yapıtlarından biri olarak görmek gelenekseldir. Olay kayıtlı entellektüel karşılaşmaların en büyüklerinden biri olarak da kabul edilir. Diyalog Eleatik Okulun iki önde gelen düşünürü olan Parmenides ve Zenon ile genç bir Sokrates arasında geçen bir konuşmanın anlatısıdır. Toplantının vesilesi Zenon’un Parmenides’in Monizmini onu çelişkilere ve saçmalıklara götürdüğü nedeniyle eleştiren Çoğulculara karşı Çokluğu savunan bakış açısının daha da büyük çelişkilere götürdüğünü göstererek destekleyen incelemesinin okunmasıdır.


 KİTAP HAKKINDA


Diyaloğun mantıksal odak noktası Çelişkinin, bir kavramın hem kendisi hem de kendi karşıtı olmasının doğrulanacağı mı yoksa yadsınacağı mı sorusudur. Eleatik düşünürler çelişkinin varlığını doğrular ve aynı zamanda varlığını yadsırlar, onu bir oluş olarak ve oluşu bir yanılsama olarak, ya da daha iyisi, bir görüngü olarak kabul ederler, gerçek olarak değil. Diyalektik bir olgu olarak doğrulanır, ama bilince ait bir olgu olarak. Nesnel varlığı yadsınır. Eleatik uslamlamaya göre, “Gerçek olan var olandır”; oysa oluş varlığı olduğu gibi yokluğu da kapsar, ve öyleyse gerçek olamaz. Yalnızca “Varlık vardır.” Yokluğun yokluğu onun Varlık ile birlikteliğini ve böylece çelişkinin kendisinin gerçekliğini olanaksızlaştırır. Bu bakış açısı zemininde, devimin bir çelişki içerdiği ve öyleyse gerçek olamayacağı, değişimin birşeyin ve karşıtı olan bir başkasının birliğini içerdiği ve öyleyse onun da var olamayacağı, kendini ortadan kaldırmak zorunda olduğu çıkarsanır. Eleatik düşünürler bu kendini ortadan kaldırmanın mantığını henüz kavramış değildirler. İnsan Usu henüz bilmenin başlangıcındadır. İnsanda Logosun kendi gizilliğini zamansız olarak bilmesinin istemek saçmadır. Homo sapiens uzaysal ve zamansaldır, insan Usu kendini Zamanda açındırmalıdır, ve bu Zamanın uzunluğu ya da kısalığı salt göreli bir sorundur. Tin hiç kuşkusuz Doğanın ötesidir; ama başlangıçta salt bir gizilliktir, estetik, etik ve entellektüel gelişim olanağı ve zorunluğu ile doğar ve bu onu ereksel kılar. Ama ereğine ulaşmak için, kendi tinsel realitesini açındırmak için yeterli Zamanı vardır.


 İÇİNDEKİLER


PARMENİDES — 7
NOTLAR / AZİZ YARDIMLI — 83


 PLATON VE DİYALEKTİK


“Platonik Diyalektiğin o en ünlü başyapıtı ...”
“Antik Diyalektiğin bu hiç kuşkusuz en büyük sanat yapıtı ...”

Bu satırlar Hegel’in Platon’un Parmenides’ini tanımlayan sözleridir. Ve felsefe tarihinde kayıtlı en büyük entellektüel karşılaşmalardan birini, belki de en çarpıcı olanı sunan bu başyapıtta Diyalektiği konuşan konuşmacılar Parmenides, Zenon ve genç Sokrates’tir.

Diyalektik salt öznel olarak, insan düşüncesine sınırlı olarak alınabilir, ve Eleatikler onu böyle öznel olarak aldılar. Ama Diyalektik, Platon’un yaptığı gibi, nesnel olarak da alınabilir. O zaman yine yapıtın özeksel temalarından biri olan İdealar ya da Biçimler yalnızca varlığa ilgisiz insan düşünceleri olmaya son verirler ve nesnel İdealar olarak bütün bir doğal ve tinsel Olgusallığın biçimini belirlerler. Ve İdealar öznel de oldukları için, aslında homo sapiensin en özsel doğası, onun gerçek karakteri oldukları için, insan gerçeği bilebilir. İnsandaki Güzellik İdeası ya da saltık Güzellik, Türe ve Bilgi ideaları ya da saltık Türe ve saltık Bilgi, ve başka İdealar tümü de nesnel karşı eşleri ile bir ve aynıdırlar.

Düşüncenin olduğu gibi nesnel realitenin de ruhu olan Diyalektiği bilimden, felsefeden, genel olarak bilmeyi isteyen düşünceden soyutlamak, onu dikkate almamak ve uygulamamak kendi en özsel doğasının bilinçsizi olarak kalmayı kabul etmektir. Doxa böyle bilincin biçimidir, ve onda içerik bilgi değil ama tahmin, gerçeklik değil ama olasılık, inanç değil ama kuşkudur — bir bilinç ki, fenomenaldir ve bu tek-yanlı öznelliği ile salt kendi içindedir.

Parmenides ve Zenon felsefe tarihinde ön-Sokratikler arasında ilk kez Su, Hava, Ateş vb. gibi tasarımları değil ama Kavramın kendisini, Varlığı ilke ya da arke olarak kabul eden düşünürlerdir. Onları Diyalektiği kavramaya götüren olgu kavramı arılığı içinde almış olmalarıdır, çünkü mantıksal olan Kavramdır, tasarım değil. Ama Eleatikler Diyalektiği nesnel olarak görmeyi kabul edemediler ve onu salt özneye sınırladılar.

Eleatikler saltık olarak analitik düşünürler, sözcüğün en gerçek anlamında monistler idiler. Ama Analitiğe saltık olarak özünlü Diyalektiği kavramalarında felsefe tarihinin gerçek başlangıcını yaptılar.
— Aziz Yardımlı



İLK 20 SAYFA



Isaac Newton
Principia
Doğal Felsefenin Matematiksel İlkeleri (SEÇMELER) 
Çeviren: Aziz Yardımlı

İDEA KLASİK SET
ISSN 2146-3476
144 sayfa; 1. Hamur; 170 × 100 mm
E-kitap ISBN 978-975-397-156-0



 KATEGORİ: FİZİK


 KİTAP HAKKINDA


Principia Newton’ın yaşamı sırasında ilk kez 250 kopya olmak üzere 1687’de, ikinci kez 750 kopya olmak üzere Cotes tarafından 1713’te, ve üçüncü kez Pemberton tarafından 1726’da yayımlandı. Latince metin 1729’da Andrew Motte tarafından İngilizce’ye çevrildi. Florian Cajori çeviriyi gözden geçirdi ve metne tarihsel ve açıklayıcı notlar ekledi. Principia üç kitaptan oluşur. Birincisi cisimlerin boş uzaydaki devimlerini, ikincisi direnç gösteren bir ortamdaki devimi, üçüncüsü güneş dizgesinin fenomenlerini, kuyruklu yıldız yörüngelerini, tedirginliği ve yıldızların paralakslarını ele alır ve ünlü "Genel Not"u kapsar.


 İÇİNDEKİLER


Newton’ın Birinci Yayıma Önsözü — 9
Newton’ın İkinci Yayıma Önsözü — 13
Cotes’un İkinci Yayıma Önsözü — 15
Newton’ın Üçüncü Yayıma Önsözü — 37

Tanımlar — 39
Devim Belitleri ya da Yasaları — 55

KİTAP I. CİSİMLERİN DEVİMİ
KESİM 1. İlk ve son oranlar yöntemi — 75
Kesim 12. Küresel Cisimlerin Çekim Kuvvetleri [Ön. 75-76] — 89

KİTAP III. EVRENİN DİZGESİ
(Matematiksel İrdelemede) — 93

Felsefede Uslamlama Kuralları — 95
Önermeler 4-6 (Yerçekimi Üzerine) — 98
Genel Not — 105

EKLER
MEKTUPLAR VE PARÇALAR
1) Robert Boyle’a Bir Mektup [ETHER VE YERÇEKİMİ] — 115
2) Oldenburg’a Bir Mektuptan [ÖNSAVLAR ÜZERİNE] — 119
3) Richard Bentley’e Bir Mektup [TANRI VE YERÇEKİMİ] — 120
4) Parça 1. “Gerçek Dinin Kısa Bir Şeması,” Newton’ın Bir Elyazmasından [EVRENSEL TASAR] — 126
5) Parça 2. “Gerçek Dinin Kısa Bir Şeması,” Newton’ın Bir Elyazmasından [TANRI VE DOĞAL FELSEFE] — 126
6) COTES’UN ÖNSÖZÜ ÜZERİNE NOT / H. S. THAYER — 127

Çözümleme / AZİZ YARDIMLI — 133
Sözlük — 137
Tam İçindekiler Tablosu — 139
Dizin — 141


 NEWTON HAKKINDA


Galileo’nun öldüğü yıl doğan Newton (1643-1727) kendinde olduğu gibi değil, ama çağdaş bilim felsefeciliğinin onu görmeyi istediği gibi bilinir — boşinançları altında ezilen bir simyacı olarak değil, ama pozitivizmin ilk örneği olarak. Yaygın görüşü özetleyen bir yazara göre, "Sunduğu bilim görüşü, yazışındaki duruluk, bulduğu yeni şeylerin sayısı öyle bir fiziksel ve matematiksel kavrayış sergiler ki, bilimde herhangi bir zamanda bir benzeri yoktur." Newton bugün nesnel, pozitif bilimcinin prototipi olarak kabul edilir, ve Philosophiae Naturalis Principia Mathematica ise "the opus that laid the foundation for modern science" olarak. Bu neredeyse tapınmaya varan tutumun arkasında Newton’ın kalkülüsü, evrensel yerçekimi yasasını, ve optik kuramını "keşfettiği" gibi "sıradan" bilgiler, herkesin bildiği "gerçekler" yatar.

Gerçeklerin böyle belirlenen Newton fenomeni ile ilgisi başka türlüdür. Ve Newton'ı gerçekte olduğu gibi tanımak Fiziğe bir zarar vermeyecektir.
— "En iyi" fizikçi olan Newton’ın olgun yaşamının en büyük bölümünde simya üzerine derlediği dev kaynakça 5000 kadar girişten oluşur, ve konu üzerine yazıları matematik ve ‘mekanik’ üzerine yazılarının her birini çok çok aşar. Pozitivizm buna karşı çıkacak bir saltık gerçeklik ölçütü yoktur.
— Newton bir özeğe doğru düşme deviminin sarmal bir yol izleyeceğini, ve yerçekimi kuvvetinin cisimler arasındaki uzaklığın karesi ile ters orantılı olarak azalmadığını, aslında hiçbir biçimde değişmediğini düşünüyordu. Sonunda Hooke tarafından düzeltildi. Principia’nın deneyimlerden tümevarım yoluyla türetilen enteresan kavramları arasında örneğin “kütle = yoğunluk × hacım” da bulunur. Böyle şeyler peygamberlik karakterine zarar vermek yerine, tersine katkıda bulunurlar. — Bir Arian olan Newton kuvvetin özdeğe özünlü olduğu biçimindeki özsel mekanik kavramın doğrulanmasını ateizm olarak gördü. Yerçekimi onun için Hermetik bir Tanrının İstenci, ve Uzay ise tanrısal sensorium, Tanrının duyu örgeni idi.
— Kalkülüsün bulunuşuna gelince, bu bilim bugün de kullanılan notasyonu ile Leibniz tarafından bulunuşundan on yıl sonra Newton tarafından, ama işe yaramaz bir “akılar/fluxions yöntemi” ile bir kez daha bulundu. Tapınmak gereksinimi tapınma nesnesini yaratmada hiçbir zaman güçlük çekmemiştir.
— Aziz Yardımlı



İLK 20 SAYFA



Immanuel Kant
Arı Usun Eleştirisi  (SEÇMELER) 
Önsözler, Giriş, Aşkınsal Estetik
Çeviren: Aziz Yardımlı

İDEA KLASİK SET
ISSN 2146-1236
112 sayfa; 1. Hamur; 170 × 100 mm
E-kitap 978-975-397-157-7


 KATEGORİ: FELSEFE


Arı Usun Eleştirisi
Kritik der reinen Vernunft

(Birinci Yayım [A] 1781; İkinci Yayım [B] 1787 )

Arı Usun Eleştirisi yaygın olarak felsefe tarihinin en önemli yapıtlarından biri olarak kabul edilir. Kant’ın “ilk eleştirisi” olarak da bilinen yapıt Kılgısal Usun Eleştirisi ve Yargı Yetisinin Eleştirisi tarafından izlendi. Kant’ın kuşkucu David Hume’dan inakçılıktan özgürleşmede ciddi olarak etkilendiğini söylemesine karşın, çalışmanın daha sonraki Anglo-Saxon kuşkucu geleneği ile herhangi bir sürekliliği yoktur. Hegel Fichte’nin ve Schelling’in felsefelerinin Kant’ın aşkınsal felsefesinin ötesine geçemediklerini düşünür ve kendi dizgesi açısından Kant’a herhangi bir borcu olmadığını belirtir. (Büyük Mantık Bilimi’ne not).


 İÇİNDEKİLER


Özdeyiş (Bacon) 6
Adama 7
Birinci Yayıma Önsöz 9
İkinci Yayıma Önsöz 18
Giriş 41
I. Arı Ve Görgül Bilgiler Arasındaki Ayrım 41
II. Belli A Priori Bilgilerimiz Vardır, Ve Sıradan Anlak Bile Hiçbir Zaman Onlarsız Değildir 43
III. Felsefe Tüm A Priori Bilginin Olanak, İlkeler Ve Alanını Belirleyecek Bir Bilim Gereksinimindedir 46
IV. Analitik ve Sentetik Yargıların Ayrımı 49
V. Usun Tüm Kuramsal Bilimlerinde Sentetik A Priori Yargılar İlkeler Olarak Kapsanır 53
VI. Arı Usun Evrensel Sorunu 56
VII. Arı Usun Eleştirisi Adı Altında Tikel Bir Bilimin İdeası Ve Bölümleri 60

I
Aşkınsal Öğeler Öğretisi
Birinci Bölüm
Aşkınsal Estetik 67
Birinci Kesim
Uzay 69
Zaman 77

EKLER
Arı Usun Eleştirisi’nin Tam İçeriği 97
Kitap Üzerine Notlar / Aziz Yardımlı 103
Türkçe-Almanca Sözlük 105
Dizin 109


 KİTAP HAKKINDA


Immanuel Kant (1724-1804) tüm yaşamını doğduğu ve hiç ayrılmadığı Prusya kenti Königsberg’de geçirdi. Orada tanrıbilim okudu, 1755’te öğretmenlik görevine başladı, 1770’te mantık profesörü oldu, ve hiç evlenmedi.

En önemli yapıtı olan Arı Usun Eleştirisi’nde bilme yetimizin bilmeye yetenekli olup olmadığını bilmemiz, yani bilmeden önce bilmemiz gerektiğini göstermeye çalıştı. Kişisel bilincini Gerçeğin saltık yargıcı sayarak, ve Usun gerçeği bilme gücünü kendi bilincinin bir eleştirisi olarak görerek, aslında sonlu anlağa yapılan bir saygısızlık sayarak, ‘arı Us’ dediği sıradan derin düşünme yetisini eleştirdi, onu bilginin sınırlarını aşması zemininde kınadı. Arı Usun Eleştirisi, her "eleştiri" durumunda olduğu gibi, gerçekte bir ön eleştirinin eleştirisidir, her eleştiri durumunda olduğu gibi ikinci eleştiridir. Ve eleştiri saltık bir bilgi konumundan yapılmadıkça, yalnızca yorum, ya da yalnızca yorumun yorumudur.

— Kant eleştirisine kanıt olarak herhangi bir çıkarsama ya da tanıtlama sunmayı gerekli görmeksizin, tüm belirlenimlerden boşaltılmış ve dolayısıyla bilinmesi özel olarak olanaksızlaştırılmış ve gereksizleştirilmiş bilinemez bir kendinde-Şey soyutlamasını gösterdi. Bilme yetisi gerçek Varlık ile, kendinde-Şey ile ilişkisiz olarak salt kendi düşüncelerini bilebilirdi. Bilmenin bilincinin ötesine, nesnelliğe geçmesi yasaklandı.

Kant’ın tanıtlamaları sıradan bilincin olağan, eş deyişle gevşek tasım işlevleridir, her içeriğe eşit ölçüde açık olarak herhangi bir yöntemsel karakter göstermezler. Bu seçme özgürlüğü içinde, Eleştirel Felsefe Realiteyi bilginin alanından uzaklaştırır ve fenomenin öznelliği içine yerleşerek yalnızca bilincin kendisinin bilginin içeriği olabileceğini savunur.

Yine, eğer Kant’ın felsefesini düzeltmeden alırsak, insan için olanaklı olan yalnızca fenomenal bir ‘bilim,’ bilginin yerini alan inancın temelinde fenomenal bir ahlak ve törellik, ve kişisel-öznel beğeniler temelinde fenomenal, göreli bir estetiktir.

Özellikle ‘aşkın/transzendent’ olan ile ilgilenmeyen felsefesine keyfi olarak ve paradoksal olarak ‘Aşkınsal/Transzendental Felsefe’ adını veren Kant kuşkucu eğilimi ile haklı olarak Aufklärung filozofları arasında bir onur konumunu doldurdu. Tüm zamanlarda kendisini dinlemeye ve izlemeye hazır eşit ölçüde kuşkucu eğilimli geniş bir bilinç alanının duygudaşlığını kazandı. Kişisel olarak bir nihilist olmasa da, “insanın yamuk tahtasından düzgün hiçbirşey yapılamaz” diyordu.

Kant gerçeğin bilgisini yasakladığına göre, doğal bilinç Kant’tan yalnızca Kant’ın görüşlerini alabilir, ve prosaik karakteri ile onlara bayılır.
— Aziz Yardımlı


  Aristoteles Kitapları
 



İLK 20 SAYFA

Aristoteles
İlk Felsefe ('Metafizik')
Çeviren: Aziz Yardımlı

1. baskı; 13,5 × 21,5 cm; 336 sayfa; 1. Hamur

ISBN 978-975-397-207-9


 KATEGORİ: FELSEFE


“Ve kendinde düşünme kendinde en iyi ile, ve en yüksek anlamda düşünme en yüksek anlamda iyi ile ilgilidir. Us (nous/νοῦς) düşünülen nesneye katılarak (kata metalepsis/κατὰ μετάληψιν) kendini düşünür, çünkü nesneye dokunmada ve onu düşünmede kendisi düşünülen nesne olur, öyle ki Us ve düşünülen nesne (nous kai noeton/νοῦς καὶ νοητόν) aynıdır. Çünkü düşünülen nesne ya da töz için alıcı olabilme yetisi Ustur ve Us nesnesine iye iken etkindir. Öyleyse Usun kapsıyor göründüğü tanrısal öğe (theion/θεῖον) birinciden [alıcılık] çok ikincidir [etkinlik], ve kavramsal düşünme (theo­ria/θεωρία) en haz verici ve en iyi olandır (to hediston kai ariston/τὸ ἥδιστον καὶ ἄριστον). O zaman, eğer tanrı (ho theos/ὁ θεὸς) her zaman bizim yalnızca zaman zaman yaşadığımız o iyilik durumunda ise, bu harikadır; eğer daha iyi ise, bu daha da harikadır. Ve onun durumu budur. Yaşam da (zoe/ζωή) ona aittir, çünkü Usun edimselliği yaşam iken, tanrı o edimselliktir. Onun edimselliği kendinde en iyi ve ilksiz-­sonsuz yaşamdır (zoe ariste kai aidios/ζωὴ ἀρίστη καὶ ἀΐδιος). Buna göre tanrının ilksiz-­sonsuz ve en iyi dirimli varlık olduğunu söyleriz, öyle ki yaşam ve ‘sürekli ve ilksiz-­sonsuz ömür’ (zoe kai ‘aion synekhes kai aidios’/ζωὴ καὶ αἰὼν συνεχὴς καὶ ἀΐδιος) tanrıdadır; çünkü tanrı budur (τοῦτο γὰρ ὁ θεός).”
(1072b)


İÇİNDEKİLER


İçindekiler

KİTAP I (A) — 7
KİTAP II (a) — 36
KİTAP III (B) — 40
KİTAP IV (G) — 58
KİTAP V (D) — 79
KİTAP VI (E) — 107
KİTAP VII (Z) — 113
KİTAP VIII (H) — 143
KİTAP IX (Y) — 153
KİTAP X (I) — 168
KİTAP XI () — 184
KİTAP XII (L) — 207
KİTAP XIII (M) — 226
KİTAP XIV (N) — 252


ARKASÖZ. “İLK FELSEFE”DEN “MANTIK BİLİMİ”NE — 269
KISA BİR SÖZLÜK — 311
DİZİN — 330






  Hegel Kitapları



İLK 20 SAYFA

Georg Wilhelm Friedrich Hegel
Felsefi Propedeutik / Philosophischen Propädeutik
Çeviren: Aziz Yardımlı

Türkçe-Almanca
1. baskı; 13,5 × 21,5 cm; 178 sayfa; 1. Hamur

ISBN 978-975-397-118-8


 KATEGORİ: FELSEFE


Hegel’in (1770-1831) Bilim Dizgesini henüz erken kuruluş aşamasında sunan Felsefi Propedeutik (1808-1813) Hegel’in Tinin Görüngübilimi’ni (1806/7) yayımlamasından sonra Mantık Bilimi (1812-13) üzerine çalışmakta olduğu döneme aittir. Hegel 1808-1816 yılları arasında Nürnberg’de bir klasik lise olan Gymnasiumda müdürlük ve felsefe öğretmenliği yaptı. Orada derslerinin temeli olarak kullanacağı bir dizi defter hazırladı ve bunların içeriğini o yıllarda sürekli olarak yeniden düzenledi ve geliştirdi. 1838’de, Hegel’in ölümünden yedi yıl sonra, notlar Hegel’in yaşamöykücüsü olan ve aynı zamanda toplu yapıtlarını yayıma hazırlayan Karl Rosenkranz (1805-1879) tarafından bulundu ve Werke, XVIII’de Hegel’in Felsefi Propedeutiği başlığı altında yayımlandı (Verlag von Duncker und Humblot; Berlin, 1840). Burada sunulan çeviride kendisi Werke von 1832-1845 yayımını izleyen Shurkamp Verlag yayımı izlendi (Nürnberger und Heidelberger Schriften 1808-1817, “Georg Wilhelm Friedrich Hegel, Werke 4,” 1986).

İÇİNDEKİLER

Önsöz: Aziz Yardımlı — 7

Felsefi Propedeutik İçin Metinler
1. Felsefi Ansiklopedi (Üst Sınıf İçin; 1808 vs) — 19
2. Bilinç Öğretisi (Orta Sınıf İçin; (1808/09) — 73
3. Mantık (Orta Sınıf İçin; 1808/09) — 87
4. Bilinç Öğretisi (Orta Sınıf İçin; 1809 vs) — 109
5. Mantık (Alt Sınıf İçin; 1809/10) — 121
6. Kavram Öğretisi (Üst Sınıf İçin; 1809/10) — 135
7. Mantık (Orta Sınıf İçin;1810/11) — 157
8. Tüze, Ahlak ve Din Öğretileri (Alt Sınıf İçin, 1808 vs) — 195
9. Din Öğretisi (Orta ve Üst Sınıf İçin; 1811-1813) — 263
10. İki Fragman — 271

Türkçe-Almanca Sözlük — 273
DİZİN — 275



İLK 20 SAYFA (K)(İ)

Georg Wilhelm Friedrich Hegel
Tarih Felsefesi
Çeviren: Aziz Yardımlı

3. baskı; 13,5 × 21,5 cm; 384 sayfa; 1. Hamur

ISBN 978 975 397 099 0



 KATEGORİ: FELSEFE


Hegel’in Tarih Felsefesi üzerine 1822-23 ile 1830-31 arasında verdiği derslerin ilk düzenlemesi felsefecinin ölümünden sonra 1837’de Eduard Gans tarafından ‘Tüm Yapıtlar’ın [Vollständige Ausgabe] parçası olarak yayımlandı. Bundan sonra eldeki tüm gereç 1847’de öğrencilerin ders notlarını Hegel’in kendi elyazmaları ile bütünleştiren Karl Hegel tarafından bir kez daha düzenlendi. Ve bunu Georg Lasson tarafından Hegel’in yapıtlarının ‘Eleştirel Yayım’ının [Kritische Ausgabe] bir bölümü olarak hazırlanan bir başka düzenleme izledi. Tüm bu çabalar doğal olarak eldeki felsefi içeriği yalnızca dışsal olarak toparladılar ve Hegel’in Tarih Felsefesi açıktır ki bu yapısı ile ona verilebilecek son biçimi kazanmış olmaktan uzaktır. Gene de bunun nedeni yalnızca çalışmayı yayıma hazırlayanın Hegel’in kendisi olmaması değildir. Hegel yaşamı boyunca içeriği sürekli olarak geliştirdi, yeniden düzenledi ve onu ideal kurgul biçime ulaştırmaya çalıştı. Ve yalnızca Tarih Felsefesi’nin değil, ama Mantık Bilimi de içinde olmak üzere bütün bir Ansiklopedik Dizgenin bir oluş sürecinde olması Felsefe Tarihinin işinin henüz bitmediğini, Logosun insan bilincinde açınmasının henüz tamamlanmış olmadığını gösterir. — Bu çeviri Karl Hegel’in düzenlemesinden yapıldı.

Hegel’in Tarih Felsefesi Ansiklopedik dizgesinin bir bileşenidir, ve daha tam olarak Tüze Felsefesi’nden (ya da “Nesnel Tin” alanından) “Saltık Tin” alanına geçiş momentini oluşturur. Tüm öncülü ile birlikte Tinin sonluluk bölgesine aittir, ve tüm içeriği ile henüz değerler alanının, saltık Tin alanının gerisindedir. Özsel olarak nesnel Tinin Kavramlarının gelişimini, realitelerinin idealitelerine eşitlenmesi sürecini izler.

Bu çözümlemenin herhangi bir öznel bakış açısına ya da dışsal amaca güdümlü olduğunu düşünmek felsefesinin dizgesel doğasını yadsımak, aslında onu göreli bir bakış açısına indirgemek olacaktır ki, en hafif bir deyişle, felsefe görünüşüne bürünen sıradan Anlağın işi her zaman budur. Eğer Hegel’in kimi tikel noktalarda yöntemli çıkarsama ile çeliştiği düşünülürse — ki pekala olanaklıdır —, bu önesürümün kendi nesnelliğini aklaması, öznel bir görüş olmaya son vermesi, görelilikten kaçınması gerekecektir ki, tam bu yolla yadsıdığını ileri sürdüğü şeyin kendisini yapmaya çabaladığını görecektir. Hegel felsefi çözümlemelerini bir Avrupalının, bir Hıristiyanın, bir Almanın göreli tarihsel bakış açısından üretmedi. Olanaklı en vurgulu anlamda, giderek en tutkulu anlamda, bakış açısının evrensel Usun/Logosun bakış açısı olduğunda, bir Alman ya da Batılı olarak yazmadığında, böyle kültürel sonlulukların üstünde ve ötesinde olduğunda diretti, ve bunu Tinin Görüngübilimi’nden başlayarak yaptı.
— Aziz Yardımlı


TARİH FELSEFESİ / İÇİNDEKİLER


Giriş
I. Tarihi İrdelemenin Türleri ve Felsefi Tarih İrdelemesinin Genel İlkesi 9
II. Bu İlkenin Daha Yakın Belirlenimi 20
a) Tinin Doğasının Soyut Öğeleri 20
b) İdeasının Edimselleşmesinin Aracı 22
c) Bu Edimselleşmenin Varoluşsal Şekli 35
III. Dünya Tarihinin Süreci 46
a) Gelişmenin İlkesi 46
b) Tarihin Başlangıcı 49
c) Tarihin Sürecinin ve Tarihsel İlerlemenin Türü 53

Tarihin Coğrafi Temeli 65
a) Yeni Dünya 66
b) Eski Dünya 71
1. Coğrafi Ayrımlar 71
2. Tekil Yer Bölümler 74
Afrika 74
Asya 80
Avrupa 81

Bölümleme 82

Bölüm I. Doğu Dünyası 87
Kesim I. Çin 90
Kesim II. Hindistan 106
Budizm 127
Kesim III. İran 131
Altkesim I: Zend Halkı 133
Altkesim II. Asurlular, Babilonialılar, Medler ve Persler 137
Altkesim III. Pers İmparatorluğu ve Bileşenleri 141
Persia 142
Suriye ve Semitik Ön-Asya 144
Judae 147
Mısır 149
Yunan Dünyasına Geçiş 165
Bölüm II. Yunan Dünyası 168
Kesim I. Yunan Tininin Öğeleri 169
Kesim II. Güzel Bireyselliğin Şekillenmesi 180
Altkesim I. Öznel Sanat Yapıtı 180
Altkesim II. Nesnel Sanat Yapıtı 182
Altkesim III. Politik Sanat Yapıtı 187
Persler İle Savaşlar 191
Atina 192
Sparta 195
Peloponez Savaşı 197
Makedonya İmparatorluğu 201
Kesim III. Yunan Tinin Düşüşü 204

Bölüm III. Roma Dünyası 207
KESİM I. İkinci Kartaca Savaşına Dek Roma 210
Altkesim I. Roma Tininin Öğeleri 210
Altkesim II. İkinci Kartaca Savaşına Dek Roma Tarihi 219
KESİM II. İkinci Kartaca Savaşından İmparatorluğa Dek Roma 226
KESİM III.
Altkesim I. İmparatorluk Döneminde Roma 232
Altkesim II. Hıristiyanlık 235
Altkesim III. Bizans İmparatorluğu 247

Bölüm IV. Germanik Dünya 252
KESİM I. Hıristiyan Germanik Dünyanın Öğeleri 255
Altkesim I. Halkların Göçleri 255
Altkesim II. Müslümanlık 261
Altkesim III. Büyük Karl’ın İmparatorluğu 265
KESİM II. Orta Çağlar 269
Altkesim I. Feodalite ve Hiyerarşi 269
Altkesim II. Haçlı Seferleri 286
Altkesim III. Feodalizmden Monarşiye Geçiş 292
Orta Çağların Çözülüşü Olarak Sanat ve Bilim 298
KESİM III. Modern Çağ 300
Altkesim I. Reformasyon 301
Altkesim II. Devlet Oluşumunda Reformasyonun Etkisi 311
Altkesim III. Aydınlanma ve Devrim 318

EKLER
ARKASÖZ / Aziz Yardımlı 333
KISA AÇIKLAMALAR 359
TÜRKÇE-ALMANCA SÖZLÜK 364
DİZİN 369

Tepe





İLK 20 SAYFA

Georg Wilhelm Friedrich Hegel
Tüze Felsefesi / Philosophie des Rechts
Çeviren: Aziz Yardımlı

(Türkçe-Almanca)
2. baskı; 13,5 × 21,5 cm; 416 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 092 1



 KATEGORİ: FELSEFE


Tüze Felsefesi (1821) Hegel’in Anahatlarda Felsefi Bilimler Ansiklopedisi’nde (1813, 1817, 1830) ‘Nesnel Tin’ başlığı altında verilen aynı içeriği genişletilmiş olarak sunar. Hegel’in ana Paragrafları ve onları izleyen Notlardan (Anmerkungen) sonra gelen Ekler (Zusätze) Hegel’in ölümünden sonraki ilk yayım (1833) için öğrencisi Eduard Gans tarafından Hegel’in çalışma ile ilgili kendi notlarından ve öğrencileri Heinrich Gustav Hotho (1822–3 kış yarı yılı) ve Karl Gustav von Griesheim (1824–5 kış yarı yılı) tarafından tutulan ders notlarından derlenmiştir.

Tüze Felsefesi Mülkiyetten Dünya Tarihine hak, ahlak ve törellik alanlarının kavramlarını tam içerikleri ile ve dolayısıyla gerçek bağıntıları içinde dizgeselleştirir. Kavramlar realitelerinden ayrı değildir, ve kendi aralarındaki bağıntıları kurgul yöntemin disiplini üzerine dayanır. Bu düzeye dek Hegel’in Tüze Felsefesi Platon’un Devlet’i, Aristoteles’in Politika’sı ve Rousseau’nun Toplumsal Sözleşme’si gibi politik felsefenin birincil yapıtları ile karşılaştırmanın ötesinde bir gelişimi temsil eder. Hegel’in nesnel Tin alanını çözümlemesi modern Tinin çözümlemesidir, çünkü modern dönem “İdeaya tüm haklarını veren dönemdir,” ve ilk kez kavramın engelsizce realite olma dönemi olarak modern dönem aynı zamanda ussal olanın edimselleşme dönemidir. Modern dönemi tüm ön-modern evreden ayırdeden özgürlük bilinci ile, hak, duyunç ve istenç kavramlarının bilinci ile, insanlık ilk kez tarihinin özbilinçli öznesi olmanın, varoluşunun gerçek biçimini engelsiz olarak ve küresel olarak yaratmanın yoluna girmektedir.

Tüze Felsefesi’nde Hegel bir zamanlar Batıda ‘Doğal Hak’ olarak bilinen Hak kavramının açınımının sunar. Hakkın doğal değil ama tinsel olması ölçüsünde ‘Doğal Hak’ anlatımı kafa karıştırıcı, aslında açıkça çelişkilidir, ve bir zamanlar insanın ‘doğa durumu’ denilen ve gene de Hak, Özgürlük, Barış, Suçsuzluk, Eşitlik vb. gibi kategorilerle süslenen bir kurguya götürmüştür. Tin alanı ile karşıtlık içinde Doğa alanı, tam tersine, Hak olmayanı ve Hakkı olmayanı, aslında içgüdü, dürtü ve itkinin fiziksel güç alanını, böylece en sonunda tin karşısında güçsüz ve haksız olanı anlatır. Sözcüğün örttüğü Kavramın ne olduğunu sorarsak, ‘Doğal Hak’ ile anlatılmak istenen şey doğuştan Haktır, tıpkı dışsal duyusal algı ya da deneyim yoluyla kazanılmayan ama insan doğasına özünlü olan ‘doğuştan düşünceler’ gibi, ya da daha yalın olarak homo sapiensi bir ‘tür’ yapan düşünme yetisi gibi.
— Aziz Yardımlı

TÜZE FELSEFESİ / İÇİNDEKİLER


İÇİNDEKİLER

Önsöz 9
Giriş. Tüze Felsefesi, İstenç, Özgürlük ve Hak Kavramları 27
Bölümleme 66

BİRİNCİ BÖLÜM
SOYUT HAK 70

Birinci Kesim. Mülkiyet 75
A. İyeliğe Alma 87
B. Şeyin Kullanımı 92
C. Mülkiyetin Devredilmesi 98
Mülkiyetten Sözleşmeye Geçiş 106
İkinci Kesim. Sözleşme 107
Üçüncü Kesim. Haksızlık 118
A. Kasıtsız Haksızlık 119
B. Dolandırıcılık 121
C. Zor ve Suç 122
Haktan Ahlaka Geçiş 134

İKİNCİ BÖLÜM
AHLAK 136

Birinci Kesim. Amaç ve Sorumluluk 143
İkinci Kesim. Niyet ve Gönenç 146
Üçüncü Kesim. İyilik ve Duyunç 156
Ahlaktan Törelliğe Geçiş 186

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
TÖRELLİK 189

Birinci Kesim. Aile 198
A. Evlilik 200
B. Aile Anamalı 208
C. Çocukların Eğitimi ve Ailenin Çözülüşü 210
Ailenin Yurttaş Toplumuna Geçişi 218
İkinci Kesim. Yurttaş Toplumu 219
A. Gereksinimler Dizgesi 226
a. Gereksinimin Türü ve Doyum 227
b. Emeğin Türü 230
c. Anamal 232
B. Türe Uygulaması 239
a. Yasa Olarak Hak 240
b. Yasanın Belirli-Varlığı 246
c. Mahkeme 251
C. Polis ve Korporasyon 260
a. Polis 260
b. Korporasyon 271
Üçüncü Kesim. Devlet 275
A. Anayasa (İç Devlet Tüzesi) 282
1. Kendi İçin Anayasa 308
a. Prenslik Gücü 317
b. Hükümet Gücü 333
c. Yasama Gücü 340
2. Dışa Karşı Egemenlik 364
B. Uluslararası Tüze 371
C. Dünya Tarihi 377

EKLER
Arkasöz: Modern Tin / Aziz Yardımlı 387

Türkçe-Almanca Sözlük 397
Almanca-Türkçe Sözlük 399
KIsa AçIklamalar 401
DİZİN 405

IHALT

Vorrede
Einleitung. Begriff der Philosophie des Rehts,
des Willens, der Freiheit und des Rethts. § 1-32
Einteilung. § 33

ERSTER TEIL
DAS ABSTRAKTE RECHT § 34-104

Erster Abschnitt. Das Eigentum. § 41-71
A. Besitznahme. § 54-58
B. Gebrauch der Sache. § 59-64
C. Entäußerungdes Eigentums.§ 65-70
Übergang vom Eigentum zum Vertrage. § 71
Zweiter Abschnitt. Der Vertrag. § 72-81
Dritter Abschnitt. Das Unrecht. § 82-104
A. Unbefangenes Unrecht § 84-86
B. Betrug. § 87-89
C. Zwang und Verbrechen. § 90-103
Übergang vom Recht in Moralität. § 104

ZVEITER TEIL
DIE MORALITÄT § 105-141

Erster Abschnitt. Der Vorsatz und die Schuld. § 105-118
Zweiter Abschnitt. Die Absicht und das Wohl. § 119-128
Dritter Abschnitt. Das Gute und das Gewissen. § 129-140
Übergang von der Moralität in Sittlichkeit. § 141

DRITTER TEIL
DIE SITTLICHKEIT § 142-360

Erster Abschnitt. Die Familie. § 158-181
A. Die Ehe. § 161-169
B. Das Vermögen der Familie. § 170-2
C. Die Erziehung der Kinder und die Auflösung der Familie. § 173-180
Übergang der Familie in die bürgerliche Gesellschaft. § 181
Zweiter Abschnitt. Die bürgerliche
Gesellschaft. § 182-256
A. Das System der Bedürfnisse.§ 189-208
a. Die Art des Bedürfnisses und der Befriedigung. § 190-5
b. Die Art der Arbeit. § 196-8
c. Das Vermögen. § 199-208
B. Die Rechtspflege. § 209-229
a. Das Recht als Gesetz. § 211-214
b. Das Dasein des Gesetzes. §215-218
c. Das Gericht. § 219-229
C. Die Polizei und Korporation. § 230-256
a. Die Polizei. § 231-249
b. Die Korporation. § 250-256
Dritter Abschnitt. Der Staat. § 257-360
A. Das innere Staatsrecht. § 260-329
I. Innere Verfassung für sich. § 272-320
a. Die fürstliche Gewalt. § 275-286
b. Die Regierungsgewalt. § 287-297
c. Die gesetzgebende Gewalt. § 298-320
II. Die Souveränität gegen außen. § 321-329
B. Das äußere Staatsrecht. § 330-340
C. Die Weltgeschichte. § 341-360

Tepe



İLK 20 SAYFA

Georg Wilhelm Friedrich Hegel
Mantık Bilimi (BÜYÜK MANTIK)
Çeviren: Aziz Yardımlı

2. baskı; 13,5 × 21,5 cm; 672 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 089 1



 KATEGORİ: FELSEFE


Mantık Bilimi Logosun, Usun, ya da daha doğrusu arı Usun, ama belki de bu anlatımlara yükleme alışkanlığında olduğumuz tek-yanlı öznellikten kaçınabilmek için en iyisi ve Hegel’in kendisinin kullandığı anlatımla “nesnel düşüncenin” çözümlemesidir. Logos fiziksel olmadığı gibi tinsel de değildir. Mantık Bilimi bu düzeye dek insan düşüncesinin kendini nesnel düşünce yapma, ya da Kavramın Kavram ile, bilincimizdeki öznel Kavramın kendinde var olan nesnel Kavram ile örtüşme çabasıdır.

Logos hiç kuşkusuz fiziksel-özdeksel değildir; ama tinsel de değildir. Yalnızca meta-fiziksel ya da doğa-ötesi değil, ama ayrıca meta-tinsel ya da tin-ötesidir. Logos vardır. Ama salt Varlık ne fiziksel, ne de tinseldir. Fiziksel olan ve tinsel olan, ya da uzaysal ve zamansal olan — ya da kısaca görgül olan — yalnızca var olmayan ama oluşta olandır. Salt ontolojik değil ama fenomenolojik denilen şeydir ve daha yüksek ve daha somut bir belirlenimdir. Logosun, “düşünce öğesindeki arı İdea”nın (A-MB, § 19) Varlığı mantıksaldır. Bildiğimiz gibi, Hegel Tinin Görüngübilimi’ni Varlık ve Kavramın birliği olarak Saltık Bilgi ile, bu kurgul-mantıksal öğe ile sonlandırır. Bunun bir öncül olarak alınabildiği düzeye dek, açıktır ki Mantık Bilimi yalnızca biçimsel-kavramsal olmaktan çıkar, aynı zamanda içeriksel-varlıksal da olur — ya da yapay epistemoloji ve ontoloji ayrımı bu terimlerin kendileriyle birlikte bir yana atılır. Kavramın o çok merak edilen içeriği onun kurgul doğasından, kendi ile olumsuz ilişkisinden başka birşey değildir. Kavram bağıntısız değil çünkü belirlidir, daha şimdiden olumsuzu ile yüklüdür ve bu onun diyalektiğidir.

Kavram dışsal Varlıkta ona yabancı bir şey ile değil, ama kendi kendisi ile, öznel-düşünce nesnel-düşünce ile karşıtlık içindedir. Ama karşıtlık, salt doğası gereği, birliktir ve karşıtların bu birliği, bu gerçek özdeşlik Düşüncenin ve Varlığın bağdaşması olarak — ya da dilersek Kavramın Kavram ile bağdaşması olarak — ‘gerçeklik = bilgi’ dediğimiz şeydir, tasarımın tasarıma karşılık düşmesi olarak ‘doğruluk’ değil.


MANTIK BİLİMİ (BÜYÜK) / İÇİNDEKİLER



İÇİNDEKİLER

BİRİNCİ BÖLÜM
NESNEL MANTIK [BİRİNCİ KİTAP]

Birinci Yayıma Önsöz 15
İkinci Yayıma Önöz 19

GİRİŞ
Mantığın Genel Kavramı 29
Mantığın Genel Bölümlenişi 42

BİRİNCİ KİTAP
VARLIK ÖĞRETİSİ

Bilimin Başlangıcı Ne İle Yapılmalı? 49
Varlığın Genel Bölümlenişi 58

Birinci Kesim: Belirlilik (Nitelik) 60
Bölüm Bir. Varlık 60
A. VARLIK 60
B. YOKLUK 60
C. OLUŞ 61
a. Varlığın ve Yokluğun Birliği 61
Not 1 [Varlık ve Yokluğun Sıradan Düşünmedeki Karşıtlığı] 61
Not 2 [‘Varlık ve Yokluğun Birliği, Özdeşliği’ Anlatımının Kusuru 66
Not 3 [Bu Soyutlamaların Yalıtılması] 69
Not 4 [Başlangıcın Kavranamazlığı] 77
b. Oluşun Kıpıları 78
c. Oluşun Ortadan Klkması 79
Not [‘Ortadan Kaldırma’ Sözcüğünün İki Anlamı] 79
Bölüm İki. Belirli-Varlık 81
A. GENEL OLARAK BELİRLİ VARLIK 81
a. Genel Olarak Belirli-Varlık 81
b. Nitelik 82
Not [Nitelik ve Olumsuzlama] 83
c. Birşey 85
B. SONLULUK 87
a. Birşey ve bir Başkası 87
b. Belirlenim, Yapı ve Sınır 92
c. Sonluluk 96
a. Sonluluğun Dolaysızlığı 97
b. Sınırlama ve Gerek 98
Not [Gerek] 100
g. Sonlunun Sonsuza Geçişi 102
C. SONSUZLUK 103
a. Genel Olarak Sonsuz 103
b. Sonlunun ve Sonsuzun Almaşık Belirlenimleri 104
c. Olumlu Sonsuzluk 107
Geçiş 113
Not 1 [Sonsuz İlerleme] 113
Not 2 [İdealizm] 117
Bölüm Üç. Kendi-İçin-Varlık 118
A. GENEL OLARAK KENDİ-İÇİN-VARLIK 118
a. Belirli-Varlık ve Kendi-İçin-Varlık 119
b. Bir-İçin-Varlık 120
Not [Almanca ‘Was für ein Ding’ (‘Ne tür bir Şey’) Anlatımı] 120
c. Bir 123
B. BİR VE ÇOK 124
a. Kendi İçinde Bir 124
b. Bir ve Boşluk 125
Not [Atomizm] 125
c. Birçok Bir. İtme 126
Not [Leibniz’in Monadı]126
C. İTME VE ÇEKME128
a. Birin Dışlanması 128
Not [Birin ve Çoğun Birliği] 130
b. Çekmenin bir Biri 131
c. İtmenin vc Çekmenin Bağıntısı 132
Not [Kant’ın Özdeği Çekme ve İtme Kuvvetlerinden Kurması] 135

İkinci Kesim: Büyüklük (Nicelik) 142
Not 142
Bölüm Bir. Nicelik 142
A. ARI NİCELİK 142
Not 1. Arı Nicelik Tasarımı 143
Not 2. Kant’ın Uzay, Zaman ve Özdeğin Bölünemezliği ve Sonsuz Bölünebilirliği Antinomisi 145
B. SÜREKLİ VE KESİKLİ BÜYÜKLÜKLER 152
Not. Sürekli ve Kesikli Büyüklüklerin Olağan Ayrımı 153
C. NİCELİĞİN SINIRLANMASI 154
Bölüm İki. Nice 154
A. SAYI 154
Not 1.Aritmetikte Hesaplama Türleri; Kant’ın Sentetik A Priori Sezgi Önermeleri] 156
Not 2. Sayısal Ayrımların Felsefi Kavramları Anlatmada Kulla nımı 162
B. UZAMLI VE YEĞİN BÜYÜKLÜKLER 165
a. Ayrımları 165
b. Uzamlı ve Yeğin Büyüklüklerin Özdeşliği 168
Not 1 Bu Birliğin Örnekleri 169
Not 2 Kant’ın Derece Belirlenimini Ruha Uygulaması 171
c. Nicenin Başkalaşımı 171
C. NİCEL SONSUZLUK 172
a. Nicel Sonsuzluk Kavramı 172
b. Nicel Sonsuz İlerleme 173
Not 1 Sonsuza İlerlemenin Büyük Ünü 174
Not 2 Kant’ın Dünyanın Uzayda ve Zamanda Sınırlanışı ve Sınırlanmayışı Üzerine Antinomisi 179
c. Nicenin Sonsuzluğu 182
Not 1. Matematiksel Sonsuzun Kavram-Belirliliği 184
Not 2. Ayrışımlı Kalkülüsün Amacının Uygulamasından Türetilmesi 209
Not 3. Nitel Büyüklük Belirliliği İle Bağıntılı Daha Öte Biçimler 231
Bölüm Üç. Nicel Oran 239
A. DOĞRU ORAN 240
B. TERS ORAN 242
C. KUVVETLERİN ORANI 245
Not 247

Üçüncü Kesim Ölçü 249
Bölüm Bir. Özgül Nicelik 253
A. ÖZGÜL NİCE 254
B. ÖZGÜLLEŞTİREN ÖLÇÜ 256
a. Ölçün 256
b. Özgülleştiren Ölçü 256
Not 257
c. İki Yanın Nitelikler Olarak İlişkisi 258
Not 260
C. ÖLÇÜDE KENDİ-İÇİN-VARLIK 261
Bölüm İki. Olgusal Ölçü 264
A. KENDİNE-BAĞIMLI ÖLÇÜLERİN İLİŞKİSİ 265
a. İki Ölçünün Bileşimi 265
b. Ölçü-İlişkilerinin Dizisi Olarak Ölçü 267
c. Seçici Eğinim 269
Not. Kimyasal Eğinim Üzerine Berthollet; ve Berzelius’un Onun Üzerine Kuramı 271
B. ÖLÇÜ İLİŞKİLERİNİN DÜĞÜMLÜ ÇİZGİSİ 278
Not. Nodal Çizgi Örnekleri; ‘Doğa Sıçrama Yapmaz’ Düzgüsü 280
C. ÖLÇÜSÜZ 282
Bölüm Üç. Özün Oluşu 284
A. SALTIK AYRIMSIZLIK 284
B. FAKTÖRLERİNİN TERS ORANI OLARAK AYRIMSIZLIK 284
Not. Özekçek ve Özekkaç Kuvvetler 287
C. ÖZE GEÇİŞ 290

[İKİNCİ KİTAP]
ÖZ ÖĞRETİSİ 293

Birinci Kesim. Kendi İçine Yansıma Olarak Öz 298
Bölüm Bir. Görünüş 298
A. ÖZSEL-OLAN VE ÖZSEL-OLMAYAN 298
B. GÖRÜNÜŞ 299
C. YANSIMA 302
1. Koyan Yansıma 303
2. Dış Yansıma 305
Not 306
3. Belirleyen Yansıma 307
Bölüm İki. Özsellikler ya da Yansıma-Belirlenimleri 310
Not. Önermeler Biçiminde Yansıma-Belirlenimleri 310
A. ÖZDEŞLİK 312
Not 1. Soyut Özdeşlik 312
Not 2. Birinci Kökensel Düşünce Yasası; Özdeşlik Önermesi 313
B. AYRIM 316
1. Saltık Ayrım 316
2. Türlülük 317
Not. Türlülük Önermesi 320
3. Karşıtlık 322
Not. Matematiğin Karşıt Belirlenimleri 325
C. ÇELİŞKİ 327
Not 1. Olumlunun ve Olumsuzun Birliği 331
Not 2. Dışlanmış Orta Yasası 333
Not 3. Çelişki Önermesi 334
Bölüm Üç. Zemin 338
Not. Zemin Yasası 339
A. SALTIK ZEMİN 340
a. Biçim ve Öz 340
b. Biçim ve Özdek 343
c. Biçim ve İçerik 347
B. BELİRLİ ZEMİN 348
a. Biçimsel Zemin 348
Not. Genelemeli Zeminlerden Biçimsel Açıklama Yöntemi 349
b. Olgusal Zemin 352
Not. Zeminliden Ayrı Bir Zeminden Biçimsel Açıklama Yolu 353
c. Tam Zemin 356
C. KOŞUL 358
a. Göreli Koşulsuz 358
b. Saltık Koşulsuz 360
c. Olgunun Varoluşa Çıkışı 362

İkinci Kesim. Görüngü 366
Bölüm Bir. Varoluş 367
A. ŞEY VE ÖZELLİKLERİ 369
a. Kendinde-Şey ve Varoluş 369
b. Özellik 372
Not. Aşkınsal İdealizmin Kendinde-Şeyi 373
c. Şeylerin Etkileşimi 374
B. ŞEYLERİN ÖZDEKLERDEN OLUŞMASI 375
C. ŞEYİN ÇÖZÜLÜŞÜ 377
Not. Özdeğin Gözenekliliği 378
Bölüm İki. Görüngü 381
A. GÖRÜNGÜNÜN YASASI 382
B. GÖRÜNGÜ DÜNYASI VE KENDİNDE VAR OLAN DÜNYA 386
C. GÖRÜNGÜNÜN ÇÖZÜLÜŞÜ 389
Bölüm Üç. Özsel İlişki 391
A. BÜTÜN VE PARÇANIN İLİŞKİSİ 392
Not. Sonsuz Bölünebilirlik 395
B. KUVVET VE BELİRİŞİNİN İLİŞKİSİ 396
a. Kuvvetin Koşullanmışlığı 397
b. Kuvvetin Uyarılması 398
c. Kuvvetin Sonsuzluğu 400
C. DIŞIN VE İÇİN İLİŞKİSİ 400
Not. İç ve Dışın Dolaysız Birliği 402

Üçüncü Kesim. Edimsellik 405
Bölüm Bir. Saltık 405
A. SALTIĞIN AÇIMLAMASI 406
B. SALTIK YÜKLEM 408
C. SALTIĞIN KİPLERİ 409
Not. Spinoza’nın ve Leibniz’in Felsefeleri 410
Bölüm İki. Edimsellik 413
A. OLUMSALLIK YA DA BİÇİMSEL EDİMSELLİK, OLANAK VE ZORUNLUK 415
B. GÖRELİ ZORUNLUK YA DA OLGUSAL EDİMSELLİK, OLANAK VE
ZORUNLUK 418
C. SALTIK ZORUNLUK 421
Bölüm Üç. Saltık İlişki 424
A. TÖZSELLİK İLİŞKİSİ 425
B. NEDENSELLİK İLİŞKİSİ 427
a. Biçimsel Nedensellik 427
b. Belirli Nedensellik İlişkisi 429
c. Etki ve Tepki 434
C. ETKİLEŞİM 436

 

İKİNCİ BÖLÜM
ÖZNEL MANTIK
YA DA
KAVRAM ÖĞRETİSİ

Önsöz 441
Genel Olarak Kavram 443
Bölümleme 457

Birinci Kesim. Öznellik 460
Bölüm Bir. Kavram 460
A. EVRENSEL KAVRAM 461
B. TİKEL KAVRAM 465
Not 470
C. TEKİL 474
Bölüm İki. Yargı 478
A. BELİRLİ-VARLIK YARGISI 483
a.Olumlu Yargı 484
b. Olumsuz Yargı 487
c. Sonsuz Yargı 491
B. YANSIMA YARGISI 492
a. Tekil Yargı 494
b. Tikel Yargı 494
c. Evrensel Yargı 495
C. ZORUNLUK YARGISI 498
a. Kategorik Yargı 498
b. Hipotetik Yargı 499
c. Ayrık Yargı 500
D. KAVRAMIN YARGISI 503
a. Önesürümlü Yargı 504
b. Belkili Yargı 505
c. Apodiktik Yargı 506
Bölüm Üç. Tasım 508
A. BELİRLİ-VARLIK TASIMI 509
a. Tasımın Birinci Betisi 510
b. İkinci Beti: Ti–Te–E 515
c. Üçüncü Beti: Te–E–Ti 518
d. Dördüncü Beti: E–E–E, ya da Matematiksel Tasım 519
Not. Sıradan Tasım Görüşü 521
B. YANSIMA TASIMI 524
a. Tümlük Tasımı 525
b. Tümevarım Tasımı 527
c. Andırım Tasımı 529
C. ZORUNLUK TASIMI 531
a. Kategorik Tasım 532
b. Hipotetik Tasım 533
c. Ayrık Tasım 535

İkinci Kesim. Nesnellik 538
Bölüm Bir. Mekanik 542
A. MEKANİK NESNE 543
B. DÜZENEKSEL SÜREÇ 545
a. Biçimsel Düzeneksel Süreç 546
b.Olgusal Düzeneksel Süreç 548
c. Düzeneksel Sürecin Ürünü 550
C. SALTIK MEKANİK 550
a. Özek 550
b. Yasa 553
c. Mekaniğin Geçişi 553
Bölüm İki. Kimyasallık 554
A. KİMYASAL NESNE 554
B. KİMYASAL SÜREÇ 555
C. KİMYASALLIĞIN GEÇİŞİ 557
Bölüm Üç. Erekbilim 559
A. ÖZNEL EREK 564
B. ARAÇ 565
C. YERİNE GETİRİLMİŞ EREK 567

Üçüncü Kesim. İdea 575
Bölüm Bir. Yaşam 579
A. DİRİMLİ BİREY 582
B. YAŞAM-SÜRECİ 586
C. CİNS 588
Bölüm İki. Bilgi İdeası 590
A. GERÇEĞİN İDEASI 597
a. Analitik Bilgi 599
b. Sentetik Bilgi 605
1. Tanım 605
2. Bölümleme 610
3. Teorem 614
B. İYİNİN İDEASI 623
Bölüm Üç. Saltık İdea 627

ARKASÖZ. AZİZ YARDIMLI 645
TÜRKÇE-ALMANCA SÖZLÜK 649
ALMANCA-TÜRKÇE SÖZLÜK 655
DİZİN 661

Tepe



İLK 20 SAYFA




Georg Wilhelm Friedrich Hegel
Mantık Bilimi, Felsefi Bilimler Ansiklopedisi I  (KÜÇÜK MANTIK)
Çeviren: Aziz Yardımlı

Türkçe-Almanca
4. baskı; 13,5 × 21,5 cm; 432 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 039 6



 KATEGORİ: FELSEFE


Hegel’in Mantık Bilimi Aristoteles’in Organon başlığı altında toparlanan Mantık çalışmalarından bu yana insan Usunun kavramsal yapısı üzerine üstlenilen en tam çözümleme girişimidir. Sözde biçimsel, simgesel, matematiksel vb. “mantık” olarak bilinen daha sonraki girişimler bir yandan yöntemsizlikleri ve öte yandan içeriksizlikleri açısından Hegel’in biçim ve içeriği birbiri dışına bırakmayan ve saltık yöntem ya da saltık tanıtlama üzerine kurulu mantık dizgesi ile karşılaştırma içine getirilemezler. Hegel’in Mantık Bilimi’nin “önceki Metafiziğin” (vormalige Metaphysik) yerini aldığı yolundaki sözleri ‘Mantık = Metafizik’ denklemini imlemez. Mantık hiç kuşkusuz meta-fizik değildir, çünkü Doğanın ötesi Tindir, Logos değil. Tam tersine, Mantık Doğa ve Tin için biçimsel ya da kavramsal öncüldür. ‘Mantık Bilimi = Ontoloji’ denklemi de geçersizdir çünkü Ontoloji yalnızca Nesnel Mantığa karşılık düşer, Mantığın bütününe değil. Sözde modern “mantık” girişimleri Mantık Bilimi’nin yalnızca Öznel Mantık üçlüsünün birinci bölümü olan Kavram Mantığının (Kavram, Yargı, Tasım) dizgesel yapısı ile ancak bölümsel olarak örtüşür ve Nesnellik ve İdea bölümlerini dışlar. Bütün bu dışlanan kavramsal içeriğin mantıksal olmadığı önyargısı modern simgesel “mantık” modellerinin dilbilgisine andırımlı ve sözde matematiksel yapısının mantıksal olduğu gibi enteresan bir sanıdan doğar.


Hegel Mantık Bilimi üzerine ilk çalışmasını (BÜYÜK MANTIK) Nürnberg’de 1812 ve 1816 yıllarında iki bölüm olarak yayımladıktan sonra, 1817’de Heidelberg’de derslerinde kullanılmak üzere hazırladığı Felsefi Bilimler Ansiklopedisi’nin Birinci Bölümü olarak anahatlarda daha kısa bir Mantık Bilimi çalışması (KÜÇÜK MANTIK) yazdı (ikinci ve üçüncü bölümler Doğa ve Tin Felsefeleri olmak üzere). Bu çalışma daha sonra 1817 ve 1830’da genişletilerek ve gözden geçirilerek yeniden yayımlandı. Numaralı paragraflar genellikle kısadır ve genellikle bir Not (Anmerkung) tarafından izlenir. Yine her paragrafın sonundaki Ekler (Zusátze) yayımcılar tarafından Hegel’in kendisinin elyazmalarından ve öğrencilerinin tuttukları notlardan derlenmiştir.


