İdea Yayınevi / Okumalar
site haritası  
 
G. E. Moore
Felsefenin Kimi Ana Problemleri (1953)
Bölüm I

Çeviri: Aziz Yardımlı

G. E. MOORE
FELSEFENİN KİMİ ANA PROBLEMLERİ
BÖLÜM I


1. Felsefe Nedir?


 

Bir başlangıç olarak, size felsefenin ne olduğu, ya da, başka bir deyişle, felsefecilerin sürekli olarak tartışmakla uğraştıkları ve yanıtlamaya çalıştıkları soruların ne tür sorular oldukları konusunda genel bir düşünce vermeye çalışmak istiyorum. İki nedenle bu yolda başlamayı istiyorum. İlk olarak, bunu yaparak size kendimin bu dersin geri kalanında tartışmayı amaçladığım problemlerin neler olduğu konusunda belli bir fikir vermiş olacağım. Ve, ikinci olarak, sanırım bu felsefenin ana problemlerinin herhangi bir tartışmasına başlamanın en iyi yoludur. Herşeyden önce bütün konunun genel bir taslağını ya da anahatlarını vermeye çalışarak, birbirinden ayrı birçok problemin birbiri ile nasıl bağlandığını gösterir ve göreli önemleri konusunda daha iyi bir fikir verebilirsiniz.

O zaman ilk olarak felsefenin bütün eriminin bir betimlemesini vermeye çalışacağım. Ama bu hiç de kolayca yapılacak bir iş değildir. Kolay değildir, çünkü probleme bakmaya başladığınız zaman, felsefecilerin gerçekte değişik türlerden çok büyük bir sayıda soruyu tartışmış olduklarını bulursunuz; ve tüm bu soruları kapsayacak herhangi bir genel betimleme vermek çok güçtür, ve onları birbirleri ile ilişki içinde doğru olarak düzenlemek de çok güçtür. Gerçekten de felsefecilerin ilgilenmiş oldukları soruların ana türlerini kabaca belirtmekten ve bu sorular arasındaki en önemli bağıntılardan kimilerini göstermekten daha çoğunu yapabileceğimi ummuyorum. Bana en önemli ve en genel anlamda ilginç olarak görünen soruları betimleyerek başlayacağım, ve sonra altgüdümlü olanlara geçeceğim.

O zaman, ilk olarak, bana öyle görünüyor ki felsefecilerin yapmaya çalıştıkları en önemli ve en ilginç şey şundan daha azı değildir: Evrenin bütününün genel bir betimlemesini vermek, ve bunu onda olduğunu bildiğimiz şeylerin tüm en önemli türlerine değinerek, saltık olarak onda olduğunu bilmediğimiz önemli türden şeylerin onda olmasının ne düzeyde olası olduğunu irdeleyerek, ve ayrıca bu değişik türlerde şeylerin birbirleri ile en önemli ilişki yollarını irdeleyerek yapmaktır. Bunu kısaca ‘Bütün Evrenin genel bir betimlemesini verme’ olarak adlandıracağım, ve bu nedenle felsefenin en önemli problemin şu olduğunu söyleyeceğim: Bütün Evrenin genel bir betimlemesini vermek. Birçok felsefeci (ama hiçbir biçimde tümü değil) sanırım hiç kuşkusuz böyle bir betimleme vermeye çalışmıştır: ve değişik felsefecilerin verdikleri çok değişik betimlemeler, sanırım, aralarındaki en önemli ayrımlar arasındadır. Ve problem, bana öyle görünüyor ki, açıkça felsefeye özgü olan bir problemdir. Şunu söylemeye çalışan başka hiçbir bilim yoktur: Şu ya da bu türden şeyler Evrende olan ya da onda olduklarını bildiğimiz biricik şey türleridir. Ve şimdi bu ilk problem ile tam olarak ne demek istediğimi — bütün Evrenin genel bir betimlemesi ile tam olarak ne dediğimi — örnekler aracılığıyla daha duru olarak açıklamaya çalışacağım. Başka bir deyişle değişik felsefeciler tarafından verilen betimlemeler arasındaki en önemli ayrımlara değinmeye çalışacağım. Ve özel bir nedenden ötürü özel bir yolda başlamayı istiyorum. Bana öyle görünüyor ki Evrenin doğasına ilişkin olarak bugünlerde hemen hemen herkes tarafından savunulan belli görüşler vardır. Bunlar öylesine evrensel olarak savunulurlar ki, sanırım, haklı olarak Sağ Duyunun görüşleri olarak adlandırılabilirler. Sağ Duyunun bütün Evrene ilişkin görüşlerinin olduğunun söylenebileceğinden emin değilim: Belki de görüşlerinden hiç biri buna varmaz. Ama, sanırım, şeylerin belli türlerinin hiç kuşkusuz Evrende oldukları ve birbirleri ile ilişki içinde durdukları bildirimine varacak çok belgin görüşleri vardır. Ve bu görüşleri betimleyerek başlamayı istiyorum, çünkü bana öyle görünüyor ki birçok felsefecinin görüşleri ile ilgili olarak en şaşırtıcı ve en ilginç şey Sağ Duyunun görüşlerinin ötesine gitme ya da onunla çelişme yollarıdır: Evrende şeylerin Sağ Duyunun bildiğini ileri sürmediği çok önemli türlerinin olduğunu bildiklerini ileri sürerler, ve ayrıca Evrende varoluşlarından Sağ Duyunun en emin olduğu şeylerin olmadığını (ya da hiç olmazsa eğer varsalar, bunu bilmediğimizi) bildiklerini ileri sürerler. Öyleyse sanırım Evrenin bu felsefi betimlemelerinin gerçekten ne demek olduklarını anlamanın en iyi yolu bunların Sağ Duyunun görüşlerinden ne denli ayrı olduklarını, kimi noktalarda Sağ Duyunun ne denli ötesine gittiklerini, ve başkalarında onunla saltık olarak ne denli çeliştiklerini anlamaktan geçer. Bu nedenle Sağ Duyunun en önemli görüşleri olarak aldığım şeyleri betimleyerek başlamayı istiyorum: Hepimizin ortak olarak Evren konusunda doğru olduklarını varsaydığımız, ve ona ilişkin olarak doğru olduklarını bildiğimizden emin olduğumuz şeyleri. ...