MANTIK BİLİMİ (KÜÇÜK MANTIK) / İÇİNDEKİLER


ANAHATLARDA FELSEFİ BİLİMLER ANSİKLOPEDİSİ (1830)

Önsöz 1817 — 9
Önsöz 1827 — 12
Önsöz 1830 — 31

Giriş §§ 1-18 — 41

BİRİNCİ BÖLÜM
MANTIK BİLİMİ
§§ 19-244

Ön-Kavram §§ 19-83 — 67

A. Düşüncenin Nesnelliğe Karşı Birinci Tutumu:
Metafizik §§ 26-36 — 92
B. Düşüncenin Nesnelliğe Karşı İkinci Tutumu:
I. Görgücülük §§ 37-39 — 105
II. Eleştirel Felsefe §§ 40-60 — 110
C. Düşüncenin Nesn. Karşı Üçüncü Tutumu:
Dolaysız Bilme §§ 61-78 — 144
Mantığın Daha Yakın Kavramı ve Bölümlenişi
§§ 79-83 — 164

Birinci Alt-Bölüm: Varlık Öğretisi §§ 84-111 — 175

A. Nitelik — 176
a. Varlık § 86 — 176
b. Belirli-Varlık § 89 — 187
c. Kendi-için-Varlık § 96 — 196
B. Nicelik § 99 — 201
a. Arı Nicelik § 99 — 201
b. Nice § 101 — 206
c. Derece § 103 — 208
C. Ölçü § § 107-111 — 215
İkinci Alt-Bölüm: Öz Öğretisi §§ 112-159 — 221

A. Varoluşun Zemini Olarak Öz § 115 — 226
a. Arı Yansıma Belirlenimleri § 115 — 226
?. Özdeşlik § 115 — 226
ß. Ayrım § 116 — 228
?. Zemin § 121 — 237
b. Varoluş § 123 — 242
c. Şey § 125 — 244
B. Görüngü § 131 — 249
a. Görüngü Evreni § 132 — 251
b. İçerik ve Biçim § 133 — 252
c. İlişki § 135 — 254
C. Edimsellik § 142 — 266
a. Tözsellik İlişkisi § 150 — 279
b. Nedensellik İlişkisi § 153 — 282
c. Etkileşim § 155 — 285

Üçüncü Alt-Bölüm: Kavram Öğretisi §§ 160-244 — 291

A. Öznel Kavram — 295
a. Kavram Olarak Kavram § 163 — 295
b. Yargı § 166 — 300
a. Nitel Yargı § 172 — 306
ß. Yansıma Yargısı § 174 — 325
g. Zorunluk Yargısı § 177 — 311
d. Kavramın Yargısı § 178 — 312
c. Tasım § 181 — 314
?. Nitel Tasım § 183 — 317
ß. Yansıma Tasımı § 190 — 323
?. Zorunluk Tasımı § 191 — 325

B. Nesne — 331
a. Mekanik § 195 — 333
b. Kimyasallık § 200 — 336
c. Erekbilim § 204 — 339

C. İdea — 347
a. Yaşam § 216 — 355
b. Bilme § 223 — 356
?. Bilme § 226 — 358
ß. İstenme § 233 — 364
c. Saltık İdea § 236 — 364

Arkasöz / Aziz Yardımlı — 375
Wallace Notları — 383
SÖZLÜK — 419
DİZİN — 423

Enzyklopädie der Philosophischen Wissenschaften im Grundrisse (1830)

Vorrede zur ersten Ausgabe [ 1817]
Vorrede zur zweiten Ausgabe [1827]
Vorwort zur dritten Ausgabe [1830]

Einleitung §§ 1-18

Erster Teil
DIE WISSENSCHAFT DER LOGIK
§§ 19-244

Vorbegriff §§ 19-83

A. Erste Stellung des Gedankens zur Objektivität.
Metaphysik §§ 26-36
B. Zweite Stellung des Gedankens zur Objektivität §§ 37-60
I. Empirismus §§ 37-39
II. Kritische Philosophie §§ 40-60
C. Dritte Stellung des Gedankens zur Objektivität
Das unmittelbare Wissen §§ 61-78
Näherer Begriff und Einteilung der Logik §§ 79-83

Erste Abteilung: Die Lehre vom Sein §§ 84-111

A. Qualität § 86
a. Sein § 86
b. Dasein § 89
c. Fürsichsein § 96
B. Quantität § 99
a. Die reine Quantität § 99
b. Quantum § 101
c. Der Grad § 103
C. Das Maß § 107
Zweite Abteilung: Die Lehre vom Wesen §§ 112-159

A. Das Wesen als Grund der Existenz § 115
a. Die reinen Reflexionsbestimmungen § 115
a. Identität § 115
b. Der Unterschied § 116
g. Der Grund § 121
b. Die Existenz § 123
c. Das Ding § 125
B. Die Erscheinung § 131
a. Die Welt der Erscheinung § 132
b. Inhalt und Form § 133
c. Das Verhältnis § 135
C. Die Wirklichkeit § 142
a. Substantialitätsverhältnis § 150
b. Kausalitätsverhältnis § 153
c. Die Wechselwirkung § 155

Dritte Abteilung: Die Lehre vom Begriff §§ 160-244

A. Der subjektive Begriff § 163
a. Der Begriff als solcher § 163
b. Das Urteil § 166
a. Qualitatives Urteil § 172
b. Das Reflexionsurteil § 174
g. Urteil der Notwendigkeit § 177
d. Das Urteil des Begriffs § 178
c. Der Schluß § 181
a. Qualitativer Schluß § 183
b. Reflexionsschluß § 190
g. Schluß der Notwendigkeit § 191

B. Das Objekt § 194
a. Der Mechanismus § 195
b. Der Chemismus § 200
c. Teleologie § 204

C. Die Idee § 213
a. Das Leben § 216
b. Das Erkennen § 223
a. Das Erkennen § 226
b. Das Wollen § 233
c. Die absolute Idee § 236

Tepe



İLK 20 SAYFA

İLK 25 SAYFA

Georg Wilhelm Friedrich Hegel
Tinin Görüngübilimi / Phänomenologie des Geistes
Çeviren: Aziz Yardımlı

(Türkçe) 4. baskı; 13,5 × 21,5 cm; 336 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 086 0



 KATEGORİ: FELSEFE


Tinin Görüngübilimi’ne “Önsöz” Üzerine Birkaç Yorum:

“... bu ‘Önsöz’ün anlamı tam olarak yakalanırsa Hegel’in felsefesi anlaşılır derken abartmıyorum.” Rudolf Haym, Hegel und seine Zeit (1875)

“Tüm Hegel metinlerinin en önemlisi. ... Görüngübilim’e ‘Önsöz’ü anlayan Hegel’i anlamıştır.” Hermann Glockner, Hegel (1940)

“Görüngübilim’e ‘Önsöz’ tüm zamanların en büyük felsefi girişimlerinden biridir.” Herbert Marcuse, Us ve Devrim (1941)

“‘Önsöz’ romantik bir senfoni gibi gürler ... Onu bir dünya-tarihsel şenliğe benzetirim.” Gustav Emil Müller, Hegel (1959)

Tinin Görüngübilimi Hegel’in ilk kitabıdır. Schelling’e bir mektubuna göre, “kitabın yazılması Jena savaşından (14 Ekim 1806) önceki gece” tamamlandı. Erken doğumun izlerini taşıyan ve bu nedenle pragmatik okuma tarafından ve sık sık politik beklentiler zemininde yeğlenen bu çalışmayı Nürnberg’de 1812-1816 yılları arasında üç bölümde yayımlanan Mantık Bilimi (‘Büyük Mantık’), arkasından Felsefi Bilimler Ansiklopedisi (Heidelberg, 1817), ve Tüze Felsefesi (Berlin, 1821) izledi. Hegel daha sonra Tinin Görüngübilimi’ni “bir gençlik yapıtı” olarak kabul etti, kitabın başlığından “Bilim Dizgesinin Birinci Bölümü” anlatımını kaldırdı, içeriğini Ansiklopedi’nin dizgesel yapısı içerisine yeniden uyarladı ve yaşamı boyunca Bilim Dizgesi olarak kabul ettiği bu son çalışmasını geliştirmeyi ve yenileştirmeyi sürdürdü. Ansiklopedi Mantık Bilimi’ni olduğu gibi “Tin Felsefesi”ne ait Tüze Felsefesi’ni de kapsar ve bütün dizgenin daha öte açınımı Hegel’in kendi el yazmalarından ve öğrencilerinin notlarından yayıma hazırlanan yapıtlarında saklanmıştır. “Önsöz” yapıtın kendisinin tamamlanmasından sonra yazılmıştır.

Tinin Görüngübilimi Hegel’in bugün de başlıca sınıf-kavgası politikasına ve tarihsel materyalist ideolojiye aklamalar sağlaması beklentileri ile dar olarak ve dışsal olarak en çok okunan kitabıdır. Ve Hegel’in ilk kitabıdır. Mantık Bilimi’ni de kapsayan ve bütün ‘Bilgi Dizgesi’ni açımlayan Ansiklopedi’den önce yazılmıştır. Hegel’in kendisi bu ilk çalışmasını bilimsel dizgeye bir giriş olarak tasarlamış olsa da, yapıt o pragmatik okuma tarafından en iyisinden bir çıkış olarak kullanılır.

Hegel’in Schelling’e bir mektubuna göre, “kitabın yazılması Jena savaşından (14 Ekim 1806) önceki gece” tamamlandı. Hiç kuşkusuz yalnızca bu son sözlerin gücüyle Görüngübilim’in zamanından önce yazıldığını düşünmek doğru değildir, ne de Hegel’in onu sıkıştıran yayımcısı ile sorunları çalışmasının henüz yetersiz karakterini bütünüyle açıklamak için yeterlidir. Ama daha sonra Hegel’in kendisi Görüngübilim’i bir “gençlik yapıtı” olarak kabul etti ve öyle kalmasını istediği için önemli bir düzeltmeden geçirmeden bıraktı. Görüngübilim’i “Bilim Dizgesinin Birinci Bölümü” olarak sunmanın uygunsuzluğunu ikinci yayımda bu başlığın kaldırılmasına karar vererek düzeltti.

Görüngübilim’in kendisi yapısında anahatlarda yazılan Ansiklopedi’ye benzemez ve dizgesel bir yapı sergilemez. “Görüngübilim” ancak Ansiklopedi’nin “Öznel Tin” bölümünde dizgesel olarak yeniden kurulur, ve ilk kitapta içerikte geçerli olmalarına karşın yöntemli ve dizgesel karakterlerini göstermeyen ve bu nedenle tam çözümlemelerini kazanamayan parçalar ancak Ansiklopedi’nin dizgesel yapısı içerisine yerleştirildikleri zaman gerçeklikleri içinde görünürler. Hegel’in bir ders kitabı olarak tasarladığı ve üç kez yeniden yazdığı Ansiklopedi hiç kuşkusuz anahatlardan oluşsa da, bunların öncelikle daha erken çalışması olan Büyük Mantık Bilimi ile ve dersleri için hazırladığı notlar ile önemli ölçüde genişletildiğini gözden kaçırmamamız gerekir. Hegel Tinin Görüngübilimi’ni ilk yayımından sonra bütünüyle bir yana bırakmış, Mantık Bilimi’ni de içeren Ansiklopedi ile ilgilenmiştir. Bu gözlemler Görüngübilim’in önemsiz ve değersiz olduğunu göstermezler. Doğal bilincin Ansiklopedik Dizgeye girişi her zaman özsel bir sorundur ve Görüngübilim bu sorunu çözme ya da hiç olmazsa bir ölçüde kolaylaştırma amacıyla daha sonraki çalışmalar için yazılan Önsözlerin ve Girişlerin yanında durur.


KİTAP HAKKINDA / AZİZ YARDIMLI


Tinin Görüngübilimi’nin Hegel’in Dizge Tasarındaki Yeri
AZİZ YARDIMLI

Felsefe Hegel’in dizgesinde Sanat ve Din ile birlikte Saltık Tin alanında durur ve ansiklopedik dizgenin en son ve böylece en yüksek momentidir. Salt bir ‘bilgelik sevgisi’ olmanın ötesinde, sözcüğün gerçek anlamında ‘Bilim’dir. Doğal bilinci Bilimin öğesine getirmenin, onu görgül-tasarımsal düzleminden Kavramın özgür, ciddi, nesnel alanına yükseltmenin etkili bir yolunu bulabilmek kurgul Felsefenin çözmesi gereken başlıca sorunudur. Tinin Görüngübilimi’ni başlıca bu amaçla yazılmış görünür. Sonuç yazarın beklediği gibi çıkmamıştır.

Hegel Tinin Görüngübilimi’ni “Bilim Dizgesi”nin Birinci Bölümü olarak tasarlamış, ve kitap birinci basımının (750 adet) özgün başlık sayfasında böyle sunulmuştu. Hegel daha sonra ikinci basımda “Bilim Dizgesi” başlığının kaldırılmasına karar verdi. Bu konuda Büyük Mantık (ikinci yayım) için Önsözün sonuna eklediği not (1831) şöyledir:

“Bu başlık sonraki paskalyada çıkacak olan ikinci yayımda bulunmayacaktır. Tüm başka felsefi bilimleri kapsaması tasarlanan ikinci bölümün [mantık ve iki olgusal/reale bilim, Doğa Felsefesi, ve Tin Felsefesi] yerine, daha sonra Felsefi Bilimler Ansiklopedisi’ni çıkardım ve bunun üçüncü yayımı 1831’de gün ışığına çıktı.”

Tinin Görüngübilimi “Bilim Dizgesi”nin dışında bırakıldı ve çalışmanın içeriğini Hegel daha sonra dizgesel Ansiklopedi’ye kattı. Hiç kuşkusuz Tinin Görüngübilimi Hegel’in bütün dizgesini kapsayan Ansiklopedi’ye bir tür hazırlık olarak görülebilir, ve hiç kuşkusuz Ansiklopedi ile bütünüyle bağdaşan çözümlemeler de kapsar. Ama bu onun önemini arttırmaz, tersine azaltır. Tinin Görüngübilimi’ne dışsal bir hevesle yaklaşan pragmatik bilincin tersine, Mantık Bilimi’nin ciddi öğrencisi Görüngübilim’e çok sık başvurma gereksiniminde değildir. Hegel bu “gençlik yapıtını” yeniden yazmadı ya da herhangi bir düzeltmeden geçirmedi. Buna karşı bütün bir Ansiklopedik dizge sürekli olarak iyileştirildi ve geliştirildi. Tinin Görüngübilimi onda daha şimdiden bildikleri, daha şimdiden tanışık oldukları sözde gerçeklikleri bulup çıkarmaya kararlı ideolojik okumanın gözdesi oldu. Ve bu pragmatik kullanım bile neredeyse bütünüyle çalışmanın Efendi-Köle ilişkisi olarak bilinen bölümü üzerine daraltıldı. Tinin Görüngübilimi’nin genel olarak önyargıya karşı yazılmış olmasına karşın, çalışmanın kendisi önyargı tarafından deforme edildi, bir tür propaganda aracı olarak kötüye kullanıldı, yalnızca yorumlandı. Bu felsefesiz felsefecilik kendini materyalizme, nihilizme ve pozitvizme gömerken, çalışmanın “Bilim Dizgesi”ne bir ‘giriş’ olması gibi birşey söz konusu bile edilmedi. Bilgi pragmatizmin en son tasalandığı şey olunca, yapıtın ‘Yöntem,’ ‘Bilim,’ ‘Gerçeklik,’ ‘Tin,’ ‘Us,’ ‘Saltık Bilgi’ gibi özsel kavramsal noktaları bütünüyle gözardı edildi

Tinin Görüngübilimi’nin tasarlanan ilk başlığı ‘Bilincin Deneyiminin Bilimi’ idi (Wissenschaft der Erfahrung des Bewußtseins). Bu deneyimler süreci bilinci Saltık Bilgiye, Parmenides’ten Descartes’a klasik felsenin daha şimdiden bildiği gibi Varlık ve Düşünce karşıtlarının birliğinin bilgisine götürecekti. Platonik İdea sözcüğün gerçek anlamında nesnelliği ve düşünselliği birleştiriyordu: Tinin Görüngübilimi’nin ereği daha şimdiden erişilmiş bir erekti ve Hegel bilimin “öğesi” olan bu ereği bir kez de kendi yolunda tanıtlamayı istedi. Ansiklopedi’nin kendisi aynı amaca hizmet eden ve amaca daha uygun bir açılış bölümü kapsar.

Hegel, Klasik Felsefenin ussallığı ile uyum içinde,bilginin "görgül" bilgi, görüngünün, olgunun, deneyimin vb. bilgisi olmadığını doğrular. Bilgi sanı/doxa ile bir değildir. Bilgi geçici ve sonlu olanın, oluşta olanın değil, ama var olanın bilgisidir. Ya da, bilgi İdeayı amaçlar, İdeaya katılanı değil, ondan pay alanı, ona öyküneni değil. İdea gerçektir, ve Şey, Olgu, Görüngü vb. ancak İdeaya doğru bir süreç olduğu düzeye anlamlıdır, ve gerçeklikten yoksun olduğunu yiterek tanıtlar. Görgül bilgi sonlu dünyanın bilgisidir.

Bilgi (ya da “Bilim” ile eşitlenmiş Felsefe) Hegel’in dizgesinde “Saltık Tin” alanının, aslında bütün bir dizgenin son momentidir. Bu raslantısal değil, ama bir Erek olduğu için mantıksal olarak zorunludur. Ereğin gerisindeki bilincin belirlenimi kendini onunla eşitlemektir — tekil bir birey için olduğu gibi bütün bir Dünya-Tini için de. Bilimin ön momentleri olarak Sanat ve Din alanlarını kapsayan “Saltık Tin” alanı Tinin tam edimselleşme, eksiksiz gerçekleşme ve böylece Anlam ve Değer alanıdır.

Tepe

TİNİN GÖRÜNGÜBİLİMİ / İÇİNDEKİLER


İÇİNDEKİLER

ÖNSÖZ: Bilimsel Bilgi Üzerine 9
Gerçeğin öğesi Kavramdır ve gerçek şekli bilimsel dizgedir (§ 5). Tinin şimdiki konumu (§7). İlke tamamlanış değildir; biçimciliğe karşı (§12). Saltık Öznedir; ve bunun anlamı (§18). Bilginin öğesi (§26). Bilincin bu öğeye yükselişi Tinin Görüngübilimi’dir (§ 27). Tasarımların ve izlenimlerin düşüncelere (§ 31) ve bunların Kavramlara (§ 39) dönüşümü. Tinin Görüngübilimi ne ölçüde olumsuzdur, ya da yanlış onda nasıl kapsanmıştır? (§ 38). Tarihsel ve matematiksel gerçeklikler (§ 41). Felsefi gerçekliğin doğası ve yöntemi (§ 47), şemalaştırıcı biçimciliğe karşı (§50). Felsefi çalışmanın gerekleri (§ 58). ‘Uslamlamacı’ düşüncenin olumsuz tutumu (§ 53), olumlu tutumu ve öznesi (§ 59). Sağlam sağduyu olarak (§ 67) ve dahilik olarak (§ 70) doğal felsefecilik. Vargı, yazarın kamu ile ilişkisi (§ 71).

GİRİŞ 55

A. BİLİNÇ

I. Duyusal pekinlik ya da ‘Bu’ ve ‘Sanma’ 67
II. Algı ya da Şey ve Aldanma 77
III. Kuvvet ve Anlak, Görüngü ve duyulurüstü Dünya 90

B. ÖZBİLİNÇ

IV. Öz-pekinliğin gerçekliği 115
A. Özbilincin bağımsızlık ve bağımlılığı; Efendilik ve Kölelik 122
B. Özbilincin özgürlüğü: Stoacılık, Kuşkuculuk, ve Mutsuz Bilinç 131
C. (AA) US

V. Usun pekinliği ve gerçekliği 150
A. Gözlemci us 156
a. Doğanın gözlemi 158
Genel betimleme. Notlar. Yasalar. Örgenselin gözlemi: Örgenselin örgensel-olmayan ile ilişkisi, Erekbilim. İç ve Dış. İç: Arı kıpılarının yasaları; duyarlık, irkilirlik ve üreme; İç ve Dışı. İç ve şekil olarak Dış. İç ve Dış olarak Dışın kendisi, ya da örgensel-olmayanda ortaya çıkan örgensel İdea. Bu bakış açısından örgensel: Cins, tür ve bireyselliği.
b. Arılığı ve dış edimsellik ile ilişkisi içindeki özbilincin gözlemi; mantıksal ve ruhbilimsel yasalar 191
c. Özbilincin kendi dolaysız edimselliği ile ilişkisinin gözlemi;
Fizyognomi ve Frenoloji 196

B. Ussal özbilincin kendi kendisi yoluyla edimselleşmesi 222
a. Haz ve zorunluk 229
b. Yürek yasası ve büyüklenme çılgınlığı 232
c. Erdem ve dünyanın gidişi 240

C. Kendini kendinde ve kendi için olgusal bilen bireysellik 247
a. Tinsel hayvanlar ülkesi ve aldanma ya da ‘asıl sorun’ 249
b. Yasa koyucu us 264
c. Yasa sınayıcı us 268

(BB) TİN

VI. Tin 275
A. Gerçek tin. Törellik 278
a. Törel dünya. İnsansal ve tanrısal yasa, erkek ve kadın 279
b. Törel eylem. İnsansal ve tanrısal bilgi, suç ve yazgı 290
c. Tüze durumu 301

B. Kendine Yabancılaşmış Tin. Kültür 305
I. Kendine yabancılaşmış Tinin dünyası 308
a. Kültür ve kendi edimsellik alanı 308
b. İnanç ve arı İçgörü 332
II. Aydınlanma 339
a. Aydınlanmanın Boşinanç ile savaşımı 340
b. Aydınlanmanın gerçeği 362
III. Saltık Özgürlük ve Terör 368

C. Kendi kendisinden pekin Tin. Ahlak 377
a. Ahlaksal dünya görüşü 378
b. Kaypaklık 387
c. Duyunç, Güzel Ruh, kötülük ve bağışlanması 397

(CC) DİN

VII. Din 424
A. Doğal din 431
a. Işıktanrı 433
b. Bitki ve hayvan 434
c. Usta 436
B. Sanat dini 439
a. Soyut sanat yapıtı 441
b. Dirimli sanat yapıtı 450
c. Tinsel sanat yapıtı 454
C. Bildirilmiş Din 467

(DD) SALTIK BİLGİ

VIII. Saltık bilgi 494

ARKASÖZ / Aziz Yardımlı 511
DİZİN 521

Tepe



İLK 20 SAYFA



Georg Wilhelm Friedrich Hegel
Tanrının Varoluşunun Tanıtları Üzerine Dersler / Vorlesungen über die Beweise vom Dasein Gottes (1829)
Çeviren: Aziz Yardımlı

(Türkçe-Almanca) 13,5 × 21,5 cm; 216 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 192 8



 KATEGORİ: FELSEFE


Hegel Tanrının varoluşunun tanıtlarını hem din felsefesi üzerine derslerinde (1821-31) hem de 1829’da Mantık Bilimi üzerine vermekte olduğu derslere ek olarak ayrı bir dersler dizisinde ele aldı. 1829 dersleri için hazırladığı notlar sınıfta sunulamayacak kadar geniştir ve yayımlanmak üzere tasarlanmış bir çalışmanın ilk taslağı olarak görünürler. Gerçekten de 1831’deki ölümünden çok kısa bir süre önce çalışmanın yayımlanması için bir sözleşme imzalamıştı. Derslerin 1829 elyazmaları aynı konu üzerine ek yazılar ile birlikte ilk kez Philipp Marheineke tarafından 1832 Werke yayımında “Din Felsefesi Üzerine Dersler” kapsamında yayımlandı.

 

“Bu Dersler Mantığın bir genişletilmesi olarak görülebilir :: Diese Vorlesungen können als eine Ergänzung zur Logik angesehen werden.” Tanıtlama kavramı mantığın, kurgul olanın kendisidir, ve hiçbir hipotez içermediği için kendi tanıtı ve böylece bilginin biricik olanağıdır. Hegel Tanrının varoluşunun Tanıtlarına karşı çıkmaz, ama doğru oldukları için değil, bir “tanıt” olmadıkları, hiç olmazsa felsefi tanıtlar olmadıkları için. Tarihsel Tanıtlar usu doyurma girişimleridir ve önemleri ve anlamları bunda yatar, tanıtlar olarak değerlerinde değil.

 

Hegel aşağı yukarı çağdaşı tüm felsefecilerin yaptığı gibi metafiziksel tanıtları şu ya da bu tikel noktalarda daha iyi görüşler, daha iyi uslamlamalar ya da andırımlar bularak iyileştirmeye ya da çürütmeye çalışmaz. Tarihsel tanıtlar dahaçok kendileri tanıtlama gereksiniminde duran önesürümler gibi ya da, daha iyisi, geometrinin belitleri gibidir ve bu nedenle inancı bilinene inanca yükseltmede yetersizdir. Us için geçerli tanıtlama kavramın tanıtlamasıdır. Hegel Tanrının tanıtını Tanrının bilgisi olarak görür ve Tanrının bilinmesini olanaksız sayan ve buna göre inancın bilgisiz de olabileceğinde direten felsefecilerin ve tanrıbilimcilerin görüşlerini yetersiz ve geçersiz sayar. İnancın bilinene inanç olması inancın gerçekliğinin güvencesidir. Ancak gerçek inanç, ancak bilginin sonsuzluğu ile uyum içinde olan olan duygunun sonsuzluğu tine evrenselliğini kazandırabilir.

 

— Aziz Yardımlı


İÇİNDEKİLER


İçindekiler

 

BİRİNCİ DERS — 7
İKİNCİ DERS — 17
ÜÇÜNCÜ DERS — 26
DÖRDÜNCÜ DERS — 32
BEŞİNCİ DERS — 39
ALTINCI DERS — 47
YEDİNCİ DERS — 53
SEKİZİNCİ DERS — 62
DOKUZUNCU DERS — 70
ONUNCU DERS — 76
ON BİRİNCİ DERS — 85
ON İKİNCİ DERS — 93
ON ÜÇÜNCÜ DERS — 98
ON DÖRDÜNCÜ DERS — 108
ON BEŞİNCİ DERS — 119
ON ALTINCI DERS — 126

ARA EK [Kant’ın kozmolojik tanıtı eleştirisi] — 141
TELEOLOJİK TANITIN GENİŞLETİLMESİ — 167
TELEOLOJİK VE ONTOLOJİK TANITLARIN GENİŞLETİLMESİ — 184
ONTOLOJİK TANITIN GENİŞLETİLMESİ — 195

Arkasöz / Aziz Yardımlı — 203
Dizin — 213



 Descartes



İLK 20 SAYFA

René Descartes
Söylem • Kurallar • Meditasyonlar
Çeviren: Aziz Yardımlı

(Türkçe-Fransızca; Türkçe-Latince)
4. Baskı, 13,5 × 21,5 cm; 286 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978-975-397-117-1 



 KATEGORİ: FELSEFE


Descartes modern insana iki önemli şey bildirdi: Birincisi kuşkucu dışında herkesi hoşnut edebilecek denli harika görünür: Us tüm insanlarda doğal olarak eşittir. Ama ikincisi doğal bilincin direnci ile karşılaşan ve bu düzeye dek ona kapalı kalan bir noktadır: Bu tanrısal doğaya verdiğiniz biçimler özgür değildir. Eğitiminiz size kötü birer bilinç verir ve bu doğal bilinciniz ile yarattığınız dünyanın durumu yaşamı daha ciddiye almanız gerektiğinin kanıtıdır. Descartes, ussal öncülleri gereği, insan bilincinin evrensel olarak gerçek biçimini kazanabileceğini de doğrulamak zorundaydı. Ve hiç kuşkusuz doğruladı. İdeal bilinç, gerçek bilinç olanağı karşısında, o doğal bilincin hakkı kuşkudan daha çoğu değildir. Ona baştan başlayın, yalnızca doğal ışığınızı, yalnızca usunuzu izleyin, ve bilincinize gerçek, tam ve ideal biçimini verin. Şimdiki raslantısal bilinçlerinizin değil ama o gerçekliğin asıl kendiniz olduğunu görün.

1) Usun Doğru Yönetimi ve Bilimlerde Gerçeklik Arayışı İçin Yöntem Üzerine Söylem • Discours de la méthode pour bien conduire sa raison et chercher la vérite dans les sciences
2) Anlığın Yönetimi İçin Kurallar • Regulae ad directionem ingenii 
3) İlk Felsefe Üzerine Meditasyonlar • Meditationes de prima philosophia

İÇİNDEKİLER — SÖYLEM; KURALLAR; MEDİTASYONLAR


İçindekiler

 

SÖYLEM
Birinci Bölüm: Bilimler Üzerine İrdelemeler 9
İkinci Bölüm: Yazar Tarafından Aranan Yöntemin Başlıca Kuralları 17
Üçüncü Bölüm: Bu Yöntemden Doğan Kimi Törel Kurallar 27
Dördüncü Bölüm: Metafiziğin Temelleri Olarak Tanrının ve İnsan Ruhunun Varoluşu İçin Tanıtlamalar 34
Beşinci Bölüm: [Doğa Felsefesi Soruları] Yazar Tarafından Araştırılan
Fiziksel Sorunların, Özellikle Yüreğin Deviminin ve Tıbba Ait Başka Güç Noktaların Açıklamasının Düzeni; İnsan Ruhu ve Hayvanlarınki Arasındaki Ayrım 42
Altıncı Bölüm: Yazarın Amacına Göre Gerçeklik Arayışında Daha İleri Gidebilmeyi İlgilendiren Noktalar, ve Kendisini Bu İncelemeyi Yazmaya Götüren Nedenler 58

KURALLAR
KURAL I [Bilimin Bütünlüğü] 77
KURAL II [Bilimde Pekinlik] 79
KURAL III [Bilimsel Bilgi: Ansal Sezgi ve Tümdengelim] 82
KURAL IV [Yöntemin Zorunluğu] 86
KURAL V [Yöntemin Düzeni] 93
KURAL VI [Yöntemli Çıkarsamanın Doğası] 95
KURAL VII [Sıralama ya da Tümevarım] 99
KURAL VIII [İnsan Bilgisinin Sınırları] 103
KURAL IX [Görüş Keskinliğinin Gelişimi] 110
KURAL X [Kavrayış Keskinliğinin Gelişimi] 112
KURAL XI [Anlama Yetisini Gelişimi] 115
KURAL XII [Bilmede Öznel Ve Nesnel Koşullar] 118
KURAL XIII [Problemin Nesnesinden Soyutlanması] 134
KURAL XIV [Problemin İmgesel Betimlemesi] 141
KURAL XV [Problemin Duyusal Betimlemesi] 152
KURAL XVI [Orantının Cebirsel Betimlemesi] 153
KURAL XVII [Dolaylı Problemlerin Çözümsel Evrilmesi] 157
KURAL XVIII [Geometrik Cebir] 159
KURALLAR XIX, XX, XXI [Eşitliklerin Saptanması ve Yalınlaştırılması] 164

MEDİTASYONLAR
Sunu Mektubu: René Descartes’tan Paris Tanrıbilim Fakültesi Dekanlarına 167
Okura Önsöz 173
Aşağıdaki Altı Meditasyonun Özeti 177

BİRİNCİ Meditasyon: Kuşku Duyulabilen Şeyler Üzerine 182
İKİNCİ Meditasyon: İnsan Anlağı Üzerine; Bilgiye Bedenden Daha Yakındır 189
ÜÇÜNCÜ Meditasyon: Tanrının Varoluşu Üzerine 200
DÖRDÜNCÜ Meditasyon: Doğru Ve Yanlış Üzerine 220
BEŞİNCİ Meditasyon: Özdeksel Şeylerin Özü Üzerine; Ve Bir Kez Daha Tanrının Varoluşu Üzerine 231
ALTINCI Meditasyon: Özdeksel Şeylerin Varoluşu, Ve Anlığın Bedenden Olgusal Ayrımı Üzerine 236

EKLER

Descartes İçin Bir Yaşam Öyküsü 261
Kitaplar Üzerine Notlar 264
Çözümlemeler 267
Sözlük ve Notlar 277
Dizin 285

Tepe


 Kant Kitapları



İLK 20 SAYFA

Immanuel Kant
Arı Usun Eleştirisi
Çeviren: Aziz Yardımlı

5. baskı; 14 × 22 cm; 512 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 114 0



 KATEGORİ: FELSEFE




Kant 22 Nisan 1724’te Doğu Prusya’da Königsberg’de Lutheran bir aileye doğdu, babası bir saraçtı, ve sekiz yaşında Pietist bir okula (Collegium Fridricianum) verildi. Latince’yi burada sekiz yıl süren temel eğitimi sırasında öğrendi. 1740’ta Königsberg Üniversitesinde felsefe ve matematik ve bunların yanısıra fizik ve tanrıbilim eğitimi gördü. Geçim sıkıntısı içindeydi, ve 1755’te bir Privatdozent olarak aynı Üniversitede 15 yıl sürecek olan öğretmenliğine başladı. Öğrencilerinden aldığı ücret yeterli olmadığı için bir süre kitaplarını satarak geçinmek zorunda bile kaldı. 1770’te metafizik ve mantık profesörü oldu. Felsefeye olmaktan çok doğa bilimlerine ilgi duyuyorduı, ve Fransızca’da yazmış olan Leibniz’i bile ancak Wolff ve Baumgarten aracılığıyla ikinci elden tanıdı. Newton’ı okur ve savunurdu, ve gökbilime ilgisinin ölçütü daha sonra evrenin kökeni konusunda Kant-Laplace kuramı olarak bilinecek olan kurama katkılarıdır. Latin klasiklerden özellikle Lucretius’u okumayı severdi; yaşamında Rousseau’nun Emil’ini okurken gündelik dizeminin tekdüze akışını bozarak haftalarca eve kapanması dışında hiçbir dramatik olay yoktur ve doğduğu kentten bile yalnızca yüz km. uzaktaki bir kasabaya yaptığı yolculuk dışında hiç ayrılmadı.

Arı Usun Eleştirisi 1781’de çıktı. İkinci ve gözden geçirilmiş yayım 1787’de geldi ve bunu çok geçmeden 1790’da bir üçüncü basım, 1794’de bir dördüncüsü, bir yıl sonra izinsiz bir basım, ve 1799’da beşinci basım izledi. Arkadan gelen çalışmaları şunlardı: Bir Bilim Olarak Ortaya Çıkabilecek Gelecek Bir Metafizik İçin Prolegomena [Prolegomena zu einer jeden künftigen Metaphysik die als Wissenschaft wird auftreten können] (1783); Töre Metafiziğinin Temellendirilmesi [Grundlegung zur Metaphysik der Sitten] (1785); Kılgısal Usun Eleştirisi [Kritik der praktischen Vernunft] (1788); Yargı Yetisinin Eleştirisi [Kritik der Urteilskraft] (1790); Salt Us Sınırları İçerisinde Din [Die Religion innerhalb der Grenzen der blossen Vernunft] (1793); Töre Metafiziği [Die Metaphysik der Sitten] (1797).

1871’de Kritik der reinen Vernunft’u yayımladığı zaman Kant 57 yaşındaydı. On yıllık bir meditasyonun ürünü olan yapıt daha başından başlayarak ve tüm bu süre boyunca her zaman üç ay içinde yayımlanacağı inancına karşın büyüdükçe büyüdü, tüm felsefi temalar bir Ding an sich soyutlaması karşısında yeniden hizaya çekilip ayarlandı, ve sonuçta bütün bir yapı gotik bir ton içerisinde baştan sona dizgesiz bir kütleye yoğruldu. İlkin Duyarlığın ve Usun Sınırları [Der Grenzen der Sinnlichkeit und der Vernunft] başlığı altında çıkması tasarlanan çalışma Kant’ın birçok ertelemesinden sonra yeni adı ile son dört ay gibi kısa bir süre içinde yayıma hazırlanarak 231 yıl önce basıldı (1781 — bu çeviride ‘A’ metni), sonuçta ‘arı’ olmayan her tür içerik “arı us” başlığı altına sığdırıldı. Tüm yapıtın en çarpıcı yanı nesnel olduğu varsayılan usun bir düşünürün öznel olduğu çok iyi bilinen kişisel bilinci tarafından yargılanması, e.d. eleştirilmesidir. Eleştirel Felsefenin eleştirel yanı göreli, kişisel, öznel olandan daha çoğunu anlatmaz.<
— Aziz Yardımlı

ARI USUN ELEŞTİRİSİ / İÇİNDEKİLER — Kritik der reinen Vernunft / Inhaltsverzeichnis


İçindekiler

Özdeyiş (Bacon) 9
Adama 11
Birinci Yayıma Önsöz 13
İkinci Yayıma Önsöz 23
Birinci Yayımda İçindekiler 49
Giriş 51
I. Arı Ve Görgül Bilgiler Arasındaki Ayrım 51
II. Belli A Priori Bilgilerimiz Vardır, Ve Sıradan Anlak Bile Hiçbir Zaman Onlarsız Değildir 53
III. Felsefe Tüm A Priori Bilginin Olanak, İlkeler Ve Alanını Belirleyecek Bir Bilim Gereksinimindedir 56
IV. Analitik ve Sentetik Yargıların Ayrımı 59
V. Usun Tüm Kuramsal Bilimlerinde Sentetik A Priori Yargılar İlkeler Olarak Kapsanır 63
VI. Arı Usun Evrensel Sorunu 66
VII. Arı Usun Eleştirisi Adı Altında Tikel Bir Bilimin İdeası Ve Bölümleri 70

I. AŞKINSAL ÖĞELER ÖĞRETİSİ
Birinci Bölüm. Aşkınsal Estetik 77
Giriş § 1 77
Birinci Kesim. Uzay § 2-3 79
İkinci Kesim. Zaman § 4-7 87
Aşkınsal Estetik Üzerine Genel Notlar § 8 96

İkinci Bölüm. Aşkınsal Mantık
Giriş. Bir Aşkınsal Mantık İdeası 107
I. Genel Olarak Mantık 107
II. Aşkınsal Mantık 110
III. Genel Mantığın Analitik Ve Diyalektiğe Bölünmesi 112
IV. Aşkınsal Mantığın Aşkınsal Analitik Ve Aşkınsal Diyalektik Olarak Bölünmesi 116
Birinci Anabölüm. Aşkınsal Analitik 117
Birinci Kitap. Kavramların Analitiği 118
1. Anakesim. Tüm Arı Anlak Kavramlarının Ortaya Çıkarılışı İçin İpucu 119
1. Kesim. Genel Olarak Mantıksal Anlak Kullanımı 120
2. Kesim. Anlağın Yargılardaki Mantıksal İşlevi § 9 121
3. Kesim. Arı Anlak Kavramları ya da Kategoriler § 10-12 126
2. Anakesim. Arı Anlak Kavramlarının Tümdengelimi 136
1. Kesim. Genelde Bir Aşkınsal Tümdengelimin İlkeleri § 13 136
Kategorilerin Aşkınsal Tümdengelimine Geçiş
§ 14 142
2. Kesim. Arı Anlak Kavramlarının Aşkınsal Tümdengelimi
Birinci Yayımda 147
İkinci Yayımda § 15-27 172
İkinci Kitap. Temel İlkelerin Analitiği 200
Giriş. Genel Olarak Aşkınsal Yargı Yetisi 201
1. Anakesim. Arı Anlak Kavramlarının Şematizmi 204
2. Anakesim. Arı Anlağın Tüm İlkelerinin Dizgesi 212
1. Kesim. Tüm Analitik Yargıların En Yüksek Temel İlkesi 213
2. Kesim. Tüm Sentetik Yargıların En Yüksek Temel İlkesi 216
3. Kesim. Arı Anlağın Tüm Sentetik Temel İlkelerinin Dizgesel Sunuluşu 219
1. Sezgi Belitleri 222
2. Algı Öncelemeleri 226
3. Deneyim Andırımları 234
A. Birinci Andırım. Tözün Kalıcılık İlkesi 239
B. İkinci Andırım. Nedensellik Yasalarına Göre Zamansal Ardışıklık İlkesi 245
C. Üçüncü Andırım. Etkileşim ya da Topluluk Yasasına Göre Eşzamanlılık Temel İlkesi 262
4. Genel Olarak Görgül Düşüncenin Konutlamaları 269
İdealizmin Çürütülmesi 275
İlkeler Dizgesi Üzerine Genel Not 285
3. Anakesim. Genel Olarak Tüm Nesnelerin Fenomenler ve Numenler Olarak Ayrımının Zemini 289
Ek. Üzerine-Düşünce Kavramlarının Amfibolisi 311
Üzerine-Düşünce Kavramlarının Amfibolisi Üzerine Not 317

İkinci Anabölüm. Aşkınsal Diyalektik
Giriş 335
I. Aşkınsal Yanılsama 335
II. Aşkınsal Yanılsamanın Yeri Olarak Arı Us 339
A. Genel Olarak Us 339
B. Usun Mantıksal Kullanımı 342
C. Usun Arı Kullanımı 343
Birinci Kitap. Arı Usun Kavramları 347
1. Kesim. Genel Olarak İdealar 348
2. Kesim. Aşkınsal İdealar 355
3. Kesim. Aşkınsal İdealar Dizgesi 363
İkinci Kitap. Arı Usun Eytişimsel Çıkarsamaları 367
1.Anakesim. Arı Usun Bozukvargıları 415
Mendelssohn’un Ruhun Kalıcılığı Tanıtının
Çürütülmesi 420
Ussal Ruhbilimden Evrenbilime Geçiş Üzerine Genel Not 430
2. Anakesim. Arı Usun Antinomisi 433
1. Kesim. Evrenbilimsel İdealar Dizgesi 435
2. Kesim. Arı Usun Antitetiği 444
Birinci Çatışkı 448
İkinci Çatışkı 454
Üçüncü Çatışkı 462
Dördüncü Çatışkı 470
3. Kesim. Usun Bu Çatışkılarındaki Çıkarı 476
4. Kesim. Saltık Olarak Çözülebilmelerinin Zorunluğu Açısından Arı Usun Aşkınsal Sorunları 486
5. Kesim. Evrenbilimsel Soruların Tüm Dört Aşkınsal İdea Yoluyla Kuşkucu Tasarımları 493
6. Kesim. Evrenbilimsel Eytişimin Çözümüne Anahtar Olarak Aşkınsal İdealizm 497
7. Kesim. Usun Kendi Kendisi ile Evrenbilimsel Çatışmasının Eleştirel Çözümü 502
8. Kesim. Arı Usun Evrenbilimsel İdealar Açısından Düzenleyici İlkesi 509
9. Kesim. Usun Düzenleyici İlkesinin Tüm Evrenbilimsel İdealar Açısından Görgül Kullanımı 515
I. Bir Evren Bütününün Görüngülerinin Bileşiminin Bütünlüğüne İlişkin Evrenbilimsel İdeanın Çözümü 516
II. Sezgide Verili Bir Bütünün Bölünmesinin Bütünlüğüne İlişkin Evrenbilimsel İdeanın Çözümü 520
Vargı Notu ve Ön Anımsatma 524
III. Evren Olaylarının Nedenlerinden Türetilmesinin Bütünlüğü Açısından Evrenbilimsel İdeanın Çözümü 527
Doğa Zorunluğunun Evrensel Yasası İle Birlik İçinde Özgürlük Yoluyla Nedenselliğin Olanağı 531
Evrensel Doğa Zorunluğu ile Bağıntı İçinde Evrenbilimsel Özgürlük İdeasının Açımlaması 533
IV. Genel Olarak Varoluşlarına Göre Görüngülerin Bağımsızlığının Bütünlüğü İlişkin Evrenbilimsel İdeanın Çözümü 546
Arı Usun Bütün Antonimisi Üzerine Vargı Notu 550
3. Anakesim. Arı Usun İdeali
1. Kesim. Genel Olarak İdeal Üzerine 552
2. Kesim. Aşkınsal İdeal (Prototypon transzendentale) 555
3. Kesim. Bir En Yüksek Varlığın Varoluşunu Çıkarsamada Arı Usun Tanıtlama Zeminleri 563
4. Kesim. Tanrının Varoluşunun Varlıkbilimsel Bir Tanıtının Olanaksızlığı 569
5. Kesim. Tanrının Varoluşunun Evrenbilimsel Bir Tanıtının Olanaksızlığı 577
Zorunlu Bir Varlığın Varoluşunun Tüm Aşkınsal Tanıtlarında Eytişimsel Yanılsamanın Ortaya Çıkarılması Ve Açıklaması 586
6. Kesim. Fiziksel-Tanrıbilimsel Tanıtın Olanaksızlığı 590
7. Kesim. Usun Kurgul İlkeleri Üzerine Kurulu Tüm Tanrıbilimin Eleştirisi 598
Aşkınsal Diyalektiğe Ek:
Arı Usun İdealarının Düzenleyici Kullanımı 606
İnsan Usunun Doğal Diyalektiğinin Son Amacı 626

II. AŞKINSAL YÖNTEM ÖĞRETİSİ
1. Anakesim. Arı Usun Disiplini 656
1. Kesim. İnakçı Kullanımda Arı Usun Disiplini 659
2. Kesim. Polemik Kullanımı Açısından Arı Usun Disiplini 678
Kendi İçinde Bölünmüş Arı Usun Kuşkucu Doyumunun Olanaksızlığı 693
3. Kesim. Arı Usun Hipotezler Açısından Disiplini 701
4. Kesim. Arı Usun Tanıtları Açısından Disiplini 711
2. Anakesim. Arı Usun  Kanonu 720
1 .Kesim. Usumuzun Arı Kullanımının Enson Ereğ 721
2. Kesim. En Yüksek İyi İdeali — Arı Usun Enson Ereğinin Bir Belirlenim-Zemini Olarak 726
3. Kesim. Sanı, Bilgi ve İnanç 738
3. Anakesim. Arı Usun Arkitektoniği 746
4. Anakesim. Arı Usun Tarihi 761

Arkasöz / Aziz Yardımlı 765
Notlar 771
Tükrçe-Almanca Sözlük 776
Almanca-Türkçe Sözlük 779
Dizin 782

Inhaltsverzeichnis

Zueignung

Vorrede

Einleitung
I. Von dem Unterschiede der reinen und
empirischen Erkenntnis
II. Wir sind im Besitze gewisser Erkenntnisse a
priori, und selbst der gemeine Verstand ist
niemals ohne solche
III. Die Philosophie bedarf einer Wissenschaft,
welche die Möglichkeit, die Prinzipien und den
Umfang aller Erkenntnisse a priori bestimme
IV. Von dem Unterschiede analytischer und
synthetischer Urteile
V. In allen theoretischen Wissenschaften der
Vernunft sind synthetische Urteile a priori als
Prinzipien enthalten
VI. Allgemeine Aufgabe der reinen Vernunft
VII.Idee und Einteilung einer besonderen
Wissenschaft, unter dem Namen einer Kritik der
reinen Vernunft

I. Transzendentale Elementarlehre
Erster Teil. Die transzendentale Ästhetik
Einletung § 1
1. Abschnitt. Von dem Raume § 2- 3
2. Abschnitt. Von der Zeit § 4-7
Allgemeine Anmerkungen zur transzendentalen Ästhetik § 8

Zweiter Teil. Die transzendentale Logik
Einleitung. Idee einer transzendentalen Logik
I. Von der Logik überhaupt
II. Von der transzendentalen Logik
III. Von der Einteilung der allgemeinen Logik in Analytik und Dialektik
IV. Von der Einteilung der transzendentalen Logik in die transzendentale Analytik und Dialektik

Erste Abteilung. Die transzendentale Analytik
Erstes Buch. Die Analytik der Begriffe
1. Hauptstück. Von dem Leitfaden der Entdeckung aller reinen
Verstandesbegriffe
1. Abschnitt. Von dem logischen Verstandesgebrauche überhaupt
2. Abschnitt.§ 9. Von der logischen Funktion des Verstandes in Urteilen
3. Abschnit. § 10. Von den reinen Verstandesbegriffen oder
Kategorien § 11, § 12
2. Hauptstück. Von der Deduktion der reinen Verstandesbegriffe
1 Abschnit. § 13. Von den Prinzipien einer transzendentalen
Deduktion überhaupt § 14.
Übergang zur transzendentalen Deduktion der Kategorien
2 Abschnitt. Transzendentale Deduktion der reinen Verstandesbegriffe

Zweites Buch. Die Analytik der Grundsätze
Einleitung. Von der transzendentalen Urteilskraft überhaupt
1. Hauptstück. Von dem Schematismus der reinen Verstandesbegriffe
2. Hauptstück. System aller Grundsätze des reinen Verstandes
1. Abschnitt. Von dem obersten Grundsatze aller analytischen Urteile
2. Abschnitt. Von dem obersten Grundsatze aller synthetischen
Urteile
3. Abschnitt. Systematische Vorstellung aller synthetischen Grundsätze desselben
1. Axiome der Anschauung
2. Antizipationen der Wahreh.
3. Analogien der Erfahrung
A.Erste Analogie. Grundsatz der der Beharrlichkeit der Subs.
B. Zweite Analogie. Grundsatz der Zeitfolge nach dem Gesetze der Kausalität
C. Dritte Analogie. Grundsatz des Zugleichseins, nach dem Gesetze der Wechselwirkung
4. Die Postulate des empirischen Denkens überhaupt Widerlegung des Idealismus
Allgemeine Anmerkung zum System der Grundsätze
3. Hauptstück. Von dem Grunde der Unterscheidung aller Gegenstände überhaupt in Phaenomena und Noumena
Anhang. Von der Amphibolie der Reflexionsbegriffe
Anmerkung zur Amphibolie der Reflexionsbegriffe

Zweite Abteilung. Die transzendentale Dialektik
Einleitung
I. Vom transzendentalen Schein
II. Von der reinen Vernunft als dem Sitze des transzendentalen Scheins
A. Von der Vernunft überhaupt
B. Vom logischen Gebrauche der Vernunft
C. Von dem reinen Gebrauche der Vernunft

Erstes Buch. Von den Begriffen der reinen
Vernunft
1. Abschnitt. Von den Ideen überhaupt
2. Abschnitt. Von den transz. Ideen
3. Abschnitt. System der transz. Ideen
Zweites Buch. Von den dialektischen
Schlüssen der reinen Vernunft
1. Hauptstück. Von den Paralogismen der
reinen Vernunft
Widerlegung des Mendelssohnschen Beweises der Beharrlichkeit der Seele
Allgemeine Anmerkung, den Übergan von der rationalen Psychologie zur Kosmologie betreffend
2. Hauptstück. Die Antinomie der reinen Vernunft
1. Abschnitt. System der kosm. Ideen
2. Abschnitt. Antithetik der reinen V.
Erster Widerstreit
Zweiter Widerstreit
Dritter Widerstreit Vierter Widerstreit
3. Abschnitt. Von dem Interesse der V. bei diesem ihrem Widerstreite
4. Abschnitt. Von den transz. Aufgaben der reinen Vernunft, insofern sie schlechterdings müssen aufgelöset werden können
5. Abschnitt. Skeptische Vorstellung der kosmologischen Fragen durch alle vier transzendentalen Ideen
6. Abschnitt. Der transzendentale Idealism als der Schlüssel zu Auflösung der kosmologischen Dialektik
7. Abschnitt. Kritische Entscheidung des kosmologischen Streits der Vernunft mit sich selbst
8. Abschnitt. Regulatives Prinzip der r. Vernunft in Ansehung der kosm. Ideen
9. Abschnitt. Von dem empirischen Gebrauche des regulativen Prinzips der Vernunft, in Ansehung aller kosmologischen Ideen
I. Auflösung der kosm. Idee von der Totalität der Zusammensetzung der Ersch. von einem Weltganzen
II. Auflösung der kosmologischen Idee von der Totalität der Teilung eines gegebenen Ganzen in der Anschauung Schlußanmerkung, und Vorerinnerung
III. Auflösung der kosmologischen Ideen von der Totalität der Ableitung der Weltbegebenheit aus ihren Ursachen
Möglichkeit der Kausalität durch Freiheit, in Vereinigung mit dem
allgemeinen Gesetze der Naturnotwendigkeit
Erläuterung der kosmologischen Idee einer Freiheit in Verbindung mit der allgemeinen Naturnotwendigkeit
IV. Auflösung der kosmologischen Idee von der Totalität der Abhängigkeit der Erscheinungen, ihrem Dasein nach überhaupt

Schlußanmerkung zur ganzen
Antinomie der reinen Vernunft
3. Hauptstück. Das Ideal der reinen Vernunft
1. Abschnitt. Von dem Ideal überhaupt
2. Abschnitt. Von dem trans. Ideal (Prototypon transscendentale)
3. Abschnitt. Von den Beweisgründen der spekulativen Vernunft, auf das Dasein eines höchsten Wesens zu schließen
4. Abschnitt. Von der Unmöglichkeit eines ontologischen Beweises vom Dasein Gottes
5. Abschnitt. Von der Unmöglichkeit eines kosmologischen Beweises vom Dasein Gottes Entdeckung und Erklärung des dialektischen Scheins in allen transzendentalen Beweisen vom Dasein eines notwendigen Wesens
6. Abschnitt. Von der Unmöglichkeit des physikotheologischen Beweises
7. Abschnitt. Kritik aller Theologie aus spekulativen Prinzipien der Vernunft
Anhang zur transzendentalen Dialektik
Von dem regulativen Gebrauch der Ideen der reinen Vernunft
Von der Endabsicht der natürlichen Dialektik der menschlichen Vernunft

II. Transzendentale Methodenlehre
1. Hauptstück. Die Disziplin der reinen Vernunft
1. Abschnitt. Die Disziplin der reinen Vernunft im dogmatischen Gebrauche
2. Abschnitt. Die Disziplin der reinen V. in Ansehung ihres polemischen Gebrauchs
Von der Unmöglichkeit einer skeptischen Befriedigung der mit sich selbst veruneinigten reinen Vernunft
3. Abschnitt. Die Disziplin der reinen Vernunft in Ansehung der Hypothesen
4. Abschnitt. Die Disziplin der reinen Vernunft in Ansehung ihrer Beweise
2. Hauptstück. Der Kanon der reinen Vernunft
1. Abschnitt. Von dem letzten Zwecke des reinen Gebrauchs unserer Vernunft
2. Abschnitt. Von dem Ideal des höchsten Guts, als einem Bestimmungsgrunde des letzten Zwecks der reinen Vernunft
3. Abschnitt. Vom Meinen, Wissen und Glauben
3. Hauptstück. Die Architektonik der reinen V.
4. Hauptstück. Die Geschichte der reinen Vernunft

 

Tepe





İLK 20 SAYFA

Immanuel Kant
Yargı Yetisinin Eleştirisi / Kritik der Urteilskraft
Çeviren: Aziz Yardımlı

3. baskı; 13,5 × 21,5 cm; 280 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 096 9


 KATEGORİ: FELSEFE



Arı Usun Eleştirisi (1781) ve Kılgısal Usun Eleştirisi (1788) tarafından öncelenen Yargı Yetisinin Eleştirisi (1790) Kant’ın insan bilgisinin sınırlarını çizmekle ilgilenen eleştiri projesinin son çalışmasıdır. Kant’ın “eleştirileri” her durumda bilgiyi eleştirdikleri için kendileri bilgisiz, kuşkulu eleştirilerdir. Gerçekte, eleştiriler yalnızca arı usun, kılgısal usun ve yargısal usun Kant’ın kendi kişisel usu ile bir karşılaştırmasıdır, usun us yoluyla eleştirisi, saltık bir karşılaştırma değildir. “Kuşku” Kant’ta insanı bilgisizlikten bilgiye götüren olumlu bir olumsuzlama değil, ama hiçlikten hiçliğe, bilgisizlikten yalnızca bilgisizliğin doğrulanmasına götüren ruhbilimsel bir tutumdur. Kant’ın kuşkusu pekinlik ile berkitilmiş bir kuşku, paradoksal bir kuşkudur. Kant “eleştirisinin” bir kişisel yeğleme sorunu olduğunu bir kez bile olsun ayrımsamış görünmez.

Kant estetiği olduğu gibi teleolojiyi de bir “yargı” sorunu olarak alır ve böyle yargılara birer “köprü” karakterini vererek onlar aracılığıyla duyulurüstü ve duyulur bölgeler arasındaki uçurumu kapatmayı amaçlar. Böyle “transzendental amaç” doğallıkla eşit ölçüde “transzendental” çabalar yoluyla gerçekleştirilebilir. Birinci eleştiri bilme yetisinin kendisini bilme problemini ele almış ve bunu bilmeden önce bilmenin nasıl olanaklı olduğunu göstererek yapmıştır. İkinci eleştiri insanın bilgisiz bir istencinin ve bilgisiz bir ahlakının olduğunu, etik yaşamın ancak sonsuzluk içinde erişilebilecek boş bir beklenti olması gerektiğini saptamıştır. Birinci eleştiri usun diyalektiğinden kaçmış, bilgiyi sıkı sıkıya öznenin içerisine yerleştirmiş, özneyi nesnel dünyaya karşı bilgi geçirmeyecek bir yolda yalıtmıştır. Ve Hume’un görgücü eleştirisinden kurtarıldığı söylenen doğa bilimleri bile gerçekte öznenin nesnel dünya ile hiçbir ilgisi olmayan kuruntularına indirgenmiştir. İkinci eleştiri kılgısal usu ya da istenci eşit ölçüde bilgisiz ve kuşkulu bir yeti olarak almış, ve duyulurüstü kendinde-şey ile ilişkisi olmayan apayrı bir türden ikinci bir duyulurüstü dünyada öznel özgür nedenselliğin olanağını ileri sürmüştür. Sonuçta, birinci alanın Doğanın ötesine geçemeyen aşkınsal zorunluğu ikinci alanın Doğanın ötesine geçebilen aşkınsal özgürlüğü ile karşı karşıya kalmıştır. Bu bütünüyle grotesk alanların birbiri ile ilişkilendirilmesi gibi bütünüyle grotesk problem üçüncü eleştirinin görevi yapılmıştır. “Yargı yetisi kendi içinden doğa şeyinin bilinemez duyulurüstü ile bağıntısının bir ilkesini çıkarabilir.” Bu köprü projesinin saptanmasında yatan güçlük de tıpkı işin yerine getirilmesinde yatan güçlük gibi yalnızca ve yalnızca Kant’ın aşkınsal entellektüel yetilerinin başa çıkabileceği bir türdendir. Bu enteresan köprüyü kurma görevi estetik yargıya ve teleolojik yargıya düşer.

Schiller kafasını ve ruhunu bu tuhaflığa uyarlayabilmek için on yılını harcadığını, ve sonra normale dönebilmek için ikinci bir yıl on yılını daha harcamak zorunda kaldığını söyler. Kantçılık ülkesinde Schiller kadar talihli ve yetenekli çok az insan vardır. — Aziz Yardımlı

 

 

1790’da yayımlanan üçüncü eleştiri olan Yargı Yetisinin Eleştirisi’nde Kant Estetiği ve Teleolojiyi Yargı Yetisinin sorunları olarak irdeler.

Kant felsefesi için bilinen herşey Öznededir. Dışsal sandığımız hiçbirşeyin varlığı saltık olarak ileri sürülemez. Bu konuma göre tüm olgusallıkdoğal ve tinsel varoluş — öznenin içersine düşer. Giderek Kant’ın bakış açısı için Tanrı bile kılgısal usun bir konutlaması, öznel bir sayıltıdır ve böyle öznel olarak — aslında öznenin kendisi olarak — bir inanç nesnesi yapılır, nesnel olarak değil. Bu felsefe eksiksiz öznel idealizmdir, ve ideayı yalnızca özneye özgü görerek nesneyi, realiteyi ideasız, belirlenimsiz bir soyutlama olarak, bir kendinde-şey olarak öte-yanda bırakır. Kendinde-şey Kant’ın felsefesinin bir çıkarsaması, varlığı tanıtlanan bir belirlenim değildir. Dışarıdan, düşünürün bilincinden çekilip alınır ve bütün bir felsefi yapıya ilke yapılır. Kendinde-şeyin böyle varsayılması Kant’ın kuşkuculuğunun felsefi bir vargı değil, ama bilgiyi önceleyen ve bilgiden bağımsız bir önyargı olduğunu anlatır. Kant’ın bu öznelciliği aynı zamanda Kopernik devrimi olarak gördüğü şeyin gerçekte hiç de kategorilerin nesnel deneyime bir uygulanışı olamayacağını, kategorilerin onlara dirençli kendinde-Şeye değil, ama öznenin kendi kendisine yüklenmesinden daha ileri gidemeyeceğini gösterir. Böylece Kant’ın bütün bir felsefesinde ‘bilgi’ dediği şey gerçekte olanın değil, ama olmayanın ‘bilgisidir.’

Kant ilk iki Eleştiri’sini yazdıktan sonra hem özellikle onlarda ele almadığı Estetik çözümlemeye bir yer bulabilme açısından, hem de Felsefenin bütünlüğünü kurma açısından çözülmesi güç sorunlar karşısında olduğunu gördü. Kant’ın ilk iki Eleştirisi, Arı Us ve Kılgısal Us üzerine çözümlemeleri felsefenin klasik dizgeselliği ile ancak belli değişkiler ile uyuşabilecek, ve Estetiğin kendi başına bir felsefi alan olarak ileri sürülmesi açıkça dizgenin bütünlüğü ile bağdaşmayacaktı. Ve gene de Kant bir bütünlüğü sağladığını, kuramsal ve kılgısal felsefeleri birleştirdiğini, ve bunu Güzelin bir çözümlemesi yoluyla, Estetik ve (her nasılsa onunla bağladığını düşündüğü) Teleolojik yargı yetisi aracılığıyla başardığını ileri sürdü. Bu noktadan geriye bakarak, Arı Usun Eleştirisi’ni sanki bir Doğa Felsefesi işlevini de görüyormuş gibi sık sık Doğa ile ilişkilendirir ve kuramsal felsefenin Doğa ile ilgili olduğunu, Doğaya yasalarını verenin kuramsal Anlak olduğunu  ileri sürer. Öte yandan, kılgısal alanın Usun biricik yasama alanı olduğunu söyler. Sonuçta kuramı Doğa ile, kılgıyı ise Ahlak ile sınırlayan tuhaf bildirimlere baş vurmak zorunda kalır, çünkü Doğayı salt İstençten yoksun olduğu için kuramsal olarak görür, ve Tin alanının ise kılgısal olduğu için kuramsal olmaması gerektiğini düşünür. Bu tür ‘uslamlamalar’ içinden ilerleyen bir uyarlama girişiminin ortaya kaçınılmaz olarak nasıl bir çelişkiler yumağı çıkaracağı açık olmalıdır. Bu düzeye dek, Yargı Yetisinin Eleştirisi ussal bir çözümlemeye konu olamayacak denli yapısız, mantıksız bir kolajdır. Eğer bu bir üstünlük olarak değil ama eksiklik olarak görülürse, o zaman Estetik üzerine böyle bir çözümleme en az estetik olanı olarak görünür.

Schiller Kant’ın felsefesinden doğan bir ‘Estetiğin’ Güzeli bütün İnsanın, insan doğasının özsel bir bileşeni olarak gören şair üzerindeki etkisini Xenien (1796) için yazdığı şu dizede anlatır:

Zwei Jahrzehnte kostest du mir: zehn Jahre verlor ich
Dich zu begreifen, und zehn, mich zu befreien von dir
.

İki onyıla patladın bana: on yıl yitirdim
Seni kavramak için, ve on yıl kendimi senden kurtarmak için.


YARGI YETİSİNİN ELEŞTİRİSİ / İÇİNDEKİLER — Kritik der Urteilskraft / Inhaltsverzeichnis


İçindekiler
Önsöz 13
Giriş
I. Felsefenin Bölümlenmesi Üzerine 13
II. Genel Olarak Felsefenin Alanı Üzerine 21
III. Felsefenin İki Bölümünü Bir Bütüne Birleştirmenin Bir Aracı Olarak Yargı Yetisinin Eleştirisi 24
IV. Bir a priori Yasama Yetisi Olarak Yargı Yetisi Üzerine 28
V. Doğanın Biçimsel Erekselliği İlkesi Yargı Yetisinin Bir Aşkınsal İlkesidir 30
VI. Haz Duygusunun Doğanın Erekselliği Kavramı İle Birleşmesi Üzerine 36
VII. Doğanın Erekselliğinin Estetik Tasarımı Üzerine 39
VIII. Doğanın Erekselliğinin Mantıksal Tasarımı Üzerine 43
IX. Anlağın Ve Usun Yasamalarının Yargı Yetisi Yoluyla Bağlanması Üzerine 46
Bütün Yapıtın Bölümlenişi
Birinci Bölüm. Estetik Yargı Yetisinin Eleştirisi
Birinci Kesim. Estetik Yargı Yetisinin Analitiği
Birinci Kitap. Güzelin Analitiği
Beğeni Yargısının Niteliğe Göre Birinci Kıpısı
§ 1. Beğeni Yargısı Estetiktir 53
§ 2. Beğeni Yargısını Belirleyen Hoşlanma Bütünüyle Çıkarsızdır 54
§ 3. Hoş Olandan Hoşlanma Çıkar İle Bağlıdır 56
§ 4. İyiden Hoşlanma Çıkar İle Bağlıdır 57
§ 5. Değişik Türlerdeki Üç Hoşlanmanın Karşılaştırması 60
Beğeni Yargısının Niceliğine Göre İkinci Kıpısı
§ 6. Güzel, Kavramlar Olmaksızın, Bir Evrensel Hoşlanmanın Nesnesi Olarak Tasarımlanandır 62
§ 7. Güzelin Yukarıdaki Özellik Yoluyla Hoş ve İyi İle Karşılaştırması 63
§ 8. Hoşlanmanın Evrenselliği Bir Beğeni Yargısında Yalnızca Öznel Olarak Temsil Edilir 65
§ 9. Beğeni Yargısında Haz Duygusu Nesnenin Yargılanmasını Önceler Mi, Yoksa Arkasından Mı Gelir Sorusunun Araştırması 68
Beğeni Yargılarının Onlarda İrdelemeye Alınan Ereklerin İlişkisine Göre Üçüncü Kıpısı
§ 10. Genel Olarak Ereksellik Üzerine 72
§ 11. Beğeni Yargısı Bir Nesnenin Ereksellik Biçiminden (Ya Da Tasarım Türünden) Başka Hiçbirşeyi Temel Almaz 73
§ 12. Beğeni Yargısı A Priori Zeminlere Dayanır 74
§ 13. Arı Beğeni Yargısı Çekicilikten ve Heyecandan Bağımsızdır 75
§ 14. Örnekler Yoluyla Durulaştırma 76
§ 15. Beğeni Yargısı Eksiksizlik Kavramından Bütünüyle Bağımsızdır 80
§ 16. Bir Nesneyi Belirli Bir Kavramın Koşulu Altında Güzel Olarak Bildiren Beğeni Yargısı Arı Değildir 83
§ 17. Güzellik İdeali 86
Beğeni Yargısının Nesnedeki Hoşlanmanın Kipliğine Göre Dördüncü Kıpısı
§ 18. Beğeni Yargısının Kipliğinin Ne Olduğu 92
§ 19. Beğeni Yargısına Yüklediğimiz Öznel Zorunluk Koşulludur 93
§ 20. Bir Beğeni Yargısının İleri Sürdüğü Zorunluk Koşulu Bir ‘Ortak Duyu’nun İdeasıdır 93
§ 21. Bir ‘Ortak Duyu’ Varsayımının Zemini Var Mıdır? 94
§ 22. Bir Beğeni Yargısında Düşünülen Evrensel Onayın Zorunluğu Bir Öznel Zorunluktur Ki, Bir Sağ Duyu Varsayımı Altında Nesnel Olarak Tasarımlanır 96
Analitiğin Birinci Kesimine Genel Not 96

İkinci Kitap
Yücenin Analitiği
§ 23. Güzeli Yargılama Yetisinden Yüceyi Yargılama Yetisine Geçiş 101
§ 24. Yücenin Duygusunun Bir Araştırmasının Bölümlenişi 104
A. Matematiksel Yüce Üzerine
§ 25. Yüce Adının Açıklaması 105
§ 26. Doğa Şeylerinin Büyüklüğünün Yücenin İdeası İçin Gerekli Olan Hesabı Üzerine 109
§ 27. Yücenin Yargılanmasında Hoşlanmanın Niteliği Üzerine 116
B. Doğanın Dinamik-Yücesi Üzerine
§ 28. Bir Güç Olarak Doğa 120
§ 29. Doğanın Yüceliğine İlişkin Yargının Kipliği Üzerine 125
Estetik Olarak Derin Düşünen Yargının Açımlaması Üzerine Genel Not 128
Arı Estetik Yargıların Tümdengelimi
§ 30. Doğanın Nesneleri Üzerine Estetik Yargıların Tümdengelimi Doğada Yüce Dediğimiz Şey Üzerine Değil, Yalnızca Güzel Üzerine Yönelmelidir 143
§ 31. Beğeni Yargısının Tümdengeliminin Yöntemi Üzerine 144
§ 32. Beğeni Yargısının Birinci Özgünlüğü 146
§ 33. Beğeni Yargısının İkinci Özgünlüğü 149
§ 34. Beğeninin Bir Nesnel İlkesi Olanaklı Değildir 151
§ 35. Beğeni İlkesi Genelde Yargı Yetisinin Öznel İlkesidir 152
§ 36. Beğeni Yargısının Bir Tümdengelimi Sorunu Üzerine 153
§ 37. Bir Beğeni Yargısında Bir Nesne Üzerine Aslında A Priori Ne İleri Sürülür? 155
§ 38. Beğeni Yargısının Tümdengelimi 156
§ 39. Bir Duyumun İletilebilirliği Üzerine 158
§ 40. Bir Tür Sensus Communis Olarak Beğeni Üzerine 160
§ 41. Güzeldeki Görgül Çıkar Üzerine 163
§ 42. Güzeldeki Entellektüel İlgi Üzerine 166
§ 43. Genel Olarak Sanat Üzerine 171
§ 44. Güzel Sanat Üzerine 173
§ 45. Güzel Sanat Aynı Zamanda Doğa Olarak Göründüğü Ölçüde Bir Sanattır 175
§ 46. Güzel Sanat Dehanın Sanatıdır 176
§ 47. Dehanın Yukarıdaki Açıklamasının Durulaştırılması ve Doğrulanması 178
§ 48. Dehanın Beğeni İle İlişkisi Üzerine 181
§ 49.Anlığın Dehayı Oluşturan Yetileri Üzerine 183
§ 50. Güzel Sanat Ürününde Beğeninin Deha İle Birleşmesi Üzerine 190
§ 51. Güzel Sanatların Bölümlenişi 192
§ 52. Güzel Sanatların Bir ve Aynı Üründe Birleşmesi Üzerine 198
§ 53. Güzel Sanatların Estetik Değerlerinin Birbirleri İle Karşılaştırması 199
§ 54. Not 204
İkinci Kesim
Estetik Yargı Yetisinin Diyalektiği
§ 55. 212
§ 56. Beğeninin Antinomisinin Tasarımı 213
§ 57. Beğeni Antinomisinin Çözümü 214
§ 58. Estetik Yargı Yetisinin Biricik İlkesi Olarak
Sanatın Olduğu Gibi Doğanın Da Erekselliğinin İdealizmi Üzerine 223
§ 59. Törelliğin Simgesi Olarak Güzellik Üzerine 228
§ 60. Ek: Beğeni Yöntem Öğretisi Üzerine 232
İkinci Bölüm Teleolojik Yargı Yetisinin Eleştirisi
§ 61. Doğanın Nesnel Erekselliği Üzerine 237
Birinci Altbölüm Teleolojik Yargı Yetisinin Analitiği
§ 62. Salt Biçimsel Olan Nesnel Erekselliğin Özdeksel Olandan Ayrımı Üzerine 240
§ 63. Doğanın İç Erekselliğinden Ayrı Olarak Göreli Erekselliği Üzerine 245
§ 64. Şeylerin Doğa Erekleri Olarak Kendilerine Özgü Karakterleri Üzerine 249
§ 65. Şeyler, Doğa Erekleri Olarak, Örgütlü Varlıklardır 252
§ 66. Örgütlü Varlıklarda İç Erekselliği Yargılamanın İlkesi Üzerine 257
§ 67. Genelde Doğanın Erekler Dizgesi Olarak Teleolojik Yargılanmasının İlkesi Üzerine 258
§ 68. Doğa Biliminin İç İlkesi Olarak Teleolojinin İlkesi Üzerine 263
İkinci Altbölüm Teleolojik Yargı Yetisinin Diyalektiği
§ 69. Yargı Yetisinin Bir Antinomisi Nedir? 267
§ 70. Bu Antinominin Tasarımı 269
§ 71. Yukarıdaki Antinominin Çözümü İçin Hazırlık 271
§ 72. Doğanın Erekselliği Üzerine Çeşitli Dizgeler Hakkında 272
§ 73. Yukarıdaki Dizgelerden Hiç Biri Öne Sürdüğünü Vermez 275
§ 74. Bir Doğa Uygulayımı Kavramını İnakçı Olarak Ele Almanın Olanaksızlığının Nedeni Bir Doğa Ereğinin Açıklanamazlığıdır 279
§ 75. Doğanın Nesnel Bir Erekselliği Kavramı Derin-Düşünen Yargı Yetisi İçin Usun Eleştirel Bir İlkesidir 282
§ 76. Not 286
§ 77. İnsan Anlağının Bizim İçin Doğa Ereğinin Kavramını Olanaklı Kılan Özgünlüğü Üzerine 290
§ 78. Özdeğin Evrensel Düzeneğinin İlkesinin Doğanın Uygulayımındaki Teleolojik İlke İle Birleşmesi Üzerine 297
Ek
Teleolojik Yargı Yetisinin Yöntem Öğretisi
§ 79. Teleolojinin Doğa Öğretisine Ait Olarak Ele Alınıp Alınmayacağı Üzerine 304
§ 80. Bir Şeyin Doğa Ereği Olarak Açıklamasında Düzenek İlkesinin Teleolojik İlkelere Zorunlu Altgüdümü Üzerine 305
§ 81. Düzeneğin Bir Doğa Ereğinin Doğa Ürünü Olarak Açıklamasında Teleolojik İlke İle Bağlanması Üzerine 310
§ 82. Örgütlü Varlıkların Dış İlişkilerinde Teleolojik Dizge Üzerine 314
§ 83. Bir Teleolojik Dizge Olarak Doğanın Son Ereği Üzerine 320
§ 84. Bir Dünyanın Varoluşunun Son Ereği, E.D. Yaratılışın Kendisi Üzerine 326
§ 85. Ruhbilimsel-Tanrıbilim Üzerine 329
§ 86. Törel-Tanrıbilim Üzerine 335
§ 87. Tanrının Varoluşunun Ahlaksal Tanıtlaması Üzerine 341
§ 88. Ahlaksal Tanıtlamanın Geçerliğinin Sınırlanması 348
§ 89. Ahlaksal Uslamlamanın Yararı Üzerine 356
§ 90. Tanrının Varoluşunun Teleolojik Bir Tanıtlamasına İnanmanın Türü Üzerine 358
§ 91. Kılgısal Bir İnanç Yoluyla İnanmanın Türü Üzerine 365
Teleoloji Üzerine Genel Not 375
Ekler
Arkasöz: Aziz Yardımlı 389
Türkçe-Almanca Sözlük 395
Almanca-Türkçe Sözlük 399
Özel Adlar ve Yabancı Sözcükler İçin Kısa Bir Sözlük 402
Dizin 403
Inhaltsverzeichnis
Vorrede
Einleitung
I. Von der Einteilung der Philosophie
II. Vom Gebiete der Philosophie überhaupt
III. Von der Kritik der Urteilskraft, als einem
Verbindungsmittel der zwei Teile der Philosophie zu einem Ganzen
IV. Von der Urteilskraft, als einem a priori gesetzgebenden Vermögen
V. Das Prinzip der formalen Zweckmäßigkeit der Natur ist ein transzendentales Prinzip der Urteilskraft
VI. Von der Verbindung des Gefühls der Lust mit dem Begriffe der Zweckmäßigkeit der Natur
VII. Von der ästhetischen Vorstellung der Zweckmäßigkeit der Natur
VIII. Von der logischen Vorstellung der Zweckmäßigkeit der Natur
IX. Von der Verknüpfung der Gesetzgebungen des Verstandes und der Vernunft durch die Urteilskraft Einteilung des ganzen Werks Erster Teil. Kritik der ästhetischen Urteilskraft
Erster Abschnitt. Analytik der ästhetischen Urteilskraft
Erstes Buch. Analytik des Schönen
Erstes Moment des Geschmacksurteils der Qualität nach
§ 1. Das Geschmacksurteil ist ästhetisch
§ 2. Das Wohlgefallen, welches das Geschmacksurteil bestimmt, ist ohne alles Interesse
§ 3. DasWohlgefallen am Angenehmen ist mit Interesse verbunden
§ 4. Das Wohlgefallen am Guten ist mit Interesse verbunden
§ 5. Vergleichung der drei spezifisch verschiedenen Arten des Wohlgefallens
Zweites Moment des Geschmacksurteils, nämlich seiner Quantität nach
§ 6. Das Schöne ist das, was ohne Begriffe, als Objekt eines allgemeinen Wohlgefallens vorgestellt wird
§ 7. Vergleichung des Schönen mit dem Angenehmen und Guten durch obiges Merkmal
§ 8. Die Allgemeinheit des Wohlgefallens wird in einem Geschmacksurteile nur als subjektiv vorgestellt
§ 9. Untersuchung der Frage: ob im Geschmacksurteile das Gefühl der Lust vor der Beurteilung des Gegenstandes, oder diese vor jener vorhergehe
Drittes Moment der Geschmacksurteile nach der Relation der Zwecke, welche in ihnen in Betrachtung gezogen wird
§ 10. Von der Zweckmäßigkeit überhaupt
§ 11. Das Geschmacksurteil hat nichts als die Form der Zweckmäßigkeit eines Gegenstandes (oder der Vorstellungsart desselben) zum Grunde
§ 12. Das Geschmacksurteil beruht auf Gründen a priori
§ 13. Das reine Geschmacksurteil ist von Reiz und Rührung unabhängig
§ 14. Erläuterung durch Beispiele
§ 15. Das Geschmacksurteil ist von dem Begriffe der Vollkommenheit gänzlich unabhängig
§ 16. Das Geschmacksurteil, wodurch ein Gegenstand unter der Bedingung eines bestimmten Begriffs für schön erklärt wird, ist nicht rein
§ 17. Vom Ideale der Schönheit
Viertes Moment des Geschmacksurteils nach der Modalität des Wohlgefallens an dem Gegenstande
§ 18.Was die Modalität eines Geschmacksurteils sei
§ 19. Die subjektive Notwendigkeit, die wir dem Geschmacksurteile beilegen, ist bedingt
§ 20. Die Bedingung der Notwendigkeit, die ein Geschmacksurteil vorgibt, ist die Idee eines Gemeinsinnes
§ 21. Ob man mit Grunde einen Gemeinsinn voraussetzen könne
§ 22. Die Notwendigkeit der allgemeinen Beistimmung, die in einem Geschmacksurteil gedacht wird, ist eine subjektive Notwendigkeit, die unter der Voraussetzung eines Gemeinsinns als objektiv vorgestellt wird
Allgemeine Anmerkung zum ersten Abschnitte
der Analytik
Zweites Buch.
Analytik des Erhabenen
§ 23. Übergang von dem Beurteilungsvermögen des Schönen zu dem des Erhabenen
§ 24. Von der Einteilung einer Untersuchung des Gefühls des Erhabenen
A. Vom Mathematisch-Erhabenen
§ 25. Namenerklärung des Erhabenen
§ 26. Von der Größenschätzung der Naturdinge, die zur Idee des Erha benen erforderlich ist
§ 27. Von der Qualität des Wohl gefallens in der Beurteilung des Erhabenen
B. Vom Dynamisch-Erhabenen der Natur
§ 28. Von der Natur als einer Macht
§ 29. Von der Modalität des Urteils über das Erhabene der Natur
Allgemeine Anmerkung zur Exposition der ästhetischen reflektierenden Urteile
Deduktion der reinen ästhetischen Urteile
§ 30. Die Deduktion der ästhetischen Urteile über die Gegenstände der Natur darf nicht auf das, was wir in dieser erhaben nennen, sondern nur auf das Schöne, gerichtet werden
§ 31. Von der Methode der Deduktion der Geschmacksurteile
§ 32. Erste Eigentümlichkeit des Geschmacksurteils
§ 33. Zweite Eigentümlichkeit des Geschmacksurteils
§ 34. Es ist kein objektives Prinzip des Geschmacks möglich
§ 35. Das Prinzip des Geschmacks ist das subjektive Prinzip der Urteilskraft überhaupt
§ 36. Von der Aufgabe einer Deduktion der Geschmacksurteile
§ 37.Was wird eigentlich in einem Geschmacksurteil von einem Gegenstande a priori behauptet?
§ 38. Deduktion der Geschmacksurteile
§ 39. Von der Mitteilbarkeit einer Empfindung
§ 40. Vom Geschmacke als einer Art von sensus communis
§ 41. Vom empirischen Interesse am Schönen
§ 42. Vom intellektuellen Interesse am Schönen
§ 43. Von der Kunst überhaupt
§ 44. Von der schönen Kunst
§ 45. Schöne Kunst ist eine Kunst, sofern sie zugleich Natur zu sein scheint
§ 46. Schöne Kunst ist Kunst des Genies
§ 47. Erläuterung und Bestätigung obiger Erklärung vom Genie
§ 48. Vom Verhältnisse des Genies zum Geschmack
§ 49. Von den Vermögen des Gemüts, welche das Genie ausmachen
§ 50. Von der Verbindung des Geschmacks mit Genie in Produkten der schönen Kunst
§ 51. Von der Einteilung der schönen Künste
§ 52. Von der Verbindung der schönen Künste in einem und demselben Produkte
§ 53. Vergleichung des ästhetischen Werts der dienen Künste untereinander
§ 54. Anmerkung
Zweiter Abschnitt.
Dialektik der ästhetischen Urteilskraft
§ 55.
§ 56. Vorstellung der Antinomie des Geschmacks
§ 57. Auflösung der Antinomie des Geschmacks
§ 58. Vom Idealismus der Zweckmäßigkeit der Natur sowohl als Kunst, als dem alleinigen Prinzip der ästhetischen Urteilskraft
§ 59. Von der Schönheit als Symbol der Sittlichkeit
§ 60. Anhang. Von der Methodenlehre des Geschmacks
Zweiter Teil.
Kritik der teleologischen Urteilskraft
§ 61. Von der objektiven Zweckmäßigkeit der Natur
Erste Abteilung.
Analytik der teleologischen Urteilskraft
§ 62. Von der objektiven Zweckmäßigkeit die bloß formal ist, zum Unterschiede von der materialen
§ 63. Von der relativen Zweckmäßigkeit der Natur zum Unterschiede von der innern
§ 64. Von dem eigentümlichen Charakter der Dinge als Naturzwecke
§ 65. Dinge, als Naturzwecke, sind organisierte Wesen
§ 66. Vom Prinzip der Beurteilung der innern Zweckmäßigkeit in organisierten Wesen
§ 67. Vom Prinzip der teleologischen Beurteilung der Natur überhaupt als System der Zwecke
§ 68. Von dem Prinzip der Teleologie als innerem Prinzip der Naturwissenschaft
Zweite Abteilung
Dialektik der teleologischen Urteilskraft
§ 69.Was eine Antinomie der Urteilskraft sei?
§ 70. Vorstellung dieser Antinomie
§ 71. Vorbereitung zur Auflösung obiger Antinomie
§ 72. Von den mancherlei Systemen über die Zweckmäßigkeit der Natur
§ 73. Keines der obigen Systeme leistet das, was es vorgibt
§ 74. Die Ursache der Unmöglichkeit, den Begriff einer Technik der Natur dogmatisch zu behandeln, ist die Unerklärlichkeit eines Naturzwecks
§ 75. Der Begriff einer objektiven Zweckmäßigkeit der Natur ist ein kritisches Prinzip der Vernunft für die reflektierende Urteilskraft
§ 76. Anmerkung
§ 77. Von der Eigentümlichkeit des menschlichen Verstandes, wodurch uns der Begriff eines Naturzwecks möglich wird
§ 78. Von der Vereinigung des Prinzips des allgemeinen Mechanismus der Materie mit dem teleologischen in der Technik der Natur
Anhang
Methodenlehre der teleologischen Urteilskraft
§ 79. Ob die Teleologie, als zur Naturlehre gehörend, abgehandelt werden müsse
§ 80. Von der notwendigen Unterordnung des Prinzips des Mechanismus unter dem teleologischen in Erklärung eines Dinges als Naturzwecks
§ 81. Von der Beigesellung des Mechanismus, zum teleologischen Prinzip in der Erklärung eines Naturzwecks als Naturprodukts
§ 82. Von dem teleologischen System in den äußern Verhältnissen organisierter Wesen
§ 83. Von dem letzten Zwecke der Natur als eines teleologischen Systems
§ 84. Von dem Endzwecke des Daseins einer Welt, d. i. der Schöpfung selbst
§ 85. Von der Physikotheologie
§ 86. Von der Ethikotheologie
§ 87. Von dem moralischen Beweise des Daseins Gottes
§ 88. Beschränkung der Gültigkeit des moralischen Beweises
§ 89. Von dem Nutzen des moralischen Arguments
§ 90. Von der Art des Fürwahrhaltens in einem teleologischen Beweise des
Daseins Gottes
§ 91. Von der Art des Fürwahrhaltens durch einen praktischen Glauben
Allgemeine Anmerkung zur Teleologie

Tepe





İLK 20 SAYFA

Immanuel Kant
Kılgısal Usun Eleştirisi / Kritik der praktischen Vernunft
Çeviren: Aziz Yardımlı

(Türkçe-Almanca)
2. baskı; 13,5 × 21,5 cm; 216 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 094 3 (İNCE KAPAK)

 

E-Kitap
ISBN 978-975-397-174-4


 KATEGORİ: FELSEFE


Kılgısal Usun Eleştirisi 1788’de çıktı. Kant bu ikinci eleştiride kuramsal Usa tanımadığı gerçeği kılgısal Usa tanır: Bilgiyi inanca yer açabilme uğruna yok etmiştir. İstencin kavramı Özgürlüktür, bütününde doğallığın, içgüdüsel, dürtüsel, itkisel olanın üzerinde olabilmektir. Ama özgürlüğün ussal olması ölçüsünde, aşkınsal felsefenin irrasyonalizmi özgürlüğü ancak özenç olarak kabul edebilir. Kant’ın kuşkucu eğilimi en sonunda kılgısal alanda da ağır basar, Gökteki moral yasayı kendine ayırdıktan sonra, genel olarak insanın ussal ve böylece kendinde-düzgün olduğunu kabul edemez. Yamukların yüreklerine su serper: “İnsanın yamuk tahtasından düzgün hiçbirşey yapılamaz.” Bu törel konum kantın kuşkucu bilgi görüşünün sonucudur. Bilgisiz bir ahlak, bilgisiz bir törellik, bilgisiz bir inanç için “düzgün,” eş deyişle evrensel, nesnel, ussal normlar yoktur. Öznellik burada her türlü özence izin verir. Bilginin yokluğunda, ve bilgisiz inançlara dayalı olarak, moral ve törel normlar gereksindikleri ussal aklamadan yoksun kalırlar. Ya da, gene de bir aklamadan söz edeceksek, bu “hayranlık ve huşu” tarafından sağlanır: “Üzerlerine ne denli sık ve ne denli uzun uzadıya düşünürsek düşünelim, anlığı her zaman yeni ve her zaman artan bir hayranlık ve huşu ile dolduran iki şey vardır: Üstümdeki yıldızlı gökler ve içimdeki ahlaksal yasa. İkisini de sanki karanlıklara bürülü imiş ya da ufkumun ötesinde aşkın bir alanda imiş gibi araştırmam ya da yalnızca tahmin etmem gerekmez; onları önümde görürüm ve dolaysızca varoluşumun bilinci ile bağlarım. Birincisi dışsal duyu dünyasında doldurduğum yerden başlar ve onunla bağıntımı dünyalar üzerine dünyalar ile, dizgeler üzerine dizgeler ile ölçüsüz bir büyüklüğe, ve dahası bunların dönemsel deviminin, bunun başlangıcının ve sürmesinin sınırsız zamanlarına genişletir. İkincisi görülemez ‘kendim’den, kişiliğimden başlar ve beni gerçek bir sonsuzluğu olan bir dünyada sergiler ki, ancak anlak için sezilebilirdir ve onunla (ama bu yolla ayrıca aynı zamanda tüm o görülebilir dünyalar ile) oradaki gibi salt olumsal değil, ama evrensel ve zorunlu bir bağıntı içinde olduğumu anlarım.”

KILGISAL USUN ELEŞTİRİSİ / İÇİNDEKİLER — Kritik der praktischen Vernunft / Inhaltsverzeichnis


İÇİNDEKİLER

Önsöz 9
Giriş: BİR KILGISAL USUN ELEŞTİRİSİ İDEASI ÜZERİNE 23

BİRİNCİ BÖLÜM
ARI KILGISAL USUN ÖĞELER ÖĞRETİSİ

BİRİNCİ KİTAP
ARI KILGISAL USUN ANALİTİĞİ

BİRİNCİ ANAKESİM
ARI KILGISAL USUN İLKELERİ ÜZERİNE 29
I. ARI KILGISAL USUN İLKELERİNİN TÜMDENGELİMİ ÜZERİNE 58
II. ARI USUN KILGISAL KULLANIMDA ONA KENDİ BAŞINA KURGUL KULLANIMDA OLANAKLI OLMAYAN BİR GENİŞLEME İÇİN YETKİSİ ÜZERİNE 68

İKİNCİ ANAKESİM
ARI KILGISAL USUN BİR NESNESİNİN KAVRAMI ÜZERİNE 77
ARI KILGISAL YARGI YETİSİNDE TİPİK OLANÜZERİNE 89

ÜÇÜNCÜ ANAKESİM
ARI KILGISAL USUN GÜDÜLERİ ÜZERİNE 94
ARI KILGISAL USUN ANALİTİĞİNİN ELEŞTİREL DURULAŞTIRILMASI 115


İKİNCİ KİTAP
ARI KILGISAL USUN DİYALEKTİĞİ

BİRİNCİ ANAKESİM
GENEL OLARAK ARI KILGISAL USUN BİR DİYALEKTİĞİ ÜZERİNE 137

İKİNCİ ANAKESİM
EN YÜKSEK İYİ KAVRAMININ BELİRLENİMİNDE ARI USUN DİYALEKTİĞİ ÜZERİNE 141
I. KILGISAL USUN ANTİNOMİSİ 144
II. KILGISAL USUN ANTİNOMİSİNİN ELEŞTİREL ÇÖZÜMÜ 145
III. ARI KILGISAL USUN KURGUL US İLE BİLEŞİMİ İÇİNDE BİRİNCİLLİĞİ ÜZERİNE 152
IV. ARI KILGISAL USUN BİR KONUTLAMASI OLARAK RUHUN ÖLÜMSÜZLÜĞÜ 154
V. ARI KILGISAL USUN BİR KONUTLAMASI OLARAK TANRININ VAROLUŞU 157
VI. GENEL OLARAK ARI KILGISAL USUN KONUTLAMALARI ÜZERİNE 166
VII. ARI USUN KILGISAL AÇIDAN BİR GENİŞLEMESİNİ BÖYLELİKE AYNI ZAMANDA KURGUL OLARAK BİLGİSİNİN BİR GENİŞLEMESİ OLMAKSIZIN DÜŞÜNMEK NASIL OLANAKLIDIR? 168
VIII. ARI USUN BİR GEREKSİNİMİNDEN DOĞAN İNANIŞ ÜZERİNE 178
IX. İNSANIN BİLGİ YETİLERİNİN ONUN KILGISAL BELİRLENİMİNE BİLGECE AYARLANMIŞ ORANI ÜZERİNE 183

İKİNCİ BÖLÜM
ARI KILGISAL USUN YÖNTEM ÖĞRETİSİ 189

VARGI 202

SÖZLÜKLER
Almanca-Türkçe: 205
Türkçe-Almanca: 209
Dizin: 213

Inhaltsübersicht

Vorrede
Einleitung. Von der Idee einer Kritik der praktischen Vernunft

Erster Teil
Elementarlehre der reinen praktischen Vernunft

Erstes Buch
Die Analytik der reinen praktischen Vernunft

Erstes Hauptstück
Von den Grundsätzen der reinen praktischen Vernunft
I. Von der Deduktion der Grundsätze der reinen praktischen Vernunft
II. Von der Befugnis der reinen Vernunft, im praktischen Gebrauche, zu einer Erweiterung, die ihr im spekulativen für sich nicht möglich ist

Zweites Hauptstück
Von dem Begriffe eines Gegenstandes der reinen praktischen Vernunft
Von der Typik der reinen praktischen Urteilskraft

Drittes Hauptstück.
Von den Triebfedern der reinen praktischen Vernunft
Kritische Beleuchtung der Analytik der reinen praktischen Vernunft

Zweites Buch
Dialektik der reinen praktischen Vernunft

Erstes Hauptstück
Von einer Dialektik der reinen praktischen Vernunft überhaupt

Zweites Hauptstück
Von der Dialektik der reinen Vernunft in Bestimmung des Begriffs vom höchsten Gut
I. Die Antinomie der praktischen Vernunft
II. Kritische Aufhebung der Antinomie der praktischen Vernunft
III. Von dem Primat der reinen praktischen Vernunft in ihrer
Verbindung mit der spekulativen
IV. Die Unsterblichkeit der Seele, als ein Postulat der reinen praktischen Vernunft
V. Das Dasein Gottes, als ein Postulat der reinen praktischen Vernunft
VI. Über die Postulate der reinen praktischen Vernunft überhaupt
VII. Wie eine Erweiterung der reinen Vernunft, in praktischer Absicht, ohne damit ihr Erkenntnis, als spekulativ, zugleich zu erweitern, zu denken möglich sei?
VIII. Vom Fürwahrhalten aus einem Bedürfnisse der reinen Vernunft
IX. Von der der praktischen Bestimmung des Menschen weislich angemessenen Proportion seiner Erkenntnisvermögen

Zweiter Teil
Methodenlehre der reinen praktischen Vernunft

Beschluß

Tepe





İLK 20 SAYFA

Immanuel Kant
Prolegomena / Prolegomena
Çeviren: Aziz Yardımlı

Türkçe-Almanca
1. baskı; 13,5 × 21,5 cm; 176 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978-975-397-121-8



 KATEGORİ: FELSEFE


Bir Bilim olarak Ortaya Çıkabilecek Her Glecek Metafizik İçin Prolegomena Kant’ın Arı Usun Eleştirisi’nin yayımından iki yıl sonra, 1783’te yayımladığı çalışmasıdır. Kant Prolegomena’yı gerçekte anlama güçlükleri kapsadığını düşündüğü Eleştiri’nin bir özeti olarak tasarlamıştı.

Başlığın anlattığı gibi, Kant Prolegomena’da Metafiziğin bir bilim olarak geliştirilebilmesi için yeni bir temel aradı ve bunu Prolegomena’nın başlıca problemi olarak a priori sentetik bilginin nasıl olanaklı olduğunu göstermeye çalışarak yaptı. Ve gösteremedi.

Bir yandan Metafiziğin kaçınılmaz olduğunu düşünürken, öte yandan Usun sınırlarının çizilmesi ve onun Fiziğin ya da deneyimin ötesine geçmesine izin verilmemesi gerektiğinde diretti: Deneyimin güvenilir duyusal toprağını aşan Us kaçınılmaz olarak çelişkilere düşüyordu. Çelişki anlak için dayanılmazdır, ve yadsınmalıdır. Diyalektik Kant’ın bakış açısı için yalnızca bir yanılsama mantığı olduğu için, daha iyisi, çelişki gibi birşey hiç olmamalıdır. Özdeşlik daha iyidir, çünkü A = A der ve değişimi, oluşumu, gelişimi vb. olanaksızlaştıran bir tutuculuğu salık verir. Kant, hiç kuşkusuz Leibniz’i izleyerek, özdeşlik ilkesinin analitik yargıların karakterini belirlediğini kabul eder, çünkü analitik yargılar öznenin yüklemde kapsanması anlamında yalnızca özdeşlik ilkesine altgüdümlüdür ve yanlış ya da çelişkili olmaları olanaksızdır. Böylece bilgi tek-yanlı bir önerme problemine, ve gerçeklik bir doğruluk sorununa indirgenirken, pozitivist-analitik felsefe Kant’ın felsefesinin hiç olmazsa bir bölümünde duygudaş bir ton bulur. Ama Kant analitiğin kendinde sentetik de olduğunu, ya da sentetiği vazgeçilmez öncülü olarak olmak zorunda olduğunu gözden kaçırarak a priori sentetik yargılar dediği ikinci bir önerme ya da yargı türünü ileri sürer. Bu önermeler özdeşlik ilkesi üzerine dayanmazlar çünkü özneleri onda a priori kapsanmayan ve ancak deneyim, gözlem vb. yoluyla ona eklenen yabancı yüklemler ile bağlıdır. Kant’ın Metafiziği kurtarma çabaları sonunda deneyim kökenli ve gene de evrensel olmaları gereken önermeler problemi ile karşı karşıya kalır, çünkü bilgi verebilmek için a priori sentetik yargıların zorunlu olduğu denli evrensel de olması gerekir. Oysa bu David Hume’un bütün bir görgücülüğünün takılıp kaldığı ve böylece onu insana bilgiyi değil ama kuşkuyu salık vermeye götüren noktanın kendisidir. — Aziz Yardımlı

Kant (Prolegomena'da):
§ 22. Sorunu toparlarsak, duyuların işi sezmektir; anlağınki düşünmek.

PROLEGOMENA / İÇİNDEKİLER — Prolegomena / Inhalt


İÇİNDEKİLER

Önsöz 7

Prolegomena
Tüm Metafiziksel Bilginin Özgünlüğü Üzerine Ön-Anımsatma 19

§ 1. Metafiziğin Kaynakları Üzerine 19
§ 2. Metafiziksel Denebilecek Biricik Bilgi Türü Üzerine 20
(a) Genel olarak sentetik ve analitik yargıların ayrımı üzerine 20
(b) Tüm analitik yargıların ortak ilkesi çelişki önermesidir 21
(c) Sentetik yargılar çelişki önermesinden başka bir ilkeye gereksinir 21
§ 3. Yargıların analitik ve sentetik olarak genel sınıflandırması üzerine not 24

Prolegomenanın Genel Sorusu:
Metafizik Bütününde Olanaklı Mıdır? 25

Genel Soru:
Arı Ustan Bilgi Nasıl Olanaklıdır? 31

Aşkınsal Ana Soru
Birinci Bölüm
Arı Matematik Nasıl Olanaklıdır? 37

Aşkınsal Ana Soru
İkinci Bölüm
Arı Doğa Bilimi Nasıl Olanaklıdır? 54

Aşkınsal Ana Soru
Üçüncü Bölüm
Genel Olarak Metafizik Nasıl Olanaklıdır? 92
Prolegomenanın "Bilim olarak Metafizik nasıl olanaklıdır?" Genel Sorusuna Çözüm 137

Ek
Metafiziği Bilim Olarak Edimselleştirmek İçin Yapılabilecek Olanlar Üzerine 145

Eleştiri Üzerine Araştırmayı Önceleyen Bir Yargının Örneği 146

Eleştiri’nin Bir Yargı Tarafından İzlenebilecek Bir Araştırması İçin Önerge 155

NOTLAR 161
SÖZLÜK VE AÇIKLAMALAR 164
DİZİN 173


IHALT

[Vorrede]

Prolegomena
Vorerinnerung von dem Eigentümlichen aller metaphysischen Erkenntnis

§ 1 Von den Quellen der Metaphysik
§ 2 Von der Erkenntnisart, die allein Metaphysisch heißen kann
a) Von dem Unterschiede synthetischer und analytischer Urteile überhaupt
b) Das gemeinschaftliche Prinzip aller analytischen Urteile ist
der Satz des Widerspruchs
c) Synthetische Urteile bedürfen ein anderes Prinzip, als den Satz des Widerspruchs
§ 3 Anmerkung zur allgemeinen Einteilung der Urteile in analytische und synthetische

Der Prolegomenen Allgemeine Frage: Ist überall Metaphysik möglich?

Allgemeine Frage: Wie ist Erkenntnis aus reiner Vernunft möglich?

Der transzendentalen Hauptfrage Erster Teil:
Wie ist reine Mathematik möglich?

Der transzendentalen Hauptfrage Zweiter Teil:
Wie ist reine Naturwissenschaft möglich?

Der transzendentalen Hauptfrage Dritter Teil:
Wie ist Metaphysik überhaupt möglich
Auflösung der allgemeinen Frage der Prolegomenen:
Wie ist Metaphysik als Wissenschaft möglich?

Anhang
von dem, was geschehen kann, um Metaphysik als Wissenschaft wirklich zu machen.

Probe eines Urteils über die Kritik, das vor der Untersuchung vorhergeht.

Vorschlag zu einer Untersuchung der Kritik, auf welche das Urteil folgen kann

Tepe




İLK 20 SAYFA

Immanuel Kant
Töre Metafiziği Için Temellendirme / Grundlegung zur Metaphysik der Sitten
Çeviren: Aziz Yardımlı

Türkçe-Almanca
1. baskı; 13,5 × 21,5 cm; 100 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978-975-397-193-5



 KATEGORİ: FELSEFE


Kant’ın ahlak felsefesini de kapsayan törel felsefesi başlıca üç kitabında toplanır: Töre Metafiziği İçin Temellendirme (Grundlegung zur Metaphysik der Sitten), 1785, Kılgısal Usun Eleştirisi (Kritik der praktischen Vernunft), 1788, ve Töre Metafiziği (Die Metaphysik der Sitten), 1797.

Kant özgür istenci, istencin özgürlüğünü ya da saltık kendiliğinden­li­ğini doğrulamada Rousseau’yu izler. Bundan sonra kendini izler ve tikel, göreli istenci evrenselleştirir. Temellendirme çalışması en yüksek ahlak ilkesini saptamaya ayrılmıştır. Bunda Kant insanın her zaman tutkulara boyun eğdiği ve onu eyleme belirleyecek bir özgür istencin olmadığı kanısında olan David Hume’un görüşlerini yadsır. Görgücülüğün haz ve acı duyguları üzerine kurulu hedonizmini ve yararcı etiğini etik-dışı olarak çürüten ilke bir ödevin yetkesini taşıyan kategorik imperativdir: İlkenin düzgüsünün evrensel bir yasa olmasını isteyebileceğin yolda davran. Çeşitli ­biçimlerde formüle edilebilen ilke Kant için tüm moral yargının temelinde yatar. Her insan her eylemini bu evrensele göre belirlediği zaman, kategorik imperativ ussal insan topluluğunu bir ideal erekler krallığı yapacaktır. Benim için haklı olan başka herkes için de öyle olmalıdır, ve bu yöntem gereği uzunca bir kategorik imperativler listesi doğacaktır.

Kant’ın eleştirel bakış açısı için moral nitelik doğal eğilimler ile karşıtlığın yeğinliği ile doğru ­orantılıdır. Buna göre, bir eylemin moral nitelik taşıyabilmesi için ussal istenç ve doğal istek, ödev ve eğilim çatışma içinde olmalıdır. Bu da temelsiz bir çıkarsamadır. Kant için, eğer eğilim ödev duygusu ile uyum içinde ise, eylem moral nitelikten yoksundur. Ahlak bir çelişki, ve çelişkinin çözümü bu dünyada olanaksızdır. “Bir kutsallık ideali” (ein Ideal der Heiligkeit) olarak ödev ve eğilim arasındaki uyumun sürekli olanaksızlığı ahlakı ereğine ancak öte dünyada erişebilecek umutsuz bir çaba yapar. İnsan amansızca sonsuza dek etik karakterden yoksun kalmaya yazgılanır, ve bu dünyada mutluluğa erişmenin olanaksızlığı onu ölümsüzlük konutlamasında avunç bulmaya götürür.

Temellendirme’de Kant kategorik imperativi aşağı yukarı kişisel bir buluşu olarak, insanlığa ölümsüz hizmetlerinden biri olarak sunar. Kant için moral felsefenin işi insana tikel durumlarda uygulanacak moral ilkeler saptamak olmalıdır. Bu yerine getirilmediği sürece, insan moral sorunlar karşısında güçsüz kalacaktır. Kategorik imperativ duyuncun üzerinde ve ötesinde olan sorgulanamayacak evrensel bir yasa olarak formüle edilmelidir. Ve Kant’ın “moral yasa” dediği şey de moral yargının ötesinde ve üzerinde, duyuncun yargısına bağışık ve çiğnenemeyecek bir kuraldır. Ahlak duyuncun bir işlevi olmak yerine, duyuncun kendisini etkisizleştiren bir saltık buyruk olur.

Kategorik imperativin birincil ölçütü belirli içeriğinin çelişkisiz ve bu bağlamda evrenselleştirilebilir olmasıdır. Kant evrenseli eytişimsel bir kategori olarak değil, karşıtlıksız “evrensel = evrensel” olarak anlar. Ama çelişkisiz bir evrensel, karşıtı da tikel durumlarda eşit ölçüde doğrulanamayan bir içerik salt soyut bir düşüncedir. Kant için ödev saltıktır, ya da genel, soyut bir düşünce, belirsiz olarak ­evrenseldir. Belirli ödevin karşıtının doğru olabileceğini, ödevlerin çatışabileceğini dikkate almaz. Ama belirli içerik göreli ya da olumsal karakterini dayatır. Bu durumda, kategorik imperativin kendisi ahlak-dışı olur. Kategorik imperativ Kant’ı hiç duraksamadan Gestapoya Anne Frank’ın adresini vermek zorunda bırakır.

— Aziz Yardımlı.

TÖRE METAFİZİĞİ İÇİN TEMELLENDİRME / İÇİNDEKİLER — Töre Metafiziği İçin Temellendirme / Inhalt


İÇİNDEKİLER


Önsöz — 9

Birinci Kesim
Sıradan Törel Us-Bilgisinden Felsefi Törel Bilgiye Geçiş — 17

İkinci Kesim
Popüler Törel Felsefeden Töre Metafiziğine
Geçiş — 32

Üçüncü Kesim
Töre Metafiziğinden Arı Kılgısal Usun Eleştirisine Geçiş — 76

Notlar — 97
Dizin — 99


INHALT

 

Vorrede

Erster Abschnitt
Übergang von der gemeinen sittlichen Vernunfterkenntnis zur philosophischen

Zweiter Abschnitt
Übergang von der populären sittlichen Weltweisheit zur Metaphysik der Sitten

Dritter Abschnitt
Übergang von der Metaphysik der Sitten zur Kritik der reinen praktischen Vernunft

Tepe



 Descartes



İLK 20 SAYFA

René Descartes
Söylem • Kurallar • Meditasyonlar
Çeviren: Aziz Yardımlı

(Türkçe-Fransızca; Türkçe-Latince)
4. Baskı, 13,5 × 21,5 cm; 286 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978-975-397-117-1 



 KATEGORİ: FELSEFE


Descartes modern insana iki önemli şey bildirdi: Birincisi kuşkucu dışında herkesi hoşnut edebilecek denli harika görünür: Us tüm insanlarda doğal olarak eşittir. Ama ikincisi doğal bilincin direnci ile karşılaşan ve bu düzeye dek ona kapalı kalan bir noktadır: Bu tanrısal doğaya verdiğiniz biçimler özgür değildir. Eğitiminiz size kötü birer bilinç verir ve bu doğal bilinciniz ile yarattığınız dünyanın durumu yaşamı daha ciddiye almanız gerektiğinin kanıtıdır. Descartes, ussal öncülleri gereği, insan bilincinin evrensel olarak gerçek biçimini kazanabileceğini de doğrulamak zorundaydı. Ve hiç kuşkusuz doğruladı. İdeal bilinç, gerçek bilinç olanağı karşısında, o doğal bilincin hakkı kuşkudan daha çoğu değildir. Ona baştan başlayın, yalnızca doğal ışığınızı, yalnızca usunuzu izleyin, ve bilincinize gerçek, tam ve ideal biçimini verin. Şimdiki raslantısal bilinçlerinizin değil ama o gerçekliğin asıl kendiniz olduğunu görün.

1) Usun Doğru Yönetimi ve Bilimlerde Gerçeklik Arayışı İçin Yöntem Üzerine Söylem • Discours de la méthode pour bien conduire sa raison et chercher la vérite dans les sciences
2) Anlığın Yönetimi İçin Kurallar • Regulae ad directionem ingenii 
3) İlk Felsefe Üzerine Meditasyonlar • Meditationes de prima philosophia

İÇİNDEKİLER — SÖYLEM; KURALLAR; MEDİTASYONLAR


İçindekiler

 

SÖYLEM
Birinci Bölüm: Bilimler Üzerine İrdelemeler 9
İkinci Bölüm: Yazar Tarafından Aranan Yöntemin Başlıca Kuralları 17
Üçüncü Bölüm: Bu Yöntemden Doğan Kimi Törel Kurallar 27
Dördüncü Bölüm: Metafiziğin Temelleri Olarak Tanrının ve İnsan Ruhunun Varoluşu İçin Tanıtlamalar 34
Beşinci Bölüm: [Doğa Felsefesi Soruları] Yazar Tarafından Araştırılan
Fiziksel Sorunların, Özellikle Yüreğin Deviminin ve Tıbba Ait Başka Güç Noktaların Açıklamasının Düzeni; İnsan Ruhu ve Hayvanlarınki Arasındaki Ayrım 42
Altıncı Bölüm: Yazarın Amacına Göre Gerçeklik Arayışında Daha İleri Gidebilmeyi İlgilendiren Noktalar, ve Kendisini Bu İncelemeyi Yazmaya Götüren Nedenler 58

KURALLAR
KURAL I [Bilimin Bütünlüğü] 77
KURAL II [Bilimde Pekinlik] 79
KURAL III [Bilimsel Bilgi: Ansal Sezgi ve Tümdengelim] 82
KURAL IV [Yöntemin Zorunluğu] 86
KURAL V [Yöntemin Düzeni] 93
KURAL VI [Yöntemli Çıkarsamanın Doğası] 95
KURAL VII [Sıralama ya da Tümevarım] 99
KURAL VIII [İnsan Bilgisinin Sınırları] 103
KURAL IX [Görüş Keskinliğinin Gelişimi] 110
KURAL X [Kavrayış Keskinliğinin Gelişimi] 112
KURAL XI [Anlama Yetisini Gelişimi] 115
KURAL XII [Bilmede Öznel Ve Nesnel Koşullar] 118
KURAL XIII [Problemin Nesnesinden Soyutlanması] 134
KURAL XIV [Problemin İmgesel Betimlemesi] 141
KURAL XV [Problemin Duyusal Betimlemesi] 152
KURAL XVI [Orantının Cebirsel Betimlemesi] 153
KURAL XVII [Dolaylı Problemlerin Çözümsel Evrilmesi] 157
KURAL XVIII [Geometrik Cebir] 159
KURALLAR XIX, XX, XXI [Eşitliklerin Saptanması ve Yalınlaştırılması] 164

MEDİTASYONLAR
Sunu Mektubu: René Descartes’tan Paris Tanrıbilim Fakültesi Dekanlarına 167
Okura Önsöz 173
Aşağıdaki Altı Meditasyonun Özeti 177

BİRİNCİ Meditasyon: Kuşku Duyulabilen Şeyler Üzerine 182
İKİNCİ Meditasyon: İnsan Anlağı Üzerine; Bilgiye Bedenden Daha Yakındır 189
ÜÇÜNCÜ Meditasyon: Tanrının Varoluşu Üzerine 200
DÖRDÜNCÜ Meditasyon: Doğru Ve Yanlış Üzerine 220
BEŞİNCİ Meditasyon: Özdeksel Şeylerin Özü Üzerine; Ve Bir Kez Daha Tanrının Varoluşu Üzerine 231
ALTINCI Meditasyon: Özdeksel Şeylerin Varoluşu, Ve Anlığın Bedenden Olgusal Ayrımı Üzerine 236

EKLER

Descartes İçin Bir Yaşam Öyküsü 261
Kitaplar Üzerine Notlar 264
Çözümlemeler 267
Sözlük ve Notlar 277
Dizin 285

Tepe



Rousseau Kitapları



İLK 20 SAYFA

Jean-Jacques Rousseau
Toplumsal Sözleşme ya da Politik Hakkın İlkeleri / Du contrat social ou Principes du droit politique
Çeviren: Aziz Yardımlı

Türkçe-Fransızca
2. Baskı, 13,5 × 21,5 cm; 146 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978-975-397-201-7



 KATEGORİ: FELSEFE


DEVLET İDEASI tarihsel-kültürel bir kurgu değildir. İNSAN DOĞASINDAN gelir, ve istencin büyümesinden başka birşey olmayan bütün bir tarihsel sürecin ereğidir. Devlet (1) evrensel insan hakları, (2) duyunç özgürlüğü ve (3) yasa egemenliği üzerine kurulu edimsel etik yaşamdır ve insanın evrensel mutluluğu için ön-koşuldur. Etnisite, mezhep, sınıf, dil, eşey gibi kültürel ve doğal ayrımların üzerinde ve ötesinde olan modern Ulusların problemi reel Devlete kavramına uygun bir edimsellik kazandırmak, kötü ve çirkin devletleri eksiksiz olarak ussal Ulus-Devletler yaparak onları türdeşleştirmek, küresel etik yaşamı yaratmaktır. Kültür Tinin varoluş biçimini İdea ile eşitleme uğruna üstlendiği süreçtir.

Rousseau oluş sürecinde olan modern Ulus-Devletin kendisi oluş sürecinde olan bir kuramını üretir. Toplumsal Sözleşme henüz doxa ve episteme arasında durur. Ama Rousseau yapay bir etik, etik-dışı bir ideolojik program önermez. Politik yaşam biçimini insan doğasından türetir. Gerçek etik yaşamın biçimi olarak Devlet İdeasının özsel momenti olan (1) “hakların eşitliği” kavramı “insan doğasının kendisinden türer” (s. 32). Hak kavramının zemini olan özgürlük kavramı da benzer olarak “insan doğasının bir sonucudur” (s. 10). İnsanın “özgürlüğünü yadsımak onun insan niteliğini, insanlık haklarını yadsımak demektir” ve “insan doğası ile bağdaşmaz.” “İstençten tüm özgürlüğü kaldırmak eylemlerden tüm ahlakı kaldırmaktır” (s. 14). (2) “Moral karakter” özgür insanın karakteridir, çünkü ancak duyunç özgürlüğü zemininde “ödevin sesi fiziksel dürtülerin ve hak itkinin yerini alır.” (s. 23). Neyin hak ve neyin haksızlık olduğunu duyuncun yargısı belirler ve her zaman haklı olmayan pozitif haklar her zaman duyuncun moral yargısı altında durur. Bu nedenledir ki pozitif Yasama doğal hak idealine doğru sürekli oluş durumundadır. Yine, Rousseau için (3) “yasalar Genel İstencin kararlarıdır” (s. 38), tikel insanların değil, ve yasa egemenliği yurttaşın egemenliği, yasanın gücü onun gücüdür. Yurttaş Toplumunun zor ile, şiddet ile hiçbir işi yoktur. Yurttaşlar arasında “eşitlik” öyle bir güç yaratır ki, “tüm şiddeti dışlar ve her zaman konum ve yasalar dolayısıyla uygulanır” (s. 51).

İlk kez Rousseau İstenci Devletin ilkesi olarak saptadı. Yurttaş üzerinde yetke olan Genel İstenç (volonté générale) yurttaşın kendi istenci olduğu için aynı zamanda yetke olmayan bir yetkedir (“une autorité qui n’est rien”), ve “yalnızca itkinin dürtüsü kölelik iken, kendimize verdiğimiz yasaya boyun eğmek özgürlüktür” (s. 23). Ve yasa “Genel İstenç”tir (s. 39).

“Toplumsal Sözleşme” ilgisiz ve gereksiz bir terimdir çünkü ‘sözleşme’ olumsaldır, bireyin özencine bağlıdır, ve olabilir ya da olmayabilir. Ama evrensel insan hakları, duyunç özgürlüğü ve yasa egemenliği temelinde özgür etik yaşam bir özenç sorunu değildir. Yurttaş özgür istencini ancak kendisi gibi Yurttaş olan başkalarının istencinde, kendi haklarını ancak eşit ölçüde başkalarının da hakları olan aynı haklarda bulur. Bu politik-etik yaşamın dışında, insan istençsiz bir hiçtir.
— Aziz Yardımlı

İÇİNDEKİLER — Toplumsal Sözleşme / Du contrat social

TOPLUMSAL SÖZLEŞME


DUYURU 8
KİTAP I
BÖLÜM I. Birinci Kitabın Konusu 9
BÖLÜM II. İlk Toplumlar 10
BÖLÜM III. En Güçlünün Hakkı 12
BÖLÜM IV. Kölelik 13
BÖLÜM V. Her Zaman Bir İlk Uylaşıma
Geri Dönmeliyiz 17
BÖLÜM VI. Toplumsal Bağıt 18
BÖLÜM VII. Egemen 21
BÖLÜM VIII. Yurttaşlık Durumu 22
BÖLÜM IX. Gerçek Mülk 23

KİTAP II
BÖLÜM I. Egemenliğin Devredilemezliği 27
BÖLÜM II. Egemenliğin Bölünemezliği 28
BÖLÜM III. Genel İstenç Yanılır Mı? 30
BÖLÜM IV. Egemen Gücün Sınırları 31
BÖLÜM V. Ölüm Kalım Hakkı 35
BÖLÜM VI. Yasa 37
BÖLÜM VII. Yasamacı 40
BÖLÜM VIII. Halk 44
BÖLÜM IX. Halk (2) 46
BÖLÜM X. Halk (3) 48
BÖLÜM XI. Çeşitli Yasama Dizgeleri 51
BÖLÜM XII. Yasaların Sınıflandırılması 53

KİTAP III
BÖLÜM I. Genel Olarak Hükümet 55
BÖLÜM II. Çeşitli Hükümet Biçimlerinde
Oluşturucu İlke 60
BÖLÜM III. Hükümetlerin
Sınıflandırılması 63
BÖLÜM IV. Demokrasi 64
BÖLÜM V. Aristokrasi 66
BÖLÜM VI. Monarşi 68
BÖLÜM VII. Karma Hükümetler 73
BÖLÜM VIII. Her Hükümet Biçimi
Her Ülkeye Uymaz 74
BÖLÜM IX. İyi Bir Hükümetin
Göstergeleri 79
BÖLÜM X. Hükümetin Kötüye
Kullanılması ve Bozulma
Eğilimi 81
BÖLÜM XI. Politik Bütünün Ölümü 84
BÖLÜM XII. Egemen Yetke Kendini Nasıl
Sürdürür? 85
BÖLÜM XIII. Bölüm Sürüyor (2) 86
BÖLÜM XIV. Bölüm Sürüyor (3) 88
BÖLÜM XV. Vekiller ya da Temsilciler 88
BÖLÜM XVI. Hükümet Kurumu Bir
Sözleşme Değildir 93
BÖL. XVII. Hükümet Kurulması 93
BÖL. XVIII. Hükümetin Gasp Edilmesini
Önlemenin Yolu 94

KİTAP IV
BÖLÜM I. Genel İstencin
Yokedilemezliği 97
BÖLÜM II. Oylama 99
BÖLÜM III. Seçimler 102
BÖLÜM IV. Roma Comitiaları 104
BÖLÜM V. Tribünlük 114
BÖLÜM VI. Diktatörlük 116
BÖLÜM VII. Sensorluk 118
BÖLÜM VIII. Yurttaşlık Dini 120
BÖLÜM IX. Vargı 131


Notlar 133
Türkçe-Fransızca S5zlük 135
Açıklamalar 136
Dizin 138


DU CONTRAT SOCIAL


Avertıssement

LIVRE I
CHAPITRE I. Sujet de ce premier livre
CHAPITRE II. Des premières sociétés
CHAPITRE III. Du droit du plus fort
CHAPITRE IV. De l’esclavage
CHAPITRE V. Qu’il faut toujours
remonter à une prmière
convention
CHAPITRE VI. Du pacte social
CHAPITRE VII. Du souverain
CHAPITRE VIII. De l’état civil
CHAPITRE IX. Du domaine réel

LIVRE II
CHAPITRE I. Que la souveraineté est
inaliénable
CHAPITRE II. Que la souveraineté est
indivisible
CHAPITRE III. Si la volonté générale peut errer
CHAPITRE IV. Des bornes du pouvoir souverain
CHAPITRE V. Du droit de vie et de mort
CHAPITRE VI. De la loi
CHAP. VII. Du législateur
CHAP. VIII. Du peuple
CHAPITRE IX. Suite
CHAPITRE X. Suite
CHAPITRE XI. Des divers systèmes de
législation
CHAPITRE XII. Division des lois

LIVRE III

CHAPITRE I. Du gouvernement en
général
CHAPITRE II. Du principe qui
constitue les diverses
formes de gouvernement
CHAPITRE III. Division des
gouvernements
CHAPITRE IV. De la démocratie
CHAPITRE V. De l’aristocratie
CHAPITRE VI. De la monarchie
CHAP. VII. Des gouvernements
mixtes
CHAP. VIII. Que toute forme de
gouvernement n’est pas
propre à tout
CHAPITRE IX. Des signes d’un bon
gouvernement
CHAPITRE X. De l’abus du
gouvernement et de sa
pente à dégénérer
CHAPITRE XI. De la mort du corps
politique
CHAP. XII. Comment se maintient
l’autorité souveraine
CHAP. XIII. Suite
CHAP. XIV. Suite
CHAP. XV. Des députés ou
représentants
CHAP. XVI. Que l’institution du
gouvernement n’est point
un contrat
CHAP. XVII. De l’institution du
gouvernement
CHAP. XVIII. Moyen de prévenir les
usurpations du
gouvernement

LIVRE IV

CHAPITRE I. Que la volonté générale
est indestructible
CHAPITRE II. Des suffrages
CHAPITRE III. Des élections
CHAPITRE IV. Des comices romains
CHAPITRE V. Du tribunat
CHAPITRE VI. De la dictature
CHAP. VII. De la censure
CHAP. VIII. De la religion civile
CHAPITRE IX. Conclusion


 


 Spinoza



İLK 20 SAYFA

Spinoza
Törebilim / Ethica
Çeviren: Aziz Yardımlı

(Türkçe-Latince)
4. baskı; 13,5 × 21,5 cm; 312 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 188 1



 KATEGORİ: FELSEFE



Spinoza’nın Etika’sı modern etik karakteri çözümlemeye yönelik bir girişimdir — usun, özgürlüğün
ve istencin terimlerinde, ve “geometrik” tanıtlama yöntemi yoluyla.
İnsanı kültürel geriliğin, göreliliğin, yerelliğin ve tarihselliğin ötesinde ele alarak, onda ussal
ve dolayısıyla özgür ve evrensel olanı, insanın tam gelişmiş etik kişiliğini çıkarsamayı
amaçlar. Törel yaşam bir özgür istenç sorunudur, ve Spinoza için özgürlük ussallıktır.
İnsanın etik-dışı karakteri bir bozulma değil, ama yalnızca bir gerilik ve gelişmemişliktir,
ve etik gelişim özgürlüğün, istencin gelişimidir.