Buna göre Sağ Duyunun hiç kuşkusuz Evrende (1) uzaydaki özdeksel şeylerin ve (2) yeryüzündeki insan ve hayvanların bilinçlerinin edimlerinin olduğu görüşünden başlayarak, şu iki yoldan birinden bütünüyle yalın olarak Evrenin genel bir betimlemesine varabiliriz: Ya bu iki tür şeyin Evrendeki biricik türler olduğunu söyleyerek; ya da bunların onda olduğunu bildiğimiz biricik türler olduğunu, ama başkalarının olmasının da olanaklı olduğunu söyleyerek. Ve bu iki görüşten ilki açısından, herhangi birinin, düşünüp taşındıktan sonra, onu tam olarak olduğu gibi kabul etmeye istekli olduğunundan kuşku duyarım. Ona en açık karşıçıkış Evrende yeryüzündeki insan ve hayvanların bilinç edimleri dışında hiçbir bilinç edimi olmadığını ileri sürmekle başka gezegenlerde bilinç ile donatılı yaşayan varlıkların olabilecekleri ya da olmuş oldukları olanağını yadsıyor olmasıdır. Ve bu hemen hemen herkesin onu yadsımanın atılganlık olacağını düşüneceği bir olanaktır. Ama gene de, onu bu olanağı kabul etmek üzere hafifçe değiştirerek, sanırım birçok insana usayatkın görünebilecek bir görüş elde ederiz. Örneğin diyebiliriz ki: Evrende bir yanda uzaydaki özdeksel nesnelerden ve öte yanda az çok insan ve hayvanların bilinç edimlerine benzer ve az çok onların bedenlerine benzer dirimli bedenlere bağlı bilinç edimlerinden başka birşey yoktur ve hiçbir zaman olmamıştır. Bu, sanırım, gerçekten de Evrenin usayatkın bir görüşüdür; en azından felsefeciler tarafından önerilen herhangi biri denli usayatkın. Ama, hiç kuşkusuz, ikinci görüş daha da usayatkındır: Bunlar onda olduklarını bildiğimiz biricik şeylerdir; ama şeylerin bizim için bilinmeyen başka türleri de olabilir. Ve bu, sanırım, gerçekten de birçok insan, felsefeci ve başkaları tarafından savunulan bir görüştür. Daha açık olarak, bunlar şeylerin Evrende olduklarını bildiğimiz biricik türlerinin uzaydaki özdeksel şeyler ve yeryüzündeki insan ve hayvanların bilinç edimleri olduğunu savunmuşlardır; bu arada ayrıca şeylerin bizim için bilinmeyen başka türlerinin olabileceğini de eklemişlerdir.