Tarihsel kültürün gelişme içinde olması aynı zamanda gelişmemişliğinin göstergesidir.
Gelişmemişlik gelişmenin öncülü, ve sonlu kültürün yazgısı ortadan kalkmaktır. Kültür
kendini değişime ve gelişime direnen tutucu karakterinin gücü yoluyla sürdürür. Ama
insanlığın sonlu kültürel görüngüleri insanın özsel doğasına karşılık düşmez.


Spinoza’nın ussallığı, giderek geometrik biçimi içinde bile olsa, yalnızca kültürel yapıların
geçiciliğini ve değersizliğini ortaya sermekle kalmaz, ama yalancı felsefeler için saltık
eleştirinin, usun eleştirisinin bakış açısını da sunar. Spinoza’nın ussal düşünceye güveni
anlaşıldığında, kuşkucu-despotik Aydınlanmanın Spinoza’ya yaklaşımını duygudaş
gösterme çabaları yakışıksız girişimlerdir. Ve tözü özdek olarak yorumlama girişimleri
felsefeye yabancı ideolojiye ait hermeneutik gereksizliklerdir.


Spinoza’nın düşüncesinin modern tin ile ilişkisini anlayan ve aynı zamanda ondan
modern etik karakterin belirlenimlerini öğrenenler ilkin Goethe ve Alman idealistleri
oldu. Fichte Spinoza’yı ciddi olarak incelerken, Schelling Spinozacılığın derinliklerine
dalmamış hiç kimsenin felsefede tam ve gerçek bilgiye erişemeyeceğini söylüyordu.
Hegel için, “Bir felsefeci olmak için ilkin bir Spinozacı olmalısınız; eğer Spinozacılığınız
yoksa, bir felsefeniz de yoktur.”


Özgürlük ve gerçeklik için tutkusuna karşın, Spinoza’nın geometrik yöntemi bilgi idealinin
gerisinde kalır, ve tanıtlamasız belitlerin yanına eşit ölçüde tanıtlamasız sonsuz Töz
imgesi de katılır. Spinoza için Doğa ya da Tanrı (Deus sive Natura) Birdir. Yalnızca Bir vardır
ve Bir Sonsuzdur — hiç bir Başkası ile sınırlanmayan, hiç bir olumsuzlama içermeyen
eksiksiz, arı, belirlenimsiz Töz. Spinoza’nın bu ilişkisiz, bu yalnız Tözü biricik gerçeklik
olarak alan dizgesinde başka hiçbirşey için, giderek insan için bile yer yoktur — Tanrının
bir kipi olmanın dışında. Ve kipin töz ile ilişkisi dışsaldır, eytişimsel değil. Düşüncenin ve
uzamın birliği olduğu ileri sürülen Töz güç, sağlamlık, kalıcılıktır, ve bu Tözün granit
determinizmi içinde insan Özgürlüğü yalnızca bir yanılsamadır: Doğunun saltık ya da soyut
Biri bireyselliğin eşit ölçüde saltık değerini tanımaz. Spinoza’da genç modern düşünce
henüz diyalektiğe yabancıdır, henüz karşıtların birliği kavramına erişmemiştir. Tözün
monistik belirlenimsizliği insan istencine izin vermez. Gene de — ve başka herkesten
önce — Spinoza’nın kendisi Doğuya özgü bu analitik monizmi tam olarak onu doğrulamaya
götüren aynı dikkatsizlik ile yadsır, insanı tözün zorunluğunun üzerine özgürlüğe
yükseltir, insanın onu köleleştiren tutku ve itkilerine karşı özgür, e.d. istençli ve duyunçlu
olabileceğinde, insanın moral niteliğinde diretir: Us tutkulara köle olmak zorunda değildir.
O arkaik Töz kavramı ile karşıtlık içinde, Duyunç ve İstenç özgürlüğü onun felsefesini
sözcüğün gerçek anlamında modern yapan yandır: İnsan salt ussal olduğu için değişime
ve gelişime, gerçeğin bilgisine erişmeye ve gerçeğin kendisi olmaya özgürdür.
— Aziz Yardımlı



Spinoza 24 Kasım 1632’de Amsterdam’da doğdu. Spinoza (Portekizce Bento, Latince’de Benedictus ve İbranice’de Baruh (ki “Kutlu” anlamına gelir)) Portekiz’den gelen ve dinsel baskılardan kaçmak üzere Hollanda’ya sığınan Hıristiyanlaştırılmış bir Yahudi ailede doğdu. Aile dili Portekizce idi. Ailenin bu özelliği ona İberya yarımadası ve Hollanda arasındaki tecim ilişkileri açısından bir üstünlük sağladı ve giriştikleri genel dışalım işleri ailenin parasal durumunu güçlendirdi. Yahudi geleneğinde yetiştirilmesine karşın, Spinoza 23 yaşında “yanlış görüşleri” ve “korkunç heretiklikleri” nedeniyle afaroz edildi.

Durumu “Bu beni başka bir durumda yapmayacak olduğum herhangi birşeye zorlamıyor” sözleriyle karşıladı. (Descartes da benzer olarak kendini Hollanda’ya sürgüne göndermişti.) İngiltere’de görgücüler ateist Spinoza’ya karşı acımasız idiler. Locke (dinsel Hoşgörü yandaşı olarak bilinir) onu “haklı olarak kınanan (justly decried)” yazarlar arasında sayarken, Berkeley onda “yabanıl bir imgelem” buluyor, David Hume ise Spinoza’nın mantıksal yapısına bir anlam veremediği dizgesinden “iğrenç önsav” (hideous hypothesis) olarak söz ediyordu. Hollanda’da duyunç özgürlüğü iç mezhep çatışmalarını yatıştırmayı başarmıştı. Bilimde ve ekonomik gönençte ilerleme başka hiçbir yerde Protestan Hollanda’da olduğundan daha güçlü değildi.

Goethe’nin modern felsefeyi, modern tini şekillendirmede öylesine sınrısız borcumuzun olduğu Spinoza üzerine sözleri Spinoza gibi onu da onurlandırır: “Benim doğaya kendi bakış yolum Spinoza’nınki değildir. Ama bildiklerimin tümü arasında benim görüşüm ile en iyi anlaşan kitabın adını vermem gerekseydi, bunun yalnızca Ethica olduğunu söyleyebilirim. Ateist olduğu ileri sürülen bu insan ile birlikte, Tanrıya tapınmaya giderek daha çok sarılıyorum, ve din adını verdiğiniz ve vermeniz gereken herşeyi memnuniyetle size ve dostlarınıza bırakıyorum.”



İLK 20 SAYFA

Descartes, Spinoza, Leibniz
Söylem • İnceleme • Monadoloji
Çeviren: Aziz Yardımlı

4. baskı; 11,5 × 19,5 cm; 144 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978-975-397-122-5



 KATEGORİ: FELSEFE


“Us dünyada en iyi paylaştırılan şeydir, çünkü herkes onunla öylesine iyi donatılı olduğunu düşünür ki, tüm başka şeylerde hoşnut edilmeleri çok güç olanlar bile genellikle ondan şimdiden ellerinde bulunandan daha çoğunu istemezler. Bunda tümünün aldanması olası değildir; tersine, bu sağlam yargıda bulunma ve doğruyu yanlıştan ayırdetme gücünün — ki sözcüğün asıl anlamıyla “sağ duyu” ya da “us” [le bon sens ou la raison] denilen şey budur — tüm insanlarda doğal olarak eşit olduğuna, ve böylece görüşlerimizin türlülüğünün kimi insanların başkalarından daha ussal olmalarından değil, ama yalnızca düşüncelerimizi değişik yollara yöneltmemiz ve aynı şeyleri irdelemiyor olmamız olgusundan geldiğine tanıklık eder. Çünkü iyi ansal güçlere iye olmak yeterli değildir; başlıca sorun onları iyi uygulamaktır. En büyük ruhlar en büyük erdemlere olduğu gibi en büyük erdemsizliklere de yeteneklidir; ve çok yavaş yürüyenler, eğer her zaman doğru yolu izlerlerse, gerçekte koşmalarına karşın yolun dışına çıkanlardan daha ileri gidebilirler.”
— Descartes, Söylem

“Ama en yüksek iyi başka bireyler ile birlikte, eğer olanaklı ise, böyle bir doğaya ulaşmaktır. O doğanın ne olduğunu, e.d. nasıl anlık ve Doğanın bütünü arasında varolan birliğin bilgisi olduğunu yeri geldiğinde göstereceğiz.
“O zaman uğruna çabaladığım erek budur: Böyle bir doğayı kendim için kazanmak, ve birçoklarının ona benimle birlikte erişmeleri uğruna çabalamak. Daha açık bir deyişle, başka birçoklarının benim anladığım gibi anlayabilmesi ve böylelikle anlak ve isteklerinin benim anlak ve isteklerim ile bütünüyle anlaşması için çabalamak mutluluğumun bir parçasıdır. Böyle bir amaca ulaşabilmek için, ve ayrıca bu doğaya olanaklı en büyük sayının en kolay ve en güvenilir yolla erişebilmesini sağlayacak toplumsal bir düzeni oluşturmak için, Doğayı bizi sözü edilen doğaya ulaştıracak denli anlamak zorunludur.”
— Spinoza, İnceleme

“Monad bileşiklere giren yalın bir tözden başka bir şey değildir; yalın olan hiçbir parçası olmayandır. ... Monadlar doğanın gerçek atomları ve tek bir sözcükle şeylerin öğeleridir. ... Monadlar ancak yaratılış yoluyla başlayabilir ve yokediliş yoluyla sonlanabilir. ... Dışarıdan ne töz ne de ilinek bir Monada girebilir. .... Monadların belli nitelikleri olmalıdır. ... Her Monadın başka her birinden ayrı olması zorunludur. ... Doğada hiçbir zaman biri eksiksiz olarak öteki gibi olan iki varlık yoktur. ... Yaratılmış Monad değişime açıktır.
— Leibniz, Monadoloji

İÇİNDEKİLER

RENÉ DESCARTES
Usun Doğru Yönetimi ve Bilimlerde Gerçeklik Arayışı İçin Yöntem Üzerine Söylem (1637)

BÖLÜM I 9
BÖLÜM II 16
BÖLÜM III 24
BÖLÜM IV 30
BÖLÜM V 36
BÖLÜM VI 49


BENDICTUS SPINOZA
İnsan Anlağının İyileştirilmesi ve Onu Şeylerin Doğru Bilgisine En İyi Götüren Yol Üzerine Bir İnceleme (yazım 1621/2; yayım 1677)

GOTTFRIED WILHELM LEIBNIZ
Monadoloji
(yazım: 1714; yayım: 1840)


EKLER
Kitaplar ve Yazarlar Üzerine Notlar (Aziz Yardımlı) 125
Çözümlemeler (Aziz Yardımlı) 131
Sözlükler 137
Dizin 141



 David Hume



İLK 20 SAYFA

David Hume
İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme / A Treatise of Human Nature
Çeviren: Aziz Yardımlı

(Türkçe-İngilizce)
2. baskı; 13,5 × 21,5 cm; 656 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 186 7



 KATEGORİ: FELSEFE


David Hume (ya da Home; 1711-1776) bir İskoçyalı felsefeci idi. 1738-40’da yayımladığı “İnsan Doğası Üzerine Bir İnceleme” yalnızca Hume’un değil ama bütün bir görgücü literatürün en önemli çalışmasıdır. Hume’un felsefesi Bacon, Locke ve Berkeley gibi yazarların öznel idealizmini baştan sona yineler ve kuşkucu dogmaya en küçük bir katkıda bulunmaz. Popülerlikte öncellerini gölgede bırakmasının nedeni onlardan daha tutarlı olmaktan korkmamasına, görgücülüğü en uç vargılarında sınırsızca formüle etmesine bağlıdır.

 


Karl Popper’dan Bertrand Russell’a, Viyana Çevresinden bütün bir Analitik Geleneğe yirminci yüzyılın başat felsefeciliğini esinlendiren ve yüreklendiren ad Hume’dur. Başka bir deyişle, aşağı yukarı bütün bir yüzyılın düşünce emeğini soğuran, sayısız bilinci ve ölçüsüz kaynağı ölçüsüzce tüketip bitiren Anglo-Saxon felsefeciliğinin sponsoru Hume’dur. Ek olarak, Hume’un felsefesi Kant’ın bilgiyi tam olarak Hume’un yaptığı gibi deneyime sınırlayan ve “inanca yer açmak için bilgiyi yok etmek zorunda kalan” Aşkınsal Felsefesinin de başlıca esin kaynağı olmuştur.

 

Hume’un görgül gözlemlerine göre, “olguların ‘doğruluğuna’ ilişkin kanımız duygu, bellek, ve nedensel bağlantı üzerine dayalı uslamlamalar üzerine, e.d. neden ve etki ilişkisi üzerine dayanır. ... Bu ilişkinin bilgisi a priori uslamlama yoluyla elde edilmez, ama bütünüyle deneyimden doğar. Bu nedenle deneyimin ötesinde hiçbir bilgi ve hiçbir metafizik yoktur.” Bu öncüller üzerine, Hume deneyime içkin bir metafizik geliştirir. Böylece deneyimden türetilebilecek nedensellik salt bir alışkanlık, salt ruhbilimsel bir çağrışım olurken, deneyimden türetilebilecek “bilgi” ise gerçekte bilgi olmaktan çok tümevarım ve olasılık düzleminde kalacaktır. Bu felsefede, kuşkuculuk geçici bir bilgisizlik durumu değil ama homo sapiensi yeni bir insan türüne, homo scepticusa evrimlendiren entellektüel bir etmendir. Sayı ve olgu ile ilgisiz ve ilişkisiz oldukları kabul edilen ahlak, etik ve estetik boyutları bilgiden bağışlanırken, doğa bilimlerinin kendileri de bu öznel idealizmin yorumunda içeriksiz bir tasarımlar kütlesine indirgenir. Bilimin kendisi bilgi olmamak, kuşku olmak zorundadır.

 


Kuşkucu bakış açısı herhangi bir tanıtlama üzerine, bilgi üzerine dayanmaz çünkü dayanmamalıdır. Yalnızca ruhbilimsel bir eğilim üzerine, yalnızca kuşkunun deneyimi üzerine dayanmalıdır. Ve gerçekten de ona dayanır. Amaç usa karşı önlem almak, onun sakıncalı savlarını durdurmaktır. Aslında bu gereksiz bir önlem olarak görünür, çünkü usun egemenliği bir mittir ve her durumda “us tutkulara yenik düşer.”

 


Daha sonra görgücülüğe başka birçoklarının arasında “sıradan dil felsefesi” gibi yeni bir ad daha kazandıran kimi analitik düşünürler felsefelerinin bir sıradanlık sorunu, aslında en sıradan sağ-duyunun bir sorunu olduğunu buldular. Hume’un önerdiği gibi, uslarını tutkularının hizmetine vererek onu kendi kendini çürütmenin bir aracına çevirdiler.

 


Her nasılsa, son yıllarda durum değişiyor görünmekte ve analitik felsefenin “düşüşünden” söz edilmektedir. Gene de bu konuda geç kalındığını söylemek çok doğru olmayacaktır. Aslında bir “düşüş”ten söz etmek bile gereksiz olacaktır, çünkü analitik gelenek hiçbir zaman çukurdan çıkmamıştır. Analitik geleneğin insan bilgisine hizmeti usun kendine karşı yöneltebileceği uslamlamaları geliştirmek, bilgisiz estetik, bilgisiz etik ve bilgisiz bilim davalarına hizmet etmek olmuştur.



— Aziz Yardımlı



  Freud



Sigmund Freud
Metapsikoloji
Çeviren: Aziz Yardımlı

3. baskı; 14 × 22 cm; 216 404 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 080 8  (KALIN KAPAK)



 KATEGORİ: RUHBİLİM


Avusturya İmparatorluğu’nda Freiberg’de doğan ve daha sonraki yaşamını Viyana’da geçiren Sigmund Freud (1856-1939) psikiyatride Ruhçözümleme okulunu kurdu ve insan davranışının bilinçsiz belirleyicileri üzerine büyük ölçüde tutarlı bir açıklama geliştirdi. Çok okuyan, yolculuk yapmayı ve arkeolojik nesneler toplamayı seven Freud ailesine ve dostlarına büyük bağlılık gösteren biri idi. Freud kişiliğin nörolojiye indirgenebileceğine inanan fizyolog profesör Ernst Brücke altında değerli yıllarını harcadıktan sonra, karşıt uca geçerek histerinin iyileştirilmesinde hipnoz uygulayımını kullanan Parisli psikiyatrist Charcot’ya katıldı. Viyana’ya döndükten sonra Martha Beryas ile evlendi ve özel olarak çalışmaya başladı. Bir süre sonra hipnozu bütünüyle gereksizleştiren özgür çağrışım yoluyla hastalarda patolojik belirtilerin nedenleri olan bilinçsiz ya da baskılanmış gerecin yeniden bilinçli olmasını sağlayabildiğini keşfetti. Bu işlemin sonucunda belirtiler ortadan kalkıyordu. Freud sağaltım yöntemine “psikanaliz” adını verdi. Kitapları ve konferansları bir yandan ona kısa bir süre içinde büyük ün kazandırırken, öte yandan tıp topluluğunun büyük bölümü tarafından kınanmasına yol açtı. Zamanla aralarında Eugen Bleuler ve Karl Jung da olmak üzere çok sayıda parlak araştırmacı Freud’un kuramı çevresinde çalışma grupları oluşturdu. İlk Uluslararası Psikanaliz Kongresi 1908’de Salzburg’da toplandı. 1938’de Avusturya Nazi Almanyasına katılınca Freud Viyana’dan ayrılarak son yıllarını ailesi ile birlikte Londra’da geçirdi.

Freud’un yazıları 23 ciltten oluşan The Standard Edition of the Complete Psychological Works of Sigmund Freud’da toplanmıştır. Dikkati çekici çalışmaları arasında Düşlerin Yorumu, Gündelik Yaşamın Psikopatolojisi, Totem ve Tabu, Uygarlık ve Hoşnutsuzlukları, Bir Yanılsamanın Geleceği gibi başlıklar bulunur. Metapsikoloji Freud’un ruhçözümleme kuramına geçerli bir kavramsal-dizgesel temel kazandırabilmeyi amaçlayan girişimidir.

İÇİNDEKİLER

• RUHSAL OLAYLARIN İKİ İLKESİ ÜZERİNE FORMÜLASYONLAR (1911) Formulierungen über die zwei Prinzipien des psychischen Geschehens Formulations on the Two Principles of Mental Functioning
• RUHÇÖZÜMLEMEDE BİLİNÇALTI ÜZERİNE BİR NOT (1912) Einige Bemerkungen über den Begriff des Unbewußten in der Psychoanalyse A Note On The Unconscious In Psyhoanalysis
• NARSİSSİZM ÜZERİNE BİR GİRİŞ (1914)
• İÇGÜDÜLER VE YAZGILARI (1915)
• BASKI (1915)
• BİLİNÇALTI (1915) I. Bilinçaltının Aklanması II. Bilinçsizin Çok Anlamlılığı ve Yersel Bakış Açısı III. Bilinçsiz Duygular IV. Baskının Topografi ve Dinamiği V. Bç.siz Dizgesinin Tikel Özellikleri VI. İki Dizgenin İletişimi VI. Bilinçsizin Tanısı
• DÜŞLER KURAMINA METAPSİKOLOJİK BİR EK (1917 [1915])
• YAS VE MELANKOLİ (1917)
• HAZ İLKESİNİN ÖTESİNDE (1920)
• EGO VE İD (1923) Önsöz I. Bilinç ve Bilinçaltı II. Ben ve O III. Ben ve Üst-Ben (Ben İdeali) IV. İçgüdülerin İki Sınıfı V. Benin Bağımlılıkları
• MAZOŞİZMİN EKONOMİK SORUNU (1924)
• ‘GİZEMLİ BLOKNOT’ ÜZERİNE BİR NOT (1925)
• YADSIMA (1925)



İLK 20 SAYFA

Sigmund Freud
Eşeysellik Kuramı Üzerine Üç Deneme
Çeviren: Aziz Yardımlı

2. baskı; 13,5 × 21,5 cm; 120 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 085 3  



 KATEGORİ: RUHBİLİM



Avusturya İmparatorluğu’nda Freiberg’de doğan ve daha sonraki yaşamını Viyana’da geçiren Sigmund Freud (1856-1939) psikiyatride Ruhçözümleme okulunu kurdu ve insan davranışının bilinçsiz belirleyicileri üzerine büyük ölçüde tutarlı bir açıklama geliştirdi. Çok okuyan, yolculuk yapmayı ve arkeolojik nesneler toplamayı seven Freud ailesine ve dostlarına büyük bağlılık gösteren biri idi. Freud kişiliğin nörolojiye indirgenebileceğine inanan fizyolog profesör Ernst Brücke altında değerli yıllarını harcadıktan sonra bu kez de karşıt uca geçerek histerinin iyileştirilmesinde hipnoz uygulayımını kullanan Parisli psikiyatrist Charcot’ya katıldı. Viyana’ya döndükten sonra Martha Beryas ile evlendi ve özel olarak çalışmaya başladı. Bir süre sonra hipnozu bütünüyle gereksizleştiren özgür çağrışım yoluyla hastalarda patolojik belirtilerin nedenleri olan bilinçsiz ya da baskılanmış gerecin yeniden bilinçli olmasını sağlayabildiğini keşfetti. Bu işlemin sonucunda belirtiler ortadan kalkıyordu. Freud sağaltım yöntemine “psikanaliz” adını verdi. Kitapları ve konferansları bir yandan ona kısa bir süre içinde büyük ün kazandırırken, öte yandan tıp topluluğunun büyük bölümü tarafından kınanmasına yol açtı. Zamanla aralarında Eugen Bleuler ve Karl Jung da olmak üzere çok sayıda parlak araştırmacı Freud’un kuramı çevresinde çalışma grupları oluşturdu. İlk Uluslararası Psikanaliz Kongresi 1908’de Salzburg’da toplandı. 1938’de Avusturya Nazi Almanyasına katılınca Freud Viyana’dan ayrılarak son yıllarını ailesi ile birlikte Londra’da geçirdi.

 


Freud altı kez bakımdan geçirdiği Eşeysellik Kuramı Üzerine Üç Deneme’sini Düşlerin Yorumu’ndan sonra en önemli ikinci çalışması olarak gördü. Bu çalışma ruhçözümlemenin kavramlar dizgesinin, bütün bir metapsikolojinin ağırlık noktasıdır: Çocuk eşeyselliği doğuştandır ve gerçekte bütün bir baskı fenomeninin ve ona bağlı çok-şekilli belirlenim ve belirtilerin önkoşuludur. Yetişkin kişilik yapısı çocuk eşeyselliğinin kazandığı belirlenimler (= sınırlanmalar ya da baskılar) üzerine dayanırken, doğal olandan çeşitli düzeylerde sapmalar ve en sonunda eşeysel kimliğin evrilmeleri çeşitli baskı düzenekleri ile karşılanan acılı yaşantıların tür ve yeğinliği tarafından belirlenir. — Aziz Yardımlı



İLK 20 SAYFA

Sigmund Freud
Bir Yanılsamanın Geleceği • Uygarlık ve Hoşnutsuzlukları
Çeviren: Aziz Yardımlı

3. baskı; 13,5 × 21,5 cm; 152 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 079 2 
88 TL



 KATEGORİ: RUHBİLİM


Avusturya İmparatorluğu’nda Freiberg’de doğan ve daha sonraki yaşamını Viyana’da geçiren Sigmund Freud (1856- 1939) psikiyatride Ruhçözümleme okulunu kurdu ve insan davranışının bilinçsiz belirleyicileri üzerine büyük ölçüde tutarlı bir açıklama geliştirdi. Çok okuyan, yolculuk yapmayı ve arkeolojik nesneler toplamayı seven Freud ailesine ve dostlarına büyük bağlılık gösteren biri idi. Freud kişiliğin nörolojiye indirgenebileceğine inanan fizyolog profesör Ernst Brücke altında değerli yıllarını harcadıktan sonra, bir kez de karşıt uca geçerek histerinin iyileştirilmesinde hipnoz uygulayımını kullanan Parisli psikiyatrist Charcot’ya katıldı. Viyana’ya döndükten sonra Martha Beryas ile evlenen Freud özel olarak çalışmaya başladı. Bir süre sonra hipnozu bütünüyle gereksizleştiren özgür çağrışım yoluyla hastalarda patolojik belirtilerin nedenleri olan bilinçsiz ya da baskılanmış gerecin yeniden bilinçli olmasını sağlayabildiğini keşfetti. Bu işlemin sonucunda belirtiler ortadan kalkıyordu. Freud sağaltım yöntemine “psikanaliz” adını verdi. Kitapları ve konferansları bir yandan ona kısa bir süre içinde büyük ün kazandırırken, öte yandan tıp topluluğunun büyük bölümü tarafından kınanmasına yol açtı. Zamanla aralarında Eugen Bleuler ve Karl Jung da olmak üzere çok sayıda parlak araştırmacı Freud’un kuramı çevresinde çalışma grupları oluşturdu. İlk Uluslararası Psikanaliz Kongresi 1908’de Salzburg’da toplandı. 1938’de Avusturya Nazi Almanyasına katılınca Freud Viyana’dan ayrılarak son yıllarını ailesi ile birlikte Londra’da geçirdi.


Bir Yanılsamanın Geleceği
(1927) din üzerine Aydınlanma tininde yazılan en yüzeysel eleştirilerden biridir. Freud bu denemesinde görüşlerini “inançlı bir ateistin” bakış açısından sunar ve dinsel inancı gerçekleşmemiş çocukluk dileklerine bağlı bir “sinirce” sorunu olarak, ve dinsel öğretileri dilek gerçekleşmesi tarafından güdülenen bir inançlar kütlesi olarak görür. Böylece dini insan duygusunu ilgilendiren bir konu olarak değil, ama sonlu pozitif bilginin kötü almaşığı olarak yargılar. Freud duygunun bir sinirce olmadığını gözden kaçırmış görünür, ve Tanrı tasarımı altında düşünülen sonsuzun “kendi başkasında kendini bulma” olarak sevgi ya da Eros olduğunu, böyle duygu sonsuzunun sevgiden başka birşey olmadığını görmeyi istemez.


1929’da Nazizmin Almanya’da ve Avusturya’da büyüyen gücünün gözdağı altında yazılan Uygarlık ve Hoşnutsuzlukları genel olarak kültürü insan doğasındaki ruhbilimsel kökenleri ile ilişkilendirir ve kültürel insanın ruhsal yapısında yatan baskılanmış bilinçsiz öğelerin bütün bir insan yazgısında oynayabileceği rolü irdeler. “Usun üzerinde hiçbir yetke yoktur” diyebilen Freud uygarlığın yazgısının usa ve istence bağlı olmadığını, ama içgüdünün, aslında özerk bir Yoketme İçgüdüsünün keyfine kaldığını düşünüyormuş izlenimini verir. — Aziz Yardımlı



Raymond Fancher
Ruhbilimin Öncüleri
Çeviren: Aziz Yardımlı

2. baskı; 13,5 × 21,5 cm; 320 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 014  



 KATEGORİ: RUHBİLİM


“Çağdaş ruhbilimin temelinde üç yüzyıldan daha uzun bir sürelik araştırma ve kurgu birikim yatar — her zaman özgün, sık sık gözüpek, zaman zaman yanlış. Bu kitap Descartes’tan Skinner’e hayranlık verici bir bireyler galerisi içinden bu saygın bilimin evrimini izlemektedir.

Öncülerden kimileri özenli deneycilerdi:
— Erken bir yaşta sinir dürtüsünün hızını ölçebilen bir alet geliştiren ve bundan birkaç yıl sonra insan görüşünün doğası üzerine dikkate değer bir araştırmalar dizisine girişen Hermann Helmholtz.
— Sindirim fizyolojisi alanındaki anıtsal çalışmaları koşullu tepkenin bulunuşuna ve modern davranışçılığın kuruluşuna götüren Ivan Pavlov.
— Nörolojik bir anlık modeli geliştirme düşüncesi ile başlayan ve çok geçmeden ruhçözümleme pankartı altında eksiksiz bir entellektüel devrim başlatan Sigmund Freud.

Bu renkli yorumda, çağdaş ruhbilimin öncülerinin çalışmalarının ışığı altında görülen ruhbilimin tarihi dolaysızca ve heyecan vererek şekillenir. Bu özsel arkatasarı sağlayan “Ruhbilimin Öncüleri” tüm ölçün ruhbilim derslerine değerli bir ek çalışmadır..”

RAYMOND E. FANCHER Kanada, Ontario’da York Üniversitesinden yardımcı profesördür. Ayrıca Sigmund Freud üzerine başarılı bir yorumsal yaşamöyküsü olarak “Psychoanalytic Psychology” başlıklı bir çalışması daha vardır.



  Herbert Marcuse



İLK 20 SAYFA

Herbert Marcuse
Tek-Boyutlu İnsan
İleri İşleyim Toplumunun İdeolojisi Üzerine İncelemeler
Çeviren: Aziz Yardımlı

4. baskı; 13,5 × 21,5 cm; 224 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 013 6 • TÜKENDİ



 KATEGORİ: TOPLUMBİLİM; KÜLTÜR



“İnsan soyunu silip süpürebilecek bir atomik yıkım gözdağı bu tehlikeyi sürdüren güçlerin kendilerini korumaya da hizmet etmez mi? Böyle bir yıkımı önleme çabaları onun çağdaş işleyim toplumundaki gizil nedenlerinin araştırılmasının üzerine gölge düşürür. Bu nedenler kamu tarafından tanınmamış, açığa serilmemiş, saldırılmamış kalırlar, çünkü dışarıdan gelen — Doğudan Batıya, Batıdan Doğuya — pek açık gözdağı önünde gerilerler. Eşit ölçüde açık olan şey hazır olma, uçurumun kıyısında yaşama, meydan okumayı karşılama gereksinimidir. Yoketme araçlarının barışçıl üretimine, savurganlığın eksiksizleştirilmesine, savunanları ve savunduklarını sakatlayan bir savunma için eğitilmeye boyun eğiyoruz.

"Ve gene de bu toplum bir bütün olarak usdışıdır. Üretkenliği insan gereksinim ve yetilerinin özgür gelişimini yokedicidir, barışı sürekli savaş gözdağı tarafından sürdürülür, büyümesi varoluş için — bireysel, ulusal, ve uluslararası — savaşımı barışçıllaştırmanın gerçek olanaklarının baskılanması üzerine bağımlıdır. Toplumumuzun önceki, daha az gelişmiş evrelerini karakterize etmiş olandan çok ayrı olan bu baskı bugün doğal ve teknik bir hamlık konumundan değil ama tersine bir güç konumundan işlemektedir.”


HERBERT MARCUSE ÜZERİNE / AZİZ YARDIMLI


Tek-Boyutlu İnsan İçin Arkasöz
Aziz Yardımlı

Yeni-Solun Babası olarak bilinen Herbert Marcuse (1898-1979) Frankfurt Okulunun ikonudur. Berlin’de Yahudi bir ailede doğdu; Alman Ordusunda Birinci Dünya Savaşına katıldı; 1922’de Ph.D. tezini Freiburg Üniversitesinde tamamladı; Edmund Husserl ve Heidegger ile birlikte çalıştı; 1933’te Frankfurt Araştırma Kurumu’na katıldı; aynı yıl ABD’ye yerleşti ve 1940 ABD yurttaşı oldu; 1940’ta Us ve Devrim’i yayımladı.

Felsefeyi bir “ideoloji” olarak gören Marcuse Proleteryanın dizge ile bütünleşerek devrimci niteliğini yitirdiğini düşünmesine karşın Marxizme bağlı kalabileceğini düşündü. Devrim olduğunu düşündüğü total kültürel dönüşümü “en alttakiler”den, dünyanın talihsizlerinen beklemeyi sürdürdü. Buna ek olarak, teknolojiyi özerk bir güç olarak, bütün bir kültürel dönüşümün insandan özerk öznesi olarak kabul etti. Karşıtlıksız tek-boyutlu İnsanın benzer olarak karşıtlık boyutunu yitiren Toplumunun devrimci dönüşümü, Marcuse’nin çözümlemesine göre, özerk bir politik güç karakterini kazanan teknoloji ve otomasyon tarafından başarılacak, tek-boyutlu İnsan Özgürlüğünü ve Kurtuluşunu ona egemen olan altyapı yoluyla kazanacaktır. Altyapı belirleyicidir.

Marcuse’nin tarihsel materyalist öncüllerine göre, tek-boyutlu insan istençsiz, özgürlüksüz bir nesne, bir bakıma doğa yasalarına benzer direnilmez güçler altında duran bir şeydir. Birey değildir çünkü birey olmak kendisi olmaktır. Ama tek-boyutlu insanın kendisi onu belirleyen alt-yapıdır. Tek-boyutlu insan karşıtlık niteliğini yitirmiş insandır çünkü onu belirleyen yabancı güdüleri olumsuzlayacak bir moral belirlenimden, ona var olanı olumsuzlama yeteneğini veren duyunçtan yoksundur. Tek-boyutlu insan “A = A” denkleminde anlatılır, ve böyle salt kendine özdeş insan kendisinde bu denklemi bozacak bir özden, ona değişim ve gelişim yeteneği verecek bir insan doğasından, onun yalancı kendisi ile karşıtlık içinde duran gerçek bir benlikten yoksundur. Tek-boyutlu insan eylemsiz insandır:

Marcuse “iki-boyutlu” insan, ya da onun simgeciliğini bir yana bırakırsak, “ussal-insan,” doğru olanı duyuncu ile belirleybilen, kendi istencini özgürce uygulayabilen ve toplumsal ve politik varoluşunun düzenini ussal duyuncu ve ussal istenci ile belirleyebilen bir insan kavramına yabancıdır. Ya da eğer kendisi bu yabancılığı yadsıyacaksa, portresini çizdiği tek-bloyutlu insanın kendisi öyledir. Onun insanı varoluşçu ya da nihilistik, umutsuz ve kötümser, usdışı ve istençsiz, özgürlüksüz ve duyunçsuz bir insandır—tek bir sözcükle, özsüz, böylece özgürlüksüztür. Böyle “insan” postmodern karakteri postmodernist komedyenlerden çok daha önce cisimselleştiren usdışı kendiliktir. Gerçekte, insan değildir; yalnızca saçma insan, dünyaya fırlatılmış bir Dasein, yabancılaşmış bir posadır. Böyle insan özsel olarak özgür, ussal, duyunçlu olan, kendini bilme ve böylece kendisi olma yeteneğini taşıyan insan değildir. Tek-boyutlu insan altyapının denetimine yakalanmış, giderek her zaman dışsal güçlerin denetiminde olan bir köledir. Kendi için karar verme yetisinden yoksundur, haksız ve eğri ve kötü olana karşı çıkma, karşıtlık gösterme gibi bir yeteneği yoktur. Dilediğini seçebilir çünkü moral doğrusu ve eğrisi, iyisi ve kötüsü belirli bir öz ile değil, ama anlamsız varoluşu ile görelidir. Böyle insan istenç değil ama özençtir. Bu belirlenimsizlik içinde, herşeyi seçebilir, herşey olabilir, iyinin ve kötünün ötesinde, daha doğrusu gerisindedir. Bu aptallık içindey, yalnızca aldatılmayı, manipule edilmeyi, sömürülmeyi ve ezilmeyi ve ölmeyi bilir. Bu nedenle varoluş koşullarını iyileştirme gücünden yoksundur, ve kurtarılmalıdır. Bu kurtarıcı Karl Marx’tır, ya da Lenin, Stalin, Mao ve benzerlerinin entellektüel kalıtlarıdır. Marcuse, kendisinden başka herkesin öyle olduğuna inanmamasına karşın, sonuna dek, ve ironik ve trajik olarak, Marxist olduğunu vurgulamada diretir. Leninist vb. değildir. Ama ayrımın nerede yattığını saptamada başarılı değildir.

Marcuse Yurttaş ve Yurttaş Toplumu gibi kavramlara da yabancıdır. İstenç, duyunç, özgürlük olmadığına göre, aslında bunlar Marx’ın materyalist öğretisi gereği birer “metafizik” olduklarına göre, Yurttaş Toplumu da düşlemsel bir kurgudur, reel değildir. Hiç kuşkusuz tüm toplumlar Yurttaş Toplumu, ve tüm uyruklar kendi istençleri olan Yurttaşlar değildir. Batı dışında, dünyanın geri kalanı ezici despotik kültürleri şu ya da bu özel biçimler ile sürdürmekte, kültürel çoğulculuğun tözünü sağlayan halklar, kitleler, yığınlar dile gelmez kültürel gerilikleri içinde despotik partilerin ve önderlerin istençlerine boyun eğmekten daha iyisin bilmemektedir. Yeryüzünün bu engin kültür alanları, çok-kültürlülüğün bu arabesk, grotesk ve prosaik dünyaları henüz ideolojinin denetimi altına alınabilirdir ve edimsel olarak ideolojinin denetimi altındadır çünkü böyle insanlar korkmaya, sinmeye, boyun eğmeye yeteneklidir, çünkü ideoloji varoloşunu ancak aldatılan, ancak bilinçsiz, ancak istençsiz ve özgürlüksüz kitlelelerin varoluşunda bulabilir. Bu kültürel-çoğulculuk evreninde Hak, Ahlak, Törellik kavramları henüz ancak cılız reelleşmeleri içindedir. Böyle tinlerde beslenenmeyi sürdüren İdeoloji modern yurttaş toplumunda arkaiktir, çünkü özgür insana kurtuluş önerdiği zaman, modern yurttaşa köle olduğunu bildirdiği zaman özgürlüğü hiçbir zaman tanımamış bir kültürel geriliğe ait olduğunu belgeler. Marcuse insanlığın kurtuluşunu böyle “iki-boyutlu” kitlelerde bulmada diretse de, daha gerçekçi bir umut olarak materyal güçlere daha güçlü olarak sarılır. Özgür insanın problemlerini onları çözmek için yarattığı gibi bir kavrayış henüz böyle bilince ulaşmamıştır.

MARCUSE’NİN HEIDEGGERCİ MARXİZMİNİN BELGİLERİNE ÖRNEKLER:
“Otomasyon, bir kez genel özdeksel üretim süreci olur olmaz, bütün toplumu devrimcileştirecektir.”
“Teknolojik dönüşüm aynı zamanda politik dönüşümdür,”
“Bu toplumun totaliter özellikleri karşısında, teknolojinin ‘yansızlığı’ biçimindeki geleneksel düşünce bundan böyle ileri sürülemez.”
“Toplum özgür bir toplum olabilmek için ilkin tüm üyeleri için özgürlüğün özdeksel ön-gereklerini yaratmalıdır.”
“Toplum köleliği hoş ve belki de giderek duyumsanmaz kılan gereksinimleri doyurmakla kurtuluş gereksiniminin hakkından gelir. ... işleyim uygarlığının ileri alanlarında emekçi sınıflar belirleyici bir dönüşüme uğrar.”
“Şimdiye dek Usun tarihsel işlevi o denli de yaşamak, iyi yaşamak, ve daha iyi yaşamak itkisini bastırmak ve giderek yoketmek olmuştur—ya da bu itkinin amacına ulaşmasını ertelemek ve üzerine aşırı bir bedel koymak.”
“Aristotelesci biçimsel mantığın kısırlığı sık sık belirtilmiştir. Felsefi düşünce bu mantığın yanında ve giderek dışında gelişti.”
“Eytişimsel mantık biçimsel olamaz çünkü ‘olgusal/reel’ olan tarafından belirlenir”
“Dirimsiz nesneler ... salt varoluşları yoluyla, kendilerine ilişkin hiçbirşey bilmedikleri eşitliklere katılırlar. Öznel olarak, doğa ansal değildir—matematiksel terimlerde düşünmez. Ama nesnel olarak, doğa ansal yapıdadır—matematiksel terimlerde düşünülebilir.”Arkasöz:

Tepe

İÇİNDEKİLER


İçindekiler

 

Giriş
Eleştirinin Felci: Karşıtlıksız Toplum

Tek-Boyutlu Toplum

1: Yeni Denetim Biçimleri
2: Politik Evrenin Kapanışı
Toplumsal Değişimin Durdurulması
Durdurmanın Getirebilecekleri
Gönenç Devleti ve Savaş Devleti

3: Mutsuz Bilincin Yenilmesi: Yüceltmenin Baskıcı Çözülüşü 
4: Söylem Evreninin Kapanışı
Total Yönetimin Dili
Total Yönetimin Araştırması

Tek-Boyutlu Düşünce

5: Olumsuz Düşünme: Yenilmiş Başkaldırı Mantığı
6: Olumsuz Düşünmeden Olumlu Düşünmeye:
  Teknolojik Ussallık ve Baskıcı Egemenliğin Mantığı
7: Pozitif Düşünmenin Utkusu: Tek-Boyutlu Felsefe

Almaşıkların Şansı

 8: Felsefenin Tarihsel Üstenimi
 9: Kurtuluş Yıkımı
10: Vargı

Kısa Bir Sözlük
Tek-Boyutlu İnsan İçin Arkasöz / Aziz Yardımlı

Tepe



İLK 20 SAYFA

Herbert Marcuse
Eros ve Uygarlık
Freud Üzerine Felsefi Bir İnceleme
Çeviren: Aziz Yardımlı

4. baskı; 13,5 × 21,5 cm; 184 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 187 4



 KATEGORİ: RUHBİLİM; KÜLTÜR


 

 

 

Herbert Marcuse (1898-1979) felsefe doktorasını Freiburg Üniversitesinden aldı. 1920’de Heidegger’in Varlık ve Zaman’ını okuduktan sonra aynı üniversiteye dönerek Heidegger ile çalıştı. 1933’te Frankfurt’ta Marxist eğilimli Toplumsal Araştırma Kurumuna katıldı. 1940’ta ABD uyruğuna geçti ve II. Dünya Savaşı sırasında US Office of Strategic Services’te (CIA’in önceli) Almanya hakkındaki istihbarat raporlarının analizinde görev aldı. 1952’de politik kuramcı olarak meslek yaşamını Columbia, Harvard, Brandeis ve son olarak California Üniversitelerinde sürdürdü. Marcuse tüm Marxizmine karşın despotik kutarıcı rolünü üstlenmedi. “Yeni solun babası” olarak görülmekten de hoşlanmadı ve bu adlandırmayı reddetti.

 


Soğuk Savaş ikliminde yazılan Eros ve Uygarlık (1955) “deneysel bir inceleme” karakterini taşır. Ek olarak bir “eleştiri” karakterini de taşır. Bir inceleme olarak, ruhbilimsel kategorilerin bundan böyle “politik kategoriler oldukları” ve bugün “Eros uğruna kavganın politik kavga” olduğu görüşünü öncülü olarak alır. Bir eleştiri olarak, Freud’un ruhçözümleme kuramının yazarın kişisel perspektifinden bir yorumunu sunar.

 


İçgüdünün ve onun ayrışma ürünleri olan ruhsal belirlenimlerin “politik” işlev kazanması tarihte sürpriz bir fenomen, neredeyse tarihin kendisinin yolunu şaşırması gibi birşeydir. Bu olgu istenci insan tarihinde belirleyici etmen olmaktan çıkarır. İnsanlığın yazgısına karar verecek olan etmen bundan böyle Eros ve Ölüm İçgüdüsü arasında yer almakta olan çatışmada üstünlüğü ele geçirecek olan yandır. Ve bu özsel olarak erotik kavganın sonucu bir olumsallık sorunudur.

 


Marcuse’nin eleştirel çözümlemesi tarihin sürecinde olduğu gibi Freud’un metapsikolojisinde de kimi uyarlamaları gerektirir. Ruhçözümleninin birincil kavramı olan baskı kavramı Marcuse’nin fenomenolojik-ontolojik yorumunda politik baskı olarak yeniden formüle edilir. Buna göre “bilinçsiz” olanın yeri bilinç tarafından, hiç olmazsa ön-bilinç tarafından alınır. (Daha sonra kimi yorumcular daha da radikal bir yaklaşımla bilinçaltınnın yapısının “dilin” yapısı ile bir olduğunu söyleyeceklerdi.) Bu bilinçli politik “baskı” bilinçsiz yığınları ve kitleleri özgür istenç kavramından bağışlar, tarihi öznesiz bırakır, yurttaş toplumunu gereksiz bir kurguya indirger, ve sonuçta kitle demokrasisi yalnızca “baskının içe yansıtılmasının aracı” olur. Bireyler kitlesel tüketim süreçlerine uyarlanırken, toplum moral olgunluktan ve sorumluluktan yoksun bir kitle olarak sürekli manipülasyon altında tutulur ve Devlet egemenlik Logosunun sindirme aygıtı olur. Tarih dünya-tininin tarihi değil ama özgürlüğe yeteneği ve hakkı olmayan bir insanlık üzerindeki egemen Birin komplosudur. Her nasılsa, bir içgüdü simgesi olarak Eros kavgacı bir Erosa dönüşecek ve Logos ile hesaplaşacaktır. — Aziz Yardımlı

 

 

 

İçindekiler


Politik Önsöz 1966 11
Birinci Yayıma Önsöz 19
Sunuş 21

ANABÖLÜM BİR
OLGUSALLIK İLKESİNİN EGEMENLİĞİ ALTINDA


1. Ruhçözümlemedeki Gizli Eğilim 27
Haz ilkesi ve olgusallık ilkesi
Soysal ve bireysel baskı
Uygarlıkta “baskılanmışın geri dönüşü”
Uygarlık ve istek: Vazgeçmenin ussallaştırılması
Kurtuluşun aracı olarak “geçmiş şeylerin anımsanması”

 


2. Baskılanmış Bireyin Kökeni (Özgelişim) 32
Karşıtların dinamik bir birliği olarak ansal aygıt
Freud’un içgüdüler kuramındaki evreler
Birincil içgüdülerin ortak tutucu doğası
Nirvana ilkesinin olanaklı üstünlüğü
O, Ben, Üst-Ben
Ruhun “cisimselleşmesi”
Freud’un temel kavrayışının değerlendirmesi
Freud’un ruhbilimindeki tarih yorumunun çözümlemesi
Baskı ve “artık-baskı” arasındaki ayrım
Yabancılaşmış emek ve performans ilkesi
Eşeyselliğin örgütlenişi: Haz üzerindeki tabular
Yoketme içgüdülerinin örgütlenişi
Uygarlığın öldürücü eytişimi

3. Baskıcı Uygarlığın Kökeni (Soygelişim) 50
Bireysel Benin “arkaik kalıtı”
Birey ve küme ruhbilimi
İlksel horda: Ayaklanma ve egemenliğin yeniden kuruluşu
Suçluluk duygusunun ikili içeriği
Devrimin başarısızlığı
Ana-imgelerindeki ve baba-imgelerindeki değişimler

 


4. Uygarlığın Eytişimi 63
Yokolmaya karşı savunmanın güçlendirilmesi için gereksinim
Uygarlığın yüceltme için istemi (eşeyselsizleştirme)
Erosun (yaşam içgüdüleri) zayıflamasr; yokediciliğin salınması
Üretkenlikteki ilerleme ve egemenlikteki ilerleme
İşleyimsel uygarlıkta yeğinleşmiş denetimler
Baba ile savaşımın gerilemesi
Yabancılaşmanın tamamlanışı
Yerleşik olgusallık ilkesinin dağılışı

 


5. Felsefi Arasöz 78
Batı felsefesinin geleneğinde Freud’un uygarlık kuramı
Saldırgan ve aşan özne olarak Ben
Egemenlik mantığı olarak Logos
Egemenlik mantığına karşı felsefi protesto
Varlık ve oluş: Aşkınlığa karşı süreklilik
Aristoteles, Hegel, Nietzsche’de ilksiz-sonsuz geri-dönüş
Varlığın özü olarak Eros

 


ANABÖLÜM İKİ
OLGUSALLIK İLKESİNİN ÖTESİNDE
6. Yerleşik Olgusallık İlkesinin Tarihsel Sınırları 93
Darlık ve egemenliğin eskimesi
Yeni bir olgusallık ilkesi hipotezi
Baskıcı-olmayan uygarlığa doğru içgüdüsel dinamik
Hipotezi doğrulama sorunu
7. Düşlem ve Ütopya 100
Usa karşı düşlem
“Arkaik geçmiş”in saklanması
Düşlemin gerçeklik değeri
Baskısız ve endişesiz yaşam imgesi
Olgun bir uygarlıktaki gerçek kurtuluş olanağı
İlerlemenin bir yeniden tanımı için gereksinim


8. Orfeus ve Narsissus İmgeleri 110
Baskıcı-olmayan uygarlık altında insan varoluşunun arketipleri
Prometheus’a karşı Orfeus ve Narsissus
Usun tiranlığına karşı, ölüme karşı Erosun mitolojik savaşımı
Duyusal kültürde insan ve doğanın barışması

 


9. Estetik Boyut 118
Duyarlığın bilimi olarak estetik
Haz ve özgürlük, içgüdü ve ahlak arasında uzlaşma
Baumgarten, Kant ve Schiller’in estetik kuramları
Baskıcı-olmayan bir kültürün öğeleri
Çalışmanın oyuna dönüşmesi

 


10. Eşeyselliğin Erosa Dönüşümü 131
Egemenliğin ortadan kaldırılması
Eşey içgüdüleri üzerindeki etki
Eşeyselliğin kendini Erosa “yüceltmesi”
Özgür yüceltmeye karşı baskıcı yüceltme
Baskıcı-olmayan toplumsal ilişkilerin doğuşu
İnsan yetilerinin özgür oyunu olarak çalışma
Libidinal çalışma ilişkilerinin olanağı

 


11. Eros ve Thanatos 145
Yeni us düşüncesi: Doyumun ussallığı
Libidinal ahlak
Zamanın akışına karşı savaşım
Eros ile ölüm ilişkileri arasındaki ilişkide değişim

 


SONSÖZ:
Yeni-Freudcu Revizyonizmin Eleştirisi 154

 


Sözlük ve Kısa Açıklamalar 175
Dizin 181



Herbert Marcuse
Estetik Boyut
Sanatın Sürekliliği: Marxist Estetiğin Bir Eleştirisine Doğru
Çeviren: Aziz Yardımlı

1. baskı; 13,5 × 21,5 cm; 80 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 054 4



 KATEGORİ: ESTETİK; KÜLTÜR


“Sanatın evrenselliği tikel bir sınıfın dünyasında ve dünya görüşünde temellendirilemez, çünkü sanat somut bir evrenseli, insanlığı (Menschlichkeit) öngörür ki, hiçbir tikel sınıf, giderek proletarya, Marx’ın ‘evrensel sınıfı’ bile ona katılamaz. Sevinç ve üzüntünün, kutlama ve umutsuzluğun, Eros ve Thanatos’un acımasızca içiçe geçişleri sınıf savaşımının sorunlarına çözündürülemez.” Karşıdevrim ve Başkaldırı’da kısaca getirilen bir kavramı geliştiren Marcuse burada Marxist estetik kuramın eksikliklerini ele alır ve sanatın toplumun duyuncu olarak işlev görmesini öngören bir eytişimsel estetiği araştırır. Marcuse sanatın din ve felsefenin sonuçsuz kaldığı yerde biricik anlatım biçimi olduğunu ileri sürer ve estetiğin tek-boyutlu bir toplumda iki-boyutlu bir eleştiri için son sığınağı sağladığını belirtir.

Tek-Boyutlu İnsan ve Eros ve Uygarlık başlıklı kitapları ile tanınan Herbert Marcuse (1896-1979) Frankfurt Okulu’nun kurucuları arasındaydı. Üniversiteyi “toplumda özgür konuşmanın ve gerçek eleştirel düşünmenin bir vahası” olarak görmekten vaz geçmeyen Marcuse’nin üstlendiği son görev Kaliforniya Üniversitesinde, San Diego, felsefe profesörlüğü oldu.



İLK 20 SAYFA



Herbert Marcuse
Us ve Devrim
Hegel ve Toplumsal Kuramın Doğuşu

Çeviren: Aziz Yardımlı

3. baskı; 13,5 × 21,5 cm; 304 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 003 7


 KATEGORİ: TOPLUMBİLİM; FELSEFE


“ALMAN İDEALİZMİ FRANSIZ DEVRİMİNİN KURAMI olarak adlandırılmıştır. Bunun anlamı Kant, Fichte, Schelling ve Hegel’in Fransız Devriminin kuramsal bir yorumunu sunmuş olmaları değil, ama felsefelerini büyük ölçüde Fransa’dan gelen meydan okumaya, devlet ve toplumun ussal bir temelde yeniden örgütlenmeleri yoluyla toplumsal ve politik kurumların bireyin özgürlük ve çıkarı ile uyumlu kılınmaları istemine bir karşılık olarak yazmış olduklarıdır. Terörü sert bir biçimde eleştirmelerine karşın, Alman idealistlerinin tümü de devrimi coşkuyla karşıladılar ve onu yeni bir dönemin şafağı olarak adlandırdılar. Ve tümü de temel felsefi ilkelerini devrimin ileri sürdüğü ideallere bağladılar.” — Hebert Marcuse, "Us ve Devrim"den


ARKA KAPAK YAZISI / AZİZ YARDIMLI


Bir Yahudi ailede doğan Herbert Marcuse (1898-1979) Birinci Dünya Savaşına ve Spartaküs ayaklanmasına katıldıktan sonra, 1922’de Freiburg Üniversitesinde Alman Yazını üzerine bir doktora derecesi aldı. 1928’de Freiburg’a geri dönerek daha sonra Habilitasyonunu engelleyecek ve Nazi Partisine katılacak öğretmeni Heidegger’in asistanı oldu. 1933’te Frankfurt Okuluna katılan Marcuse Nazilerin erki ele geçirmesinden sonra okulun üyelerinin çoğunun yaptığı gibi ABD’ye göç etti ve 1940’ta ABD uyruğuna geçti. II. Dünya Savaşı sırasında CIA’nın önceli olan Office of Strategic Services için Almanya’nın Nazilerden temizlenmesi ile ilgili çeşitli görevlerde yer aldı. Amerikan üniversitelerinde (Columbia, Harvard, California) politika bilimi ve Rusya ile ilgili bölümlerde profesörlük yapan Marcuse savaş karşıtı öğrenci protestolarının ve hippie deviminin öncülüğünü üstlenen Yeni Solun babası olarak kabul edildi.

Bir Marcuse klasiği sayılan Us ve Devrim (1941) Hegel’in yapıtları için geniş bir İçindekiler ve Dizin çalışmasıdır. Marcuse Hegel’in felsefesini bir altyapı türevi olarak yorumlar. Böyle görelileştirilmiş bir Hegel’in Hegel olduğundan kuşku duyan daha yeni yazarlar genellikle Frankfurt Okulunun neo-Marxist Eleştirel Kuramının bileşenleri arasında ‘Hegel’ adından söz etmezler.

Kozmopolitan bir politik program ileri sürmesine karşın, Frankfurt Okulunun kuruluşu, desteklenmesi ve büyümesi ile ilgili adların tümü de Yahudi kökenli idi: Felix Weil, Carl Grünberg, Karl Korsch, Friedrich Pollock, Theodor Adorno, Max Horkheimer, Walter Benjamin, Georg Lukács, Erich Fromm, Wilhelm Reich, Leo Löwenthal. — Hiç kuşkusuz Institut für Sozialforschung kapalı bir dinsel topluluk değildi. Sorun Batı yurttaş toplumlarında Okulun kapısını çalacak eşit ölçüde heyecanlı entellektüelin bulunmayışı, kurtuluşçu mesihçiliğin ön-modern gelenek tinine ait bir motif olması, özellikle Duyunç Özgürlüğünü kabul eden ülkelerde özel Mülkiyeti ortadan kaldırma adına özgür İstencin kendisini toptan yoketme ilkesinin kabul edilemezliği idi. Frankfurt Okulunun amacı “Kapitalist Toplum” olarak nitelediği modern Yurttaş Toplumuna almaşık olarak Marxist ilkeler üzerine dayalı bir toplum biçiminin kuramını geliştirmekti. Sovyet Marxizminin bu ‘ideale’ uygun bir toplum modeli üretemediği düşünülüyordu. Okul amacında başarılı olamasa da 1960’ların karşı-kültür akımlarında açıkça duygudaş bir yanıt buldu. Yurttaş Toplumu kavramını ve demokratik İstenci reddeden ve kitlenin göreli politik geriliğini egemen sınıfın komplosu olarak, Yurttaş Toplumunu ise “yönetilen toplum” olarak, istençsiz ve dolayısıyla sorumluluğa yeteneksiz bir kurban olarak yorumlamada direten Okula hiç olmazsa kendi gözünde bir haklılık dozu sağlayan etmen Yurttaş Toplumundaki aşamalı moral, törel ve politik özgürleşme suçunu ona yükleyen tepkici eğilimler oldu.

İstenç kavramı ile bağdaşmayan “teknolojinin özerkliği,” “şeyleşme ya da yabancılaşma” gibi altyapısal tasarımlar Eleştirel Kuramın özel inceleme alanları oldu. Ek olarak, kemikleştiği düşünülen Marxizmi yeniden diriltmek üzere Freud’dan türetildiği ileri sürülen ve materyal altyapının bir bileşeni sayılan “içgüdünün birincilliği” tasarımı da Eros adı altında Okulun kuramsal görünüşünü tanımlayan birincil motifler arasına alındı. “Ekonomik süreç Usun temelidir” biçimindeki tarihsel materyalist ilke ile uyum içinde, Eleştirel Kuramda Duyunç Özgürlüğü ve Ussal İstenç kavramlarına yer verilmedi. Eleştirel Kuramın eleştirisi ve yargısı ussal bir ölçütün yokluğunda kuramcının özencinden türetildi, eleştiri eleştirdiği altyapının bir fonksiyonu oldu.

Yalnızca baskılanmaya, aldatılmaya ve denetlenmeye belirlenmiş karşıtlıksız tek-boyutlu insan ve tek-boyutlu toplum tasarımları ile tutarlı olarak, Okul hiçbir zaman politik ve ekonomik örgütlenme ile ilgilenmedi. Ortodoks Marxizmin sınıf savaşımı kavramını ve ona bağlı diktatörlük, zor ve şiddet öğelerini programından silen Frankfurt Okulu Yurttaş Toplumunda eylemsiz bir Reddediş olarak, salt Eleştiri uğruna Eleştiri olarak kaldı. Marcuse’nin sözleri ile, “Eleştirel toplum kuramının şimdi ve gelecek arasındaki uçurumu kapatabilecek hiçbir kavramı yoktur: Hiçbir söz vermeksizin ve hiçbir başarı göstermeksizin, olumsuz kalır. Böylece, umutsuz olarak, yaşamlarını Büyük Reddedişe vermiş olanlara ve verenlere bağlı kalmayı ister.” Olumlusu olmayan analitik bir Olumsuz olarak Büyük Reddediş daha sonra Gerçeğin ve Usun olumsuzlanması olarak postmodern nihilizm tarafından üstlenildi, ve İstencin ve Özgürlüğün, onunla birlikte Hak, Ahlak ve Törelliğin, ve sonuçta bütününde insan değerlerinin reddedilmesi kültürel incelemeler olarak, metin çözümlemeleri olarak ve yazınsal eleştiri olarak, kısaca Küçük Reddediş olarak düzeltildi.

— Aziz Yardımlı

Tepe

US VE DEVRİM / İÇİNDEKİLER


İçindekiler


ANABÖLÜM I
HEGEL’İN FELSEFESİNİN TEMELLERİ

GİRİŞ
1. Toplumsal Tarihsel Ortam — 13
2. Felsefi Ortam — 21
I. HEGEL’İN ERKEN TANRIBİLİMSEL YAZILARI — 30
II. FELSEFE DİZGESİNE DOĞRU
1. İlk Felsefi Yazılar — 39
2. İlk Politik Yazılar — 43
3. Törellik Dizgesi — 47
III. HEGEL’İN İLK DİZGESİ
1. Mantık — 51
2. Tin Felsefesi — 58
IV. TİNİN GÖRÜNGÜBİLİMİ — 69
V. MANTIK BİLİMİ — 88
VI. POLİTİK FELSEFE — 118
VII. TARİH FELSEFESİ — 152


ANABÖLÜM II
TOPLUMSAL KURAMIN DOĞUŞU

GİRİŞ: FELSEFEDEN TOPLUMSAL KURAMA — 169
I. EYTİŞİMSEL TOPLUM KURAMININ TEMELLERİ
1. Felsefenin Olumsuzlanması — 174
2. Kierkegaard — 177
3. Feuerbach — 180
4. Marx: Yabancılaşmış Emek — 183
5. Emeğin Ortadan Kaldırılması — 192
6. Emek Sürecinin Çözümlemesi — 197
7. Marxist Diyalektik — 208
II. POZİTİVİZMİN TEMELLERİ VE TOPLUMBİLİMİN DOĞUŞU
1. Pozitif ve Negatif Felsefeler — 214
2. Saint-Simon — 218
3. Pozitif Toplum Felsefesi: Auguste Comte — 225
4. Pozitif Devlet Felsefesi: Friedrich Julius Stahl — 237
5. Diyalektiğin Toplumbilime Dönüşümü: Lorenz von Stein — 246

VARGI
HEGELCİLİĞİN SONU

1. İngiliz Yeni-İdealizmi — 255
2. Diyalektiğin Düzeltilmesi — 261
3. Faşist ‘Hegelcilik’ — 253
4. Hegel’e Karşı Nasyonal Sosyalizm — 263

KAYNAKÇA — 275
ARKASÖZ 1954 — 281
KAYNAKÇAYA EK — 287
SÖZLÜK VE NOTLAR / AZİZ YARDIMLI — 289
DİZİN — 293

Tepe



  Frederick Copleston / Felsefe Tarihi



İLK 20 SAYFA

Frederick Copleston
Alman İdealizmi
Çeviren: Aziz Yardımlı

3. baskı; 11,5 × 19 cm; 216 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 000 6



 KATEGORİ: FELSEFE


“On dokuzuncu yüzyılın erken yıllarında Alman felsefe dünyasında metafiziksel kurgunun batı felsefesinin uzun tarihinde yer almış olan en göze çarpar çiçeklenmelerinden birini buluruz. Bize bir dizgeler ardışıklığı, olgusallığa ve insan yaşam ve tarihine ilişkin özgün yorumlardan öyle bir dizi sunulur ki, sorgulanamayacak bir görkem içerisinde durur ve bugün bile kimi kafalarda en azından özel bir çekim gücü yaratabilir. ” (Copleston'dan)

Fichte ve Schelling Alman İdealizmi olarak bilenen felsefi süreçte Kant ve Hegel arasında, Arı Usun Eleştirisi’ni üreten kuşkucu ile Arı Usun Bilimini üreten ussalcı arasında dururlar. Bu düzeye dek, çabaları Hegel’in çalışmasında noktalanan Alman idealistleri Kant’ın inanca yer açabilmek için bilgiyi bir yana atan sözde felsefesini bir yana atarlar. Kuşkuculuğun hangi markasını taşırsa taşısın tüm kötümser senaryonun tersine, Fichte’nin ve Schelling’in felsefeleri insanı onurlandırır, onun değerini doğrular, onu Kant’ın felsefesi tarafından da aklanan kuşkucu hiçlikten kurtarmayı ister. Felsefenin işi insanın nasıl bilemeyeceğini bilmek değil, ama bilmenin olanağını kavramak, kendini yalnızca bilme sevgisi olmanın ötesine, edimsel bilme olmaya doğru geliştirmektir. Tanıtlama bilgi demektir, ve felsefenin parolasıdır. Böylece felsefe tarihinde ilk kez Fichte kategorileri Kant’ın yaptığı gibi oradan buradan toparlamak yerine ussal olarak çıkarsama girişiminde bulundu. Ve Schelling, Doğaya insan bilincine sıkışmış bir görüngü olarak ve Doğanın Bilimine ancak görüngünün bilimi olarak izin verebilen Kant’ın tersine, Doğanın özsel olarak nesnel-ussal Biçim tarafından belirlenen Özdek olduğunu ve böylece Biliminin insan yeteneğinin içinde olduğunu ileri sürdü. Onlar için ‘eleştirel sorun’ yalancı bir sorundu. Gene de ne Kavramların Dizgesini çıkarsamayı, ne de Doğa Felsefesinin modelini üretmeyi başarabildiler. Felsefe Tarihinin önemini, Diyalektiğin gerçek karakterini, bilgide Yöntemin Kavramın nesnel açınımı demek olduğunu, bilginin Dizgesel yapısını kavrayamadılar. Bilginin bu gerçek koşullarının bilgisini üretme işi Hegel’e kaldı.
— Aziz Yardımlı

ALMAN İDEALİZMİ / İÇİNDEKİLER


İÇİNDEKİLER

KANT-SONRASI İDEALİST DİZGELER
* * *

BÖLÜM BİR
GİRİŞ
1. Ön Notlar 11
2. Kant’ın Felsefesi ve İdealist Metafizik 13
3. İdealizmin Anlamı, Dizge Üzerinde Diretmesi ve Felsefenin Gücü ve Alanına Güveni 18
4. İdealistler ve Tanrıbilim 20
5. Romantik Devim ve Alman İdealizmi 23
6. İdealist İzlenceyi Yerine Getirmedeki Güçlük 31
7. Alman İdealizmindeki İnsanbiçimsel Öğe 33
8. İdealist İnsan Felsefeleri 37

ANABÖLÜM İKİ
JOHANN GOTTLIEB FICHTE

BÖLÜM İKİ
FICHTE (1)
1. Yaşam ve Yazılar 45
2. Felsefenin Temel İlkesi İçin Araştırma Üzerine; İnakçılık ve İdealizm Arasında Seçim 50
3. Arı ‘Ben’ ve Entellektüel Sezgi 53
4. Arı ‘Ben’ Kuramı Üzerine Yorumlar; Bilincin Görüngübilimi ve İdealist Metafizik 56
5. Felsefenin Üç Temel İlkesi 58
6. Fichte’nin Eytişimsel Yöntemi Üzerine Açıklayıcı Yorumlar 59
7. Bilim Kuramı ve Biçimsel Mantık 62
8. Bilincin İki Tümdengelimi Üzerine Genel Düşünce 63
9. Kuramsal Tümdengelim 64
10. Kılgısal Tümdengelim 67
11. Fichte’nin Bilinci Çıkarsaması Üzerine Yorumlar 70

BÖLÜM ÜÇ
FICHTE (2)
1. Giriş Notları 72
2. Sıradan Ahlaksal Bilinç ve Töre Bilimi 73
3. İnsanın Ahlaksal Doğası 74
4. En Yüksek Ahlak İlkesi ve Eylemlerin Ahlaksallığının Biçimsel Koşulu 77
5. Yanılmaz Bir Kılavuz Olarak Duyunç 79
6. Biçimsel Ahlak Yasasının Felsefi Uygulaması 80
7. Ahlaksal Belirlenim Düşüncesi ve Fichte’nin Genel Olgusallık Görüşü 80
8. Öz-Bilincin Bir Koşulu Olarak Dünyada Bir ‘Kendi’ler Topluluğu 82
9. Hak İlkesi ya da Kuralı 83
10. Devletin Çıkarsaması ve Doğası 84
11. Kapalı Tecim Devleti 87
12. Fichte ve Ulusalcılık 88

BÖLÜM DÖRT
FICHTE (3)
1. Fichte’nin Din Üzerine Erken Düşünceleri 89
2. Bilim Kuramının İlk Yayımında Tanrı 91
3. Ateizm Suçlaması ve Fichte’nin Yanıtı 93
4. İnsanın Belirlenimi’nde Sonsuz İstenç 96
5. Varlık Felsefesinin Gelişimi 98
6. Din Öğretisi 99
7. Geç Yazılar 101
8. Fichte’nin Varlık Felsefesi Üzerine Açıklayıcı ve Eleştirel Yorumlar 102


ANABÖLÜM İKİ
FRIEDRICH WILLHELM JOSEPH VON SCHELLING
* * *

BÖLÜM BEŞ
SCHELLING (1)
1. Yaşam ve Yazılar 111
2. Schelling’in Düşüncesindeki Ardışık Evreler 114
3. Erken Yazılar ve Fichte’nin Etkisi 116

BÖLÜM ALTI
SCHELLING (2 )
1. Bir Doğa Felsefesinin Olanağı ve Metafiziksel Zemini 122
2. Schelling’in Doğa Felsefesinin Genel Çizgileri 126
3. Aşkınsal İdealizm Dizgesi 131
4. Sanat Felsefesi 136
5. Özdeşlik Olarak Saltık 139

BÖLÜM YEDİ
SCHELLING (3)
1. Kozmik Düşüş Düşüncesi 143
2. İnsanda ve Tanrıda Kişisellik ve Özgürlük; İyi ve Kötü 147
3. Olumsuz ve Olumlu Felsefe Arasındaki Ayrım 152
4. Mitoloji ve Tanrısal-Bildiriş 156
5. Schelling Üzerine Genel Notlar 159
6. Schelling’in Etkisi Üzerine Notlar ve Kimi Yakın Düşünürler 162

ANABÖLÜM ÜÇ
FRIEDRICH SCHLEIER MACHER
* * *

BÖLÜM SEKİZ
SCHLEIERMACHER

1. Yaşam ve Yazıları 169
2. Temel Dinsel Deneyim ve Yorumu 171
3. İnsanın Ahlaksal ve Dinsel Yaşamı 175
4. Son Notlar 177

KAYNAKÇA — 179
SÖZLÜK — 186
NOTLAR — 188
DİZİN — 194

Tepe



İLK 20 SAYFA

Frederick Copleston
Hegel
Çeviren: Aziz Yardımlı

5. baskı; 11,5 × 19 cm; 144 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 001 3



 KATEGORİ: FELSEFE


Hegel felsefenin gevşek düşünmenin ve ulu orta yazmanın bir oyun alanı olmaktan, bir genel kültür sorunu olmaktan çıkması ve kavramsal karakterinin ortaya koyulması zamanının geldiğini gördü ve modern Descartes ve Spinoza’nın bilimlerde Yöntemin önemi konusundaki anlayışlarını geliştirerdi, Yöntemin ele aldığı nesneye dışsal olamayacağını, gerçekte o nesnenin, kavramın kendnisinin açınımı olduğunu kavradı. Bilimden kişiselliği, dil yanlışlarını, boş gevezeliği, giderek kaba duygusallığı uzaklaştırmanın yolu nesnel Kavramın nesnel açınımını izlemekti ve kavramın işlevleri olarak Yöntem ya da Dizge ölçütleri Gerçekliğin, Bilginin, Bilimin saltık güvencesi idi.

Yöntem söz konusu olduğunda felsefenin karşılaştığı başlıca ön-yargı onun da tıpkı bir fizik gibi, bir matematik vb. gibi usun doğal işleyişi yoluyla yapılabileceği, bilginin birinin kendi kişisel görüşlerinden daha iyi birşey olmadığı sanısıdır. Bilgi ile karşılaştırıldığında, bir görüş pekala bir başka görüşten daha iyi olabilir. Ama bu onu bilgi yapmaz. Diyalektiğe yabancı bilinç için felsefe henüz yalnızca boş bir hedeftir. Ya da postmodern bir sorundur ki, insanın değerine karşı nihilist bir içerleme, ve insanın bilme yetisine karşı pozitivist bir düşmanlık sergiler. — Doğal bilinç doğal mantığı ile düşünür, kavramların kendiliğinden ya da içgüdüsel işlemlerinde kuramsal, törel, politik vb. görüngüler yaratarak ve bunlara deneyim diyerek onlarda gerçekliği bulduğu sanısı içinde yaşar. Ve duyuları temelinde felsefe yapmaya başladığı zaman Düşünceye, Kavrama, Usa, genel olarak Bilgiye karşı döner ve ister nihilist ister pozitivist biçiminde olsun insanın Gerçekliğe değer olmadığının doğrulanması için diretir. — Bilginin tanıtlama gereksinimi onu görüş, yorum, sanı vb. gibi bilgiye ilgisiz, giderek karşıt belirlenimlerden ayırdeder. Tanıtlamanın varsayımsızlığı, kendisi tanıtlanmamış hiçbir öncülü kabul edememesi onu daha başında diyalektiği doğrulamaya zorlar: Dolaysız olan o denli de dolaylı olmalıdır. Olumlu olan eşit ölçüde olumsuzdur çünkü olumsuz-değildir, onu dışlar ve onu içerdiği için dışlar. Onu dışlaması onu içermesinin kendisinden başka birşey değildir. İlişkisizliğin kendisi yalnızca olumsuz ilişkidir. Olumsuz olanın olumlu ile birliği, bu karşıtında kendi ile birlik diyaktiğin gerçeği, onun salt olumsuzluk ya da karşıtlık olan karakterinin kendini olumsuzlaması, böylece yeniden olumlu olandır. Kavram ne salt olumlu, ne de salt olumsuzdur; kendini ancak karşıtların birliği olarak, olumsuzun olumsuzlanması olarak somutlaştırır.
— Aziz Yardımlı


HEGEL / İÇİNDEKİLER


İÇİNDEKİLER


BÖLÜM BİR

1. Yaşam ve Yazılar — 7
2. Erken Tanrıbilimsel Yazılar — 11
3. Hegel’in Fichte ve Schelling ile İlişkileri — 15
4. Saltığın Yaşamı ve Felsefenin Doğası — 18
5. Bilincin Görüngübilimi — 28

BÖLÜM İKİ

1. Hegel’in Mantığı — 37
2. İdeanın ya da Kendinde Saltığın Varlıkbilimsel Konumu ve Doğaya Geçiş — 43
3. Doğa Felsefesi — 46
4. Tin olarak Saltık: Öznel Tin — 49
5. Hak Kavramı — 51
6. Ahlak — 53
7. Aile ve Yurttaş Toplumu — 57
8. Devlet — 66
9. Hegel’in Politik Felsefe Düşüncesi — 59
10. Savaşın İşlevi — 64
11. Tarih Felsefesi — 66
12. Hegel’in Tarih Felsefesi Üzerine Yorumlar — 79


BÖLÜM ÜÇ

1. Saltık Tin Alanı — 73
2. Sanat Felsefesi — 77
3. Din felsefesi — 81
4. Din ve Felsefe Arasındaki İlişki — 85
5. Hegel’in Felsefe Tarihi Felsefesi — 88
6. Hegel’in Etkisi ve Sağ Kanat ve
Sol Kanat Hegelciler Arasında Bölünme — 90

KISA BİR KAYNAKÇA — 95
NOTLAR — 100
SÖZLÜK — 103
DİZİN — 105

Tepe



Frederick Copleston
Aydınlanma
Çeviren: Aziz Yardımlı

3. baskı; 11,5 × 19 cm; 216 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 005 1



 KATEGORİ: FELSEFE


Popüler tasarımda hangi kılıklar altında görünürse görünsün, Aydınlanmayı ancak ve ancak Kavramına göre anlayabiliriz. Aydınlanma kendini Boşinanç ile karşıtlık ve kavga içinde belirler, ve anlatımın ‘bilgi’ için bir eğretileme olarak kullanılması Aydınlanmanın tini açısından ilgisizdir. Salt bilen biri Aydın olmak zorunda değildir. Aydınlanma başlıca Katolik Boşinancı Reformasyon ile yenemeyen ama Karşı-Reformasyonun denetiminden de kaçmayı başarabilen Fransa’ya özgüdür. Kendini henüz Yurttaş Toplumuna eğitememiş halklar için politik olarak yalnızca despotun türü değişebilir ve Aydınlar salt “aydınlar” olmada aydın olmayan bilgisiz halktan üstün oldukları için, politik despotizmi üstlenmek zorunda olduklarını duyumsarlar. Aydın sorumluluğu halkın sorumsuzluğu, ve Aydının istenç halkın istençsizliğidir. Aydınlanmanın belgisi “Herşey halk uğruna, ama halk tarafından değil” biçimindedir. Aydınlanma felsefesi denebilecek olan şey usdışı görgücü temellerde gelişir, ve kuramsal kuşkuculuk kılgısal yararcılık ile bütünlenir. Gerçekte Usa güvenmeyen kuşkucu bir karakteri temsil eden ve sözde felsefesi görgücülükten başka birşey olmayan Aydınlanmanın “ussalcı” karakteri kendini yalnızca boşinanç karşısında ölçen bir usun kibridir.

Aydınlanma ancak yaygın ve boğucu bir Boşinanç yaratabilen, daha doğrusu İnancı Boşinanca döndürebilen bir kültürel iklimde doğabilirdi — inancını dünyasal putlardan gökyüzüne yükselten ve içinde duyuncun ussallığını olgunlaştırmakta olan bir süreçte değil. Bu nedenle Aydınlanma tipik bir Avrupa fenomenidir, çünkü tıpkı karşısavı olduğu Boşinanç gibi henüz yüreğin duyarlığından yoksun olan Aydınlanma da usun eşit ölçüde duyunçsuz belirişidir. Avrupa aralarında din ve felsefe de olmak üzere tüm birincil kültürel bileşenlerini dışarıya borçludur. Ama tarihte kestirmelerin olanaksızlığı ölçüsünde, daha açık olarak, düşünce evrelerinin analitik bir gökten iniyor olmamaları, tersine, ulusların bilincinde kendi eytişimi ile evrimlenen bir süreci anlatıyor olmaları ölçüsünde, Doğunun kültürel bütünü özümsenmekten çok bu yeni kültürün kategorilerine indirgenecek, Orta Çağların karanlık Avrupası ona yabancı bir kültürel töze doğal olarak yalnızca henüz yetenekli olduğu kategorileri yansıtacaktı. Avrupa’da ödünç İnanç boş-inanca, ve eşit ölçüde ödünç Felsefe de boş-felsefeye dönüştü, her iki alanda da duyusal ilke doğal vargısına götürdü. Skolastik Felsefe ve Katolik Kilise.

Boşinanç henüz duyulurun/dünyasalın üstüne, yüreğin arı tinselliğine, tanrısal gerçekliğin sezgisine yükselememiş hilekarlıktır. Bu tuhaf inanç bu nedenle öte dünyanın değil ama tersine duyulur dünyanın, bu dünyanın bir sorunudur, ve tam bu özdekçiliği nedeniyle İnancın en kaba ve en yabanıl tinidir — engisizyon, haçlı seferleri, cennetin satılması vb. —Böyle bir karanlık bilincin aydınlıktan ve aydınlanmaktan başka birşeye gereksinimi olmadığı açıktır. Aydınlanma boşinanca karşıdır. Aydınlanmanın erdem, değer, ve derinliğinin ölçüsünü saptayan budur. Ve Aydınlanma bir yalancı inançtan eşit ölçüde yalancı bir başkasına düşer, düşünsel saflığı onu kaba özdekçilikten başka bir yere götüremez. Onun için artık herşey özdektir. Açıktır ki Aydınlanma da tepkisi olduğu aynı düşünce ikliminin ürünüdür, ve felsefeyi özdekçiliğe ve politikayı teröre indirgemesi salt mantıksal zayıflığına ve duyunç yoksunluğuna bağlıdır. Boş-inanca karşı eşit ölçüde boş-usun belirişi olarak Hıristiyan Avrupa’ya özgü bu geç fenomen Avrupa’nın dinsel bilinçaltını rahatlatır ve bu düzeye dek doğa bilimlerinin gelişmesi ile, modern toplumsal bilincin doğuşu ile, ve modern felsefe ile ilgisi bütünüyle dışsaldır. — Aziz Yardımlı

AYDINLANMA / İÇİNDEKİLER


İÇİNDEKİLER

ANABÖLÜM BİR
FRANSIZ AYDINLANMASI
***


BÖLÜM I
FRANSIZ AYDINLANMASI (1)

1. Giriş Notları 11
2. Bayle’nin Kuşkuculuğu 17
3. Fontenelle 19
4. Montesquieu ve Tüze İncelemeleri 21
5. Maupertius 28
6. Voltaire ve Deizm 32
7. Vauvenargues 39
8. Condillac ve İnsan Anlığı 43
9. Helvétius ve İnsan 34

BÖLÜM II
FRANSIZ AYDINLANMASI (2)

1. Ansiklopedi: Diderot ve d’Alambert 57
2. Özdekçilik; La Mettrie, d’Holbach ve Cabanis 66
3. Doğal Tarih: Buffon, Robinet ve Bonnet 71
4. Boschovich’in Dinamiği 74
5. Fizyokratlar; Quesnay ve Turgot 75
6. Son Notlar 79

BÖLÜM III
ROUSSEAU (I)

1. Yaşam ve Yazılar 81
2. Uygarlığın Kötülükleri 84
3. Eşitsizliğin Kökeni 88
4. Genel İstenç Kuramının Ortaya Çıkışı 94
5. Rousseau’nun Duygu Felsefesi 100

BÖLÜM IV
ROUSSEAU (2)

1. Toplumsal Sözleşme 106
2. Egemenlik, Genel İstenç ve Özgürlük 114
3. Hükümet 121
4. Vargı Notları 124

ANABÖLÜM İKİ
ALMAN AYDINLANMASI
***

BÖLÜM V
ALMAN AYDINLANMASI (1)

1. Christian Thomasius 133
2. Christian Wolff 138
3. Wolff’un İzleyicileri ve Karşıtları 149

BÖLÜM VI
ALMAN AYDINLANMASI (2)

1. Giriş Notları; Büyük Frederick; ‘Halk Felsefecileri’ 156
2. Deizm: Reimarus; Mendelssohn 159
3. Lessing 161
4. Ruhbilim 168
5. Eğitim Kuramı 170

BÖLÜM VII
AYDINLANMA İLE KOPUŞ

1. Hamann 172
2. Herder 176
3. Jacobi 185
4. Vargı Notları 187

ANABÖLÜM ÜÇ
TARİH FELSEFESİNİN DOĞUŞU
***


BÖLÜM VIII
BOSSUET VE VICO

1. Giriş Notları; Yunanlılar, St. Augustine 191
2. Bossuet 194
3. Vico 196
4. Montesquieu 206

BÖLÜM IX
VOLTAIRE’DEN HERDER’E

1. Giriş Notları 208
2. Voltaire 210
3. Condorcet 213
4. Lessing 217
5. Herder 217

EK: KISA BİR KAYNAKÇA — 227
SÖZLÜK — 249
DİZİN — 251

Tepe



İLK 20 SAYFA

Frederick Copleston
Aristoteles
Çeviren: Aziz Yardımlı

3. basım; 11,5 × 19 cm; 136 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 049 5



 KATEGORİ: FELSEFE


“ARİSTOTELES İÖ 384/3’de Trakya’da Stageira’da doğdu, ve Makedonya kralı II. Amintas’ın doktorlarından biri olan Nikomakhüs’ün oğlu idi. Yaklaşık olarak on yedi yaşında okuma amacıyla Atina’ya gitti ve İÖ 368/7’de Akademinin bir üyesi oldu. Orada Platon’un İÖ 398/7’deki ölümüne dek yirmi yılın üzerinde bir zaman boyunca onunla sürekli ilişki içinde kaldı. ... Platon’un ölümünden sonra bile Aristoteles Platonik İdealar öğretisinin temsilcilerine özgü birinci çoğul kişi adılını kullanmayı sürdürür.”

Eğer gerçeklik, bilgi, bilim, nesnellik kavramlarını doğrulayabiliyorsak, eğer insanın bilme yetisinin bilme kavramına uygun olduğunu doğrulayabiliyorsak, Platon’un öğrencisi ve Büyük İskender’in öğretmeni olan Aristoteles’in (İÖ 384–322), Sokrates ve Platon ile birlikte, bilim dediğimiz saltık bir değeri sonsuza dek insanlığa kazandırdığını doğrulamada güçlük çekmeyiz. Aristoteles, tıpkı Platon ve Sokrates gibi, sıradan doğal usun bile hayranlığını kazanmış, felsefesinden ondaki değerin tam tersini anlayan skolastik ve analitik yorumlar türlülüğü altında birbirine benzemeyen, Aristoteles’in kendisine ise hiç benzemeyen bir Aristoteles imgeleri türlülüğü yaratılmıştır. Aristoteles’te Usun, Logosun kendisi üzerine daha sonra Hegel tarafından yeniden toparlanarak dizgeselleştirilecek elmas değerindeki çözümlemeler buluruz, ki sıradan bilinç çokbilmişliği ile Logosun, arı Usun içeriğinin, biricik gerçek içeriğin bu paha biçilmez çözümlemesini, arı Usun bu bilimini içeriksiz, doğal ve tinsel realite ile ilgisiz “biçimsel mantık” olarak adlandırmıştır. Yine onda Doğa ve Tin Bilimlerinin kurgul Kavramın denetimi altında ilk örgütlenişini buluruz, ki ölçüsüz bir kabalıkla Aristoteles’in felsefesinin “görgücü “ karakterinin kanıtı olarak yorumlanmış ve sözde realistik Aristoteles ve idealistik Platon felsefelerinin doğrudan karşıtlar olduğunu, aslında Aristoteles’in ussalcı felsefesinin gerçekte kendisinin tam tersi olduğunu, görgücü olduğunu ileri süren enteresan yorumun gerekçesi yapılmıştır.

Eğer Aristoteles’in etkilerini gerçekten görmek istiyorsak, herşeyden önce Farabi ve Hegel gibi felsefecilere, Ptolemi, Kopernik, Kepler ve Galileo gibi bilimcilere dönmemiz gerekir. Aristoteles yalnızca yitik bir uygarlık evresinin özeti değildir: İnsan Düşüncesi onda tarihsel göreliliğin ötesine geçer, Gerçeğin doğasının zamanı yenmek olduğunu gösterir. Kültürel çoğulculuğun ötesine evrensel uygarlık tinine yükselir, tutucu yerelliklerin insana yakışmadığını gösterir. Eğer bilmeyi istiyorsak, eğer insan düşüncesinin nasıl soylu, insanın nasıl yüksek, varoluşunun nasıl anlamlı ve değerli olduğunu öğrenmeyi istiyorsak, Aristoteles ile birlikte kabul etmeliyiz ki bu dünyada yüreklilik olmaksızın hiçbirşey yapamayız. Bu anlığın onurdan sonra gelen en büyük niteliğidir.
— Aziz Yardımlı

ARİSTOTELES / İÇİNDEKİLER


İÇİNDEKİLER


Bir: ARİSTOTELES’İN YAŞAMI VE YAPITLARI— 7
İki: ARİSTOTELES’İN MANTIĞI — 18
Üç: ARİSTOTELES’İN METAFİZİĞİ — 28
Dört: DOĞA FELSEFESİ VE RUHBİLİM — 59
Beş: ARİSTOTELES’İN TÖREBİLİMİ — 71
Altı: POLİTİKA — 90
Yedi: ARİSTOTELES’İN ESTETİĞİ — 98
Sekiz: PLATON VE ARİSTOTELES — 110

KISA BİR KAYNAKÇA — 119
NOTLAR — 121
SÖZLÜK — 129
DİZİN — 133

Tepe



İLK 20 SAYFA

Frederick Copleston
Descartes
Çeviren: Aziz Yardımlı

3. baskı; 11,5 × 19 cm; 200 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 030 3



 KATEGORİ: FELSEFE


“René Descartes 1596’da Touraine’de doğdu. 1604’de babası tarafından La Flèche kolejine gönderildi. Henry IV tarafından kurulan Kolej İsa Toplumunun Babaları [Jesuitler] tarafından yönetiliyordu. ... Descartes geleneksel eğitimine karşı daha sonra oldukça sert bir eleştiri yöneltti ve daha bir öğrenciyken ona öğretilenlerden (matematik dışında) büyük hoşnutsuzluk duydu. ... Paris’teki yaşamın ilgisini dağıttığını gördü, ve 1628’de Hollanda’ya çekilerek 1649’a dek orada kaldı. ... Traité du monde başlıklı çalışmasının yayımlanışı Galileo’nun kınanması nedeniyle askıya alındı. ...” (Copleston'dan)

Descartes Avrupa’nın modern döneminin ilk felsefecisi olarak bilinir. Ama gerçekte Descartes herhangi bir yerelliğin ve herhangi bir tarihselliğin göreli bakış açısının ötesine uzanan ilk Avrupalı ussalcıdır. Ve böyle olarak bugün de Usun gerisinde kalan bilincin ilk eleştirisidir:

1) Usun tüm inaklar karşısında, tüm boşinanç karşısında Saltık Gerçekliğin ve Saltık Anlamın kaynağı olduğunu gördüğü için;

2) Usun tüm insanlara eşit olarak paylaştırıldığını gördüğü için;

3) Gerçekliğin insan-üstü olmadığını, pozitivist ve nihilist bir öte-yan sorunu olmadığını, ussal varoluşun insanın ussal özü tarafından kavranabileceğini gördüğü için;
4) Böylece her insanın bilincinin, tüm insanlığın bilincinin ussal yetenek eşitliği temelinde gerçeklik biçimini kazanabileceğini gördüğü için;
5) Yürürlükteki törelliği sorgusuzca doğrulamadığı, tersine bir ideal/ussal Törellik uğruna onu da kuşku altına düşürdüğü için,

Eğer insanın varoluşu insanın özüne yaraşır bir biçim kazanacaksa, bu biçim onun özü olan gerçeklik, güzellik ve türellik tarafından belirlenecek, değer dediğimiz şey saltık olarak insanın varoluşunun kendisi olacaktır. Eğer insana güvensizlik, onun ussal özüne uygun olarak gelişme ve gerçek insan olma yeteneğine inançsızlık egemense, bu kuşkucu ve kötümser yorum, bu realizm henüz insan doğasına ilişkin olarak sürmekte olan bilgisizliğin anlatımıdır, henüz bir bilinemezin gözdağı altındaki bir endişe dünyasınra, henüz usdışı sanılan bir dünyanın saçmalığında varolan bilince aittir.

Descartes özellikle bu kuşkuculuktan özgürleşmede, usun ideal öz-güvenine ulaşmada modern insanlığın yalnızca kendi doğal ışığına, yalnızca bu en değerli ve sonsuz kaynağına korkmadan bakma gereksiniminde olduğunu anımsatır. Onun kuşkusu bilmeye ve bilgiye değil, kuşkunun kendisine yönelikti. Descartes’ı anlayan bilinç özgür bir varoluşa yeniden doğar — insana tüm güvensizliğin ortasında bile olsa. Aldanmacanın ve yanılgının bilgisizlik ile bir olduğunu, yalnızca gerçeklik bilincinin türesizliğin üstesinden gelebileceğini, yalnızca özbilinçli insanlığın özgür olacağını, kendi aptallığının varoluşundan özgürleşip gerçekten uygar ve gerçekten insan olacağını görür.

Descartes’ın çalışması Avrupa’da bilgelik sevgisini ilk kez Usa sonsuz güven ile birleştirdi. İlk kez ondan sonra Batı felsefesi için usun gerçeklik yolu açıldı. Ondan sonra ancak ussal özünün bilincindeki insanlığın özgür olacağı ve bilgisizliği, türesizliği ve çirkinliği yenebileceği, ancak özgür insanın gerçekten uygar olabileceği, kendini etik, estetik ve entellektüel özünde bilebileceği ve böylece gerçekleştirebileceği düşüncesi felsefenin karakterini belirlemeye başladı. Bunun tersi, insanın değersizliği, saçmalığı, anlamsızlığı, dünyaya fırlatılmışlığı, bilgisizliğe yazgılanmışlığı görüşü nihilistik, pozitivistik, pessimistik “felsefelerin” ayırdedici karakteri oldu.
— Aziz Yardımlı

DESCARTES / İÇİNDEKİLER


İÇİNDEKİLER

ANABÖLÜM BİR
MODERN FELSEFEYE GİRİŞ

BÖLÜM BİR
MODERN FELSEFEYE GİRİŞ
1. Süreklilik ve Yenilik: Ortaçağ ve Rönesans Düşüncesi ile İlişkisi İçinde Modern Felsefenin Erken Evresi 9
2. Kıta Ussalcılığı: Doğası, Kuşkuculuk ve Yeni-Stoacılık ile İlişkisi, Gelişimi 23
3. İngiliz Görgücülüğü: Doğası ve Gelişimi 32
4. On Yedinci Yüzyıl 38
5. On Sekizinci Yüzyıl 42
6. Politik Felsefe 53
7. Tarih Felsefesin Doğuşu 57
8. Immanuel Kant 62

ANABÖLÜM İKİ
DESCARTES

BÖLÜM İKİ
DESCARTES (1)
1. Yaşam ve Yapıtlar 73
2. Descartes’ın Amacı 76
3. Descartes’ın Yöntem Düşüncesi 83
4. Doğuştan Düşünceler Kuramı 92
5. Yöntemsel Kuşku 94


BÖLÜM ÜÇ
DESCARTES (2)
1. Cogito, ergo sum 100
2. Düşünme ve Düşünür 103
3. Gerçeklik Ölçütü 106
4. Tanrının Varoluşu 109
5. Bir Kısır Döngü Suçlaması 115
6. Yanılgının Açıklaması 120
7. Matematiğin Pekinliği 121
8. Tanrının Varoluşu İçin Varlıkbilimsel Uslamlama 122

BÖLÜM DÖRT
DESCARTES (3)
1. Cisimlerin Varoluşu 126
2. Tözler ve Birincil Yüklemleri 128
3. Anlık ve Beden Arasındaki İlişki 130

BÖLÜM BEŞ
DESCARTES (4)
1. Cisimlerin Nitelikleri 134
2. Descartes ve Tözsel-Dönüşüm İnağı 136
3. Uzay ve Yer 138
4. Devim 140
5. Süre ve Zaman 141
6. Devimin Kökeni 141
7. Devim Yasaları 142
8. Dünyadaki Tanrısal Etkinlik 144
9. Dirimli Cisimler 145

BÖLÜM ALTI
DESCARTES (5)

1. İnsanın Özgürlük Bilinci 149
2. Özgürlük ve Tanrı 150
3. Geçici Törellik ve Ahlak Bilimi 152
4. Tutkular ve Denetlenmeleri 153
5. İyinin Doğası 155
6. Descartes’ın Törel Düşünceleri Üzerine Yorumlar 157
7. Descartes Üzerine Genel Notlar 159

KISA BİR KAYNAKÇA — 165
NOTLAR — 171
SÖZLÜK — 173
DİZİN — 179

Tepe



Frederick Copleston
Helenistik Felsefe
Çeviren: Aziz Yardımlı

3. baskı; 11,5 × 19 cm; 144 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 008 2



 KATEGORİ: FELSEFE


Antik Ege kültürü Asya'nın görkemli kültürleri karşısında en azından çocuksu ve sönük görünür, sesiz tarihlerinde daha başından gelişime kapanan o despotik olgunlaşmalara karşıt olarak, birlikten yoksun atomik bir kaynaşma gibi durur. Ama tam bu bireysel özgürlükten başka dayanıklı hiçbir öğesi olmayan kültürel akışkanlıkta idi ki bütün bir Dünya Tarihini devindirecek güdü diriliğini korudu, erken despotik bütünleşmeyi tanımayan bireysellik tini kendini evrensel insanlık idealleri olacak boyutlarda özgürce açındırdı.

Böylece estetik Güzelliği ilkin insanın kendisinde yaratan antik dünya Duyunç güzelliğine Erdem olarak anlatım verdi, bilinçsiz törel yaşamı özgür eğitim yoluyla entellektüel bir karakter yaşamına biçimlendirdi. Yurttaşlık karakteri aynı özgür duyunç zemininde şekillendi, ve yasasını kendi duyuncundan belirleyerek kendi erdeminden başka hiçbir yetke tanımayan özgür yurttaşlık istenci – Demokrasi olarak Kent-Devletinin istenci – bireyin ve toplumun estetik, etik ve entellektüel gelişiminin zemini ve güvencesi oldu. Aristoteles'in öğrencisi Büyük İskender bütün dünyaya kendi "Ben"inin, o özgür Helenik istencin biçimini vermek için sefere çıkt ığı zaman, eyleminde tarih Dünya Tarihi oldu, Akdeniz'den Orta Asya'ya uluslar evrensel bir Güzellik, Töre ve Bilgelik kültüründe kaynaştılar.

Gene de tarihin bu renkli oyunu daha etkili bir birleştirici gücün, ezici Roma erkinin egemenliğinde sonlanacak, antik özgürlük Roma tininin disiplini tüzenin despotizmi altında yitecekti.

Özgür öz-denetimin ve soyut erdemin soylu simgesi olan Stoacılık bireyin iç korkusu ve bir güvensizlik dünyasına tepkisi olarak bir felsefe olmaktan çok bir yaşam görüşünün anlatımıdır. Birey bundan böyle istencine yalnızca güce boyun eğmeyi öğretir, Stoacı us en uç konumunda bedensel acıya aldırmamaya dek dışsal dünyaya karşı tam bir ilgisizliği erdem olarak aklar. Epikürcülük, acıyı olumsuz birşey olarak yoksayan Stoacılık ile karşıtlık içinde, bu acıyı yoksaymanın kendisi olarak hazzı onaylar, bilime ilgisizliği içinde yaşamı yalnızca duyusallığın terimlerinde yorumlar. İnsan için bundan böyle evrende Nous yitmiş, bir korku atmosferinde İdea anlaşılmaz olmuş, felsefe düşüncenin göksel sonsuzluğundan duyu pekinliğinin kuşku toprağına düşmüştür. Böylece sonunda Helenistik felsefenin kendini kuşkucu apokhede, yargının askıya alınmasında tüketmesi atılacak son adımdı.

Özgür Düşünce Aristoteles'ten sonra ancak Farabi ile bir kez daha gün ışığına çıkacak, Felsefe ussal, bilimsel, özgür karakterini ancak İkinci Öğretmenin eşit ölçüde Özgür Düşüncesinde yeniden kazanacaktı.

—Aziz Yardımlı

HELENİSTİK FELSEFE / İÇİNDEKİLER


İÇİNDEKİLER


Bölüm Bir GİRİŞ — 7
Bölüm İki ERKEN STOA — 13
Bölüm Üç EPİKÜRCÜLÜK — 32
Bölüm Dört ESKİ KUŞKUCULAR, ORTA VE YENİ AKADEMİLER — 46
Bölüm Beş ORTA STOA — 55
Bölüm Altı GEÇ STOA — 63
Bölüm Yedi KİNİKLER, SEÇMECİLER, KUŞKUCULAR — 75
Bölüm Sekiz YENİ-PİSAGORCULUK — 85
Bölüm Dokuz ORTA PLATONİZM — 91
Bölüm On YAHUDİ-HELENİSTİK FELSEFE — 104
Bölüm On Bir PLOTİNUSCU YENİ-PLATONİZM — 104
Bölüm On İki BAŞKA YENİ-PLATONİST OKULLAR — 118
Bölüm On Üç VARGI NOTLARI — 130

Ekler
Bu ciltte kullanılan kimi kısaltmalar — 155
Kaynaklar üzerine notlar — 158
Bir kaç kitap — 161
Kısa Bir Sözlük (Bu çeviride kullanılan kimi Türkçe sözcüklerin İngilizce’de karşılıkları) — 163
Dizin — 165

Tepe



Frederick Copleston
Hobbes • Locke
Çeviren: Aziz Yardımlı

2. baskı; 11,5 × 19 cm; 243 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 071 4



 KATEGORİ: FELSEFE


Hobbes’un büyük İngiliz felsefecisi olması olgusu Hobbes’un kendisinden daha dikkate değer bir olgudur. Şu nedenlerle: Hobbes —
1) Avrupa’da düşünen her insanın despotizme başkaldırmaya başladığı bir dönemde Kralların Saltık Yetkeciliğini savunmayı sürdürmüştür;
2) Yalnızca cisimsel/özdeksel şeylerin varlığını kabul ederek, ve aynı zamanda Tanrının varlığını da kabul ederek, Tanrının da cisimsel olduğunu ileri sürmüştür; benzer olarak
3) İnsan ruhu da “doğal bir cisim” olduğuna göre, ‘törebilim’ dediği şeyi ‘fiziğin’ bir alt dalı saymıştır;
4) Uslamlamayı yalnızca Adların bir “dir” koşacı yoluyla bitiştirilmesi olarak, bir hesaplama işlemi (toplama ve çıkarma) olarak görmüştür;
5) İlk gerçeklikleri (belitler) ADları saptayanlar tarafından keyfi olarak belirlenen şeyler olarak görmüştür. Locke’un görgücülüğü David Hume aracılığıyla çağdaş pozitivizme dek iletildiği için, felsefesi henüz pozitivizmin kendisi kadar yaşayan bir felsefedir.

Hobbes ile modern Avrupa'da yeni bir "felsefe" tarihi başlar.

John Locke da bir "felsefeci" idi. Felsefenin a priori doğasını reddetti. Tüm bilgeliğini beş duyularına borçlu olduğuna, kavramlarnn boş bir tablet olan anlığın üzerine duyular aracılığıyla basıldıklarna inandı. Ve her nasılsa bu yolda üretilen evrensellerin (adsal özlerin) hiç kuşkusuz şeylerin kendilerinin (olgusal özler) değil ama düşüncelerin ve sözcüklerin bir yüklemi olduğunu, bilginin gerçek varlık ile ilgisiz ve yalnızca düşüncelerimiz arasındaki bir ilişki olduğunu, "deneysel felsefe"de tantılama ya da gerçeklik ile igilenilmediğini, doğal bilimin hiçbir zaman bir bilim olamayacağını, dahası, "pekala kendi varlığımızdan bile kuşku duyabileceğimizi" belirtti. John Locke daha sonra Batı düşünme tarihinde sürekli olarak yinelenecek bir ayrıksılığın, kendini bilimin her dalında gösterecek bilinçli irrasyonalizmin ön habercisi idi.

Ne Platon'da ne de Aristoteles'te, ne de modern Descartes'ta felsefe üzerine öğrenecek hiçbirşey bulamayan Locke "düşünce" tarihinde barbarlığın da söz hakkının olduğunu gösterdi. Ve ˜İgiliz Görgücülüğünün anamalcılık ile, sömürgecilik ile, kölecilik ile en iyi bağdaşan entellektel yapı olduğunu söz ve eylemleri ile tanıtlad. 17'nci yüzyılda "Carolina'nın Temel Anayasası" (The Fundamental Constitutions of Carolina) için taslağın yazarı John Locke'dan başkası değildi. Bu anayasa "bir özgürlük kurumu olsa da" kölelik kurumunu kabul eder ve korur. Hıristiyanlık kölelik ile bağdaşmasa da, Locke'un yazdığı anayasa kölelerin Hıristiyanlığa dönmelerine karşın köleliklerinin sona ermesine izin vermez.

Locke'un ünü modern Batı bilincinin doğal saydığı bu tür "dşsal" noktalara dayanamaz. Bunlar kuramclığı "ilgilendirmeyen" önemsiz şeylerdir. Locke'un önemi David Hume'un dört dörtlük görgücülüğüne, sonra Bentham'n yararcılığına, sonra James'n pragmatizmine, sonra analitik geleneğe, sonra mantıksal atomizme, sonra mantıksal pozitivizme, sonra mantıksal görgücülüğe, sonra dil "felsefeciliğine" vb. götüren yolu açmasnda yatar.

—Aziz Yardımlı



Frederick Copleston
Hume • Berkeley
Çeviren: Aziz Yardımlı

3. baskı; 11,5 × 19 cm; 243 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 072 2



 KATEGORİ: FELSEFE


Kuşkucu David 1748'de "Ulusal Karakterler" konusunda yazarken şunları belirtir:
"Negroların ve genel olarak tüm insan türlerinin (çünkü dört ya da beş ayrı tür vardır) doğal olarak beyazlardan aşağı olduklarından kuşku duyma eğilimindeyim. Hiçbir zaman beyazdan başka herhangi bir tende uygar bir ulus olmamış, ne de giderek eylemde ya da kuramsal düşüncede seçkin herhangi bir birey olmuştur. Aralarında hiçbir becerikli üretici yoktur, hiçbir sanat ve hiçbir bilim yoktur. Öte yandan, beyazların en kaba ve en barbar olanları bile, örneğin eski GERMENLER, şimdiki TATARLAR, henüz yiğitliklerinde, hükümet biçimlerinde ya da başka herhangi bir tikel özellikle seçkin birşey taşırlar. Eğer doğa bu insan soyları arasında kökensel bir ayrım yapmamış olsaydı, böyle biçimdeş ve değişmez ayrımlar yüzyıllar ve çağlar boyunca yer alamazdı. Sömürgelerimizin sözünü etmesek bile, tüm Avrupa'ya dağılmış Negro köleler vardır ki aralarından hiç biri hiçbir zaman herhangi bir beceri belirtisi göstermemiştir, gerçi aramızdaki eğitimsiz aşağı insanlar işe koyulup kendilerini herhangi bir meslekte sivriltecek olsalar bile. Aslında JAMAİKA'da bir negrodan yetenekli ve bilgili bir insan olarak söz ederler; ama kendisine çok yetersiz başarılarından ötürü hayranlık duyuluyor olabilir, tıpkı birkaç sözcüğü açıkça konuşan bir papağan gibi."

David Hume bir kuşkucu idi. Başka bir deyişle, usunun bilincinde değildi. Ve bir ırkçı idi. İnsan türü, homo sapiens, ırksal ayrımlara bakılmaksızın salt bilme yetisinin tanrısallığı nedeniyle, salt entellektüel yetisi nedeniyle bir "tür" olarak belirlenir. Bu düzeye dek henüz uslarının bilincinde olmayan kültürel olarak gelişmemiş ırklardan çok uslarını yadsıyacak denli gelişmiş olan Hume gibi düşünürlerin kendilerini insan soyunun evrensel entelellektüel belirleninin altına düşürdüklerini söylemeliyiz. Görgücülük, daha sonra özellikle mantıksal olguculuk biçimini üstlendiği zaman daha belirgin olarak gösterdiği gibi, kuramlarını, kavramlarını deneyimden ya da olgulardan ve fenomenlerden türetir. Ancak bu zeminde kültürel geriliği insan doğasının bir belirlenimi olarak yargılayabilir.

Her kuşkucu, David’in yaptığı gibi, insan türünde ırksal eşitsizliklerin olduğu görüşünü savunmak zorunda değildir. Bu görüşün gerçekte mantıksal olarak Negroları vb. homo sapiens türünden dışlamak zorunda olması bir yana, eğer kuşkucu bu evrenseli yadsımıyorsa bunun nedeni kuşkuculuğunun kavramı konusunda bilgisiz olması, tutarsız bir kuşkucu olması, kendi kuşkuculuğundan kuşkulanmasıdır. David tutarlı idi, ve homo sapiensin tinsel eşitliği gibi bir kavramı doğrulayamazdı. Ve doğrulamadı. Vargılarını deneyimden, olguların gözleminden çıkarsamak zorundaydı. Ve çıkarsadı.

Kuşkucuyu ciddiye almalıyız. Bunları demek istemiyor, bunlar "öğretisi" ile, kuramsal düşüncesi ile tutarsızdır dememeliyiz. Kuşkucu da bir insandır, ve yalın bir tutarlılığın ne olduğunu o da bilebilir. Ve herşey bir yana, bir insan olarak sayılmayı, düşüncelerinin çarpıtılmamasını ister ve bu en doğal hakkıdır. Immanuel Kant gibi bir ``felsefeci'' bile bu sözleri David'in boş sözleri olarak almamışken, tersine tüm bu sefil içerikte onunla anlaştığını aynı sözleri satır satır yineleyerek belirtmişken, bugün David'e karşı onu yalanlama saygısızlığını göstermemeliyiz. Ve o iğrenç satırları yazmadan üç yıl önce, 1745'te, Kanada'ya askeri bir sefere katılmak üzere üniformasını giyen David'in görüşlerini baskı altında ya da zorla değil ama bilinçli, sağlıklı, sorumlu, olgun ve ne dediğini bilen bir insan olarak yazmadığını düşünmemeliyiz.

Sağlıklı bir usun, normal bir sağduyunun, normal bir insan duyarlığının ve duyuncunun gelişmemişliği ne anlama gelir? Felsefede, usa güvenin yerini usa kuşkunun, kuşkuculuk denilen usdışı tutumun alması anlamına gelir. Bilimde, pozitivizm. Törellikte, nihilizm. Bir ulusun karakterinde? Yanıtı modern tarihtedir.
— Aziz Yardımlı



Frederick Copleston
Kant
Çeviren: Aziz Yardımlı

3. baskı; 11,5 × 19 cm; 272 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 002 1 • 



 KATEGORİ: FELSEFE


Kant insan düşüncelerini insan beyninin bilgiye yeteneksiz uydurmaları olarak görür ve onlara ‘kendinde-şey’ dediği nesnel gerçekliğe erişme işlevini saltık olarak yadsır. Bu bilmeme sevgisi kuşkucu ruh yapısına ilk bakışta ne denli sağgörülü ve uyanık görünürse görünsün, özünde Kant’ın felsefesinin en ilgisiz, en değersiz, giderek saf felsefi ilgi için daha işin başında yıkıcı yanıdır. Bu tutum kendini herhangi bir uslamlama düzleminde değil, ama ancak kişisel bir güvensizlik, dünyaya kuşkuyla bakan bir öznellik zemininde aklayabilir. Ya da, insanı değersizleştiren, insanı bilgisizliğe yazgılayan, bilmenin kendisini kendinde bir bilinçsizlik sayan bu tutum bilgelik sevgisinin ancak karşıtı olabilir. Onun kuşkuculuğu yalnızca felsefeyi değil, ama akladığını sandığı doğal bilimi de olanaksız sayıyor, çünkü ona bile ancak öznel görüngüler düzeyinde izin veriyordu. Hegel Alman felsefeciliğinin açılışını yapan Kant’ın kuşkuculuğuna göre insana saman ve küspe önerilmelidir diyordu. — Eğer gene de Kant’ın ‘felsefesinden’ söz edeceksek, onun ‘felsefesinin’ önemi ve değeri düşünce için bir sınır-polisi olma işlevinde değil, ama tersine Hume’un çağrışımcılığından olduğu gibi metafiziksel inakçılıktan da uzaklaşarak arı usu gerçek doğasında tanıma gereksinimini göstermesinde yatar — geleneksel anlamda metafizikten Mantığa geçiş isteğinde. Gerçekten de, Kant’ta felsefeyi arayan düşünce onun Kategorilerinde mantığın dizgeselleştirilmesi eğilimini, ama yalnızca eğilimini bulacaktır — şuradan buradan toparlanan kavramların salt dışsal bir düzenlenişlerini. Yine, eytişimin ilk belirgin modern önsezisi de ondadır (‘‘Aşkınsal Eytişim’’ bütün bir Arı Usun Eleştirisinin yarısını kaplar), ama şeylerin doğasına ilgisiz ve yalnızca çatışkıları içindeki düşünceye ait olan soyut, kötü, beceriksiz bir eytişim olarak. — Hiç kuşkusuz, tüm kuşkuculuğuna karşın Kant kavramları arı olmayan uzay/zaman bağlamının ötesinde, gerçekten arı mantıksal doğalarında inceleyebilirdi. Ama kuramsal düşünceye koşulsuz özgürlük hakkını tanımak yerine, erken vargılarının büyüsüne kapılarak düşünceyi kişisel önyargılarının kalıbına zorladı, tutarlılık ve dizgeselliği, arı usun birliğini bu dışsallıklar zemininde aradı. Bu yüzden ancak grotesk bir ‘‘dizge’’ üretebildi. Gene de, Kant’ın felsefesinin önemi ve değeri Avrupa’da onun katkısına bile gereksinebilen felsefeciliğin düzeyi tarafından belirlenir. Ve felsefeye onun yoluyla ulaşan Alman idealistlerinin ona olan derin borçları yoluyla da olsa, yadsıdığına ve çürüttüğüne inandığı o tarihsel felsefe geleneğine, idealist tine bağlanır. — A. Yardımlı.

KANT / İÇİNDEKİLER


İÇİNDEKİLER

BÖLÜM I
YAŞAM VE YAZILAR

1. Kant’ın Yaşamı ve Karakteri 9
2. Erken Yazılar ve Newton Fiziği 15
3. Ön-Eleştirel Dönemin Felsefi Yazıları 17
4. 1770 Söylemi ve Bağlamı 27
5. Eleştirel Felsefe Anlayışı 36

BÖLÜM II
İLK ELEŞTİRİ’NİN SORUNLARI

1. Metafiziğin Genel Sorunu 45
2. A priori Bilgi Sorunu 51
3. Bu Sorunun Bölümleri 54
4. Kant’ın Kopernik Devrimi 60
5. Duyarlık, Anlak, Us, ve İlk Eleştiri’nin Yapısı 66
6. Kant’ın Felsefesinin Genel Sorununun Bağlamı İçinde İlk Eleştiri’nin İmlemi 70

BÖLÜM III
BİLİMSEL BİLGİ
1. Uzay ve Zaman 72
2. Matematik 80
3. Anlağın Arı Kavramları ya da Kategorileri 86
4. Kategorilerin Uygulanışının Aklanması 91
5. Kategorilerin Şemalandırılması 96
6. Sentetik a priori İlkeler 101
7. Arı Doğa Biliminin Olanağı 105
8. Fenomenler ve Numenler 108
9. İdealizmin Çürütülmesi 114
10. Vargılar 117

BÖLÜM IV
METAFİZİK ATEŞ ALTINDA
1. Ön Notlar 120
2. Arı Usun Aşkınsal İdeaları 123
3. Ussal Ruhbilimin Bozukvargıları 128
4. Kurgul Evrenbilimin Çatışkıları 130
5. Tanrının Varoluşunu Tanıtlamanın Olanaksızlığı 139
6. Arı Usun Aşkınsal İdealarının Düzenleyici Kullanımı 148
7. Metafizik ve Anlam 151

BÖLÜM V
AHLAK VE DİN
1. Kant’ın Amacı 156
2. İyi İstenç 163
3. Ödev ve Eğilim 165
4. Ödev ve Yasa 167
5. Kesin Buyrum 171
6. Kendinde Bir Erek Olarak Ussal Varlık 177
7. İstencin Özerkliği 180
8. Erekler Ülkesi 183
9. Kesin Buyrumun Olanağının Koşulu Olarak Özgürlük 184
10. Kılgın Usun Konutlamaları 187
11. Din Üzerine Kant 197
12. Vargı 200

BÖLÜM VI
ESTETİK VE EREKBİLİM
1. Yargının Aracılık İşlevi 204
2. Güzelin Çözümlemi 212
3. Yücenin Çözümlemi 220
4. Arı Estetik Yargıların Çıkarsaması 222
5. Güzel Sanat ve Deha 223
6. Estetik Yargının Eytişimi 225
7. Ahlaksal İyinin Bir Simgesi Olarak Güzel 226
8. Erekbilimsel Yargı 228
9. Erekbilim ve Düzenek 233
10. Fiziksel Tanrıbilim ve Törel Tanrıbilim 236

BÖLÜM YEDİ
OPUS POSTUMUM ÜZERİNE NOTLAR
1. Doğanın Metafiziğinden Fiziğe Geçiş 240
2. Aşkınsal Felsefe ve Deneyimin Kurulması 243
3. Tanrı İdeasının Nesnelliği 247
4. Kişi Olarak ve Küçük-Evren Olarak İnsan 252

BÖLÜM SEKİZ
GENEL VARGI
1. Giriş Notları 255
2. Kıta Ussalcılığı 256
3. İngiliz Görgücülüğü 268
4. Aydınlanma ve İnsan Bilimi 281
5. Tarih Felsefesi 289
6. Immanuel Kant 295
7. Son Notlar 304

KISA BİR KAYNAKÇA 311
ÇÖZÜMLEME (Aziz Yardımlı) 317
SÖZLÜK 330
DİZİN 333

Tepe



İLK 20 SAYFA

Frederick Copleston
Leibniz
Çeviren: Aziz Yardımlı

3. baskı; 11,5 × 19 cm; 112 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 120 1 • 



 KATEGORİ: FELSEFE


“GOTTFRIED WILHELM LEIBNIZ 1646’da Leipzig’de doğdu. ... Parlak bir çocuk olarak Leibniz Yunan ve Skolastizm felsefelerini inceledi. ... On beş yaşında üniversiteye girdi. ... Bacon, Hobbes, Gassendi, Descartes, Kepler ve Galileo gibi “modern” düşünürleri inceledi. ... Aristoteles ve Skolastizm üzerine erken incelemeleri ... 1667’de Tüze doktorası aldı. Mainz Elektörünün sarayında bir göreve getirildi; diplomatik bir görevle 1672’de Paris’e gönderildi. ... Sonsuz küçüklükler matematiğini buldu. ... Spinoza’yı ziyaret etti. Daha önce Spinoza ile mektuplaşıyordu.” (Copleston'dan)

İnsanın güzel olanı beğenme ve çirkin olanı beğenmeme, iyi olanı isteme ve kötü olanı istememe, gerçek olanı doğrulama ve yanlış olanı yadsıma gibi saltık olarak ussal bir belirlenimi vardır. Ya da, insan tinsel olarak duyu, yürek ve ustur, duyum, duygu ve düşüncedir. Felsefe Usun bilgisidir. Eğer bilginin sözde aracı olarak, gerçekliğin aracı olarak duyum ya da algı, ya da duygu, sezgi, esin vb. ileri sürülüyorsa, bu yetilerin düşünmedikleri, ama duyumsadıkları, algıladıkları, sezdikleri vb., oysa gerçeklik ile bir olan bilginin kavram ve olgunun birliği olduğu anımsanmalıdır. Duyunun , algının, sezginin vb. sunduğu izlenimler, tasarımlar, duyum ya da duygular düşünceye dayalı pekin ve gerçek bilgi ile bir değildir. Tersine, bu düzlemde belirlenen insan bilincinin ancak ve ancak kuşku olabildiğini kuşkuculuk bile pekinlikle doğrular. Gerçeklik düşüncenin, usun kendi doğasıdır, ne bir öcüdür, ne de insan usundan kaçan bir öte-yandır. Us kendi doğasında gerçekliktir, düşünme yetisinin özsel işlevi gerçekliğin kendisidir: Doğal us parçanın bütünden büyük olduğunu, A = B, C = B, öyleyse A = C olduğunu, bir teğetin bir eğriyi tek bir noktada kestiğini, her etkinin bir nedeni olduğunu, koşut çizgilerin kesişmediğini (koşutluğun ussal olduğunu), sonsuzun bir sayı ya da sayılabilir olmadığını, iyinin ve gerçeğin ve güzelin kötü, yanlış ve çirkin olanın karşıtı olduğunu yadsımaz. Bu gerçekliklerden kuşku duymayı, karşıtlarının da doğru olabileceğini tasarlayabilmek usdışı dediğimiz şeyin dehasıdır ve bilgiyi sözde kavramı önceleyen deneyimden türettiğini sanan görgücülüğün yaptığı şey tam olarak budur. Kuşkuculuk tam bir us-yarılmasını doğrulayarak geriye ne gerçeklik ne de değer, ne doğru ne de eğri, ne iyi ne de kötü bırakır. — Özsel olarak ussal olan insan için önemli olan şey kavramları, beyninin en değerli yetilerini doğru bağıntıları, diyalektikleri içinde kavrayabilmek, onları görgül dünya ve yaşam üzerinde doğru olarak uygulayabilmek, kötülüksüz, bilgili, güzel, olanaklı en iyi insanı gerçekleştirebilmektir. Ancak insanları iyi ve doğru ve güzel olan bir dünyanın tüm olanaklı dünyaların en iyisi olduğunu bilmektir. Leibniz’in Us uyumdur ilkesine göre, uyumlu ilişkileri içinde kavranan ussal dizgenin biricik gerçeklik ve biricik anlam olabildiğini görmektir. Bu kavrayışı geliştirme sürecinin kendisi Eğitimin kavramı, gerçekliği, onun ussal ideasıdır. Eğitim dar, tikel, soyut bir bilinç şeklinin oluşturulması değil, bütün bilince şu ya da bu dışsal ıvır zıvırın biçiminin verilmesi değil, ama gerçekliğin biçiminin verilmesidir. Ve tüm insanlar için.
— Aziz Yardımlı


LEIBNIZ / İÇİNDEKİLER


İÇİNDEKİLER

BÖLÜM BİR
LEIBNIZ (1)
1. Yaşam — 7
2. De arte combinatoria [Bileşim Sanatı Üzerine] ve Uyum Düşüncesi — 9
3. Yazılar — 13
4. Leibniz’in Düşüncesinin Değişik Yorumları — 13

BÖLÜM İKİ
LEIBNIZ (2)
1. Us Gerçeklikleri ve Olgu Gerçeklikleri Arasındaki Ayrım — 16
2. Us Gerçeklikleri ya da Zorunlu Önermeler — 18
3. Olgu Gerçeklikleri ya da Olumsal Önermeler — 21
4. Eksiksizlik İlkesi — 25
5. Töz — 31
6. Ayırdedilemezlerin Özdeşliği — 33
7. Süreklilik Yasası — 34
8. Leibniz’in Tüm-Mantıkçılığı — 36

BÖLÜM ÜÇ
LEIBNIZ (3)
1. Yalın Tözler ya da Monadlar — 38
2. Entelekhyler ve Birincil Özdek — 41
3. Uzam — 43
4. Cisim ve Cisimsel Töz — 44
5. Uzay ve Zaman — 46
6. Önceden-Saptanmış Uyum — 50
7. Algı ve İstek — 53
8. Ruh ve Beden — 56
9. Doğuştan Düşünceler — 59


BÖLÜM DÖRT
LEIBNIZ (4)
1. Varlıkbilimsel Uslamlama — 63
2. İlksiz-Sonsuz Gerçekliklerden Tanrının Varoluşuna Uslamlama — 67
3. Olgu Gerçekliklerinden Uslamlama — 67
4. Önceden-Saptanmış Uyumdan Uslamlama — 69
5. Kötülük Sorunu — 69
6. Tarih ve İlerleme — 75

BÖLÜM BEŞ
PASCAL
1. Pascal’ın Yaşamı ve Tini — 77
2. Geometrik Yöntem, Alan ve Sınırları — 81
3. ‘Yürek’ — 87
4. Pascal’ın Savunmacılıktaki Yöntemi — 90
5. İnsanın Sefilliği ve Büyüklüğü — 91
6. Bahis-Uslamlaması — 93
7. Bir Felsefeci Olarak Pascal — 95

KISA BİR KAYNAKÇA —99
NOTLAR — 103
SÖZLÜK — 109
DİZİN — 111

Tepe



Frederick Copleston
Nihilizm ve Materyalizm

2. baskı; 11,5 × 19 cm; 216 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 032 3 • TÜKENDİ



 KATEGORİ: FELSEFE


İÇİNDEKİLER (BÖLÜMSEL)
BÖLÜM ÜÇ. SCHOPENHAUER: 3. Tasarım Olarak Dünya; 5. Yaşama İstencinin Belirişi Olarak Dünya; 6. Metafiziksel Pessimizm; DÖRT, BEŞ. İDEALİZMİN DÖNÜŞÜMÜ: 2. Feuerbach ve Tanrıbilimin İnsanbilime Dönüşümü; 4. Stirner’in ‘Ben’ Felsefesi; 2. Marx ve Engels; 4. Eytişimsel Özdekçilik; 5. Özdekçi Tarih Anlayışı; ALTI. KIERKEGAARD: 3. Birey ve Kalabalık; 5. Varoluş ideası; 6. ‘Büyük Korku’ Kavramı; YEDİ. EYTİŞİMSEL-OLMAYAN ÖZDEKÇİLİK; SEKİZ. YENİ-KANTÇILIK: 2. Marburg Okulu; 3. Baden Okulu; 4. Pragmatist Eğilim; 5. E. Cassirer; 6. Dilthey; DOKUZ. METAFİZİĞİN YENİDEN-DİRİLİŞİ: 2. Fechner; 3. Lotze; 4. Wundt; ON, ON BİR. NIETZSCHE: 2. Modern Kültürün Eleştirisi; 4. Ahlakın Eleştirisi; 5. Tanrıtanımazcılık ve Sonuçları; 1. Güç İstenci; 3. Doğada ve İnsanda Güç İstenci; 4. Üst-İnsan; 5. Bengi Yineleyiş Kuramı; ON İKİ: GERİYE-BAKIŞ VE İLERİYE-BAKIŞ: 2. Pozitivist Yanıt; 3. Varoluş Felsefesi; 4. Görüngübilimin Doğuşu; Brentano, Meinong, Husserl; 6. Varlığın Metafiziği; Heidegger



İLK 20 SAYFA

Frederick Copleston
Platon
Çeviren: Aziz Yardımlı
5. baskı; 11,5 × 19 cm;160 sayfa; 1. Hamur
ISBN 975 397 006 8 • 



 KATEGORİ: FELSEFE


“PLATON, dünyanın en büyük felsefecilerinden biri, Atina’da (ya da Aegina’da), büyük olasılıkla İÖ 428/7 yılında, seçkin bir ailede doğdu. ... Ona başlangıçta Aristokles dendiği ve Platon adının ancak daha sonra gürbüz yapısı yüzünden verildiği söylense de, Diogenes’in ilettiği bu bilginin doğruluğu kuşkuludur. İki kardeşi, Adeimantus ve Glaukon Devlet’te görünürler, ve ayrıca Potone adında bir de kızkardeşi vardı. ... Platon Periklesci rejimin gelenekleri içinde eğitilmiş olmalıdır. ... Platon’un demokrasiye karşı daha sonraki ... olumsuz eğilimi herşeyden çok Sokrates’in demokrasinin ellerinden gördüğü davranış tarafından yaratılmıştır.” (Copleston'dan)

Felsefe Platonik İdea ile ilgilenir. İdea ilkin bütünüyle genel bir anlamda Düşüncedir. Ama Düşünce sonsuz küçüklükten sonsuz büyüklüğe, insanın ruhsallığından evrenin özdekselliğine dek herşeyi, saltık olarak herşeyi belirlemek için kullandığımız öznel evrenseldir. Ne yerde ne de gökte, ne insan ruhunda ne de özdeksel evrende hiçbirşey, saltık olarak hiçbirşey insan düşüncesinin belirlenimlerinden, evrensellerden kaçamaz. Varolan herşey düşüncenin öznel belirlenimleri ile anlatılır, ve varolan herşey kendi nesnel belirlenimi ile vardır. Varolan her tekil şey bir evrensel de olduğu için, Türünden, ideal Biçiminden, belirli İdeasından pay aldığı için, ussal olduğu için vardır. İdeadan, Biçimden, evrenselden yoksun birşey hiçbirşeydir, bir varlık değil ama olmayandır. Ve bilgisi olmayandır. Ve bilinemeyen, biçimsiz ve belirlenimsiz olan var olamayandır.

İdeanın, Biçimin varoluşu duyusalın, fizikselin, özdekselin varoluşu değildir. Pisagor Teoremi fiziksel üçgenler üzerinde varolmaz. Doğa Yasaları gökte yazılı değildir. Duyulur-üstü, fiziksel-üstü, özdeksel-üstü varoluşu salt düşünce içindir. Sonsuzluktadır ve sonsuza dek varolur. Görgül zaman ve görgül uzay arı düşüncenin, İdeanın çevresine çit çekemez. İdea Türlerin, Biçimlerin olmadığı görgül evrende Türlerin ve Biçimlerin ideal olanağıdır. Dünya oluşurken, yaşam oluşurken, insan oluşurken, İdealar tümünün Biçimleri, tümünün Belirlenimleridir. Onların varoluş biçimleri, onların doğa yasaları, onların matematikleri, onların sınıflarıdırlar. Duyusal değildirler, görülmezler ve dokunulmazlar ve koklanmazlar ve ölçülmezler. Ve böyle iken duyulur bireyselden çok daha yüksek bir anlamda nesnel olarak varlık ya da gerçeklik taşırlar. Ve nesnellik duyusallık, özdeksellik, fiziksellik değildir. Eğer Varlık kalıcılık ise, duyulur bireyseller değil ama evrensel İdealar gerçek varlıktır. Eğer varlık değişmezlik ise, evrensel İdealar değişmezdir. Eğer Varlık güç ise, sonlu bireyseller değil ama sonsuz evrensel İdealar güçtür.

Bilimin ereği başından bu yana Platonik ideal belirlenimlerin bilgisidir. Bu bilim ilkin arı Usun bilimi olarak Mantık Bilimidir. Ve bu bilim özdeksel Doğanın ve insan Tininin gerçek Biçimidir — yanlışsız, eksiksiz, ve sınırsız. Öznel geçicilikten özgür Nesnelliği konu alır, düşüncenin tüm dışsal güdülenmeden bağışık özgür deviminin, diyalektiğinin açınımıdır. Diyalektik İdeanındır, onun doğası, onun özüdür. Platon için insan düşüncesi, insan Nousu aynı ilksiz-sonsuz İdeanın etkinliği, diyalektiği, gerçekliğidir. İnsan Usu aynı İdeanın dinamiği ve enerjisidir. Ve gizilliğin edimselleşmesi ne denli olanaklı ise, insanın özünün gerçekleşmesi o denli zorunludur. İdeada zorunluk olan şey insanın saltık belirlenimidir — varoluşunun değer ve anlamı olarak Güzellik, Özgürlük, ve Bilgi.
— Aziz Yardımlı


PLATON / İÇİNDEKİLER


İÇİNDEKİLER

Bir: PLATON’UN YAŞAMI — 7
İki: PLATON’UN YAPITLARI — 13
Üç: BİLGİ KURAMI — 22
Dört: BİÇİMLER ÖĞRETİSİ — 43
Beş: PLATON’UN RUHBİLİMİ — 86
Altı: AHLAK KURAMI — 95
Yedi: DEVLET — 102
Sekiz: PLATON’UN FİZİĞİ — 123
Dokuz: SANAT — 132
PLATON’UN ETKİSİ — 139
On: ESKİ AKADEMİ — 142

KISA BİR KAYNAKÇA — 145
NOTLAR — 147
SÖZLÜK — 153
DİZİN — 155

Tepe



İLK 20 SAYFA

Frederick Copleston
Sartre
Çeviren: Aziz Yardımlı

3. baskı; 11,5 × 19 cm; 108 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 010 5 •



 KATEGORİ: FELSEFE


Nihilist varoluşçuluğun onu yargılayabilme yeteneğinden yoksun doğal bilincin yüzeysel anlayışının üstünde ve ötesinde işleyen mantığının en sonunda Marxizmde ve Nazizmde demir atması Usu reddetmenin salt raslantısal bir vargısı, irrasyonalizmin olmayabilecek de olabilen bir çıkarsaması değildir.

Picasso’nın dostu ve hayranı olan Sartre Nazi öğretmeni Heidegger’in karizması altında sözde ‘Diyalektik Us’ dediği şeyi kınadı, öz-belirlenimsiz seçme özgürlüğünü doğruladı, varoluşçuluğun tiranlığın başka bir türü ile, Marxizm ile de uyum içinde olabildiğini tanıtladı. Sartre’ın gerçekte hümanizmin reddedilmesi olan sofistik hümanizmine göre Özsüz, Logossuz insan herşeyin ölçüsüdür, “eylemleri için değeri ve kuralları kendisi koyar ve yalnızca kendi saptadığı ve tanımladığı kurallara göre oynamayı kabul eder.” (Varlık ve Hiçlik, 1943). Böyle ‘özgürlük’ gerçekten de ‘seçme özgürlüğü’ ya da özençtir; keyfi istençtir, ussal İstenç değil. Seçimin evrensel moral bir ölçütü olamaz, çünkü herşey bireyin öznel eğilimine, evrensel ile karşıtlık içinde durmak zorunda olan varoluşsal bireyselliğine bağlıdır. Sartre bu entellektüel temeller üzerine daha sonra Roma Dersi’nde (1964) “terörün devrimci türe (justice revolutionnaire) olması” gibi birşeyden söz etti ve “kısaca, terörün insancılaştırılması ilkede olanaklıdır/bref l’humanisation de la terreur est possible en principe)” dedi. İdeolojik kurtarıcılık konumu ile uyum içinde, kaçınılmaz olarak ve mantıksal olarak şiddeti kuramının birincil bileşenleri arasına almak zorundaydı ve aldı; insanlığın kurtarıcısı olmak saltık moral aklanmışlığı ileri sürmektir, ve böyle bir yüksekliğe karşıtlık düşmanlıktır. O da faşist öğretmeni gibi salt bir şiddet rejimini aklamanın ötesine geçti ve çıplak terörü, 1972’de Münih Yaz Olimpiyatlarında yaşanan Kara Eylül terörünü savunmada duraksama göstermedi. Sartre ona Nobel Yazın Ödülünün yanlışlıkla verildiğini biliyordu.

Hümanizmin özsel olarak Rasyonalizm olduğunu, insanı insan yapan özün Us olduğunu anlaması olanaksızdı — bilinçaltı nedenlerle, düşünceden boşalan yeri bilinçsiz dürtünün alması nedeniyle. Sartre’ın kendine özgü nihilizm türünü tanıtlama konusunda elinden geleni yapmasına karşın, düşünme özürlü doğal bilincin revizyonizmi onu düzeltmeyi sürdürmüştür ve sürdürmektedir. 1964 Roma Dersi’nde: “Ahlakın temeli gereksinimde, eş deyişle insanın hayvanlığındadır” diyordu. İnsanın doğa-üstü, hayvan-üstü, tinsel gereksinimleri, bilişsel, duygusal ve estetik gereksinimleri, insanın özü diyebileceğimiz ve edimselleşme bekleyen bu potentia Sartre’ın da kavrayış gücünün ötesindeydi.
— Aziz Yardmlı

İÇİNDEKİLER

Bölüm BİR: SARTRE’IN VAROLUŞÇULUĞU
Bölüm İKİ. SARTRE’IN VAROLUŞÇULUĞU
Bölüm ÜÇ. MERLEAU-PONTY’NİN GÖRÜNGÜBİLİMİ
   1. Camus
   2. Merleau-Ponty; Levi-Strauss



Frederick Copleston
Ön-Sokratikler ve Sokrates
Çeviren: Aziz Yardımlı

4. baskı; 11,5 × 19 cm; 132 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 009 9 •


 KATEGORİ: FELSEFE


“YUNAN FELSEFESİNİN doğuş yeri Küçük Asya’nın kıyılarıydı ve erken Yunan felsefecileri İyonyalılar idiler. ... Yunanistan’ın en büyük ozanı Homeros’un ve dizgesel felsefede ilk başlangıçların ikisinin de İyonya’ya ait olmaları anlamlıdır ...”

Homo sapiens ilkin Bilmeyi bilmeyen, ama bilmesi gereken varlıktır. Özdeksel Doğadan daha çoğudur, Düşüncedir, Tindir. Kendinde Bilme, henüz bilmeyen Bilme Meraktır. Düşüncenin bu gizilliği onun açınma, edimselleşme, gelişme zorunluğu altında olmasıdır. Bu yeti özgür bırakıldığı zaman — örneğin bütün bir Antik Çağda ilkin yalnızca İyonya'da olduğu gibi —, hiçbir dışsal kaygı ile sınırlanmaksızın kendini özgür devimine bırakabildiği zaman yalnızca bilmeyecek, Bilmenin kendisini de bilmeyi isteyecek, Kavram kendi doğasını da kavrayacaktır. O zaman Düşünce kendini Felsefe olarak bilinen o özgür ussal etkinliğe yükseltecektir. Bu nedenle denebilir ki, Felsefenin biricik tarihsel öngereği düşünceye koşulsuz Özgürlük olanağını verecek olan ortamdır. İlk düşünürler Gerçeği hiçbirşey karşısında ikincil ya da koşullu görmediler, eksiksiz bir düşünsel yüreklilik ile dünyalarını kendi Uslarında anlamaya çalıştılar — Doğanın ve Realitenin gözlemini kendi Kavramları ile belirleyerek. Doğuş, özellikle Felsefeninki ise, Ereğine doğru olgunlaşmak için zorunlu mantıksal adımların atılmasını gerektirir. Kestirmeler olanaksızdır ve insan Usunun kavramsal açınımı tüm kıpılarından geçmelidir. Kendiliğindendir, verili bir gizilliğin kendini açındırmasıdır — ve Felsefe durumunda bu gelişim ilkin henüz Kavramın imgeler ile örtülü devimidir: Su, Hava, Ateş, Toprak — ama gene de böyle fiziksel/özdeksel şeyler olarak değil, düşünsel birer ilke olarak. Düşünce henüz kendini nesne aldığının, nesnesinde kendi kendisi ile karşılaştığının bilinci değildir, ve bu nedenle kendi dışında iken kendi içinde de olduğunun bilinci değildir. Yaptığı şey yalnızca bir Doğa Bilimidir — İyonya Evrenbilimi.

Genç Felsefe daha sonra şu ya da bu tasarımın öne çıkması ile ve her zaman bu tekil öğede taşkınlığa varan bir vurgu ile gelişimini sergiledi, herşeyi tek bir özsel Arkeye indirgerken gene de duyusal-tasarımsal olan bu Arkeyi Kavramın kendisine doğru arılaştırdı. Ve Anaxagoras Nousu evrenin özü olarak ileri sürdüğü zaman, Felsefe Gerçeği düşüncede arama etkinliği olarak kendinin bilincini kavradı.

Gerçeği, Anlamı Doğada aradılar. Ama burada Us kendini tüketemez — doğal bilgelikten tinsel bilgeliğe yükselmenin zorunluğu. Sokrates İyi ve Doğru olarak Gerçekliği insanın Duyuncunda aradı. Atina duyuncunu, onun hamlığı üzerine kurulu yerleşik törelliği ve inancı sorguladı. Ayrım öldürücü idi.

Felsefenin doğuşu ona eşlik eden inanılmaz düşlem gücüne, gün ışığına çıkışın ilk güçsüzlüğüne karşın görkemlidir, çünkü salt kendi içinden doğmuş olmanın coşkusu, salt kendi öz açınımını belirlemenin güzelliği olarak varoluş öğesini bulduğu yer Özgürlüğün tözü, İdeadır.
— Aziz Yardımlı


ÖN-SOKRATİKLER VE SOKRATES / İÇİNDEKİLER


İÇİNDEKİLER

ANABÖLÜM BİR
ÖN-SOKRATİK FELSEFE


Bölüm Bir: BATI DÜŞÜNCESİNİN BEŞİĞİ: İYONYA — 9
Bölüm İki: ÖNCÜLER: ERKEN İYONYA FELSEFECİLERİ —17
1. Thales — 17
2. Anaximander — 19
3. Anaximenes — 20
Bölüm Üç: PİSAGORCU TOPLUM — 23
Bölüm Dört: HERAKLEİTOS’UN ‘SÖZ’Ü — 31
Bölüm Beş: PARMENİDES’İN VE MELİSSOS’UN ‘BİR’İ — 40
Bölüm Altı: ZENON’UN EYTİŞİMİ — 47
1. Pisagorcu Çoğulculuğa Karşı Tanıtlar — 48
2. Pisagorcu Uzay Öğretisine Karşı Uslamlamalar —49
3. Devimi İlgilendiren Uslamlamalar — 49
4. Ön-Sokratik Yunan Felsefesindeki ‘Kamutanrıcılık Üzerine Not — 52
Bölüm Yedi: AKRAGASLI EMPEDOKLES — 54
Bölüm Sekiz: ANAKSAGORAS’IN İLERLEMESİ — 59
Dokuz: ATOMCULAR — 64
Bölüm On: ÖN-SOKRATİK FELSEFE — 68

ANABÖLÜM İKİ
SOKRATİK DÖNEM

Bölüm On bir: SOFİSTLER — 75
Bölüm On iki: KİMİ BİREYSEL SOFİSTLER — 80
1. Protagoras — 80
2. Prodikus — 84
3. Hippias — 85
4. Gorgias — 85
5. Sofizm — 87
Bölüm On üç: SOKRATES — 89
1. Sokrates’in Yaşamının Erken Dönemi — 89
2. Sokrates Sorunu — 92
3. Sokrates’in Felsefi Etkinliği — 96
4. Sokrates’in Yargılanması ve Ölümü — 104
Bölüm On dört: KÜÇÜK SOKRATİK OKULLAR — 107
1. Megara Okulu — 108
2. Elis-Eretria Okulu — 109
3. Erken Kinik Okul — 109
4. Kirenaik Okul — 111
Bölüm On beş: ABDERALI DEMOKRİTOS — 114

NOTLAR 117
BU BÖLÜMDE KULLANILAN KISALTMALAR — 123
KISA BİR KAYNAKÇA — 124
SÖZLÜK — 126
DİZİN — 154

Tepe



İLK 20 SAYFA

Frederick Copleston
Spinoza
Çeviren: Aziz Yardımlı
4. baskı; 11,5 × 19 cm; 112 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 102 7 • 



 KATEGORİ: FELSEFE


“Spinoza’nın felsefesinin en göze çarpan düşüncesi yalnızca tek bir tözün var olduğudur: Doğa ile özdeşleştirilmiş sonsuz tanrısal töz; Deus sive Natura, Tanrı ya da Doğa. Ve Törebilim’de sunulduğu biçimiyle bu felsefenin çarpıcı bir özelliği sunuluşunun geometrik biçimidir. Bu çalışma beş bölüme ayrılır ve bunlarda sırayla şu konular ele alınır: Tanrı, anlığın doğası ya da kökeni, duyguların köken ve doğaları, anlığın gücü ya da insan özgürlüğü.”

Spinoza (1632-1677) Protestan Amsterdam’da bir Yahudi topluluğunun üyesi olarak yetiştirildi (Spinoza’nın yaşadığı sıralarda Amsterdam’da 2000 kadar Yahudi bulunuyordu). 1656’da, 23 yaşında iken, topluluğun yetkeci önderleri gibi düşünmeyi ve davranmayı kabul etmediği için bütünüyle doğru ve eşit ölçüde sert bir kararla aforoz edildi. Spinoza daha iyisini yapamazdı. Geleneğin “kötü görüşler” ve “korkunç heretiklikler” olarak gördüğü düşünceler daha sonra Opera postuma’da tüm insanlığa sunuldu ve Spinoza felsefe tarihinin en önemli, en yürekli, en sevimli düşünürlerinden biri olarak kabul edildi. Görgücü, analitik ya da pozitivist gelenek Spinoza’yı aforoz eden ön-modern nefreti her zaman diri tutarken, Goethe’de Fichte’ye, Schelling’e sayısız sanatçı ve felsefeci Spinoza’da her tür yerelliği, banaliteyi, arkaizmi olumsuzlayan bir ussallık, evrensellik ve özgürlük tini buldu, ve Hegel “ya Spinozacısınız ya da bir felsefeci değilsiniz,” demede duraksamadı.

Spinoza Descartes’ın probleminden, Düşünce ve Varlığın diyalektiğinden başladı. Analitik düalizmi yenen monistik Töz, karşıtların bu ayrımsız Birliği Spinoza için biricik Varlık, biricik Gerçekliktir. Onun için anlamın sonsuzluğu, değerin en yükseği olan şeye Tanrı mı, yoksa Doğa mı, yoksa Evren mi deneceğinin en sonunda hiçbir önemi yoktur. Önemli olan şey, Spinoza’nın dizgesinde, insanın kendisinin yalnızca bir kipi olduğu bu soyut Tözü eksiksiz olarak bilebileceği kanısıdır. Bu Bütün, Spinoza’ya göre, yalnızca uzam ve düşünce yüklemleri altında kavranabilir. Varolan herşey uzamdır, özdektir; ama aynı zamanda ve eşit ölçüde herşey biçim, herşey kavramdır. Spinoza’nın dizgesi insanın Doğanın, Tözün, ya da Tanrının imgesinde yaratıldığı görüşüne karşı duracak hiçbir öğe kapsamaz. Ve Spinoza’nın özdek ve düşünceyi özdeşleştirmesi onu materyalist yapan bakış açılarını onu okumayı bile beceremeyen apaçık banalite olarak gösterir.

Spinoza’nın monistik Töz dizgesinde herşey saltık olarak zorunlu Doğa yasaları altında durur, herşey belirlidir, ve bu saltık determinizm altında Özgürlük ya da İstenç salt bir yanılsamadır. İnsan Doğunun nihilistik Biri tarafından Tözün salt bir kipine indirgenir. Ve gene de, dizgesinin Töz mantığına bütünüyle aykırı olarak, Spinoza insan usunun bu saltık determinizmin üstesinden gelebileceğini, Tözün zorunluğunu yenebileceğini tanıtladığına inanır.
— Aziz Yardımlı

BİR ÖNCEKİ BASKIDA
Spinoza da Descartes’ın probleminden, Düşünce ve Varlığın diyalektiğinden başladı ve bu iki karşıt kavramı tek bir Tözde birleştirdi. Ama diyalektiği analitiğe çevirdi. Tözü biricik Gerçeklik yaptı. Descartes’ın düalizmini hem yok etmek hem de saklamak yerine onu yalnızca yoketti, bir monizm ileri sürdü.

Sonlu olanı, ilineksel olanı, kendi olumsuzunu dışlayan bu salt sonsuz, belirlenimsiz, karşıtlıksız Töz Spinoza için gerçek anlamdır, biricik değerdir. Bu Deus sive Natura yalnızca uzam ve düşünce yüklemleri altında kavranabilir. Varolan herşey uzamdır, özdektir. Ama aynı zamanda ve eşit ölçüde herşey biçimdir, kavramdır. İlineksel olan sonlu, geçici, yitici iken, Töz biricik sağlam, kalıcı, dayanıklı varlıktır ve böyle olarak Güçtür: Tözün gerçeği Zorunluktur. Saltık olarak özdeksel nedensellik — determinizm — özgürlük ile bağdaşmaz. Bütün bir olgusallık alanı Doğa Yasalarının direnilmez zorunluğu altında durur. Ve Tin de. İnsan yalnızca özgür olduğunu sanır. Gerçekte köledir.

Spinoza’nın felsefesi Doğunun tikeli dışlayan evrenselinin, tüm çoğulluğu Birde yutan devimsiz Tözünün ötesine geçemez. Özgürlük ve dolayısıyla İstenç yadsınır. Ve gene de Spinoza insanın usdışı dürtü ve itkilerin köleliğini yenebileceğini, Usun ışığı ve gücü altında Özgürlüğe ve İstence yetenekli olduğunda diretir. Geometrik düzende kurulu dizgesi bilginin gereksindiği tanıtlamayı sağlamasa da, ussal olanın sezgisi Spinoza’yı insan için bilgiyi ve özgürlüğü doğrulamaya götürür. Spinoza’da Us henüz salt bir yönelimdir, kendinin bilinci değil. Sıradan sağduyuyu Spinoza’yı sevmeye götüren şey onda Usun kavranmış olması değil, tam tersine henüz kavranmamış olması, böylece onda kendini bulmasında yatan kolaylıktır.
— Aziz Yardımlı.


SPİNOZA / İÇİNDEKİLER


İÇİNDEKİLER

BÖLÜM BİR
SPİNOZA (1)
1. Yaşam — 7
2. Çalışmaları — 8
3. Geometrik Yöntem — 9
4. Başka Felsefelerin Spinoza’nın Düşüncesi Üzerindeki Etkileri — 13

BÖLÜM İKİ
SPİNOZA (2)
1. Töz ve Yüklemleri — 17
2. Sonsuz Kipler — 20
3. Sonlu Kiplerin Üretimi — 22
4. Anlık ve Beden — 25
5. Sonsal Nedenselliğin Ortadan Kaldırılması — 28

BÖLÜM ÜÇ
SPİNOZA (3)
1. Spinoza’nın Bilgi Düzlemleri ya da Dereceleri — 34
2. Karışık Deneyim; Evrensel Düşünceler; Yanlışlık — 35
3. Bilimsel Bilgi — 38
4. Sezgisel Bilgi — 40

BÖLÜM DÖRT
SPİNOZA (4)
1. Spinoza’nın İnsan Duygularını ve Davranışını Açıklamadaki Amacı — 42
2. Conatus; Haz ve Acı — 43
3. Türev Duygular — 44
4. Edilgin ve Etkin Duygular — 46
5. Kölelik ve Özgürlük — 47
6. Anlıksal Tanrı Sevgisi — 49
7. İnsan Anlığının “Bengiliği” — 50
8. Spinoza’nın Törebilim’inde Bir Tutarsızlık — 52

BÖLÜM BEŞ
SPİNOZA (5)
1. Doğal Hak — 57
2. Politik Toplumun Temeli — 60
3. Egemenlik ve Hükümet — 60
4. Devletler Arasındaki İlişkiler — 62
5. Özgürlük ve Hoşgörü — 63
6. Spinoza’nın Etkisi ve Felsefesinin Değişik Değerlendirmeleri — 65

BÖLÜM ALTI
KARTEZYENİZM
1. Kartezyenizmin Yayılması — 70
2. Geulincx ve Etkileşim Sorunu — 72

BÖLÜM YEDİ
MALEBRANCHE
1. Yaşam ve Yazılar — 76
2. Duyular, İmgelem, Anlak; Yanılgıdan Kaçınma ve Gerçekliğe Erişme — 78
3. Biricik Gerçek Neden Olarak Tanrı — 84
4. İnsan Özgürlüğü — 86
5. İlksiz-Sonsuz Gerçekliklerin Tanrıda Görülüşü — 89
6. Ruhun Görgül Bilgisi — 92
7. Başka Anlıkların ve Cisimlerin Varoluşunun Bilgisi — 93
8. Tanrının Varoluşu ve Yüklemleri — 94
9. Spinoza, Descartes ve Berkeley ile İlişki İçinde Malebranche — 97
10. Malebranche’ın Etkisi — 99

KISA BİR KAYNAKÇA — 101
NOTLAR — 105
SÖZLÜK — 109
DİZİN — 110

Tepe



Frederick Copleston
Yararcılık ve Pragmatizm

3. baskı; 11,5 × 19 cm; 160 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 081 1 • 



 KATEGORİ: FELSEFE


Yararcılık salt törel bir kavramı bütün bir felsefenin ilkesi yapan bakış açısıdır: Yararlı olan gerçek olandır — ve iyi ve güzel olan. Bu açıktır ki bir kavramı bozmak, onu geçersiz olarak kullanmaktır. Görgücü düşünce alanında irrasyonalizm normaldir, ve yararlı olan iyinin, doğrunun vb. ölçütü yapılınca ahlaksızlığın ahlak olması kaçınılmaz sonuçtur. Görgücülük entellektüel sonuçlarından olduğu gibi moral sonuçlarından da ancak kendi ile çelişerek, ancak kendini çürüterek geri çekilebilir, ve bu düzeye dek görgücü törellik de sulandırılır, gevşetilir. Görgücü törellik yararın törel ilke olması gerektiğini ileri sürdüğü düzeye dek normatiftir ve bir “gerek” boyutuna çekildiği düzeye dek felsefi bir önemi ve anlamı yoktur. Ama “yarar”ın insan doğasına özünlü ve özsel bir bencilliğin anlatımı olduğunu ileri sürdüğü düzeye dek insan doğasını usdışı sayar, ve o zaman önümüzde görgücü bir törellik kuramı vardır ve bu kuramı üreten zemin henüz gelişmemiş bir duyunç düzleminden başka birşey olamaz.



  Felsefe Tarihleri



İLK 20 SAYFA

John Burnet
Erken Yunan Felsefesi
Çeviren: Aziz Yardımlı

1. baskı; 13,5 × 19,5 cm; 280 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 103 4 •



 KATEGORİ: FELSEFE


“Amacım erken İyonyalı öğretmenler ile dünyaya yeni bir şeyin — bilim dediğimiz şeyin — geldiğini ve ilkin onların Avrupa’nın o günden bu yana izlediği yolu saptamış olduklarını göstermek olmuştur, öyle ki bilimin ‘dünya üzerine Helenik yolda düşünmek’ olduğunu söylemek onun yeterli bir betimlemesidir. Bu nedenledir ki bilim Yunanistan’ın etkisi altına girmiş olan halklar arasında olmanın dışında hiçbir zaman varolmamıştır. ... “Anımsanmalıdır ki bilim ve felsefe başladığı zaman dünya daha şimdiden çok yaşlıydı. Özel olarak Ege Denizi Neolitik cağdan başlayarak yüksek bir uygarlığın, Mısır ya da Babil uygarlıkları kadar eski, ve önemli olan pekçok noktada ikisinden de üstün bir uygarlığın yeri olmuştu. Sonraki günlerin Yunan uygarlığının başlıca bunun yeniden dirilmesi ve sürdürülmesi olduğu her gün daha büyük bir açıklık kazanmaktadır. ... “Yapıtlarını inceleyeceğimiz insanların her birinin bir İyonyalı olması dikkate değer bir olgudur. Yalnızca Akragaslı Empedokles bu kuralın dışındadır ve bu kuraldışı belki de gerçekte olmaktan çok görünürdedir.” — John Burnet.


ERKEN YUNAN FELSEFESİ / İÇİNDEKİLER


İÇİNDEKİLER

GİRİŞ 9
KAYNAKLAR ÜZERİNE NOT 30

BÖLÜM
I. MİLETUS OKULU 36
II. BİLİM VE DİN 65
III. EFESLİ HERAKLEİTOS 100
IV. ELEALI PARMENİDES 128
V. AKRAGASLI EMPEDOKLES 148
VI. KLAZOMENAİLİ ANAXAGORAS 187
VII. PİSAGORCULAR 204
VIII. GENÇ ELEATİKLER 228
IX. MİLETUSLU LEUKİPPOS 243
X. SEÇMECİLİK VE TEPKİ 257

SÖZLÜK 267
DİZİN 290

Tepe



Frank Thilly
Bir Felsefe Tarihi
Çevirenler: Nur Küçük, Yasemin Çevik

2. baskı; 13,5 × 21,5 cm; 588 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 084 6



 KATEGORİ: FELSEFE


“Eğer kişi ussalcılığın hedefinin a priori ilkelerden bir dünya çıkarsamak, deneyimden bağımsız olarak saltık bir dizge kurmak olduğunu varsaymak için nedenler görüyorsa, ussalcılığa düşmanlığında bütünüyle haklıdır. Tüm düşünmenin amacı bulduğumuz biçimiyle deneyimi yorumlamaktır, onu a priori bir ilkeden uydurmak değil. Var olanı anlamamıza yardım edecek kuramlar, ve, eğer olanaklıysa, evrensel bir kuram arıyoruz; ve böyle kuramlar deneyimin temellerinde yatıyor olmalıdırlar, havada asılı olamazlar.

Ussalcılığın temel konutlaması deneyimin her nasılsa anlaşılır olduğu, tüm gerçek sorunların her nasılsa ve herhangi bir zamanda çözülebilir olduğudur; eğer us bu soruları anlaşılır olarak sorabilirse, us yanıt verebilir. Ama ussalcılık için istem özgürlük, sorumluluk, değişim, yenilik, evrim olanağını zorunlu olarak dışarıda bırakarak saltık determinizmin eline oynamaz. Eğer olgusallık fiziksel bir nedenler ve etkiler dizisine ya da aynı karakterde ansal bir diziye parçalanırsa, o zaman somut tikelin, şeyin ya da kişinin ister mekanik ister teleolojik olsun koşulların egemenliği altına girdiği doğrudur. İster fiziksel düzenek tarafından isterse evrensel bir erek tarafından zorlansın, insan eşit ölçüde köledir. Ama neden, erek ve evrim kategorilerimizi böyle kaba bir yolda yorumlamamız ve yaşam ve bilinç de aralarında olmak üzere herşeyi statik saltıklar biçiminde görmemiz niçin gereksin? Onları böyle tasarlamak kesinlikle dar ve tarihsel olmayan bir us ve anlak görüşünü kabul etmek ve düzenekselciliğe kolay bir utku kazandırmaktır. Blok-evrenden kaçmanın yolu Romantizmden değil, açık bilinçli ussalcı bir felsefeden geçer.”

Frank Thilly (1865-1934) başka çalışmalarının yanısıra Alfred Weber’in Felsefe Tarihi’ni de İngilizce’ye çevirmiştir.


BİR FELSEFE TARİHİ / İÇİNDEKİLER


İÇİNDEKİLER

SUNUŞ

Felsefe Tarihi 19
Bilim, Felsefe ve Din 20
Genel Sınıflandırma 21
İncelemenin Kaynakları 21
Kaynakça 22

YUNAN FELSEFESİ
DOĞA FELSEFESİ

1. ERKEN YUNAN DÜŞÜNCESİNİN KÖKENİ VE GELİŞİMİ 25
Yunan Felsefesi Tarihi 25
Çevre 25
Politika 26
Yazın 26
Din 27
Felsefe 28
Yunan Felsefesine Genel Bakış 29
Kaynakça 30

2. ÖN-SOFİSTİK FELSEFENİN GELİŞİMİ 31

3. TÖZ SORUNU 33
Thales 33
Anaksimander 34
Anaksimenes 35

4. SAYI SORUNU 35
Pisagoras ve Okulu 35
Pisagorcu Sayı Kuramı 37
Gökbilim 38

5. DEĞİŞİM SORUNU 38
Kalıcılık ve Değişim 38
Herakleitos 39
Karşıtların Birliği 39
Us Yasası 41
Ruhbilim ve Törebilim 41
Elea Okulu 42
Tanrıbilim (Ksenofanes) 42
Varlıkbilim (Parmenides) 43
Diyalektik (Zenon ve Melissos) 44

6. DEĞİŞİMİN AÇIKLANMASI 45
Bulmacanın Çözümü 45
Empedokles 47
Anaxagoras 48
Atomcular 51

BİLGİ VE DAVRANIŞ SORUNLARI

7. SOFİSTLERİN ÇAĞI 55
Düşüncenin Gelişimi 55
Yunan Aydınlanması 56
Sofistler 59
Sofizmin Önemi 62

8. SOKRATES 63
Sokrates’in Yaşamı 63
Gerçeklik Sorunu 65
Sokratik Yöntem 66
Törebilim 69
Sokrates’in Öğrencileri 71

YENİDEN YAPILANDIRMA ÇAĞI

9. PLATON 71
Platon ve Sorunu 71
Diyalektik 73
İdealar Öğretisi 76
Doğa Felsefesi 77
Ruhbilim 79
Törebilim 81
Politika 83
Platon’un Tarihsel Konumu 85
Platonik Okul 86

10. ARİSTOTELES 86
Aristoteles’in Sorunları 86
Felsefe ve Bilimler 89
Mantık 90
Metafizik 93
Fizik 96
Yaşambilim 97
Ruhbilim 98
Törebilim 99
Politika 102
Peripatetik Okul 103

TÖREL DEVİM

11. GENEL GÖRÜNÜM 103

12. EPİKÜRCÜLÜK 106
Epiküros 106
Sorun 107
Mantık 107
Metafizik 108
Ruhbilim 109
Törebilim 110
Politika 111

13. STOACILIK 112
Zenon ve Okulu 112
Mantık 113
Metafizik 116
Evrenbilim 117
Ruhbilim 118
Törebilim 119
Politika 121
Din 122
Yunan Törebilimi Özeti 122

14. KUŞKUCULUK VE SEÇMECİLİK 123
Kuşkucu Okul 123
Okulun Öğretileri 124
Geç Kuşkucular 126
Seçmecilik 126

DİNSEL DEVİM

15. YAHUDİ-YUNAN FELSEFESİ 127
Felsefe ve Din 127
Yahudi-Yunan Felsefesinin Başlangıçları 129
Filon 129

16. NEO-PLATONİZM 131
Yeni-Pisagorculuk 132
Neo-Platonizm 132
Plotinus 133
Tanrıbilim 133
Varlığın Üç Evresi 134
İnsan Ruhu 136
Gizemcilik 136
Porfiri 137
İambilikhus 137
Atina’daki Okulunun Kapanışı 138

ORTA ÇAĞLARIN FELSEFESİ

HIRİSTİYAN TANRIBİLİMİNİN DOĞUŞU

17. HIRİSTİYANLIĞIN BAŞLANGIÇLARI 139
Dinin Yeniden Dirilişi 139
Hıristiyanlık 139
Hıristiyanlık ve Klasiksel Kültür 140
Skolastik Felsefe 141
Kaynakça 142

18. HIRİSTİYAN TANRIBİLİMİNİN GELİŞİMİ 143
Erken Tanrıbilim 143
Gnostikler 143
Savunmacılar 145
Savunmacıların Öğretileri 146
Logos Öğretisi 148
Özgür İstenç ve İlk Günah 150

19. AUGUSTİNUS’UN DÜNYA GÖRÜŞÜ 151
Augustinus 152
Bilgi Kuramı 152
Tanrıbilim 153
Ruhbilim 155
Törebilim 155
İstencin Özgürlüğü 157

SKOLASTİZMİN BAŞLANGIÇLARI

20. KARANLIK ÇAĞLAR 159
Yeni Halklar 159
İlmin Başlangıçları 160

21. ORTA ÇAĞLARIN TİNİ VE HIRİSTİYAN FELSEFESİ 161
Yetke İlkesi 162
Skolastizmin Sorunu 162
Skolastizmin Ayırıcı Özellikleri 164
Skolastizmin Evreleri 164
Skolastizmin Kaynakları 166

22. JOHN SCOTUS ERİGENA 166
İnanç ve Bilgi 166
Kamutanrıcılık 167
Gizemcilik 168

23. EVRENSELLER SORUNU: REALİZM VE NOMİNALİZM 168
Erken Skolastikler 169
Roscelinus’un Nominalizmi 170
Realizmin Anlamı 170

SKOLASTİK REALİZMİN GELİŞİMİ

24. CANTERBURY’Lİ ANSELM 171
Anselm 171
Tanrının Varoluşu İçin Tanıtlar 172
Çağdaşlar 173

25. PETRUS ABELARDUS VE ON İKİNCİ YÜZYIL SKOLASTİKLERİ 174
Abelardus 174
Chartres Okulu 176
Görüşler 177
Salisbury’li John 177

26. GİZEMCİLİK VE KAMUTANRICILIK 177
Gizemcilik 177
Kamutanrıcılık 179

27. HUZURSUZLUK BELİRTİLERİ 180
Skolastizm Karşıtlığı 180
İlmin Örgütlenmesi 180
Aristoteles’in Keşfedilmesi 181

SKOLASTİZMİN DORUKLANMASI

28. ARAP FELSEFESİ 182
Yunan Kaynaklar 183
Çeşitli Okullar 183
Ussalcılar 185
Doğuda Felsefenin Çöküşü 186
İspanya Okulu 186
Yahudi Felsefesi 188

29. ARİSTOTELES’İN BAŞATLIĞI 188
Skolastizm ve Aristoteles 188
Augustinuscu Tanrıbilim 189
Albertus 190

30. THOMAS AQUINAS 191
Felsefe ve Tanrıbilim 192
Bilgi Kuramı 193
Metafizik 194
Tanrıbilim 195
Ruhbilim 196
Törebilim 197
Politika 201
Thomas’ın İzleyicileri 202

31. KARŞI-SKOLASTİK EĞİLİMLER: GİZEMCİLİK, KAMUTANRICILIK VE DOĞA BİLİMİ 202
Gizemcilik 202
Mantık 203
Doğa Bilimi 203
Heretiklik 204
Raymond Lully 205

SKOLASTİZMİN GERİLEMESİ

32. JOHN DUNS SCOTUS 205
Thomas’a Karşıtlık 206
John Duns Scotus 206
İnanç ve Bilgi 207
Evrenseller Öğretisi 207
Tanrıbilim 209
Ruhbilim 209
Tanrı ve Ahlaksal Yasa 210

33. NOMİNALİZM 211
Ussal Tanrıbilim ve Evrenseller 211
Occam’lı William 213
Realizme Karşı Nominalizm 214
Occam’ın İzleyicileri 214

34. GİZEMCİLİK 215
Ortodoks ve Heretik Gizemcilik 215
Meister Eckhart 216

35. ÖZGÜR DÜŞÜNCENİN İLERLEYİŞİ 218
Ortaçağ Ussalcılığı 218
Ulusalcılığın Doğuşu 219
Heretik Eğilimler 220
Özgür Soruşturma Tini 221

RÖNESANS FELSEFESİ

36. YENİ AYDINLANMA 223
Us ve Yetke 223
Kaynakça 224
Hümanizm 224

37. YENİ FELSEFELER 225
Platonizm 225
Nicolas Cusanus 226
Gerçek Aristoteles 227
Bilim ve Felsefe Reformu 227
Mantık Reformu 228

38. DOĞA FELSEFESİ VE DOĞAL BİLİM 228
Gizlicilik (Okkültizm) 228
Paraselsus 229
Doğa Felsefesi 231
Bilimsel Devim 231

39. GIORDANO BRUNO VE THOMMASO CAMPANELLA 233
Bruno 233
Campanella 234

40. YENİ DEVLET KURAMLARI; DİN FELSEFESİ; VE KUŞKUCULUK 235
Skolastik Devlet Kuramı 235
Machiavelli 236
Yeni Politika 237
Modern Devletin Evrimi 239
Yeni Din Felsefesi 239
Kuşkuculuk 240

41. DİNSEL REFORM 240
Reformasyonun Tini 241
Protestan Skolastizmi 241
Jacob Boehme’nin Gizemciliği 242

MODERN FELSEFE

42. MODERN FELSEFENİN TİNİ 244
Modern Çağın Ayırıcı Özellikleri 244
Kaynakça 245
Görgücülük ve Ussalcılık 246

İNGİLİZ GÖRGÜCÜLÜĞÜ

43. FRANCIS BACON 248
Bilim Reformu 248
Tümevarım Yöntemi 250
Felsefe İzlencesi 253
İnsan Felsefesi 253
Metafizik ve Tanrıbilim 254
Bir Görgücü Olarak Bacon 256

44. THOMAS HOBBES 256
Amaç ve Yöntem 256
Bilgi Kuramı 257
Metafizik 259
Ruhbilim 260
Politika 261

KITA USSALCILIĞI

45. RENÉ DESCARTES 264
Problem 264
Bilimlerin Sınıflandırılması 266
Bilgi Yöntemi ve Ölçütü 266
Tanrının Varoluşu İçin Tanıtlar 268
Gerçeklik ve Yanılgı 270
Dışsal Dünya 271
Anlık ve Beden 273
Heyecanlar 275
Doğuştan Düşünceler 277

46. DESCARTES’IN ARDILLARI 278
Sorunlar 278
Vesilecilik 279
Arnold Geulincx 279
İdealizm (Nicolas Malebranche) 280
Gizemcilik (Blaise Pascal) 281
Kuşkuculuk (Pierre Bayle) 282

47. BENEDİCT SPİNOZA 283
Ussalcılık 283
Yöntem 285
Evrensel Töz 285
Tanrının Yüklemleri 287
Kipler Öğretisi 288
İnsan Anlığı 290
Bilgi Kuramı 291
Anlak ve İstenç 292
Törebilim ve Politika 294
Tanrı Kavramı 296

ÖRGÜCÜLÜĞÜN GELİŞİMİ

48. JOHN LOCKE 297
Sorun 297
Bilginin Kökeni 298
Bilginin Doğası ve Geçerliği 302
Bilginin Sınırları 304
Metafizik 307
Törebilim 311
Özgür İstenç 313
Politika 314
Eğitim 316

49. LOCKE’UN ARDILLARI 317
Locke’un Etkisi 317
Deistler 318
Ruhbilim 318
Törebilim 320
Politik Ekonomi 322

50. GEORGE BERKELEY 323
Sorun 323
Bilgi Nesneleri 324
Cisimler Dünyası 325
Tinler Dünyası 326
Karşıçıkışlar Yanıtlanıyor 327
Düşünceler, Tinler ve İlişkilerin Bilgisi 329
İkiciliğin, Tanrıtanımazcılığın ve Kuşkuculuğun Çürütülmesi 330

51. DAVID HUME 332
Sorun 332
İnsan Doğası Bilimi 334
Bilginin Kökeni 334
Neden ve Etki 335
Bilginin Geçerliği 339
Dışsal Dünyanın Bilgisi 340
Ruh-Töz 341
Özgürlük ve Zorunluk 342
Tanrı 343
Anlıksalcılık-karşıtlığı 347

52. İNGİLTERE’DE USSALCI TEPKİ 348
Cambridge Okulu 348
İskoç Sağduyu Okulu 349

ALMANYA’DA USSALCILIĞIN GELİŞİMİ

53. GOTTFRIED WILHELM LEIBNIZ 350
Alman Kültürünün Doğuşu 350
Sorun 351
Kuvvet Kavramı 352
Monadlar Öğretisi 353
Tanrıbilim 358
Törebilim 359
Mantık ve Bilgi Kuramı 360

54. LEIBNIZ’İN ARDILLARI 364
Sağduyu Felsefesi 364
Gizemcilik 365

AYDINLANMA FELSEFESİ

55. AYDINLANMANIN İLERLEYİŞİ 366
On Sekizinci Yüzyıl 366
Voltaire 367
İngiltere’de Aydınlanma 368
Alman Aydınlanması 369
Özdekçilik ve Evrimcilik 370
Bilimler 372
Jean Jacques Rousseau 372

IMMANUEL KANT’IN ELEŞTİREL FELSEFESİ

56. IMMANUEL KANT 375
Modern Felsefenin İlerleyişi 375
Gizemcilik 376
Kant’ın Sorunu 376
Bilgi Sorunu 379
Duyu-Algısı Kuramı 382
Anlak Kuramı 384
Yargıların Geçerliği 385
Kendilerinde-Şeylerin Bilgisi 388
Metafiziğin Olanaksızlığı 390
Deneyimde Metafiziğin Kullanımı 397
Doğada Erekbilimin Kullanımı 400
Usun Kılgısal Kullanımı ve Ahlaksal Tanrıbilim 401
Törebilim 402

57. KANT’IN ARDILLARI 406
Sorunlar 406
İdealizm ve Kendinde-Şey 407
Yeni Felsefenin Eleştirisi 408

ALMAN İDEALİZMİ

58. JOHANN GOTTLIEB FICHTE 410
Kant Sonrası Felsefe 410
Fichte’nin İlkesi 412
Bilgi Biliminin Amacı ve Yöntemi 414
Benin Bilgisi 416
Dışsal Dünya 418
Nesnel İdealizm 419
Ahlak Felsefesi 423

59. FRIEDRICH WILHELM SCHELLING 426
Yeni-İdealizm ve Romantizm 426
Doğa Felsefesi 428
Anlık Felsefesi 431
Mantık ve Sezgi 432

60. FRIEDRICH SCHLEIERMACHER 434
Din Felsefesi 434
Bilgi ve İnanç 435
Tanrı, Dünya ve Birey 436

61. GEORGE WILHELM HEGEL 438
Hegel ve Öncelleri 438
Felsefenin Sorunu 440
Eytişimsel Yöntem 442
Düşünce ve Varlık 444
Mantık ve Metafizik 446
Doğa Felsefesi ve Anlık Felsefesi 447
Tüze Felsefesi 448
Sanat, Din ve Felsefe 450
Hegelci Okullar 450

HEGEL’DEN SONRA ALMAN FELSEFESİ

62. JOHANN FRIEDRICH HERBART’IN REALİZMİ 452
Hegelcilik Karşıtçılığı 452
Realist Felsefe İdeali 452
Metafizik 454
Ruhbilim 455
Değerler Bilimi 457

63. İSTENÇ FELSEFESİ: SCHOPENHAUER VE HARTMANN 458
Schopenhauer 458
İstenç ve Tasarım Olarak Dünya 459
Doğada ve İnsanda İstenç 460
Acıma Törelliği 461
Bilinçsizin Felsefesi 463

64. YENİ-KANTÇILIK 464
Kurgul Felsefeye Tepki 464
Eleştirinin Yeniden Dirilişi 465
İçkin Felsefe 466

65. YENİ-İDEALİZM 466
Metafizik ve Doğa Bilimi 466
Hermann Lotze 467
Düzenekselcilik ve Erekbilim 468
Kamutanrıcılık 469
Fechner 470
Wundt 470
Değer Felsefesi 472
Eucken 474

FRANSA VE İNGİLTERE’DE FELSEFE

66. FRANSA’DA POZİTİVİZM VE KARŞITLARI 475
Duyumculuğa Tepki 475
Saint-Simon 476
Comte 477
Toplum Reformu ve Bilimler 477
Bilginin Evrimi 478
Bilimler Sınıflaması 479
Toplumsal Bilim 480
Törebilim ve İnsanlık Dini 481
Pozitivizme İdealist Karşıtlık 481

67. İSKOÇ USSALCI FELSEFESİ 484
William Whewell 484
Hamilton 485

68. JOHN STUART MILL’İN GÖRGÜCÜLÜĞÜ 487
Görgücülük ve Pozitivizm 487
Bilim ve Toplumsal Reform 489
Mantık 489
Tümevarımlı Çıkarsama 490
Tümevarımın Aklanması 490
Nedensellik Yasası 492
A priori Gerçeklikler 494
Dışsal Dünya ve Kendi 495
Ansal ve Ahlaksal Bilimler 497
Etholoji 498
Toplum Bilimi 499
Törebilim 501

69. HERBERT SPENCER’İN EVRİMCİLİĞİ 504
Bilgi İdeali 504
Bilginin Göreliliği 506
Kuvvetin Kalıcılığı 507
Anlık ve Özdek 509
Evrim Yasası 509
Yaşambilim 510
Ruhbilim 511
Dışsal Dünya 512
Törebilim 513
Politika 515

70. İNGİLTERE VE AMERİKA’DA YENİ-İDEALİZM 516
Alman İdealizminin Etkisi 516
Green 518
Metafizik 518
İnsanın Doğadaki Yeri 519
Törebilim 520
Bradley’in Metafiziği 523
Dolaysız Duygu ve Düşünce 524
Saltık 525
Josiah Royce 526

USSALCILIĞA VE İDEALİZME ÇAĞDAŞ TEPKİ

Yeni Eğilimler 529

71. NEO-POZİTİVİST BİLGİ KURAMI 531
Mach 531
Avenarius 532
72. PRAGMATİZM 532
James 533
Dewey 537
Nietzsche 540

73. HENRI BERGSON’UN SEZGİCİLİĞİ 543
Anlak ve Sezgi 543
Metafizik 545

74. İDEALİZME USSALCI TEPKİ 546
Yeni-Realistler 546

75. USSALCILIK VE KARŞITLARI 548
Anti-Entellektüalizmin İyi Yanları 548
Usa Başvuru 549
Anlak ve Olgusallık 550
Felsefenin Amacı 551
Blok-Evren 554
Anlak ve Sezgi 553
Vargı 555

Sözlük 557
Dizin 561

Tepe




William Sahakian
Felsefe Tarihi
Çeviren: Aziz Yardımlı

3. baskı; 11,5 × 19,5 cm; 350 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 007 5

• 


 KATEGORİ: FELSEFE


Sahakian oldukça kalabalık bir 'Felsefe Tarihi' sunar. Özsel olarak kurgul olan felsefeyi henüz yeni başlayan öğrencinin bile kolayca anlayabileceği görgül bir düzlemde yorumlar, ve felsefe tarihi ile felsefecilerinin dizgelerinin yapılarını özetleme düzleminde ilk tanışıklığı sağlamayı hedefler. Ve tam bu yanındadır ki akademik felsefe tarihinin birincil önemi yatar. Geniş kapsamına karşın felsefi düşünceye yalnızca bir giriş olmasıyla kendi eytişimini ele verir ve sunduğu alanın renkli oyunlarının arkasında bir derinlik boyutunun yattığını imler. Ama bireysel felsefecilerin yapıtlarında derinleşen düşünce burada bir yükselişi ister ve bu yükselişi önceki yüzeye bir geri dönüş olarak değil ama ideal felsefe tarihi olarak bulmayı ister.

WILLIAM SAHAKIAN'IN ÖNSÖZÜ


Önsöz

Felsefe tarihi bütün bir felsefi düşüncenin alanına giriş için ideal bir olanak sağlar. Zamandizinsel yaklaşımı karmaşık modern ve çağdaş felsefeleri geriye tarihsel kökenlerine ve gelişim evrelerine doğru izleyerek bunların aydınlatılmasına yardım eder. Büyük felsefecilerin düşünceleri arasındaki ayrımları ve benzerlikleri belirgin çizgiler ile göz önüne serer. Her felsefeci için onu düşünme yolunun arkatasarını araştırır, tarihin şafağından günümüze dek adım adım açınan felsefi düşüncelerin akışına onun bakış açısının nasıl uyduğunu gösterir. Dahası, felsefe tarihi her felsefecinin dizgesini bütünlüğü içinde inceler, onun yalnızca mantık, törebilim ya da din felsefesi gibi özelleşmiş alanlardaki vargılarına sınırlı kalmaz.

Felsefe terimi sözel olarak ‘bilgelik sevgisi’ anlamına gelen Yunanca filosofiadan türemiştir. Bugün deneyim olgularının eleştirel değerlendirmesini belirtmek için kullanılmaktadır. Bu tanımdaki anahtar sözcük değerlendirme sözcüğüdür (eleştirel değil), çünkü felsefe ve bilimler arasındaki özsel ayrım onun yalnızca çözümleme, betimleme ya da eleştiri üretmemesi, ama özellikle insan deneyimlerine değerler saptamasıdır. Bilimciler, gerçi çalışmalarının gerçeklik ve doğruluğu ile kaygılanmak zorunda olsalar da, gene de bilimciler olarak değer yargılarında bulunmazlar. Örneğin ruhbilimci verili bir bir davranış türünü betimler ama övmez ya da kınamaz, ve benzer olarak politik bilimci hükümetin eylemlerini ahlaksal olarak değerlemez ama çözümler. Oysa felsefeci bu durumlarda değer yargılarında bulunmada duraksamayacak, çünkü bireyin davranışına ve hükümetin politikalarına değer biçecek ve onları ya onaylayacak ya da kınayacaktır.

Eski çağlardaki en erken felsefeciler insanlığın belli temel problemlerine ussal çözümler aradılar, evrenin doğası ve insan deneyiminin anlamı konusunda sorular sordular. Belirli sorunlar ile ilgileniyorlardı: Evren neden yapılmıştır? Tek bir töz mü vardır, yoksa çok mu? Özdek ve örgensel yaşam arasındaki ayrımlar—eğer bir ayrım varsa—nedir? Bir ruh ya da bir Tanrı var mıdır? Şeyler değişebilmelerine karşın nasıl aynı şeyler olarak kalabilirler? İnsanın arayacağı en yüksek iyi nedir? Ancak Platon ve Aristoteles’in ortaya çıkışları ile tüm bu tür problemler bir araya getirildi ve birleşik felsefe dizgelerinde örgütlendi. Bundan sonra her büyük felsefeci bu belirli problemleri kendi bireysel bakış açısından ve kendi tam düşünce dizgesinin parçaları olarak çözmeye çalıştı. Eski, orta ve modern dönemler boyunca felsefe tarihi genel olarak Platon ve Aristoteles tarafından başlatılmış olan dizge-kurma örneğini izlemiştir. Yakınlarda kimi felsefeciler usaaykırı ve boş gördükleri ya da değerlerinden kuşkuya düştükleri kimi problemleri felsefeden dışlanmaları gerektiğini savundular. Ama yaklaşımları da kendi tikel bakış açıları üzerine kurulu tamamlanmış birer düşünce dizgesinde sonuçlanmış görünür, ve vargılarının pek çoğu gene de büyük ölçüde geçmişin felsefi dizgelerine borçlu kalır.

Umuyoruz ki bu Özetleme okura çağdaş felsefecilerin güç kavramlarını anlamada ve öncellerine olan borçlarının değerini bilmede yardımcı olacaktır. Yine umuyoruz ki bu amaç için okur tartışılan felsefecilerin özgün yazılarını araştırma yönünde güdülenecektir.
Yazar yorum ve önerilerinden ötürü pekçok öğrenci ve meslektaşına borçludur; elyazmasının son biçiminin hazırlanmasındaki paha biçilmez yardımından ötürü Editorial Department of Barnes and Noble, Inc., ve yazarın sayısız usaaykırı istemine karşın mesleki öğüt ve yararlı tepkileriyle yorulmak bilmeden karşılık veren karısı Dr. Mabel Lewis Sahakian (Northestern University’de) için minnettarlık duyar.


Beacon Hill,
Boston, Massachusetts
WILLIAM S. SAHAKIAN

Tepe

FELSEFE TARİHİ / İÇİNDEKİLER


İÇİNDEKİLER

Bölüm 1
Özdek Problemi—Miletuslular

THALES
ANAXİMANDER
ANAXİMENES

Bölüm 2
Özdeşlik ve Değişim Problemi—
Herakleitos’un ve Eleatiklerin Karşıt Felsefeleri

XENOFANES, TANRIBİLİMCİ ELEATİK
EFESLİ HERAKLEİTOS
PARMENİDES, METAFİZİKÇİ ELEATİK
ZENON, EYTİŞİMCİ ELEATİK
SAMOSLU MELİSSOS
METAFİZİKÇİ ÇOĞULCULAR
AGRİGENTUMLU EMPEDOKLES
KLAZOMENELİ ANAXAGORAS
ABDERALI LEUKİPPOS
ABDERALI DEMOKRİTOS
PİSAGORCULAR—MATEMATİKSEL FELSEFE
FİLOLAUS VE PİSAGORCU FELSEFE

Bölüm 3
İnsan Problemi—Sofistlerden Platon’a

SOFİSTLER
ABDERALI PROTAGORAS
LEONTİNİLİ GORGİAS
SOKRATES
KÜÇÜK SOKRATİK OKULLAR: DÖRT SOKRATİK OKUL
STOACILIK: ACI VE TUTKUYA İLGİSİZLİK
HEDONİZM—EN YÜKSEK İYİ OLARAK HAZ
EPİKÜRCÜLÜK: HAZZA ADANMIŞ BİR YAŞAM
KUŞKUCULUK: YARGININ ASKIYA ALINMASI
SEÇMECİLİK: ELDEKİ EN İYİ ÖĞRETİLERİN KARIŞIMI

Bölüm 4
Dizgesel Felsefe—Platon ve Aristoteles

PLATON
PLATONİK İDEALİZM
PLATON’UN DİN FELSEFESİ
PLATON’UN TÖREL KURAMI
PLATON’UN POLİTİK FELSEFESİ
ARİSTOTELES
ARİSTOTELES’İN MANTIĞI
ARİSTOTELES’İN METAFİZİĞİ
ARİSTOTELES’İN DİN FELSEFESİ
ARİSTOTELES’İN TÖREBİLİMİ
ARİSTOTELES’İN TOPLUMSAL VE POLİTİK FELSEFESİ
ARİSTOTELES’İN ESTETİĞİ

Bölüm 5
Dinsel Problem

YENİ-PLATONİZMİN KÖKENLERİ
PLOTİNUS
PATRİSTİK FELSEFE OKULLARI
ORİGEN
ST. AUGUSTINE

Bölüm 6
Skolastizm

ORTAÇAĞ FELSEFESİNİN PROBLEMLERİ
YENİ-PLATONİZM, ORTAÇAĞ FELSEFESİNİN İLK DÖNEMİ
JOHN SCOTUS ERIGENA
CANTERBURYLİ ST. ANSELM
ROSCELLINUS—ADCILIK FELSEFESİ
PETER ABELARD—USUN BİRİNCİLLİĞİ
ARİSTOTELESCİLİK, ORTAÇAĞ FELSEFESİNİN İKİNCİ DÖNEMİ
ST. THOMAS AQUINAS—ANLIKSALCILIK FELSEFESİ
JOHN DUNS SCOTUS—İSTENCİN BİRİNCİLLİĞİ
OCCAMLI WILLIAM
CUSALI NICOLAS

Bölüm 7
Rönesans Felsefesi

RÖNESANSIN TOPLUMSAL VE POLİTİK FELSEFESİ
NICCOLO MACHIAVELLI
SIR THOMAS MORE
FRANCIS BACON—TOPLUMSAL VE POLİTİK FELSEFE
THOMAS CAMPANELLA
THOMAS HOBBES
DOĞAL YASA VE BİLİM FELSEFESİ
FRANCIS BACON—BİLİM FELSEFESİ
GALILEO, KEPLER VE NEWTON’IN BİLİMSEL YÖNTEMLERİ

Bölüm 8
Kısa Ussalcıları

RENÉ DESCARTES
KARTEZYEN ÇÖZÜMLER
BENEDICT SPINOZA
GOTTFRIED WILHELM LEIBNIZ
LEIBNIZCİLİK

Bölüm 9
İngiliz Görgücüleri

JOHN LOCKE’UN METAFİZİKSEL AGNOSTİZMİ
GEORGE BERKELEY’İN METAFİZİKSEL İDEALİZMİ
DAVID HUME’UN METAFİZİKSEL KUŞKUCULUĞU
THOMAS REID VE SAĞ DUYU OKULU
FRANSIZ AYDINLANMA FİLOZOFLARI

Bölüm 10
Alman İdealistleri

KANT’IN AŞKINSAL İDEALİZMİ
FICHTE’NİN ÖZNEL İDEALİZMİ
SCHELLING, SCHILLER VE SCHLEIERMACHER
HEGEL’İN SALTIK İDEALİZMİ
YENİ-HEGELCİLİK
ARTHUR SCHOPENHAUER
EDUARD HARTMANN
YENİ-KANTÇILIK VE MARGBURG VE BADEN OKULLARI

Bölüm 11
İngiliz Yararcılığı

JEREMY BENTHAM
JAMES MILL
JOHN STUART MILL
HENRY SIDGWICK
HASTINGS RASHDALL VE GEORGE EDWARD MOORE

Bölüm 12
Evrimci Doğalcılık

LAMARCK
DARWIN
HERBERT SPENCER
FRIEDRICH NIETZSCHE
THOMAS HENRY HUXLEY
HENRI BERGSON
SAMUEL ALEXANDER

Bölüm 13
Klasik Pozitivizm

COMTE’UN POZİTİVİZMİ
COMTE’TAN SONRA KLASİK POZİTİVİZM

Bölüm 14
Diyalektik Materyalizm

MARX VE MARXİSTLER
NİKOLAY LENİN
MAO ZE-TUNG

Bölüm 15
Pragmatizm

CHARLES SANDERS PEIRCE
WILLIAM JAMES
JOHN DEWEY
F. C. S. SCHILLER

Bölüm 16
İdealizm ve Kişiselcilik

İDEALİZMİN TİPLERİ
KİŞİSELCİLİK
SALTIK İDEALİZM
İTALYAN YENİ-İDEALİSTLERİ

Bölüm 17
Yeni-Realizm ve Eleştirel İdealizm

Amerikan Yeni-Realistleri
Amerikan Eleştirel Realistleri
İngiliz Yeni-Realistleri

Bölüm 18
Mantıksal Pozitivizm

Ludwig Wittgenstein’ın Etkisi
Alfred Jules Ayer
Moritz Schlick
Otto Neurath
Rudolf Carnap
Alfred Tarski

Bölüm 19
Analitik Felsefe

CAMBRIDGE FELSEFESİ
OXFORD FELSEFESİ

Bölüm 20
Yeni-Skolastizm ve Yeni-Thomizm

THOMİZMİN YİRMİ-DÖRT SAVI
JACQUES MARITAIN
ETIENNE GILSON

Bölüm 21
Fenomenoloji

FRANZ BRENTANO
EDMUND HUSSERL
MAX SCHELER
NICOLAI HARTMANN
MAURICE MERLEAU-PONTY

Bölüm 22
Varoluşçuluk

SØREN KIERKEGAARD
MARTIN HEIDEGGER
JEAN-PAUL SARTRE

Sözlük


Tepe



İLK 20 SAYFA

Rüdiger Bubner
Modern Alman Felsefesi
Çeviren: Aziz Yardımlı

2. baskı; 13,5 × 21,5 cm; 200 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 016 7



 KATEGORİ: FELSEFE


Bilimin özgür olması gerekir. Ama olmayabilir. Tarihsel, kültürel, giderek kişisel etmenler tarafından belirlenebilir. Bu düşüncenin köleliğidir, ve bir olgudur. Ama bir olgu olması onu gerçek yapmaz. Ve modern Alman felsefesi de bir olgu olmasına karşın gerçek değil, felsefenin kavramına uygun bir felsefe değildir. Rüdiger Bubner modern, ya da daha doğrusu “çağdaş” Alman felsefesinin sayısız düşünürünün emeği ile on yıllar boyunca üretilen bir yanılgılar birikimini anlatmaya çalışmakta, ve görüngüye kendisi bir görüngü olarak katılmaktadır. Sonuç bir yorumdur.

“Felsefi düşüncenin bir tarihinin olması olgusunun bizi genellikle olduğundan daha çok şaşırtması gerekir.“ Eğer bu doğru ise, o zaman felsefenin sürekli olarak tarihsel kalması gerektiği görüşü daha da şaşırtıcı olmalıdır. Ama eğer tarihsellik yalnızca görelilik ve dolayısıyla saçmalık değilse, eğer tarihsel olan o denli de ereksel ise, eğer özsel olarak ussal olan insanlığın büyümesi, estetik, moral, ve entellektüel gelişiminin kendisi bir olgu ise, o zaman bilginin ve bilimin, estetik duyarlığın, moral ve törel karakterin bir Tarihe gereksinmemesi şaşırtıcı, aslında saçma olurdu. Homo sapiens mağaraya doğmak ve mağaradan Sokrates’in gün ışığına çıkmak zorundadır çünkü bilme yetisi ile donatılı olmasına, Doğadan daha çoğu olmasına, Tin olmasına karşın başlangıçta yalnızca Doğadır, ve önünde kendini ne ise o yapması için, büyümesi için, kendini kavramına uygun gerçek insan yapması, gerçeği bilerek gerçek olması için geçmesi gereken bir Tarih vardır.

Felsefe hiç kuşkusuz insanın kendisi ile birlikte büyümektedir, ve bu şaşırtıcı değildir. Şaşırtıcı olması gereken şey felsefe büyürken felsefecinin büyümemesi, felsefenin bir Tarihinin olduğunu ve kendisinin sıradan bilincinde olduğu gibi felsefi bilincinde de o tarihin bir özeti olduğunu anlamamasıdır. Usdışının doruğu olan şey Dünya-Tini özgür istencini kavramışken ve geleneği, despotizmi ve barbarlığı yenmek için çalışıp çabalarken felsefecinin bilgisizliğe, bilmeme hırsına, kuşkuculuğa, nihilizme ve pozitivizme teslim olması, giderek Heidegger ve Sartre ve başka pekçokları durumunda gördüğümüz gibi dosdoğru despotizmin kendisine katılmasıdır.
— Aziz Yardımlı


MODERN ALMAN FELSEFESİ / İÇİNDEKİLER


İÇİNDEKİLER

Önsöz 7
Giriş: Felsefenin tarihselliği üzerine 9

1 Fenomenoloji ve hermeneutik
Husserl’in başlangıcı 17
Fenomenolojik yöntem 20
Heidegger’in fenomenolojiyi dönüştürmesi 25
Hermeneutiğe geçiş 29
Bunalım ve yaşam-dünyası 34
Çözülmemiş problemler 37
Toplumsal bilimde ve mantıkta sonuçlar 41
Heidegger’in geç felsefesi 46
Gadamer’in hermeneutiği 50
Dilbilimsel anlak ya da kılgı 53
Geçmişin sürmekte olan etkisi 57
Gerçeklik 63

2 Dil felsefesi ve bilim kuramı
Felsefi bir odak olarak dil 65
Dil-oyununun uyarlanması 66
Aşkınsal pragmatik nedir? 70
Tartışma için kılgısal önsavlar 73
Aşkınsal derin-düşünme 77
Törel perspektifler 81
Fenomenoloji ve dilbilimsel çözümleme 84
Geleneksel temalar 88
Bilim kuramı üzerine birkaç söz 93
Popper’ın konumu 95
Eleştirel ussalcılık 98
Anlağın açıklaması 103
Değerler problemi 108
Bilişsel çıkarlar 112
Paradigmanın tarihselliği 114
Paradigma-değişiminde diyalektik 119
Stegmüller’in ortodoksluğu savunusu 122
Yapılaştırmacılık 125
Kararcılık ya da aşkınsal temel 129
Kılgısal diluzluğu 133

3 Diyalektik ve kılgı felsefesi
Bir yöntem olarak diyalektik 137
Hegel rönesansı 139
Eytişimsel mantık 142
Lukács’ın etkisi 147
Neo-Marxistler 150
Eleştirel kuram 153
İdeolojinin eleştirisinin paradoksları 156
Adorno’nun estetiğe kayışı 158
Habermas’ın kavrayışı 161
Karşıçıkışlar 164
Kuram ve kılgı 167
Toplumsal Sözleşmenin öğeleri 171
Bir çember 174
Kılgı felsefesi 177
Eski ve yeni görevler 180
İnsanbilim ve toplumbilim 182
Eylem kuramı 186
Son vargılar 190

Sözlük 193
Dizin 197

Tepe



İLK 20 SAYFA

Walter Kaufmann
İnsanı Anlamak — I
Çeviren: Aziz Yardımlı

3'üncü Baskı; 13,5 × 21,5 cm; 200 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978-975-397-078-5



 KATEGORİ: YORUM; GENEL KÜLTÜR


Felsefe isteyen ve kişisel bir söylem yerine tanıtlama ve kavramsal sağınlık bekleyen okur Kaufmann’da tam tersini bulacak, kişisel-kültürel eleştirinin felsefe üzerine uygulanmasının enteresan bir örneği ile karşılaşacaktır. Kaufmann’ın çözmeyi üstlendiği problem “anlığın keşfi”nden daha azı değildir, ve gene de Kaufmann bu iş için tanıtlama gibi bir istemin bütünüyle gereksiz olduğunu, aslında böyle bir istemin insan usunun gelişiminin önüne bir “engel” çıkardığını düşünür. Buna göre Hegel’in felsefi çabayı yeniden diriltebilmek ve modern dünya için sağlığına yeniden kavuşturabilmek için önemini öylesine vurguladığı kurgul-kavramsal yöntemin sözü bile edilmez, Mantık Bilimi bütünüyle bir yana bırakılır, ve bunun yerine Hegel’in kendisinin bir “gençlik yapıtı” olarak gördüğü Görüngübilim neredeyse felsefesinin bütünü olarak alınır. Bilimsel görgücüler ve mantıksal pozitivistler, giderek nihilistler, materyalistler ve postmodernistler bile “felsefe” yaparken ve kendi kişisel olgusallık tablolarını çizerken, niçin yazınsal eleştirmenler böyle bir doyumdan yoksun kalsınlar? Kaufmann’ın çalışması hiç kuşkusuz Goethe, Kant ve Hegel üzerine yazılabilecek en az özsel, en az derin açımlamalar arasındadır. Ama eğer kültürel bir inceleme için aşırı olacak felsefi ölçütlerden vazgeçersek, çalışma yaratıcı bir hermeneutik ustasının ürünüdür ve bu niteliği ile açıkça pekçok felsefecinin hermeneutik uyuşukluğuna ciddi katkılarda bulunacak bir girişimdir.
— Aziz Yardımlı


 İÇİNDEKİLER (ANABAŞLIKLAR)


Önsöylem
I. Goethe ve Anlığın Keşfi
II. Etkiler: Herder, Lessing, Schiller, Fichte, Schopenhauer
III. Kant: Anlığın Yapısı
IV. Kant: Özerklik, Biçem, ve Pekinlik
V. Hegel’in Üç Görüngübilim Anlayışı

Kısa Bir Sözlük ve Açıklamalar 192
Dizin 198


İÇİNDEKİLER (AYRITILI)


İÇİNDEKİLER

Önsöylem

1. İlgilendiğim şey hem kendi anlıklarımızın hem de genel olarak insan anlığının bilgisi anlamında kendinin bilgisidir. “Anlığın” anlamı — 13
2. Anlığın Keşfinde Niçin Böylesine Az İlerleme Yaptık? Goethe ve Kant — 14
3. Üç Amaç — 15

I. Goethe ve Anlığın Keşfi

4. Yirmi Birinde Goethe. “Tepeden tırnağa Özerk” — 21
5. Goethe’nin anlığın keşfine ilk büyük katkısı yeni bir özerklik modeli sağlamış olmasıdır — 22
6. Goethe’nin sıkışık çoğunluğa yabancılaşması — 24
7. Karakteri yoluyla insan düşüncesi üzerinde anlamlı bir etki — 26
8. Goethe’nin anlığın keşfi üzerindeki etkisine ilişkin ikinci nokta. “İnsan edimleridir” — 27
9. Goethe’nin anlığın keşfine en büyük katkısı, başka herkesten çok, anlığın nasıl yalnızca gelişim terimlerinde anlaşılabileceğini göstermesiydi — 29
10. Hem yeni eleştiri hem de analitik felsefe bu gelişimsel yaklaşıma başkaldırıyı temsil eder. Üç Mephistopheles alıntısı — 34
11. Goethe’nin bilimi Newtoncu bilim ile eşitlemeyi yadsıması dördüncü büyük katkısını temsil eder — 35
12. Goethe niçin öylesine duru olarak yazdı ve bilimi nasıl anlar. “Kemikleşme” ve “önsavlar” — 38
13. Goethe matematiği değersizleştirme eğiliminde idi — 41
14. Hegel, Nietzsche, Freud, ve Jung Goethe’nin yaşam ve yapıtlarını özümsediler — 43
15. Özet olarak, Goethe anlığın keşfine en az dört belirleyici katkıda bulundu. Goethe’den derinden etkilenenler önlerinde açık üç yol buldular — 46

II. Etkiler: Herder, Lessing, Schiller, Fichte, Schopenhauer

16. Herder — 51
17. Lessing — 54
18. Schiller — 56
19. Fichte — 58
20. Schopenhauer — 60

III. Kant: Anlığın Yapısı

21. Kant’ın Arı Usun Eleştirisi’nin etkisi — 67
22. “Kant’ın kendisi anlığın yapısını keşfettiğini duyumsadı.” — 73
23. Kant’ın 1785’te törellik üzerine yayımladığı kısa kitap. “Sözcüklere sarıl.” — 80
24. Kant’ın törellik için temel atma girişimi. — 83
25. “Törelliğinin dinsel esini Musa’da bulunacaktır.” — 89
26. İntihar örneği ve bir düzgünün ne olduğu problemi. — 96
27. Öteki üç örnek. — 99
28. Tarihte ve ruhbilimde usdışı. İkilemeler. Kant’ın törelliğinde “çıkar” — 103
29. “Bütünüyle çıkarsız” estetik yargı. — 107
30. “Temel yanlışları özsel olarak her yerde aynıdır.” Kant’ın sanata ilgisizliği. — 109

IV. Kant: Özerklik, Biçim, ve Pekinlik

31. Kant’ın özerklik anlayışı. “Kant öğrettiği gibi yaşadı.” — 119
32. “Biçem bir anlığın aynasıdır.” — 123
33. Kant’ın anlığın keşfini engellediği beş yol. Sözde yama kuramı. — 126
34. Arı Usun Eleştirisi nasıl yazıldı. “Hegel’in Görüngübilim’i hemen hemen aynı yolda yazıldı,” ve Sartre’ın Eleştiri’si de. — 128
35. “Kant ... kendi pekinlik, tamlık ve zorunluk üçlüsünü ardılları üzerine damgaladı.” “Eğer her zaman pekinlikler ortaya koyma işi göze alınırsa ... bir duruluk yoksunluğunu anlamak çok kolaydır.” Ürkeklik ve gözüpeklik. Lessing ve Goethe ile zıtlık. — 136
36. “Duygularımı gizlememek sizin için duygularınızı ve anlığınızı keşfetmeyi kolaylaştırabilir." — 142

V. Hegel’in Üç Görüngübilim Anlayışı

37. “Temel çatışma ... Kant ve Goethe arasındadır.” — 147
38. “Hegel başlangıçta Kant’ın öğretilerini İsa’nın ağzından verdi. “Sonra Goethe’nin insanlık imgesini Hıristiyanlığa yükledi.” “Kant gibi, bilimi sağın çıkarsama, zorunluk ve tamlık ile özdeşleştirdi; ve sağın olduğunu ileri sürdüğü ölçüde okunamaz oldu, aşırı sağınlık yoksunluğunu aşırı bulanıklık arkasına gizledi.” — 150
39. Hegelci olmayan görüngübilim anlayışları. “Hegel’in ilk kitapta neyi başarmaya çalıştığı konusundaki kendi düşünceleri onu yazarken değişti ... ve alt başlık ... [Tinin Görüngübilimi] sonradan gelen bir düşünce idi.” Çalışmanın türeyişi.” Hegel ... 1817’de ‘görüngübilim’i bütünüyle başka bir yolda kullandı.” “Hegel’in görüngübilim anlayışına ilişkin soru ... bütün düşünce ve gelişimini incelemenin bir anahtarı olarak kullanılabilir.” Yedi soru. — 155
40. “Hegel 1807 önsözünde görüngübilim üzerine neler söyledi?” — 161
41. “Görüngübilim”e Giriş Hegel’in anlayışını nasıl aydınlatır?" — 166
42. Hegel Görüngübilim’inde edimsel olarak ne yaptı?” — 168
43. ”Hegel 1807 ve 1817 arasında görüngübilim konusunda ne söyledi? “Zorunluk." — 171
44. “Ansiklopedi’de hangi görüngübilim anlayışını buluruz?” — 176
45. “Tüm bunlar göz önüne alındığında, anlayışını nasıl toparlayabiliriz?” “Felsefenin çok büyük bir bölümü sağınlıktan bütünüyle yoksun olmuştur, ve canımı sıkan şey bu değil ama ... ortada olmayan yapmacık bir sağınlıktır.” Austin ve Wittgenstein — 179
46. “Hegel anlığın keşfini nasıl ilerletti?” Beş nokta. — 183

Teşekkürler — 191

Kısa Bir Sözlük ve Açıklamalar — 192
Dizin — 198

Tepe



Walter Kaufmann
İnsanı Anlamak — II
Çeviren: Aziz Yardımlı

2'nci Baskı; 13,5 × 19 cm; 208 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 097 8



 KATEGORİ: YORUM; GENEL KÜLTÜR





"Nietzsche, Heidegger ve Buber bir üçlünün — İnsanı Anlamak — ikinci cildidir, ama Goethe, Kant ve Hegel’i kapsayan birinci ciltle tanışık olmaksızın da okunabilir. Bu üçlünün birincil amacı insanın öz-bilgisini ilerletmektir. Stratejim özellikle ilginç dokuz durum üzerinde, kendileri anlığı keşfetmeye çalışmış birbirlerinden çok ayrı dokuz yazar üzerinde yoğunlaşmaktır.

"Nietzsche on dokuzuncu yüzyılda Kant tarafından güçlü olarak etkilenmeyen ilk büyük Alman felsefecisiydi. Bu büyük ayrımı hiçbir zaman bir felsefeci olarak yetiştirilmemiş olması olgusuna borçluydu. Bir klasiksel filolojistti ve felsefeye eski Yunan felsefesi ve şiiri yoluyla ve ahlaksal ruhbilime derin bir ilgi yoluyla geldi. Hegel ve başka birçok Alman felsefecisi gibi, Goethe’ye gömüldü, ama Goethe’yi Kant ile uzlaştırma gibi ölümcül bir zorlamadan özgürdü.

"Heidegger ve Buber büyüklükleri açısından Goethe ve Kant ile, Hegel ve Nietzsche ile ya da Freud ile aynı düzeyde değildirler. Anlığın keşfi üzerine kısa bir tarih çalışmasında kişi ya onları bütünüyle atlamayı ya da çok kısaca ele almayı düşünebilir. Ama her birine birer bölüm ayırmak için en azından üç neden vardır. İlk olarak, her ikisi de bir düşünürün anlığının onun düşünceleri ile ilişkisi konusunda birşeyler gösteren aydınlatıcı durum öyküleri sağlar. İkinci olarak, önemli çalışmalarının, Heidegger’in Varlık ve Zaman’ının ve Buber’in Ben ve Sen’inin içerikleri vardır. Heidegger’in dikkate değer bir etkisi olmuştur. Fransa’da birçok yazar onun ayak izlerinde yürür, Birleşik Devletler’de etkisi henüz gelişmektedir, ve bir kez de yaklaşımında neyin yanlış olduğunun gösterilmesi gerekir.

"Heidegger’i ve Buber’i kişisel olarak tanımış olduğumu belirtmek yersiz olmayabilir. Heidegger’i ilk kez 1952 Paskalya Pazarında Freiburg’da ziyaret ettim — orada, benim doğduğum kentte yaşıyordu. Çoğunlukla Nietzsche üzerine konuşarak baş başa yaklaşık bir saat geçirdik. 1955-56 kış yarı-yılı sırasında “Der Satz vom Grund” (genellikle “Neden İlkesi” olarak kabul edilir, ama Heidegger’in belirttiği gibi “Zeminden Sıçrayış” anlamına da gelebilir) üzerine haftalık derslerine katıldığım zaman birbirimizi daha sık gördük. Seçtiği bir denemeyi İngilizce’ye çevirdim (“The Way Back into the Ground of Metaphysics” [“Geriye Metafiziğin Temeline Doğru Yol”], ve bu benim Dostoyevski’den Sartre’a Varoluşçuluk başlıklı çalışmamda kapsanır), ve bunu Heidegger’in genellikle ‘Bu tümce tam olarak ne demektir?’ biçimindeki soruları yanıtlamayacağı açık olduğu için yaptım. Onu çevirmekte olduğum sürece, bu tür soruları kimi zaman sözel, kimi zaman yazılı olarak istekle yanıtladı. Ve derslerine onun hakkında başat olarak olumsuz olan görüşümün aldatıcı olup olmadığını bulabilmek için katıldım."
— Walter Kaufmann


İÇİNDEKİLER


İçindekiler

Önsöylem
1. İkinci cilt ve birincisi. 11
2. Niçin Nietzsche, Heidegger ve Buber? 12
3. “Heidegger ve Buber’i kişisel olarak tanıdım.” 12
4. “Kendimizi nasıl buluruz?” 13
5. Nietzsche alıntısının yorumu ve iyileştirmesi. 14

I. Kierkegaard ve Schopenhauer
6. Niçin Kierkegaard ve Schopenhauer? 19
7. Bir ruhbilimci olarak Kierkegaard. 21
8. Umutsuzluk üzerine Kierkegaard. 26
9. Bir ruhbilimci olarak Schopenhauer. 28
10. Delilik ve baskı üzerine Schopenhauer. 31
11. Eduard von Hartmann ve Carl Gustav Carus. 32

II. Nietzsche: Bir Yüzey olarak Bilinç ve Güç İstenci
12. “Benzersiz bir ruhbilimci.” Nietzsche üzerine Freud. “Ruhbilimi ahlakın tiranlığından kurtarmak.” Sevgi bencillikten yoksun değildir. 37
13. “Üçüncü kulakla dinlemek.” 40
14. “Nietzsche’nin anlığın keşfine ilk büyük katkısı ... ‘bilinç bir yüzeydir.’” “Tüm bilincimiz denilen şey bilinmeyen ... ama duyumsanan bir metin üzerine az çok düşlemsel bir yorumdur.” Troilus ve Cressida. Est. 41
15. Nietzsche’nin ruhbilimine direnci de kapsamak üzere, direnç. “Bedeninizde en iyi bilgeliğinizde olduğundan daha çok us vardır.” 48
16. “Nietzsche’nin ikinci büyük katkısı ... güç istenci kuramı. Bu kurama direnç başlıca üç biçim almıştır.” 52
17. “Nietzsche kendini bir metafizikçi olarak değil ama bir ruhbilimsel önsavdan olanaklı olduğu ölçüde çok bilimsel ilerleme yapmaya çalışan bir insan olarak gördü.” 53
18. Yaşam istencine karşı güç istenci. 58
19. Haz için çabaya karşı güç istenci. 60
20. “Güç” sözcüğünün anlamı ve “güçlüler ve zayıflar” zıtlığı. Her güç başka insanlar üzerinde güç değildir. Baskın çıkma. Soljenitzin. İlk Çember. 64
21. “Nietzsche’nin kuramının kısa bir değerlemesi.” Onu değersizleştirmeye yönelik üç girişim. Stephen Potter. est. Hitler. Kadınlar. St. Paul. Camus. 73
22. “Salt geçici bir önsav”a karşı “evrensel yasalar.” 79

III. Nietzsche: Dünya Görüşleri Ruhbilimi, Ruhbilimsel-Tarih, ve Maskeler
23. “Nietzsche‘nin üçüncü büyük katkısı ... ‘dünya görüşleri ruhbilimi.’ “Kırgınlık. İnanç ruhbilimi. 83
24. “Nietzsche’nin dördüncü büyük katkısı ... ruhbilimsel-tarihin öncülüğünü yaptı.” 90
25. “ ‘Kötü duyuncun’ kökeni.” 92
26. “Nietzsche’nin beşinci ve son katkısı ... maskeler felsefesi.” İlgili gereç. Sartre ile karşıtlık. 94
27. Nietzsche “maskeleri zorunlu olarak asılsız ve kötü görmedi.” Roller ve kadınlar. 96
28. “Nietzsche maskelere karşı yargıda-bulunmayan tutumunu ... ‘entellektüel duyuncu’ kutlaması ile nasıl uzlaştırabilir?” 100
29. “Derin herşey maskeleri sever.” 102
30. “Birçok Alman felsefeci ... Kant ve Nietzsche’yi uzlaştırmaya çalışmıştır.” 111

IV. Heidegger’in İnakçı İnsanbilimi
31. “Heidegger’in Nietzsche’yi keşfiydi ki felsefesinin geç evresini hızlandırdı.” “Ben felsefeci değilim.” “Ben bir ‘Hıristiyan tanrıbilimci’yim.” 115
32. “Heidegger’in Nietzsche’yi okuması çok açık ve yalın üç ilke üzerine dayanır.” 117
33. “Heidegger’i eleştirimin özeksel noktası anlığın keşfini nasıl engellediğini göstermektir.” “Etkisi.” “… S&Züzerinde yoğunlaşacağım.” 120
34. “Birinci sav: Heidegger’in ‘varoluşsal varlıkbilimi’ kuşkulu insanbilimdir.” 122
35. “İkinci sav: Heidegger’in düşünme tarzı derinlemesine yetkecidir.” 127
36. “Onları belli bir yetke ile ileri sürebilecek başka birinden bilinçsiz olarak duymayı umduğum yüzlerce şey söyler.” “Husserl ve Heidegger’in görgül bilime ve özel olarak ruhbilime karşı önyargıları pekinlik ve apodiktik söylemler için açlıklarında kökleşmişti.” 131
37. “Üçüncü sav: Heidegger’in asıllık ve asılsızlığı çözümlemesi sığ ve Manikheandır.” 133
38. “Dördüncü sav: Heidegger ne önemli sorunları çözdü ne de onları verimli tartışmalara açtı; onları örttü.” 136
39. “Beşinci sav: S&Z ... romantik yeniden dirilişe aittir.” 138
40. “Altıncı sav: Heidegger suçluluk, büyük korku ve ölüme ilişkin Hıristiyan öğütleri dünyasallaştırdı, ama iki bin yıllık Batı düşüncesi ile kopuşu ileri sürdü.” 140
41. “Heidegger’in Kafa yapısı.” S&Z"ın yayımı.” “1933’teki yayımları.” 144
42. İndirgemeciliğin ötesi. Jung’un Heidegger üzerine mektubu. Scheler. Muschg ve Minder. “Heidegger üzerine yazıların çoğu bütünüyle ton sağırıdır.” 147
43. “1953 Paskalya Pazarı.” “Başka birini kınamayı başaramadıkları zaman, zayıfların tipik kendini-aldatmaları.” “Heidegger’in kabülü.” 151

V. Martin Buber. Sen İçin Arayış
44. “Buber’in düşüncesinin bağlamı.” “Başarı ve başarısızlık.” “Olanaksızı isteyeni severim.” 159
45. “Yazarın anlığını keşfetme çabası olarak çeviri.” “Buber’in Rosenzweig’ın yaklaşımını çeviri sanatının ötesine genişlettim.” “Yorumları bir kural olarak aşırı ölçüde özneldir, ve ... bu hata ...Ben ve Sen’deki öldürücü bir bozukluğun bir sonurgusuydu.” 161
46. Ben ve Sen’in biçemi. Buber üzerine Kafka. “Asıllık ve asılsızlığı çok büyütenler ... yapmacıklığı geliştirdiler.” 164
47. “Buber’in ikiliğinin eleştirisi.” “Anne.” 168
48. “Bengi Sen.” “Gerçek diyalog yalnızca iki kişinin bir ikiliğini değil ama ayrıca duygu ve us ikiliğini de gerektirir.” 172
49. “Rosenzweig’ın Ben ve Sen'i eleştirisi.” “Ben ve Sen ... Buber’in kısa bir sürede terkettiği daha büyük bir çalışmanın ilk cildiydi.” 174
50. “Buber’in güdüsü.” Hegel ve Dilthey’in etkisi. 176
51. Buber’in “yedi büyük çabası.” 177
52. “Anlığın keşfine katkısı.” 180

Sonsöz
53. “Procrustes.” “Ölü bir yazarın anlığını keşfetmek gerçekten olanaklı mıdır? ... Ya da birinin kendininkini?” Kendini açığa serme olarak yazı. “Sezgiler olmaksızın us kördür; us olmaksızın sezgiler delidir.” “Kendi anlığımı ve başka birininkini keşfetme arasında hiçbir ikilik yoktur.” 185
54. “Peeping Toms.” “Gerçekten de anlıklarını keşfetmenin yakınına dek gelmedim mi?” “Gizlilik hakkı.” “Makineli tüfek yaklaşımı.” 188
55. Freud’a geçiş. 190

Kaynakça 193
Teşekkürler 201
Kısa Bir Sözlük 202
Dizin 205

Tepe



İLK 150 SAYFA

Aaron Preston
Analitik Felsefe: Bir Yanılsamanın Öyküsü
Çeviren: Meriç Mete

1'inci Baskı; 13,5 × 21,5 cm; 208 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978-975-397-189-8



 KATEGORİ: FELSEFE


Felsefe Tarihinde bir dönem kapanmakta, analitik “felsefe” tarih olmaktadır. Belki de Anglo-Saxon analitik gelenek felsefenin ne olduğunu, en azından bir “dil analizi” sorunu olmadığını, bir us ve düşünce sorunu olduğunu anlamanın eşiğine geldi demek daha doğru olacaktır. Preston’a göre, “analitik felsefecilerin kendileri bile analitik felsefede birşeylerin çok kötü bir biçimde ters gittiğini ve analitik felsefenin varoluşunun kendisinin tehlikede olduğunu kabul etmektedirler.” Bu gerçekte felsefeci kuşaklar için kurtuluş olarak görülecek bir olaydır. Ve gene de henüz erkendir, çünkü örneğin ABD’de çok yakınlara dek “Tüm Ivy League üniversiteleri (yani en iyileri), tüm önde gelen devlet araştırma üniversiteleri, tüm California Üniversitesi kampüsleri, liberal sanatlarda en iyi kolejlerinin çoğu, ikinci sınıf devlet araştırma üniversitelerinin en iyi kampüslerinin çoğu karşı durulamayacak bir yolda kendilerini ‘analitik’ olarak tanımlayan felsefe bölümleri ile övünmektedir: Akademik olarak ve profesyonel olarak analitik felsefeden daha sağlam yerleşmiş bir ‘devim’ imgelemek güçtür” (Brian Leiter). Analitik “felsefe” gerçek bir entellektüel içerik üzerine olmaktan çok felsefe tarihi konusunda tam bilgisizlik üzerine beslenen bir “hegemonya” üzerine dayanabilirdi: “İngilizce konuşan dünyanın büyük bir bölümünde, bir felsefecinin, eğer meslektaşları ne olursa olsun onu ciddi bir felsefeci olarak göreceklerse, analitik yaklaşımı paylaştığının düşünülmesi gerekiyordu.” Analitik gelenek Anglo-Saxon kültürde etik bir sorun da yarattı.
Tüm analitik felsefenin felsefi düşüncede tam bir kavramsızlık, yöntemsizlik ve dizgesizlik uğruna yapılmakta olması, felsefe tarihinin anlamsız metafizik olarak görülmesi ve dolayısıyla felsefe tarihi konusunda tam bilgisizliğin yüreklendirilmesi, ve ek olarak analitik felsefenin başlıca Anglo-Saxon kültüre sınırlı olması olgusu karşısında, yerelliğini bir “hegemonya” ile desteklemesi anlaşılabilir birşeydir. Ama “hegemonya” felsefenin, özgürlüğün, insan değerinin bittiği yerdir. Dahası, “analitik felsefe” adının kendisi açık bir saçmalık olduğu, aslında “analitik felsefe” kendini tanımlayamadığı için, “felsefe” adı bile bir yana atılmakta ve “in the United Kingdom, United States, Canada, Australia, New Zealand, and Scandinavia, the majority of university philosophy departments today identify themselves as ‘analytic’ departments.”
Görgücülüğü ile, ruhbilimselciliği ile ve kavramsızlığı ile, “analytic philosophy has no special subject matter. You can philosophise about Tuesday, the pound sterling and lozenges (pastil ) and philosophy itself” (J. Wisdom). Ya da, Moore ile birlikte, “the concept of the sensation of yellow” üzerine felsefe yapılabilir—simgeler ile, önerme kalkülüsleri ile, sintaks kuramları ile, 0/1 Boolean mantığı ile, uylaşım mantığı vb. ile. Analitik “felsefecilik” felsefeye yabancılığı ile dahaçok kültürel bir fenomen olarak, ve entellektüel olmaktan çok etik bir fenomen olarak görünür.
Gelenekçilerin ayırdedici yanlarından biri, tıpkı Viyana Çevresi pozitivistleri gibi, güçlü despotik karakterler sergilemeleridir. Kimileri için geleneğin gerçek babası olan Frege bir Nazi idi (Heidegger gibi). Ama analistlerin çoğunluğu, aralarında Maoistler de olmak üzere, Marxist eğilimde idiler. Russell “I believe that Communism is necessary to the world, and I believe ... Bolshevism deserves the gratitude and admiration of all the progressive part of mankind’’ diyordu. Felsefeyi, etiği, estetiği “gizemli”nin alanına süren Wittgenstein dostları arasında “Stalinist” olarak biliniyordu ve “had strong sympathy for Stalin and the Soviet Union,” öyle bir düzeyde ki Sovyet zulmü vb. söz konusu olduğunda, “Die Leidenschaft verspricht etwas” diyordu—tutku birşey için söz verir.
Analitik “felsefe”yi felsefi olarak çürütmek aptalcadır çünkü böyle bir “felsefe”nin varolduğunu düşünmek olanaksızdır. Kültürün tözü, sağlamlığının güvencesi “monkey see monkey do” formülü ile varlığını sürdüren gelenektir. Felsefenin bir gelenek değil bir us sorunu olduğunun anlaşılması analitik “gelenek” denilen şeyi tinin bir hatası olarak silinmeye götürür. Ama bir yanılsama arkada olumsuz bir kazanç bile bırakmaz.


— Aziz Yardımlı




İÇİNDEKİLER


Önsöz — 9

Giriş: Analitik Felsefenin Olağandışı Süreci — 15

KESİM I
Analitik Felsefede Bunalımlar

1. Analitik Felsefede Kimlik Bunalımı — 21
2. Bunalım İçinde Bunalım: Revizyonist Tarih Problemi — 42
3. Revizyonizme Karşı — 65
4. Bir Yanılsamanın İzi Üzerinde — 94

KESİM II
Bilimselcilik ve Analitik Felsefenin Doğuş

5. Birlik Yanılsamasının Kökü — 113
6. Söz Verme Yanılsamasının Kökü — 137
7. Vargı — 165

Notlar — 175
Kaynakça — 185
Sözlük — 197
Dizin —201

Tepe



İLK 20 SAYFA

George A. Reisch
Soğuk Savaş Bilim Felsefesini Nasıl Dönüştürdü
Mantığın Buzlu Yokuşlarına

 

Çeviren: Meriç Mete

1'inci Baskı; 13,5 × 21,5 cm; 296 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978-975-397-191-1



 KATEGORİ: FELSEFE; KÜLTÜR


Bu kitap bilim felsefesinin Soğuk Savaş sırasında Birleşik Devletler’deki gelişiminin ilk derinlemesine incelemesidir. Mantıksal Görgücülüğün ve Marxist mantıksal görgücü Otto Neurath tarafından yönetilen Bilimin Birliği deviminin 1930’larda bu projeler Birleşik Devletler’e göç ettiği sıralardaki politik karakterini ve 1950’lerde entellektüel, kültürel ve politik güçlerin birleşik etkileri sonucunda yer alan depolitizasyonlarını inceler.
Mantıksal görgücülük ve Viyana Çevresi üzerine araştırmacılar sık sık bunları politik olmaktan uzak salt entellektüel projeler olarak ele alırlar. Gerçekte, pozitivistler hem kendi ülkelerinde hem de daha sonra sığındıkları ABD’de politik olarak etkin idiler. 1929 Manifesto’ larında belirttikleri gibi tümü de sosyalist olan Avusturya ve Almanya pozitivistlerinin programları yalnızca “anlamsız metafizik” olarak gördükleri klasik felsefeyi devirmek değildi. İnsansal herşeyi fiziğe indirgemeyi öneren programları ile, Avrupa’yı baştan sona yeniden kurmayı, Avrupa eğitiminin hedeflerini ve ders programını yeniden düzenlemeyi hedefliyor, bunun için ikonografi, semiotik ve simgesel mantık aygıtları geliştiriyor, ve başarının temel koşulu olarak felsefe tarihinin reddedilmesi gerektiğine inanıyorlardı. Tasarladıkları “bütünsel etik yeniden-yapılanma” programı etiğin kendisinin yalancı-bilim sayılması koşuluna bağlıydı. Tümü de tiranlıktan yana idi ve demokrasiye, yurttaş toplumuna, evrensel insan haklarına, özgürlüğe anlam vermelerini sağlayacak kavramları anlamsız olarak görüyor, Çevrenin önderi Moritz Schlick “özgürlük üzerine yazmak zorunda kalmaktan utanç duyduğunu” belirtiyor, iki görelilik kuramı için felsefi temelleri pozitivizmde bulduğunu bildiren Albert Einstein bile “Lenin insanlığın onurudur” vb. diyordu.
Bilime ilgilerini görelilik, olasılık, uylaşımcılık, simgecilik ve semitoik gibi terimlerde tanımlarken ve daha iyi bir toplumun kurulması için bilimleri ve dolayısıyla bilimcileri bir Birlik altına getirmenin zorunluğunu vurgularken, mantık dedikleri şeyde “ahlak” olmadığnı, bir tür “hoşgörü ilkesi”nin geçerli olduğunu ileri sürdüler. Neurath’tan Carnap’a, Wittgenstein’a, Sovyetler Birliği için duygudaşlıkları öylesine güçlüydü ki, pozitivist olduklarını unutarak sık sık tarihsel materyalistler olarak davrandılar. Sonuçta politik ilgileri yalnızca entellektüeller arasında değil, ama J. Edgar Hoover denetimindeki FBI gibi kurumlar tarafından bile dikkatle izlenir oldu.

Kapsamlı arşiv araştırması üzerine dayanan kitap Soğuk Savaş sırasındaki Amerikan entellektüel tarihinin önemli bir bölümünü ele almaktadır. Köklerini Soğuk Savaş sırasındaki anti-komünizmden alan entellektüel ve politik güçlerin beklenmedik bir bileşiminin nasıl hem üniversitelerin eğitim programlarını hem de giderek önde gelen felsefecilerin üstlendikleri araştırmayı bile şekillendirdiğini ortaya koyar. Kitap bilim felsefecileri ve tarihçileri, düşünce tarihçileri ve Soğuk Savaş araştırmacıları için ilgi çekicidir.




İÇİNDEKİLER


İÇİNDEKİLER
Önsöz ve Teşekkürler 7

1 Soğuk Savaşta Mantıksal Görgücülüğe ve Bilimin Birliği Devimine Bir Giriş 15
2 Otto Neurath, Charles Morris, Rudolf Carnap ve Philipp Frank: Politik Bilim Felsefecileri 40
3 Amerika’da Solcu Bilim Felsefesi ve Mantıksal Görgücülüğün New York City’deki Kabulü 69
4 “Önceden Yenilgiye Mahkum?” İndirgemecilik, Değerler ve Uluslararası Birleşik Bilim Ansiklopedisi
Üzerine John Dewey 94
5 Kızıl Bilim Felsefesi: Blumberg, Malisoff, Somerville ve Erken Bilim Felsefesi 107
6 Soldan Görünüş: Mantıksal Görgücülük ve Radikal Felsefeciler 128
7 Aşırı Soldan Görünüş: Mantıksal Görgücülük ve Komünist Felsefeciler 146
8 Savaş-Sonrası Düşkırıklığı, Anti-Entellektüalizm, ve Değerler Tartışması 158
9 Horace Kallen’ın Bilimin Birliği Üzerine Saldırısı 176
10 Emekleyen Totaliterlik, Emekleyen Skolastizm: Neurath, Frank, ve Semantik Konusunda Sıkıntı 200
11 Frank’ın Neurathcı Seferi: Bilim, Aydınlanma ve Değerler 216
12 “Soruşturma İçin Çok Verimli Bir Alan”: Popüler ve Akademik Kültürlerde Anti-Kollektivizm ve Anti-Komünizm 241
13 Anti-Komünist Soruşturmalar, Bağlılık Yemini, ve Sidney Hook’un Gazabı 265
14 Savaş-Sonrası Bilim Felsefesi İçin Yarışan Programlar 289
15 Özgürlük Kutlanıyor: Philipp Frank’ın ve Bilimin Birliği Deviminin Profesyonel Çöküşü 312
16 Charles Morris’in Marjinalizasyonu 335
17 Değerler, Belitler ve Mantığın Buzlu Yokuşları 348
18 Profesyonellik, Güç, ve Olmuş Olabilecek Olan 372

Kaynaklar 391
Sözlük 407
Dizin 409

 

Tepe



İLK 20 SAYFA

Anat Matar / Anat Biletzki (Editörler)
Analitik Felsefenin Öyküsü
Çeviren: Meriç Mete

1'inci Baskı; 13,5 × 21,5 cm; 296 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978-975-397-190-4



 KATEGORİ: FELSEFE


Kitaba Önsözün belirttiği gibi, “analitik felsefenin çoktandır bir bunalım durumunda olduğu tartışmanın ötesindedir”; ve “verimliliği ve giderek genel felsefe topluluğu içindeki meşruluğu bile ele alması gereken sorunlar olmuştur.”
Viyana pozitivizmi ile akrabalık içinde büyüyen analitik felsefenin devrimci karakteri daha başından öylesine açıktır ki, onu yaratan ve büyüten etmenin felsefe tarihinden gelmiş olması pek olası görünmez. Pozitivist ve analist bakış açısından, Platon ve Aristoteles’ten Descartes, Leibniz ve Spinoza’ya, Kant, Fichte ve Hegel’e tümü de felsefe yapmak yerine yalnızca “dil yanlışları” yapmışlardı ve bütün bir felsefe tarihi bilinmesi, okunması bile gereksiz bir çöplüktü. Felsefe yeniden tanımlanmalı, “bilgelik sevgisi” gibi görkemli ve gösterişli hedeflerden vazgeçmeli, anlamsız metafiziği bir yana bırakmalıydı. Felsefenin ne olduğu en sonunda 20’nci yüzyılda Wittgenstein ile anlaşılmıştı: “Tüm felsefe dilin bir eleştirisidir” (Tr 4.0031). Tüm düşünmeden konuşan varlıklar felsefedeki bu büyük linguistik dönüşü kutladılar.
Analitik felsefenin öyküsü biraz daha erken bir tarihte, Moore’un ve onu “closely in his footsteps” izleyen Russell’ın Kant ve Hegel felsefelerine duydukları tepki ile başlar. Analitik felsefenin tüm niteliği onun açılışını yapan düşünürün niteliği tarafından kanıtlanır. Yeni bir gelenek başlatmakta olan analistler 1900-10 arasında bir “önerme realizmi” dedikleri şeyi kabul ettiler. Ama bu deneme başarılı olmayınca ve “çimenlerin reel olarak yeşil” olmadığı anlaşılınca, yaklaşık olarak 1910-30’a arasına düşen dönem boyunca “mantıksal atomizm” ve “ideal dil analizi” olarak bilinen konumlara geçildi. 1930-45 arasına düşen üçüncü evre “mantıksal pozitivizm” evresi, 1945-65 arasına düşen dördüncü evre “sıradan dil analizi” evresidir. Denenecek yeni yol bulunamayınca (ya da belki de tüm konumlar önceden Kıta’da başkaları tarafından kapıldığı için), ve bundan böyle analitik gelenek ne olduğunu anlamada kendisi de sıkıntı çekmeye başladığı için, 60’lardan bu yana sürmekte olan son dönem “eklektik” olarak karakterize edilir. Seçilecek almaşıklar arasında yeğleme yapmak için herhangi bir ölçüt olmadığından pragmatizmden semiotiğe, metafizikten materyalizme, natüralizme, fenomenalizme kadar her tür yenilik (ya da eskilik) denenmekte, analitik gelenek dereceli olarak hak ettiği postmodern karakteri kazanmaktadır.
Analitik “felsefe” felsefenin evrenselliği ile karşıtlık içinde yerelliği, bir tür şovenizmi yeğledi ve “İngiliz Görgücülüğü” olarak bilinen öznel idealizm kültürü içinde kaldı. Bu “öznel idealizm” bilincin dışına çıkamamakla ünlü iken, analitik gelenek sözde dil analizinde tam olarak aynı şeyi yaptı, dünyaya dokunmadı. Bu düzeye dek, analitik geleneğin “dünyaya ilgisizliği” keyfi bir seçim değildir. Her şey bir yana, analitik gelenek felsefede bir ilerleme değildi çünkü felsefe tarihine ait değildi ve Wittgenstein’ın “felsefede ilerleme düşüncesi bir sabuklamadır” görüşüne uygun davrandı.
Analitik felsefenin saçmalıkları en sonunda insan Usunun saçmalıklarıdır, ve Usun kendini tanımak için kendini bütünlüğü içinde tanıması, usdışını da tanıması gerektiği açıktır. Analitik felsefe bu udışını geliştirme görevini üstlenen çeşitli eğilimlerden yalnızca biridir. Eğer analitik felsefe olmamış olsaydı, bu işi başka bir analitik felsefenin yerine getirmesi gerekecekti.

— Aziz Yardımlı


İÇİNDEKİLER


İÇİNDEKİLER



Katkıda bulunanlar 9
Önsöz 11

Bölüm I Giriş
1 Analitik felsefe: ne, nereden ve nereye? 17
P.M.S. Hacker

Bölüm II Plan
2 Analitik felsefede analiz 51
Peter Hylton

3 Bir biçem sorunu olarak analitik felsefe 70
J.J. Ross

4 Analitik felsefe: romantizme karşı rasyonalizm 84
Anat Matar

5 Özne, normatif yapı ve dışsalcılık 101
Mark Sacks

6 Pozitivizm olmaksızın görgücülük 120
John Skorupski

7 Ruhbilimselcilik ve anlam 135
Yemina Ben-Menahem

Bölüm III Kahramanlar
8 Frege, semantik ve çift tanım çizgisi 153
Juliet Floyd

9 Giderme olmaksızın analiz: Russell’ın “Belirtme Üzerine”sinin felsefi önemi üzerine 181
Gilead Bar-Elli
10 Algı: Moore’dan Austin’e 197
Ruth Anna Putnam

11 Wittgenstein: analitik felsefeci? 213
Anat Biletzki

12 Dilin yalnız bekçisi olarak Wittgenstein 225
Yuval Lurie

13 Heidegger, Carnap, Wittgenstein: hiçlik üzerine kuru gürültü 242
Eli Friedlander

Bölüm IV Geleceğe bir göz atış
14 Kripke’nin realizmi ve Wittgenstein’ın realizmi 257
Hilary Putnam

15 Kim analitik felsefeyi öldürmek üzeredir? 270
Jaakko Hintikka

Sözlük 287
Dizin 290

Tepe



İLK 20 SAYFA

Kaufmann, Avineri, Taylor
Hegel Üzerine Yorumlar - I
Çeviren: Aziz Yardımlı

2'nci Baskı; 11,5 × 19 cm; 112 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978-975-397-053-2



 KATEGORİ: YORUM; GENEL KÜLTÜR


“İlk olarak, Popper’ın ele alışı Hegel üzerine tek başına alınan başka herhangi bir denemeden çok daha fazla yanlış-anlama kapsar. İkinci olarak, eğer ‘entellektüel dürüstlüğün değer verdiğimiz herşey için temel olduğu’ konusunda Popper ile anlaşıyorsak, onun yöntemlerine karşı çıkmamız gerekir; çünkü totaliterlikten nefretinin kitabının esin kaynağı ve ana motifi olmasına karşın, yöntemleri ne yazık ki totaliter “araştırmacıların” yöntemlerine benzer — ve bunlar özgür dünyada da yayılmaktadır.” — Kaufmann, Hegel Miti ve Yöntemi

“Hegel’in kendi günlerinden bu yana, Hegel’in dizgesinden başka çok az felsefe öylesine eleştirel olmayan övgüye ve eşit ölçüde aklanamaz sövgüye konu olmuştur. Yalnızca felsefeciler değil, ama tanrıbilimciler, tarihçiler, toplumbilimciler, toplum kuramcı ve eleştirmenleri, düşünce tarihçileri — kısaca modern entellektüel yaşam üzerine yazan hemen hemen herkesin kendi Hegel imgesi vardır ve bir tutum bildirmesi gerekir. Kişi Locke konusunda ılımlı olabilirken ve giderek Kant ya da Rousseau konusunda nesnel bir uzaklığı koruyabilirken, Hegel herkesteki partizanı açığa çıkarır: Ona ya yandaş ya da karşıt olunur, ve üstelik oldukça aşırı bir tarzda. Coşkulu ama her zaman pek kavrayışlı olmayan bir ‘sol’ Hegelcinin bir zamanlar dediği gibi, “İnsanın düşünmeye başlamasından bu yana, hiçbir zaman Hegel’in dizgesi denli kapsamlı bir felsefe dizgesi olmamıştır. Mantık, metafizik, doğa felsefesi, anlık felsefesi, tüze, din, tarih felsefeleri, tümü de tek bir dizgede birleştirilmiş, tek bir temel ilkeye indirgenmiştir.” — Avineri, Hegel’e Yeniden Bir Bakış

İÇİNDEKİLER

Hegel Miti ve Yöntemi / Walter Kaufmann — 7
Genç Hegel ve Din / Walter Kaufmann — 41
Hegel’e Yeniden Bakış / Sholomo Avineri — 73
Kavramların Bir Diyalektiği / Charles Taylor — 91

Sözlük — 103
Dizin — 105



  Tarih



Frederick Artz
Orta Çağların Tini
Çeviren: Aziz Yardımlı

2. baskı; 13,5 × 21,5 cm; 400 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 033 1



 KATEGORİ: TARİH


ARKA KAPAK YAZISI
“Resmi yapılacak iki şey vardır,” diye yazıyordu Leonardo da Vinci, yüzyıllar önce modern Avrupa insanı düşünceye uyanırken: “insan ve onun bakış açısı. Birincisi kolaydır; ikincisi olanaksıza yaklaşır.” Frederick Artz’ın çalışması Leonardo’nun olanaksızının üzerine saldırır, büyük ustanın hiç de ustası olmadığı biricik sorunun gerçekte en vazgeçilmez kaygı olduğunu göstermeye çabalar: Yalnızca insanın değil, ama insanlığın bakış açısının bir tablosunu üretmek. Görev en güç olanıdır. Yalnızca yalıtılmış ve dinamiğini yitirmiş bilinç biçimlerini çözümlemek değil, ama dünya tarihine, onun zaman ve uzayına dökülen Tinin görüngülerinin anlamını yakalamak. Bir Oluş sürecini kavramak. Görev de eşit ölçüde Oluş sürecindedir. Yalnızca bakmayı değil, ama usun ve istencin ve duyuncun gözleriyle bakmayı gerektirir. Tablonun renkleri düşünceler ve tutkular, ve fırçası eytişimin tılsımı olmalıdır — eleştirel kavrayış ve duyuş yetisi. Ama Avrupa’nın Orta Çağlarını yorumlama görevi o denli de melankoliktir, çünkü gereç Yunan ve Roma uygarlıklarının paha biçilmez kalıtını çürüten, onlardaki incelik ve güzellik tinini, bilim ve felsefe değerlerini algılamayan bir barbarlık kütlesidir. Avrupa’nın Orta Çağları Musa’nın yetkeci, cezalandırıcı, yeryüzünü bir korku sisine bürüyen Tanrısının özgür ve çocuksu Helenik tin üzerindeki öç alanı olarak görünür. Kendini yaratma sürecini durduran, aslında geriye yürüyüşünü başlatan bir insanlığın yaşadığı karanlık bir korkunun zamanıdır, bir alev gibi göğe yükselen kısa süreli İslamik girişime karşın, tarihi hiç de gereksinmediği bir sapmaya sürükleyen bir boyun eğme dönemidir. Orta Çağlar tüm boşinancı ile ve tüm sağduyu yoksunluğu ile, Özgür Düşünceden, Usun kendisinden korkusu ile modern Avrupa uygarlığının, en sonunda Batı (Protestan/Germanik) nihilizmin asıl temellerinin aranacağı karanlık bölgedir. İnsanlığın dinsel ve ulusal kamplara parçalanışının mayalandığı, kozmopolitan kardeşlik tinini yeryüzünden silip yokeden evrensel düşmanlık duygusunun doğduğu tarih dilimidir. Yeryüzünün soğumaya başladığı, gökyüzünde bir sığınağın arandığı zamandır. O us tutulması, yürek tutulması Çağlarında ve onu izleyen bütün bir modern dönem boyunca Avrupa’da neyin öğrenilemediğini hiçbirşey Goethe’nin sözlerinden daha iyi anlatamaz: “Ulusların üstünde insanlık vardır.”
— Aziz Yardımlı


ORTAÇAĞLARIN TİNİ / İÇİNDEKİLER


İçindekiler

ANABÖLÜM BİR: DOĞUNUN ÜSTÜNLÜĞÜ

BÖLÜM I. Ortaçağ Hıristiyanlığının Klasiksel Temelleri 17
1. YUNAN-ROMA DÜNYASINDA GELENEKSEL DİN 18
2. FELSEFENİN ETKİSİ 19
3. GİZEM DİNLERİ 37

BÖLÜM II. Ortaçağ İnancının Yahudi ve Erken Hıristiyan Kaynakları 43
1. YAHUDİLİK VE ESKİ AHİT 43
2. DİASPORA VE YAHUDİ FİLON 49
3. YENİ AHİT VE HIRİSTİYANLIĞIN BAŞLANGIÇLARI 52

BÖLÜM III. Patristik Çağ, 2’nci — 5’inci Yüzyıllar 61
1. KİLİSENİN YUNAN BABALARI 64
2. KİLİSENİN LATİN BABALARI 69
3. HIRİSTİYAN ŞİİR, SANAT VE MÜZİĞİN BAŞLANGIÇLARI 76

BÖLÜM IV. Bizans Uygarlığı 83
1. BİZANS UYGARLIĞININ DOĞASI 83
2. KİLİSE VE İLİM 86
3. YAZIN, SANAT, MÜZİK 95
4. BİZANS’IN ETKİSİ 108

BÖLÜM V. İslam Uygarlığı 110
1. İSLAM’IN DOĞASI 110
2. EĞİTİM, YASA, FELSEFE, VE BİLİM 121
3. YAZIN, SANAT, VE MÜZİK 136
4. İSLAM VE BATI 140

BÖLÜM VI. Latin Batı, 5’inci —10’uncu Yüzyıllar 142
1. KLASİKLERİN BATIDA SAKLANMASI 143
2. KLASİKSEL VE PATRİSTİK İLMİN İLETİCİLERİ 145
3. ŞİİR VE TARİH 156
4. SANAT VE MÜZİK 166
ANABÖLÜM İKİ: BATININ YENİDEN DİRİLİŞİ, 1000-1500

BÖLÜM VII. İlim (I) 175
1. YENİ BİR YAŞAMA DÜRTÜ 175
2. BİLİM VE UYGULAYIMBİLİM 180
3. ANSELM’DEN FICINO’YA FELSEFE 194

BÖLÜM VIII. İlim (II) 210
1. ORTAÇAĞ POLİTİK VE TOPLUMSAL DÜŞÜNCESİNİN ARKATASARLARI 210
2. ANA POLİTİK VE TOPLUMSAL DÜŞÜNCE AKIMLARI, 1000-1500 217
3. ORTAÇAĞ OKULLARI 234
4. ÜNİVERSİTELERİN DOĞUŞU 241

BÖLÜM IX. Yazın (I) 249
1. EPİK GELENEĞİ 250
2. LİRİK ŞİİR 255
3. ŞOVALYE ROMANSI 265

BÖLÜM X. Yazın (II) 275
1. TİYATRO 275
2. FABLIAUX VE NOVELLE 278
3. TARİH, YAŞAMÖYKÜSÜ VE VAAZLAR 281
4. SİMGESEL YAZIN 288

BÖLÜM XI. Sanat ve Müzik 294
1. ROMANESK SANAT 295
2. GOTİK SANAT 299
3. İTALYA’DA YENİLİK 308
4. MÜZİK 313

BÖLÜM XII. Temelde Yatan Tutumlar 320
1. GİZEMCİLERİN YOLU 320
2. HÜMANİSTLERİN İLGİLERİ 329

Sonsöz 337
1. YÜZYILDAN YÜZYILA ORTA ÇAĞLAR 337
2. ORTA ÇAĞLARDAN MODERN ZAMANLARA GEÇİŞ 342

Notlar 347
KISA BİR SÖZLÜK 387
DİZİN 395

Tepe



İLK 20 SAYFA

Arrian
İskender'in Seferleri
Çeviren: Meriç Mete

1. baskı; 13,5 × 21,5 cm; 256 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 095 1
118 TL



 KATEGORİ: TARİH


ARRİAN:
“PTOLEMİ’NİN YA DA ARİSTOBULUS’un kendi tarihlerinde İskender üzerine aynı şeyleri anlattıkları yerde, bunların doğruluğu varsayımı üzerine ilerledim. Ama olgularının ayrıldığı yerde, hem daha güvenilir hem de daha ilginç olduğunu düşündüğüm noktaları seçtim. Gerçekte, İskender’in yaşamı üzerine daha başka anlatılar da vardır. Aslında, hakkında birbirleri ile böylesine çelişen bu kadar çok yazarın bulunabileceği bir başka tarihsel karakter daha yoktur. Bununla birlikte, Ptolemi ve Aristobulus’un bu konu üzerine en güvenilir yazarlar olduklarına inanıyorum, çünkü Aristobulus İskender’in seferlerine katıldı, ve Ptolemi ise bu üstünlüğü paylaşmanın yanısıra kendisi bir Kraldı, ve bir Kral için yalan söylemek başka herhangi birinden daha yüz kızartıcıdır. Dahası, bu insanlar yazarken İskender ölmüştü. Bu yüzden ikisinin de üzerinde hiçbir baskı yoktu, ve olguların çarpıtılmasından bir kazançları olamazdı. İskender üzerine başka yazarların kimi anlatılarında kendi içlerinde ilginç olduklarını ve bütünüyle güvenilmez olmadıklarını düşündüğüm bölümleri çalışmama kattım, ama yalnızca İskender hakkında söylenen masallar olarak. Eğer daha şimdiden başka pekçok tarihçi bu alanda yazmışken niçin benim de aynı şey yapmayı istediğime şaşıranlar olursa, onlardan şaşkınlıklarını ilkin öncellerimin çalışmalarını ve arkadan benimkini okuduktan sonra göstermelerini isteyeceğim.”


 İÇİNDEKİLER


Kitap Bir — 7
Kitap İki — 44
Kitap Üç — 74
Kitap Dört — 107
Kitap Beş — 141
Kitap Altı — 170
Kitap Yedi — 200

Ekler
ARRİAN’IN YAŞAMI — 233
ARRİAN’IN İSKENDER’İN SEFERLERİ İÇİN GEREKÇELERİ — 234
ANABASİS’İN METNİ — 235
ARRİAN’IN İSKENDER ÜZERİNE KAYNAKLARI — 235
ARRİAN’IN İNCELİKLERİ — 237
ARRİAN GÖZ YUMUYOR MU? — 238
İSKENDERİYELER 239
MAKEDONYALILAR — 240
YOLDAŞLAR 241
İSKENDER’İN ORDUSU — 242
PİYADE — 242
SÜVARİ — 243
SEFERİN ZAMANDİZİNİ — 243

KÜÇÜK BİR SÖZLÜK — 245
ÖZEL ADLAR İÇİN KISA BİR SÖZLÜK — 246
DİZİN — 249


ARRİAN ÜZERİNE


ARRİAN’IN YAŞAMI: Yunanlı bir Roma yurttaşı olan Lucius (ya da Aulus) Flavius Arrianus İS 90 sıralarında Roma ili Bithynia’nın başkenti olan Nikomedia’da (İzmit) doğdu. Kentin varlıklı ailelerinden birine aitti. Babası, ya da belki de büyükbabası, Flavian imparatorlarından (69-96) büyük olasılıkla Vespasian tarafından Roma yurttaşlığı ile onurlandırıldı. O sıralar İmparatorluk topraklarında Roma yurttaşlığı evrensel bir hak değildi; Yunanca konuşan kentlerde yerel egemen sınıfın üyelerine ve seyrek olarak verilirdi.

Doğduğu kentte genç bir yaşta Demeter ve Kore’nin (Persefone) rahipliğini yapan Arrian yine yüksek konumlu olan Arrii ailesi ile de bağıntılıydı. Zaman zaman adının sonuna eklenen ‘Xenofon’ adı kendisi de bir tarihçi ve felsefeci olan Xenofon’a hayranlığını belirtir. Arrian’ın çocukluğu ve gençliği Nikomedia’da geçti. Orada ilkin Yunan üst sınıfına özgü yazın ve diluzluğu eğitimini aldı. Daha sonra imparatorluk hizmetinde yükselmek isteyen gençlerin yaptıkları gibi, felsefe öğrenimiyle eğitimini tamamlamaya karar verdi. 108’de Epirus’ta Nikopolis’e giderek Stoacı Epiktetus’un öğrencisi oldu. Orada her gün öğretmeninin konuşmalarından tuttuğu notları daha sonra sekiz kitapta Söylemler olarak yayımlandılar ve bunlardan dördü günümüze ulaşmıştır. Arrian Epiktetus ile ilgili olarak bir de öğretisinin ana çizgilerini veren ve günümüze ulaşmış bir Elkitabı (Enchiridion) yazdı. Kendisi hiçbirşey yazmamış olan Epiktetus’a ilişkin bilgimizi Arrian’ın bu çalışmalarına borçluyuz. Arrian yine bu eğitim yıllarında Demeter ve Kore’nin kendilerine bağlı olan Eleusis Gizemlerine katıldı.

Arrian imparatorluk hizmeti sırasında 129 ya da 130 yılında Konsül oluncaya dek Tuna cephesinde görev yaptı (İndika 4.15). Arrian’ın yükselmesinde 117’de İmparator olarak Trajan’ı izleyen Hadrian’ın Helenizm tutkusu etkili olmuş görünür. Böylece yazınsal çalışmalarına bir ödül olarak Senatoya kabul edildiği ve Hadrian tarafından desteklenerek yükseldiği düşünülür. Ama 132-37 arasında Kappadokya valiliğine atanmış olması bir asker ve yönetici olarak yeteneklerinin tanınmış olduğunu gösterir. O sıralar büyük ve önemli bir il olan Kappadokya kuzeyde Kara Deniz’e dek ve orada Trapezus’tan doğuya Dioskurias’a dek uzanıyordu. Arrian iki Roma lejyonundan ve büyük bir yedekler ordusundan oluşan 20.000 askerlik bir kuvvetin komutanlığın yaptı. Görevi yukarı Fırat bölgesini savunmaktı. Böyle bir görev seyrek olarak sivillere verilirdi. Arrian mesleğinin hemen başlarında Kara Deniz kıyısındaki kaleleri teftiş ederek Hadrian’a Latince’de kendisi rapor verdi. Yine büyük bölümü kendi gözlemlerinden çok onu önceleyen topografik yazılar üzerine dayanan Karadeniz Çevresinde Yolculuk (Periplous Euxini) da Hadrian’a sunuldu. O yıllar Trajan’ın Fırat’ın ötesine genişleme politikasının hemen arkasından Hadrian’ın bir savunma politikasına çekildiği yıllardı.134’te Kafkaslardan inen Alanların Kappadokya’yı istila girişimlerini durduran Arrian onları sürmeyi başardı. Arrian bu seferlerle ilgili olarak yazdığı ve günümüze ulaşmış olan Alanlara Karşı Düzenlemeler başlıklı kitabında kuvvetlerinin düzenlenişini, izlenecek yürüyüş düzenlerini ve taktikleri betimler. 136/7’de yayımladığı Taktikler Elkitabı başlıca süvari taktikleri ile ilgilidir.

137’de Kappadokya valilik görevinin yenilenmesine karşın, Arrian Hadrian’ın ölümünden önce görevden ayrıldı ve bundan sonra imparatorluk görevi üstlenmedi. Atina’ya yerleşti, bir Atina yurttaşı oldu ve yaşamının geri kalanını yazınsal çalışmalarına ayırdı. 148/9’da Atina’da arkhonluk görevini üstlendi ve 172/3’te Konsey üyeliği yaptı. Marcus Aurelius’un hükümranlığı (161-180) sırasında sağdı ve 180’den kısa bir süre önce ölmüş olmalıdır.

Atina dönemindeki yapıtları arasında Siraküzeli Dion ve Korintli Timoleon üzerine ve ayrıca Küçük Asya’yı kasıp kavurmuş bir haydut olan Tilliborus üzerine yazdığı yaşamöyküleri yitiktir. İskender’in Seferleri (Anabasis Alexandri) ve İndika bu dönemin ürünleridir. İndika İskender’in Nearkhos komutasındaki donanmasının Hindistan’dan Pers Körfezi’ne dönüş yolculuğu üzerine bir anlatıdır ve amiral Nearkhos’un kendisinin kitabı üzerine dayanır. İskender’den Sonraki Olayların Tarihi’nin 10 kitabından ilk iki yılı anlatanlar dışındaki bölümler yitiktir; Parthia Tarihi (17 kitap) Trajan’ın seferlerini ele alır; Bithynia Tarihi (8 kitap) mitolojik zamanlardan İÖ 74’e, son kral IV. Nikomedes’in krallığını Roma’ya bıraktığı güne dek kendi ülkesinin öyküsünü sunar.

Tepe

EKLER



İLK 25 SAYFA

Plutark
Yaşamlar – 1

THESEUS • ROMULUS
LİKURGUS • NUMA
SOLON • POPLİCOLA

Çeviren: Meriç Mete
3. baskı; 13,5 × 21,5 cm; 224 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 091 4

 


 KATEGORİ: TARİH


Plutark İS birinci yüzyılın ortalarında, imparator Cladius’un egemenliği sırasında, Boeoteia’nın Kuzey bölgesinde küçük bir kent olan Khaeronea’da doğdu (yklş. İS 46). Genel kültürel bir eğitim aldı. O günlerde hem Yunanlılar hem de Romalılar için en çekici üniversite kenti olan Atina’da okudu. Ülkesine geri döndükten sonra, Plutark kentini bölgenin Roma valisine temsil etme görevine seçildi. Yazılarından anlaşıldığı gibi, Yunanistan’da birçok yeri gezdi, Anadolu, Mısır ve İtalya’ya yolculuklar yaptı.

 

Roma’da kalışı sırasında belli kamu işleri ile görevlendirildi ve bu nedenle Demosthenes’e sunuş yazısında kendisinin belirttiği gibi Latin dilini öğrenecek zaman bulamadı. Ama Yunanca Roma’da yazın sanatı ile ilgilenen ve görgülü insanların dili idi, ve kent eğitimli Yunanlılara, özellikle felsefecilere kucaklarını açmıştı. Bir Yunan felsefecisi ve Platonist olarak, Plutark, tıpkı kendi ülkesinde küçük ama seçkin yakınlar ve dostlar çevresinde yaptığı gibi, Roma’da da konferanslar verdi. Gününün önde gelen Romalıları arasında büyük bir tanıdıklar çevresi oluşturdu ve bunu korudu.

 

Atina eğitiminden, çeşitli yolculuklardan, diplomatik görevlerden, ılımlı bir yazınsal ünden ve Roma’da uzun bir kalıştan sonra, Plutark kitapları, notları, konferansları, denemeleri ve dingin ve uygar felsefesi ile küçük kır evine çekilmiş ve orada yerel devlet işleri ve komşu Delfi’deki belli dinsel görevler tarafından pek bölünmeyen boş zamanını kullanarak konferans ve denemelerinin taslaklarını geliştirmiş görünür. Bunlar “Moralia” ortak adı altında günümüze ulaşmıştır. Yine o sırada ona başlıca ününü kazandıran yapıtını — Yunanlıların ve Romalıların Yaşamları — tamamladı. Plutark Roma imparatorları Nero, Domitian ve Trajan’ın hükümranlıkları sırasında yaşadı, ve dünyadan İS 120 yıllarında ayrıldığına göre, Hadrian’ın imparatorluk tahtına çıkışına sevinçle tanık olmuş olmalıdır. Dünyası o yaşarken sürekli olarak iyileşmişti ve şimdi ikinci altın çağına giriyordu.


 İÇİNDEKİLER




SUNUŞ 7
THESEUS (EFSANE) 11
ROMULUS (EFSANE, İÖ 8’İNCİ YY) 41
THESEUS VE ROMULUS’UN KARŞILAŞTIRMASI 73

 

LIKURGUS (EFSANE, İÖ 9’UNCU YÜZYIL) 77
NUMA (EFSANE, İÖ 8 - 7’NCİ YÜZYILLAR) 111
LIKURGUS VE NUMA’NIN KARŞILAŞTIRMASI 139

 

SOLON (İÖ 638-537) 147
POPLICOLA (PARLAMA DÖNEMİ İÖ 500) 175
SOLON VE POPLIKOLA’NIN KARŞILAŞTIRMASI 197

 

EKLER
Özel Adlar İçin Bölümsel Bir Sözlük 205
Kısa Bir Sözlük 213
Dizin 214



İLK 25 SAYFA

Plutark
Yaşamlar – 2

THEMİSTOKLES • CAMILLUS
PERİKLES • FABIUS
ALKİBİADES • CORIOLANUS

Çeviren: Meriç Mete
3. baskı; 13,5 × 21,5 cm; 240 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 105 8



 KATEGORİ: TARİH


İS 40 sıralarında doğan Plutark Akdeniz dünyasında pekçok yere yolculuklar yapmış ve İmparatorluk Romasında uzun bir süre kalmış olsa da, yaşamının büyük bölümünü doğduğu küçük Boeotiae kasabası olan Khaironeia’da geçirdi. Roma dünyasının enginliği içinde kendi kültürünün üstünlüğünü kabul eden Plutark her zaman Helenik kimliğini sürdürdü. Platon için duyduğu derin hayranlığın anlatımı olarak, çevresindeki büyük Yunan-Roma Tinini şekillendiren büyük kişilikleri çözümlerken kullandığı ölçünler bilgelik ve dürüstlük, yiğitlik ve ılımlılık değerleri idi. Roma devleti tarafından doğrudan onurlandırılan Plutark’ın Trajan ve Hadrian ile tanışmış olması olasıdır. Ama Plutark sözcüğün zaman-ötesi anlamında da klasiktir, ve modern hayranları ve okurları arasında Fransız Devriminin önderleri ve ayrıca Rousseau, Schiller, Goethe, Hegel, Beethoven, Jacques-Louis David gibi adlar da bulunur.

 

Yunan-Roma dünyasının elit tabakasını ilgilendiren dinsel, felsefi, politik, bilimsel ve törel konularda yazan Plutark eski bir kataloğun verdiği rakama göre 200’ün üzerinde yapıt üretti. Yaklaşık olarak yarısı saklanan bu yazıların arasında, Plutark hepsinden önce ünlü Yunanlı ve Romalı devlet adamlarını karşılaştıran koşut yaşamöyküleri ile tanınır. Kendisinin betimlediği olayların pek çoğundan 500 yıl kadar sonra yaşamış olmasına karşın, tarihsel olduğu kadar da moral nitelikli olan bu denemeleri birçok tarihsel kişi ve olay açısından elimizde bulunan en değerli kaynaklar arasındadır.

 

“Yaşamlar’ımı başkaları uğruna yazmaya başladım. Ama şimdi Tarihi bir ayna gibi kullanarak ve yaşamımı orada betimlenen erdemler ile uyum içinde biçimlendirmeye ve süslemeye çalışarak, çalışmayı kendi uğruma da sürdürüyorum ve ondan kendim de haz duyuyorum. Çünkü ele aldığım her bir kişiliği deyim yerindeyse konuğum gibi kabul edip karşılarken ve boyunu bosuna dikkatle bakarken, yaşamından bilinmesi en önemli ve en güzel noktaları seçerken, sonuç neredeyse her gün birlikte yaşamak gibi, her gün birlikte olmak gibi birşey. Oh! Hangi sevinç bundan daha büyük olabilir? Karakterin iyileşmesi için ne bundan daha etkili olabilir?”


 İÇİNDEKİLER



SUNUŞ 7

 

THEMISTOKLES (İÖ 527?-460?) 11
CAMILLUS (İÖ 445?-365?) 41

 

PERIKLES (İÖ 490?-429) 77
FABIUS MAXIMUS (YKLŞ. İÖ 270-203) 115
PERIKLES VE FABIUS MAXIMUS’UN KARŞILAŞTIRMASI 142

 

ALKIBIADES (İÖ 638-537) 145
CORIOLANUS (EFSANE, İÖ 5’İNCİ YÜZYIL) 183
ALKIBIADES VE CORIOLANUS’UN KARŞILAŞTIRMASI 217

EKLER
Özel Adlar İçin Bir Sözlük 223
Küçük Bir Sözlük 233
Dizin 235



İLK 20 SAYFA

G. R. Elton
Reformasyon Avrupası 1517-1559
Çeviren: Aziz Yardımlı

1. baskı; 13,5 × 19,5 cm;296 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 104 1



 KATEGORİ: TARİH


Protestan Reformasyonu keyfi olarak yorumlamanın sayısız yolu vardır. Elton daha iyisinin olanağını varsayar, sürecin nesnel olarak anlaşılabilir olduğunu düşünür. Reformasyonu doğuş aşamasında inceleyen çalışmasında ilkin bütün bir Batı Avrupa’yı, sonra bütün bir dünyayı ve genel olarak insan kültürünü ilgilendiren bir tarihsel altüst oluş sahnesinde baş oyuncu prenslerin olduğu gibi kentlilerin ve köylülerin de istencine anlatım veren bir keşiştir. Martin Luther Katolik Kilisedeki bozulmaya karşı çağın tepkilerini tüm başka çağdaşlarından, V. Charles’tan olduğu gibi Erasmus’tan, giderek Calvin ve Zwingli’den de daha iyi anladı. Başlangıçta bir bölünme amaçlanmadı. Luther Katolik Kilisenin yeniden Hıristiyanlığın özüne döneceğini umuyordu. Sonra olanaksızı istediğini anladı. Süreçte Katolik Kilise varlığını korumayı başardı, ama evrensel yetkesini yitirdi, feodal Batı Avrupa iki düşman kampa bölündü, ve çatışan yanlar arasındaki şiddet ilkin iki yüzyıl boyunca sürdü.

Güney Avrupa esenliği hayır işlerinde, bağışlama belgelerinde, kutsal kemiklerde, cübbeler, imgeler ve yontularda, ekmek ve şarapta, papanın ve rahibin İncil’i yorumlayışında bulmada diretmeyi sürdürürken, Kuzey Avrupa esenliğin yalnızca yüreğin inancından geldiğini, herkesin İncil’i okuyabileceğini ve yorumlayabileceğini, tüm inananların rahipliğini, ayinlerin, dışsal gösterişin dinsel duyguya aykırı olduğunu anlamaya başladı. Güney duyuncunu kilisenin kaprisine teslim etmeyi sürdürürken, Kuzey doğrunun ve eğrinin, iyinin ve kötünün yargıcı olarak bireysel duyunca bakmaya yöneldi. Latin tin hiçbir zaman erginlik çağına ulaşamayan bir çocuk olarak kalmayı sürdürürken, Germanik dünya moral büyümenin, dolayısıyla törel gelişmenin, varoluşu tüm boyutlarında özgürleştiren ve ussallaştıran modernleşme sürecinin çelişkisini yaşamanın yoluna girdi. Germanik tine sınırlı kalan Protestanlık evrensel bir inanca dönüşmedi. Ama duyunç özgürlüğü dinsel duygudan daha çoğu idi. İnsanın özsel ahlaksal ussallığı zemininde biçimlenmeye başlayan modern törellik yeryüzünü evrensel bir çatışmanın içine düşürdü, ve insanlığa politik, ekonomik, bilimsel, sanatsal gelişimin acılı ve sevinçli sürecini sundu. — Aziz Yardımlı.


 G.R. ELTON ÜZERİNE


Alman doğumlu İngiliz tarihçi G. R. Elton’ın (1921-1994) bu klasik Reformasyon çözümleme ve anlatısının yanısıra şu çalışmaları da dikkate değerdir: The Tudor Revolution in Government (1953), England Under the Tudors (1955), Tudor Constitution (1960), Policy and Police: the enforcement of the Reformation in the age of Thomas Cromwell (1972), Reform and Renewal (1973), Reform and Reformation: England 1509-1558 (1977), The Practice of History (1967), Political History: Principles and Practice (1970), Which Road to the Past? (1983) ve Return to Essentials: Some Reflections on the Present State of Historical Study (1991).


 KİTAPTAN PARÇA


1. Roma Üzerine Saldırı. “31 Ekim 1517’de Wittenberg’in yakınlarda kurulmuş Sakson Üniversitesinde tanrıbilim profesörü olan Dr. Martin Luther kasabadaki Kale Kilisesinin (Schlosskirche) kapısına üzerinde Doksan-Beş Tez bulunan bir kağıt çiviledi. Bunda olağandışı hiçbirşey yoktu. Yasaların ya da dinsel öğretilerin herhangi bir önermesini savunmayı isteyen her bilgin böyle tezleri ortaya koyarak bilgince tartışma için çağrıda bulunabilirdi, ve ortaçağ duyuruları için geleneksel panolar kilise kapılarıydı. Luther’in Doksan-Beş Tezi bağışlama belgelerinin — cezanın para ödemeleri ile değiş tokuşunu teklif eden belgeler — satılması gibi bir uygulamaya saldırıyordu. Hiç kuşkusuz Luther’in Kilisede bir bölünme başlatma gibi bir düşüncesi yoktu. Bunlar kamu tartışmasına sunduğu ilk tezler değildi, ne de zorunlu olarak devrimci öğretileri temsil ediyorlardı. Gene de, Lutheran ülkelerde günün Reformasyonun yıldönümü olarak kutlanması sürmekte, ve haklı olarak sürmektedir. Bağışlama belgeleri üzerine çekişme kişiyi ve vesileyi bir araya getirdi: Ortaçağ Kilisesinin sonunun geldiğini duyurdu.”


REFORMASYON AVRUPASI 1517-1559 / İÇİNDEKİLER


İÇİNDEKİLER

I LUTHER 13
1. Roma Üzerine Saldırı 13;
2. Almanya’nın Durumu 19

II V. CHARLES 29

III UTKU YILLARI 43
1. Lutheranizmin İlerlemesi 43; 2. Zwingli 53; 3. V. Charles’ın
Savaşları 60

IV RADİKALLER 69

V ALMANYA’NIN DIŞI 83
1. Güney 84; 2. Batı 89; 3. Kuzey 99; 4. Doğu 104

VI YANLARIN BELİRLENMESİ 112
1. Protestanlığın Doğuşu 112; 2. Bir Çözüm İçin Arayış 126

VII ROMA’NIN YENİDEN DİRİLİŞİ 139
1. Katolik Reform 139; 2. Karşı Reformasyon 147; 3. Jesuitler ve Yeni
Papalık 155

VIII CALVIN 165
1. Kalvinizmin Anlamı 165; 2. Cenevre’de Reformasyon 174;
3. Kalvinizmin Yayılması 181

IX SAVAŞ VE BARIŞ 187
1. V. Charles’ın Utkusu 187; 2. V. Charles’ın Yenilmesi 196; 3. Bir
Çağın Sonu 209

X ÇAĞ 214
1. Dinsel Devrim 214; 2. Sanat, Yazın ve İlim 221; 3. Ulus
Devleti 232; 4. Toplum 237; 5. Avrupa’nın Yayılması 248

EKLER
ARKASÖZ -- AZİZ YARDIMLI 253
KISA BİR SÖZLÜK VE AÇIKLAMALAR 271
DİZİN 281

Tepe



  Bilim ve Bilim Felsefesi



İLK 20 SAYFA

Ernest Nagel
Bilimin Yapısı
Çeviren: Aziz Yardımlı

1. baskı; 13,5 × 19,5 cm; 624 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 116 4 • 



 KATEGORİ: BİLİM FELSEFESİ


Ernest Nagel (1901-1985) Çek asıllı bir Amerikan felsefecisi idi. Nagel on yaşında ailesi ile birlikte ABD’ye göç etti, 1919’da ABD yurttaşı oldu. Rockefeller Üniversitesindeki bir yılı dışında akademik kariyerinin bütününü Columbia Üniversitesinde geçirdi. Çalışmaları geometri ve olasılık, quantum mekaniği, indirgemeci ve tümevarımcı bilim kuramlarının konumu gibi matematik felsefesi alanları üzerinde yoğunlaştı. 1961’de yayımlanan ve bilim felsefesinin en temsilci çalışmalarından biri olarak görülen Structure of Science analitik bilim felsefesini başlattı. Nagel Bilimin Yapısı’nda bilimsel kavramların biçimsel mantıksal yapısını inceler ve sağ-duyu (common sense) bakış açısından çeşitli bilimlerin bilgi savlarını değerlendirir.

Rudolf Carnap, Hans Reichenbach ve Carl Hempel ile birlikte mantıksal pozitivizmin önemli adlarından biri olarak kabul edilen Nagel 1958’de James R. Newman ile birlikte Gödel’s Proof başlıklı çalışmasını üretti. Ludwig Wittgenstein ve Rudolf Carnap gibi Avrupalı pozitivistleri ABD’ye tanıtan Nagel Journal of Philosophy’de (1939-1956) ve Journal of Symbolic Logic’te (1940-1946) editörlük yaptı. An Introduction to Logic and Scientific Method (1934) başlıklı çalışması kendi alanındaki ilk ve en başarılı çalışmalardan biri olarak görülür. Mantığı ve matematiği dilbilimsel terimlerde yorumlama çalışmalarının sonucu Logic Without Ontology başlıklı denemesi oldu.


ARKA KAPAK YAZISI / AZİZ YARDIMLI


Ernest Nagel (1901-1985) Avusturya-Macaristan İmparatorluğunda Yahudi bir ailede doğdu. 10 yaşında ailesi ile birlikte ABD’ye göç etti ve 1919’da ABD yurttaşı oldu. “City College of New York”u bitirdikten (1923) sonra doktora derecesini “ölçü kavramı” üzerine çalışması ile Columbia Üniversitesinden aldı (1931). Journal of Philosophy (1939–1956), Journal of Symbolic Logic (1940-1946), ve Philosophy of Science (1956–1959) dergilerinin editörlüğünü yaptı. Nagel’in 1961 başyapıtı Bilimin Yapısı bilim felsefesinde en iyi çalışmalardan biridir ve Nagel’in kendisi en iyi birkaç Amerikan felsefecisi arasında sayılır. Bilimin Yapısı açıklamanın yapısını, bilimsel araştırmanın mantığını ve bilimsel bilginin mantıksal yapı ve örgütlenmesini çözümler ve çeşitli bilimlerin bilme savlarını değerlendirir.

 


Ernest Nagel (1901-1985) pozitivizmin bilime ve bilgiye izin vermediğinin bir önsezisi ile, ve bir tür savunmacı kaygı ile, bilim ve felsefe arasındaki bağıntıyı güçlü bir biçimde savundu. Buna karşın pozitivizmin "boşluklu yasalardan," "olasılıktan," "istatistikten," "tahminlerden" daha iyi bir bilişsel ideale izin vermediğini doğruladı. Nagel'in kitabının altbaşlığı bu ikircime anlatım verir: "Bilimin Yapısı: Bilimsel Açıklama Mantığında Problemler."

 

Nagel kuramları ve modelleri ontolojik konumdan yoksun linguistik yapılar olarak görür ve Bilimin işinin simgesel mantık tarafından formüle edilen semantik “açıklamalar” üretmek olduğunu düşünür. Buna göre, felsefe “en iyisinden varoluş üzerine ve ona ilişkin bilgi savlarımız üzerine eleştirel bir yorumdur” (Naturalism reconsidered, 1954). İronik olarak, bilimin olgulara ilişkin gerçek bilgi elde edebileceğini yadsıyan, asıl bilimsel görevin problemler için önerilen yanıtları çürütmek olduğunu ve doğa yasasının “yalnızca bir tahmin” ya da “sanı” olduğunu düşünen Karl Popper’ın tutumu Nagel tarafından “belirsizlik uğruna arayış” olarak görülür. Bilginin yerine açıklamayı geçirirken yasa kavramını da düzelten ve onu “boşluklu yasalar,” “istatistiksel yasalar,” “deneysel yasalar” gibi evrensellik ve zorunluk taşımayan bildirimler olarak yeniden tanımlayan Nagel’in yasaları da birer olasılık, tahmin ya da sanı olarak prima facie yanlışlanmayı daha şimdiden doğrulayan bildirimlerdir.

Viyana Çevresinin mantıksal pozitivizmini Anglo-Saxon analitik bilim felsefesine uyarlama girişiminde bulunan Nagel Viyanalıların bilimsel kuramları tek bir kuram altında birleştirme çabalarının sonucundan kuşkuluydu. Buna karşın tüm bilimlerde aynı bilimsel açıklama mantığının geçerli olduğunu ve bilimsel kavramlar üzerine betimlemeci, realist ve araçsalcı görüşlerin yalnızca “yeğlenen konuşma kipleri” üzerinde anlaşmazlıklar olduğunu düşünüyordu. Toplumsal bilimlerin bilimsel olmadığını ileri sürenlere karşı onların kendilerine doğa bilimlerinden daha az yeterli olmadığını ve doğal bilimler ile aynı hermeneutik ölçütleri kabul etmeleri gerektiğini savundu. John Dewey’in bir öğrencisi ve yaşam boyu hayranı olan Nagel “doğrulanabilirlik”ten türeyen “doğruluk” kavramının yerine Dewey’in “bilgi” ölçütü olan ‘güvenilir önesürülebilirlik/warranted assertibility’ ilkesini geçirdi—“güven” etmeni öznenin kendisi tarafından yorumlanmak üzere. Böylece Nagel “olgular, ama yalnızca olgular incelenmelidir” ilkesine karşı bilim felsefesinde kuramsal “önsavlar”ın incelenmesine de izin verdi.

Ayer’e göre, Nagel “modern bilimin yeterli bir bilgisini ve anlayışını taşıyan birkaç felsefeciden biri” idi. Nagel ABD’de “Yahudi kafası Batı uygarlığının felsefesini ve tarihini doğru olarak yorumlayamaz ve anlayamaz “ görüşünü (William Hocking, Harvard Üniv.) yorumun herkese açık olduğunu düşünerek, kendisi yorumlar yaparak ve “doğru yorum” diye birşeyin olamayacağını göstererek çürüttü. Rudolf Carnap, Hans Reichenbach, ve Carl Hempel ile birlikte mantıksal pozitivizmin evrensel adlarından biri olan Nagel Avrupa’da bir yıllık eğitimden sonra “Impressions and Appraisals of Analytic Philosophy in Europe” başlıklı bir makale yayımlayarak (1936) bunda natüralizme ve pragmatizme dek ulaşmış Amerikan düşünürlerini Avrupalı Ludwig Wittgenstein, Moritz Schlick ve Rudolf Carnap’ın daha ileri bir felsefi konumu temsil ettiğini düşündüğü pozitivizmleri ile tanıştırdı. Kendi felsefi duruş noktasını “Natüralizm” olarak nitelemeyi yeğleyen Nagel doğalcılığına bir parça hümanist tinselcilik katmayı uygun görerek, “Natüralizm yalnızca özdeksel olanın varolduğunu ileri sürmez,” diyordu, “ çünkü deneyimde saptanan pekçok şey—eylem kipleri, anlam ilişkileri, düşler, sevinçler, tasarlar, özlemler—böyle olarak özdeksel cisimler ya da özdeksel cisimlerin örgütlenmeleri değildir” (Naturalism Reconsidered, 1954).
— Aziz Yardımlı

Tepe

BİLİMİN YAPISI / İÇİNDEKİLER


İçindekiler

Önsöz

1. Giriş: Bilim ve Sağ Duyu 17

2. Bilimsel Açıklamanın Kalıpları 30
I. Bilimsel Açıklama Örnekleri — 30
II. Dört Açıklama Tipi — 35
III. Bilimler Açıklar Mı? — 40

3. Tümdengelimli Açıklamanın Kalıbı 43
I. Bireysel Olayların Açıklamaları — 44
II. Yasaların Açıklaması — 47
III. Açıklamalarda Genellik — 51
IV. Açıklamaların Epistemik Gerektirimleri — 56

4. Bilimsel Yasaların Mantıksal Karakteri 61
I. İlineksel ve Nomik Evrensellik — 63
II. Yasalar Mantıksal Olarak Zorunlu Mudur? — 66
III. Nomik Evrenselliğin Doğası — 70
IV. Olguya-Aykırı Evrenseller — 81
V. Nedensel Yasalar — 87

5. Deneysel Yasalar ve Kuramlar 93
I. Ayrım İçin Zeminler — 95
II. Kuramlarda Üç Büyük Bileşen — 104
III. Karşılık-Düşme Kuralları — 111
6. Kuramların Bilişsel Konumu 120
I. Andırımın Rolü — 121
II. Kuramların Betimlemeci Görüşü — 131
III. Kuramların Araçsalcı Görüşü — 142
IV. Kuramların Realist Görüşü — 154

7. Mekanik Açıklamalar ve Mekanik Bilimi 165
I. Mekanik Açıklama Nedir? — 165
II. Mekanik Biliminin Mantıksal Konumu — 185

8. Uzay ve Geometri 213
I. Newtoncu Çözüm — 213
II. Arı ve Uygulamalı Geometri — 224

9. Geometri ve Fizik 243
I. Almaşık Geometriler ve Karşılıklı İlişkileri — 243
II. Geometrinin Seçimi — 261
III. Geometri ve Görelilik Kuramı — 274

10. Fiziksel Kuramda Nedensellik ve Belirlenimsizcilik 284
I. Klasik Mekaniğin Deterministik Yapısı — 285
II. Fiziksel Durumun Almaşık Betimlemeleri — 292
III. Quantum Mekaniğinin Dili — 300
IV. Quantum Kuramının İndeterminizmi — 311
V. Nedensellik İlkesi — 322
VI. Şans ve İndeterminizm — 330

11. Kuramların İndirgenmesi 341
I. Termodinamiğin İstatistiksel Mekaniğe İndirgenmesi — 343
II. İndirgeme İçin Biçimsel Koşullar — 349
III. İndirgeme İçin Biçimsel-Olmayan Koşullar — 362
IV. Doğuş Öğretisi — 370
V. Bütünler, Toplamlar, ve Örgensel Birlikler — 383

12. Mekanistik Açıklama ve Örgenlik Yaşambilimi 401
I. Teleolojik Açıklamaların Yapısı — 404
II. Örgenlik Yaşambiliminin Duruş Noktası — 430

13. Toplumsal Bilimlerin Yöntembilimsel Problemleri 448
I. Denetlenen Araştırma Biçimleri — 451
II. Kültürel Görelilik ve Toplumsal Yasalar — 460
III. Toplumsal Bir Değişken Olarak Toplumsal Fenomenin Bilgisi — 466
IV. Toplumsal Bilimin İçeriğinin Öznel Karakteri — 474
V. Toplumsal Araştırmanın Değer-Yönelimli Yanlılığı — 485

14. Toplumsal Bilimlerde Açıklama ve Anlama 502
I. İstatistiksel Genellemeler ve Açıklamaları — 502
II. Toplumsal Bilimde İşlevselcilik — 518
III. Yöntembilimsel Bireycilik ve Yorumlayıcı Toplumsal Bilim — 533
15. Tarihsel Araştırma Mantığında Problemler 545
I. Tarihsel İncelemenin Özeksel Odağı — 545
II. Olasılıklı ve Türeyişsel Açıklamalar — 549
III. Tarihsel Araştırmada Yineleyen Sorunlar — 572
IV. Tarihte Determinizm — 589

SÖZLÜK — 603
DİZİN — 609

Tepe



İLK 20 SAYFA

David Bohm
Özel Görelilik Kuramı
Çeviren: Aziz Yardımlı

1. baskı; 13,5 × 19,5 cm; 208 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 083 9



 KATEGORİ: BİLİM FELSEFESİ


David Bohm’un Kuramsal Fizik üzerine Londra Üniversitesi Birbeck Koleji’nde verdiği derslerden oluşan bu kitap başlıca Özel Görelilik Kuramının temelinde yatan kavramsal yapı üzerine bir araştırmadır. Yalnızca temel cebir ve trigonometri bilgisi gerektiren matematiksel yapısı ile, çalışma görelilik kuramı üzerine popüler yorumlar arasında en iyilerinden biri olarak kabul edilir.

ABD’de Macar-Litvanya kökenli göçmen bir Yahudi aileye doğan David Bohm (1917-1992) 20’nci yüzyılın en önemli kuramsal fizikçilerinden biridir. Felsefeye, nöropsikolojiye ve Manhattan projesine katkıları da dikkate alınan Bohm’un Modern Fiziğe getirdiği yeniliklerden biri “büyük ölçüde felsefi düşüncelerden doğduğunu” söylediği “quantum fiziğinin nedensel yorumu” idi. Bohm California Üniversitesinde kuramsal fizik grubunu yöneten Robert Oppenheimer ile ve Princeton Üniversitesinde Albert Einstein ile yakın işbirliği içinde çalıştı. Radikal politik görüşleri nedeniyle Manhattan Projesinde etkin olarak yer almasına izin verilmeyen Bohm daha sonra McCarthy dönemi sırasında kovuşturmaya uğradı. 1952’de ABD’yi terk etti ve ilkin Brezilya’da, daha sonra İngiltere’de fizik öğretmenliği yaptı.

“Bu kitabın genel amacı görelilik kuramını birleşik bir bütün olarak sunmak, kabul edilmesine götüren nedenleri açığa çıkarmak, temel anlamını olanaklı olduğu ölçüde matematiksel-olmayan terimlerde açıklamak, ve tam imlemlerini anlamamızı güçleştiren örtük “sağ-duyu” sayıltılarından kimilerinin sınırlı doğruluklarını ortaya sermektir.”

Görelilik Kuramı salt bir kuram olduğu için realite ile ilişkisi açık bir sorudur. Görgül fiziğin realiteye ilişkin bir modeller ardışıklığı sürecinde gelişmesi ölçüsünde, Einstein’ın görelilik kuramlarını mekanikte bir sonsöz olarak almak bilimsel gelişim kavramının kendisi ile geçimsizdir. Modern Fiziğin iki birincil kuramı, Görelilik ve Quantum kuramları, henüz yalnızca kuramlar oldukları için, henüz Bilim kavramına uygun olmadıkları çünkü sağın kavramsal tutarlıktan yoksun oldukları için, daha öte gelişim sürecindeki geçici basamaklar olduklarını ancak daha yüksek, daha eksiksiz modellere izin verdikleri ölçüde tanıtlayabilirler:

“Einstein’ın özel görelilik kuramı yalnızca genel kurama bir yaklaşıklık sağladığı için bile olsa bütünüyle doğru olamaz. Ve Einstein genel göreliliği, elektrodinamiği ve öğesel parçacık kuramını yaklaşıklıklar ve sınırlayıcı durumlar olarak kapsayacağını umduğu daha genel bir ‘birleşik alan kuramı’ için araştırmaya giriştiği zaman, örtük olarak genel kuramın bile bütünüyle doğru olmadığını kabul etmiş oldu. Bundan başka, klasik mekaniğin çok ayrı bir kuram türü olan quantum mekaniğinin bir yaklaşığı ve sınırlayıcı durumu olması anlamında yanlış olduğu gösterilmiştir. Ve şimdi öyle görünür ki yürürlükteki öğesel parçacık kuramının, quantum mekaniği ile birlikte, henüz bilinmeyen daha da genel yeni bir tür kurama salt bir yaklaşıklık olması anlamında yanlış olduğunun gösterilmesi olasıdır” (ÖGK, s. 114).

David Bohm Fiziği salt soyut niceliğin bir bilimi olarak, bir tür modern Pisagorculuk olarak görmedi. Yalnızca matematiksel “formülleri alarak onları daha da soyut biçimlere dönüştürmek ve bu arada arkalarındaki düşünceleri gözardı etmek“ bugün popüler yöntem olsa da, “fiziğin amacı deneylerin sonuçlarını doğru olarak tahmin edecek formüller üretmek değildir.“ Matematiksel formalizm “doğaya ilişkin bilgimizin asıl özünü anlatmaz.” Realite salt sayı olmaktan daha çoğudur. “Matematik üzerine bu vurgunun ve fiziğin adım adım çoğunlukla denklemler üzerine konuşma alışkanlığına kaymasının nedeni quantum kuramının ve görelilik kuramının hiçbir zaman fiziksel kavramların terimlerinde yeterli olarak anlaşılmaması idi” (Science, Order and Creativity, 1987, s. 4, 5). David Bohm fiziğin kavramsal sorunlarını ciddi felsefi düzleme yükseltti. Hegel‘in felsefesi üzerine, özellikle Mantık Bilimi üzerine çalışması, onu kavrayışı, ve onu kendi geliştirdiği quantum kuramında kullanması Hegel’in felsefesinin yalnızca sözde dil felsefelerinden değil ama boş Hegelciliklerden de ayrı olarak gerçekte ne ile ilgili olduğunu gösteren önemli bir ölçüttür. — Aziz Yardımlı


ÖZEL GÖRELİLİK KURAMI / İÇİNDEKİLER


İçindekiler

Önsöz 5

I. Giriş 15
II. Einstein-Öncesi Görelilik Kavramları 17
III. Elektrodinamik Yasalarının Göreliliği Sorunu 22
IV. Michelson-Morley Deneyi 25
V. Ether Önsavını Kurtarma Çabaları 28
VI. Lorentz Elektron Kuramı 33
VII. Lorentz Kuramının Daha Öte Gelişimi 36
VIII. Lorentz Kuramında Eşzamanlılığı Ölçme Problemi 40
IX Lorentz Dönüşümü 44
X. Lorentz Kuramına Göre Uzay-Zaman Ölçümlerinin Anlamlarına Özünlü İkircim 47
XI. Gönderme Çatılarının Terimlerinde Uzay ve Zaman Kavramlarının Çözümlemesi 49
XII. “Sağ-Duyu” Uzay ve Zaman Kavramları 54
XIII. Einstein’ın Uzay ve Zaman Kavramlarına Giriş 57
XIV. Einstein’ın Bakış Açısından Lorentz Dönüşümü 64
XV. Hızların Toplamı 68
XVI. Görelilik İlkesi 71
XVII. Göreliliğin Kimi Uygulamaları 75
XVIII. Görelilikte Devinirlik ve Kütle 80
XIX. Kütle ve Enerji Eşdeğerliği 88
XX. Enerji ve Devinirlik İçin Relativistik Dönüşüm Yasası 92
XXI. Bir Elektromanyetik Alandaki Yüklü Parçacıklar 95
XXII. Özel Görelilik İçin Deneysel Kanıt 100
XXIII. Bir Kez Daha Kütle ve Enerji Eşdeğerliği Üzerine 103
XXIV. Yeni Bir Öğesel Parçacıklar Kuramına Doğru 110
XXV. Kuramların Yanlışlanması 113
XXVI. Minkowski Çizgesi ve K Kalkülüs 120
XXVII. Olayların Geometrisi ve Uzay-Zaman Süreklisi 131
XXVIII. Nedensellik Sorusu ve Görelilik Kuramında Sinyallerinin Yayılımının Maksimum Hızı 138
XXIX. Asıl Zaman 143
XXX. İkizler Paradoksu 146
XXXI. Geçmişin Bir Yeniden-Kurulumu Olarak Minkowski Çizgesinin İmlemi 153

Ek: Fizik ve Algı 163

Kısa Bir Sözlük 201
Dizin 203

Tepe



Albert Einstein
Özel ve Genel Görelilik Kuramı
Çeviren: Aziz Yardımlı

2. baskı; 13,5 × 19,5 cm; 152 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 025 0 • TÜKENDİ



 KATEGORİ: BİLİM FELSEFESİ


Albert Einstein tüm tarihin gelmiş geçmiş en popüler fizikçisidir. Pozitivist öncüllerine karşın, sonuna dek belirlenimciliği, nedenselliği, bilimsel nesnelliği, tek bir sözcükle, Usu savunduğunu ileri sürdü. Bu tutumu pek çok insanı usdışının ussal olduğuna inanmaya götürdü. Bir bakıma, Albert Einstein fizik biliminde tam olarak yirminci yüzyılın en popüler sanatçısı olan Pablo Picasso’nun resim sanatında yaptığı devrime benzer birşey yaptı, klasik-ussal içeriği devirdi, bilimselliğin ölçünlerini yerle bir etti, ve bilimsel içeriği bir tür kübistik tabloya uyarladı. Einstein Uzay ve Özdeğin sonlu ve süreksiz ve Zamanın “parçalı” olduğunu buldu, ve bu büyük buluşunu sık sık övünçle vurguladığı gibi görgücü-kuşkucu David Hume’un felsefeye yaptığı “ölümsüz hizmet” temelinde, bilgiyi kavramsızlaştırma temelinde gerçekleştirdi. Bu ‘felsefe’ geometrinin fizikselleştirilmesine de izin verir ve buna göre örneğin kavramsal nokta boyut kazanarak görgülleştirilir, ds sonsuz küçüklük olarak değil ama “çok küçük sayı” olarak alınır. Aziz Yardımlı



Zaman kavramının göreli almaşığı üzerine § 8:
"Fizikte bir olayın zamanı ile bu saatlerden uzaydaki olaya dolaysızca komşu olan birinin gösterdiği zamanı (kollarının konumunu) anlarız. Bu yolda ilkede gözleme açık her olaya bir zaman-değeri verilir."

Şimdinin yokluğu üzerine § 9:
"Eşzamanlılığın göreliliği: Her gönderme-cisminin (koordinat dizgesi) kendi tikel zamanı vardır."

Saltık Uzay kavramının göreli almaşığı üzerine § 10:
"Trende yol almakta olan bir gözlemci ölçme-çubuğunu söz gelimi vagonun zemini boyunca uzanan doğru bir çizgi üzerindeki işaretli bir noktadan bir başkasına ulaşmak için birçok kez yatırarak aralığı ölçer. O zaman bize çubuğun kaç kez yatırılması gerektiğini veren sayı aranan uzaklıktır."

Göreli Uzay kavramı üzerine Ek 5:
"O zaman her bir kutuya kendi tikel (sınırlı olarak düşünülmeyen) uzayını vermek ve bu iki uzayın birbirlerine karşı devindiklerini varsaymak zorunlu olur. ... Ama şimdi birbirlerine karşı devinen sonsuz çoklukta uzay olduğunu düşünmek zorundayız. Şeylerden bağımsız, nesnel olarak varolan birşey olarak uzay kavramı bilim-öncesi [vorwissenschaftlich] düşünceye aittir, ama birbirlerine karşı devinen sonsuz bir sayıda uzayın varoluşu düşüncesi ise değil."

Einstein, Özel ve Genel Görelilik Kuramı Üzerine (1916)


ÖZEL VE GENEL GÖRELİLİK KURAMI / İÇİNDEKİLER


İÇİNDEKİLER

Önsöz: Görelilik Kuramı: Felsefesiz ‘Bilim.’ AZİZ YARDIMLI 7

Özel ve Genel Görelilik Kuramları
Önsöz 57
On Beşinci Yayıma Not 58

Birinci Bölüm
Özel Görelilik Kuramı Üzerine

§1 Geometrik Önermenin Fiziksel İçeriği 59
§2 Koordinatlar Dizgesi 60
§3 Klasik Mekanikte Uzay ve Zaman 62
§4 GALİLEO Koordinatlar Dizgesi 63
§5 Görelilik İlkesi (Dar Anlamda) 63
§6 Klasik Mekaniğe Göre Hızların Toplamı Teoremi 65
§7 Işığın Yayılım Yasasının Görelilik İlkesi İle Görünürdeki Bağdaşmazlığı 66
§8 Fizikte Zaman Kavramı Üzerine 67
§9 Eşzamanlılığın Göreliliği 69
§ 10 Uzaysal Uzaklık Kavramının Göreliliği Üzerine 70
§ 11 LORENTZ Dönüşümü 71
§ 12 Devinen Çubukların ve Saatlerin Davranışı 74
§ 13 Hızların Toplamı Teoremi—FIZEAU’nun Denemesi 75
§ 14 Görelilik Kuramının Bulgulatıcı Değeri 77
§ 15 Kuramın Genel Sonuçları 78
§ 16Özel Görelilik Kuramı ve Deneyim 81
§ 17MINKOWSKI’nin Dört Boyutlu Uzayı 83

İkinci Bölüm
Genel Görelilik Kuramı Üzerine

§ 18 Özel ve Genel Görelilik İlkesi 86
§ 19 Yerçekimi Alanı 88
§ 20 Genel Görelilik Konutlaması İçin Kanıt Olarak Süredurumlu ve Ağır Kütlenin Eşitliği 89
§ 21 Klasik Mekaniğin ve Özel Görelilik Kuramının Temelleri Ne Ölçüde Elverişsizdir? 91
§ 22 Genel Görelilik İlkesinden Birkaç Çıkarsama 92
§ 23 Çevrinen Bir Gönderme Cismi Üzerinde Saatlerin ve Cetvellerin Davranışı 95
§ 24 ÖKLİDES Süreklisi ve ÖKLİDES-dışı Sürekli 97
§ 25 GAUSS Koordinatları 98
§ 26 Özel Görelilik Kuramının ÖKLİDES Süreklisi Olarak Görülen Uzaysal-Zamansal Süreklisi 101
§ 27 Genel Görelilik Kuramının Uzay-Zaman Süreklisi Bir ÖKLİDES Süreklisi Değildir 102
§ 28 Genel Görelilik İlkesinin Sağın Formülasyonu 103
§ 29 Yerçekimi Sorununun Genel Görelilik İlkesi Temelinde Çözümü105

Bütün Olarak Evren Üzerine İrdelemeler

§ 30 NEWTON Kuramının Kozmolojik Güçlükleri 107
§ 31 Sonlu ve Gene de Sınırsız Bir Evrenin Olanağı 108
§ 32 Genel Görelilik Kuramına Göre Uzayın Yapısı 111

Ekler

1 LORENTZ-Dönüşümlerinin Yalın Türetilişi (§ 11’e Ek) 112
2 MINKOWSKI’nin Dört-Boyutlu Evreni (§ 17’ye Ek) 115
3 Genel Görelilik Kuramının Deneyim Yoluyla Doğrulanması Üzerine 116
4 Genel Görelilik Kuramı İle Bağıntı İçinde Uzayın Yapısı (§ 23’e Ek) 122
5 Görelilik ve Uzay Sorunu 123

Çözümlemeler (AZİZ YARDIMLI) 137
Sözlük 150
Dizin 151

Tepe

 

İLK 20 SAYFA

Isaac Newton
Doğal Felsefenin Matematiksel İlkeleri
Principia (SEÇMELER); Optik (SEÇMELER)
Çeviren: Aziz Yardımlı

13.5 × 21.5 cm 192 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 018 5



 KATEGORİ: BİLİM FELSEFESİ


Galileo’nun öldüğü yıl doğan Newton (1643-1727) kendinde olduğu gibi değil, ama çağdaş bilim felsefeciliğinin onu görmeyi istediği gibi bilinir. Ve öyle kabul edilmeye bütünüyle uygundur. Yaygın görüşü özetleyen bir yazara göre, ‘‘Sunduğu bilim görüşü, yazışındaki duruluk, bulduğu yeni şeylerin sayısı öyle bir fiziksel ve matematiksel kavrayış sergiler ki, bilimde herhangi bir zamanda bir benzeri yoktur.’’ Newton bugün nesnel, pozitif bilimcinin prototipi olarak kabul edilir, ve Philosophiae Naturalis Principia Mathematica ise ‘‘the opus that laid the foundation for modern science’’ olarak. Bu neredeyse tapınmaya varan tutumun arkasında Newton’ın kalkülüsü, evrensel yerçekimi yasasını, ve optik kuramını ‘‘keşfettiği’’ gibi ‘‘sıradan’’ bilgiler, herkesin bildiği ‘‘gerçekler’’ yatar.

NEWTON’A “BÜYÜCÜLERİN SONUNCUSU, BİLİMCİLERİN BİRİNCİSİ” DENİR. AMA NE SONUNCU NE DE BİRİNCİDİR.

Gerçeklerin böyle belirlenen Newton fenomeni ile ilgisi başka türlüdür.
— ‘En iyi’ fizikçi olan Newton’ın olgun yaşamının en büyük bölümünde simya üzerine derlediği dev kaynakça 5000 kadar girişten oluşur, ve konu üzerine yazıları matematik ve ‘mekanik’ üzerine yazılarının her birini çok çok aşar.
— Newton bir özeğe doğru düşme deviminin sarmal bir yol izleyeceğini, ve yerçekimi kuvvetinin cisimler arasındaki uzaklığın karesi ile ters orantılı olarak azalmadığını, aslında hiçbir biçimde değişmediğini düşünüyordu. Sonunda Hooke tarafından düzeltildi. Principia’nın deneyimlerden tümevarım yoluyla türetilen enteresan kavramları arasında örneğin “kütle = yoğunluk × hacım” da bulunur.
— Bir Arian olan Newton kuvvetin özdeğe özünlü olduğu biçimindeki özsel mekanik kavramın doğrulanmasını ateizm olarak gördü. Yerçekimi onun için Hermetik bir Tanrının İstenci, ve Uzay ise tanrısal sensorium, Tanrının duyu örgeni idi.
— Kalkülüsün bulunuşuna gelince, bu bilim bugün de kullanılan notasyonu ile Leibniz tarafından bulunuşundan on yıl sonra Newton’ın “akılar/fluxions yöntemi” ile bir kez daha sunuldu.
— Aziz Yardımlı

İÇİNDEKİLER
Doğal Felsefenin Matematiksel İlkeleri
Birinci, İkinci ve Üçüncü Yayımlara Önsözler
Tanımlar Belitler, ya da Devim Yasaları
KİTAP I. CİSİMLERİN DEVİMİ 1. İlk ve son oranlar yöntemi 12. Küresel Cisimlerin Çekim Kuvvetleri [Ön. 75-76]
KİTAP III. EVRENİN DİZGESİ (Matematiksel İrdelemede) Felsefede Uslamlama Kuralları Önermeler 4-6
(Yerçekimi Üzerine) Genel Not

Optik Ya da, Işığın Yansımaları, Kırınımları, Bükülümleri ve Renkleri Üzerine Bir İnceleme
Kitap III. Sorular (Queries) 1-30.



Maxwell, Einstein, Schrödinger, Born
Uzay, Zaman, Özdek - 1
Çeviren: Aziz Yardımlı

11.5 × 19.5 cm; 132 sayfa; 1. Hamur;
ISBN 978 975 397 057 9  



 KATEGORİ: BİLİM FELSEFESİ


 

İÇİNDEKİLER
James Clerk Maxwell
Doğada Olgusal Andırımlar Var Mıdır?
Ether
Uzaktan Eylem


Albert Einstein
Ether ve Görelilik Kuramı
Uzay-Zaman
Genelleştirilmiş Yerçekimi Yasası Üzerine


Max Born
Dinginliksiz Evren

Erwin Schrödinger
Özdek Nedir?



James Clerk Maxwell
Özdek ve Devim
Çeviren: Aziz Yardımlı

11.5 × 19.5 cm; 120 sayfa; 1. Hamur;
ISBN 975 397 061 7

 KATEGORİ: BİLİM FELSEFESİ


JAMES CLERK MAXWELL (1831-1879) İskoçyalı bir fizikçi ve matematikçi idi. Michael Faraday’ın deneysel çalışmaları üzerine dayanarak, ve onları matematiksel yöntemler ile çözümleyerek, elektromanyetik dalgaların varoluşunu çıkarsadı ve daha önce ilişkisiz olarak görülen elektrik, manyetizma ve optik fenomenlerini elektromanyetik alanın anlatımları olarak kapsayan tek bir Elektromanyetik Kuram içinde dizgeselleştirdi. Maxwell’in gazların kinetiği üzerine çalışması termodinamiğin bir bölümü oldu ve Maxwell-Boltzmann dağılımının geliştirilmesine götürdü. Optik üzerine araştırmaları 1861’de ilk dayanıklı renkli fotoğrafın üretilmesinde sonuçlandı.

Maxwell’in Elektromanyetik Kuramı elektriksel ve manyetik alanların uzayda dalgalar biçiminde ve ışık hızı ile yayıldıklarını, aracısız eylem kuramının usdışı olduğunu, ve elektromanyetik dalgaların ether ya da ne olursa olsun herhangi bir özdeksel alanın değişkileri olduğunu gösterdi. 1860-65 yılları arasında bilimsel etkinliğinin en üretken dönemini yaşadığı King’s College’de bir 1862 konuşmasında şunları bildirdi: “Işığın elektriksel ve manyetik fenomenlerin nedeni olan aynı ortamın enlemesine dalgalanmalarından oluştuğu vargısından kaçınmamız güçtür” :: “We can scarcely avoid the conclusion that light consists in the transverse undulations of the same medium which is the cause of electric and magnetic phenomena.” Problem üzerine çalışmalarını sürdürürken 1864’te “Dinamik Elektromanyetik Alan Kuramı” başlıklı makalesinde şunları yazdı: “Sonuçların bağdaşması ışığın ve manyetizmanın aynı tözün değişkileri olduklarını, ve ışığın alan içinden elektromanyetik yasalara göre yayılan bir elektromanyetik etkinlik olduğunu gösteriyor görünür” :: “The agreement of the results seems to show that light and magnetism are affections of the same substance, and that light is an electromagnetic disturbance propagated through the field according to electromagnetic laws.”

Maxwell’in “Özdek ve Devim”i (1876, Londra) mekanik üzerine şimdiye dek yazılmış en güzel temel bilimsel çözümlemelerden biri olarak kabul edilir. Fizik biliminin temel kavramları ile başlayarak evrensel yerçekimi kuramına doğru açınan çalışma olasılığı değil gerçekliği, yaklaşıklığı değil sağınlığı, tahmini değil ama bilgiyi hedeflemesinde Bilimin ussal karakterini tüm zamanların en başarılı bilim insanlarının birinin yönteminde sergiler.
Aziz Yardımlı


"Saltık uzay her zaman kendine benzer ve devimsiz kalan birşey olarak kavranır. Uzan parçalarının düzenlenmesi zaman bölümlerinin sırasından daha öte değiştirilemez. Onları yerlerinden deviniyor olarak tasarlamak bir yerin kendisinden uzaklaştığını tasarlamaktır.

"Ama bir zaman bölümünü bir başkasından ayırdetmek için onlarda yer alan ayrı olaylar dışında hiçbirşeyin olmaması gibi, bir uzay parçasını bir başkasından ayırdetmek için de onun özdeksel cisimlerin yeri ile ilişkisi dışında hiçbirşey yoktur. Bir olayın zamanını bir başka olaya gönderme yoluyla olmanın dışında, ya da bir cismin yerini bir başka cisme gönderme yoluyla olmanın dışında betimleyemeyiz. Hem zamana hem de yere ilişkin tüm bilgimiz özsel olarak görelidir."
(Konu 18’den)



Alexandre Koyré
Kapalı Dünyadan Sonsuz Evrene
Çeviren: Aziz Yardımlı

1. baskı; 13,5 × 21,5 cm; 243 sayfa; 1. Hamur
ISBN 978 975 397 070 6



 KATEGORİ: BİLİM FELSEFESİ


Koyré sıradan bilincin pozitivist/popüler ‘bilim’ anlayışını ciddiye almadı. Ona göre — ve hiç kuşkusuz tüm felsefeye göre — bilim a priori üretilir.Kavram deneyimin, gözlemin, araştırmanın vb. a priorisidir ve kavramsız deneyim, gözlem, araştırma, olgu vb. olanaklı değildir. Evren ona ancak onda kendi kendisini bulmak için yaklaşan usa yanıt verir. Ancak onda bir kavramlar ve yasalar dizgesi, bir kozmoz, düzenli, ussal, bilinebilir bir yapı bulmak için yaklaşan bilimciye gizlerini açar. Bilimsel usun nesnesi — evren — kuramsız, mantıksız, usdışı bir olgular yığını, kavramsal belirlenimden soyutlanmış bir görüngü öbekleşmesi değildir. Tersine, olgu, görüngü kavram tarafından belirlenir, ve kurama uyar. Bu yüzdendir ki olgunun (deney ve gözlemin) kuramı doğrulaması yalnızca dışsaldır.

İÇİNDEKİLER
SUNUŞ 1. Gökyüzü ve Gökler CUSALI NICHOLAS VE MARCELLUS PALINGENIUS 2. Yeni Gökbilim ve Yeni Metafizik N. KOPERNIK, TH. DIGGES, G. BRUNO, W. GILBERT 3. Yeni Metafiziğe Karşı Yeni Gökbilim JOHANNES KEPLER’İN SONSUZLUĞU REDDEDİŞİ 4. Daha Önce Hiç Görülmemiş Şeyler ve Hiç Düşünülmemiş Düşünceler DÜNYA UZAYDA YENİ YILDIZLARIN KEŞFİ VE UZAYIN ÖZDEKSELLEŞTİRİLMESİ Galileo ve Descartes 5. Belirsiz Uzam ve Sonuz Uzay DESCARTES VE HENRY MORE 6. Tanrı ve Uzay, Tin ve Özdek HENRY MORE 7. Saltık Uzay, Saltık Zaman ve Tanrı ile İlişkileri MALEBRANCHE, NEWTON, VE BENTLEY 8. Uzayın Tanrısallaştırılması JOSEPH RAPHSON 9. Tanrı ve Dünya UZAY, ÖZDEK, ETHER VE TİN Isaac Newton 10. Saltık Uzay ve Saltık Zaman TANRININ EYLEM ÇERÇEVESİ Berkeley ve Newton 11. İş-Günü Tanrısı ve Sabbath’ın Tanrısı NEWTON VE LEIBNIZ


İdea Yayınevi 2022

İdea Yayınevi, Şarap İskelesi Sk. 2/106-107, 34425 Karaköy, Beyoğlu — İstanbul
www.ideayayınevi.com /idea.yayinevi@gmail.com