Hiç kuşkusuz, bunu ya da bunun gibi birşeyi söylemiş olan felsefeciler onunla tam olarak söylediklerini demek istememişlerdir. Evrende uzaydaki özdeksel nesnelerin olduğunu ve olmuş olduğunu, ve bilinç edimleri olduğunu ve olmuş olduğunu savunmuş olanlar Evrende bunların yanısıra hiç kuşkusuz ayrıca en azından iki başka şeyin — ne özdeksel nesneler ne de bilinç edimleri olan şeylerin — olduğunu pek yadsıyamazlar: Yani, Uzay ve Zamanın kendileri. Bu görüş üzerine kabul edilmelidir ki Uzay ve Zamanın kendileri gerçekten vardırlarbirşeydirler; ve açıktır ki bunlar ne özdeksel nesneler ne de bilinç edimleridirler. Ve benzer olarak Evrende Uzay ve Zamanın yanısıra şeylerin bizim için bilinen başka türleri de olabilir ki, bunlar ne özdeksel nesneler ne de bilinç edimleridir. Kendi payıma, sanırım, hiç kuşkusuz şeylerin çeşitli başka türleri vardır, ve felsefenin hedeflerinden biri onları göstermektir. Ama sanki özdeksel nesneler ve bilinç edimleri şeylerin bizim için Evrende oldukları bilinen biricik türleri imiş gibi konuşan felsefeciler, sanırım, bunu gerçekten yadsımayı amaçlamıyorlardır. Dahaçok, özdeksel şeylerin ve bilinç edimlerinin şeylerin bizim için bilinen ve belli bir anlamda tözsel (Uzay ve Zamanın kendilerinin tözsel olarak görünmedikleri bir anlamda tözsel) olan biricik türleri olduğunu demek istemişlerdir. Ve kendi payıma hemen diyebilirim ki, eğer bu türden uygun değişiklikler yapacak olursak, bu görüş bana doğru bir görüş gibi görünüyor. Daha açık olarak, bana göre uzaydaki özdeksel nesneler ve yeryüzündeki insan ve hayvanların bilinç edimleri gerçekten şeylerin bizim için bilinen biricik tözsel türleridir; gerçi bizim için bilinmeyen başkalarının olabileceği olanağını kabul etsem de; ve gerçi, sanırım, eğer bütün Evrenin gerçekten tam bir genel betimlemesini vereceksek, hiç kuşkusuz şeylerin söz edilmesi çok önemli tözsel olmayan birçok türü olsa da — örneğin Zaman ve Uzay.

Öyleyse bütün Evrenin genel bir betimlemesini edinebilmenin bir yolu şimdi sözünü ettiğim göreli olarak yalın Sağ Duyu türünün görüşlerine eklemeler yapmaktan geçer. Ama birçok felsefeci böyle bir görüşün aslında çok yanlış olduğunu savunmuştur. Ve değişik felsefeciler bunun üç ayrı yolda yanlış olduğunu savunmuşlardır. Ya Evrende Sağ Duyunun onda olduğunu ileri sürdüklerine ek olarak hiç kuşkusuz şeylerin kimi çok önemli türleri olduğunu savunmuşlardır. Ya da Sağ Duyu ile açıkça çelişmişlerdir: Sağ Duyunun onda olduğunu kabul ettiği şeylerin kimlerinin onda olmadığını, ya da, eğer ondaysalar, onları bilmediğimizi savunmuşlardır. Ya da her ikisini de yapmışlar, hem eklemiş hem de çelişmişlerdir.

Şimdi her üç görüş türünün kimi örneklerini vermeyi istiyorum. Hem Sağ Duyunun görüşlerine çok önemli birşey ekleyenlerin; hem de Sağ Duyunun kimi görüşleri ile çelişenlerin; ve her ikisini de yapanların.

O zaman Sağ Duyunun görüşlerine birşey ekleyenler ile başlayalım.

Her şeyden önce bu tipten herkesin işittiği bir görüş vardır. Hepiniz bilirsiniz ki, yalnızca felsefeciler değil ama çok büyük sayıda insan da Evrende hiç kuşkusuz bir Tanrının olduğuna, özdeksel nesnelerin ve bilinç edimlerimizin yanısıra ayrıca bir de Tanrısal Anlığın olduğuna ve bu anlığın bilincinin edimlerine inanırlar; ve eğer şeylerin, eş deyişle, var olan herşeyin toplamının tam bir betimlemesini verecekseniz, hiç kuşkusuz Tanrıdan söz etmeniz gerektiğine inanırlar. Giderek ileri sürülebilir ki bu görüşün — bir Tanrının olduğu görüşünün — kendisi Sağ Duyunun bir görüşüdür. Böylece birçok insan hiç kuşkusuz bir Tanrının olduğuna, bunun bir Sağ Duyu inancı olduğunun ileri sürülebileceğine inanmışlardır ve inanmayı sürdürürler. Ama, öte yandan, şimdi birçok insan, bir Tanrı olsa bile, hiç kuşkusuz bir Tanrının olduğunu bilmediğimize inanırlar. Bütününde, sanırım söylenecek en doğru şey Sağ Duyunun bir Tanrının olduğunu bilip bilmediğimiz sorusu üzerine hiçbir görüşünün olmadığıdır: Ne bunu bildiğimizi ileri sürer, ne de bilmediğimizi; ve öyleyse Sağ Duyunun bir bütün olarak Evrene ilişkin hiçbir görüşü yoktur. Öyleyse diyebiliriz ki Evrende hiç kuşkusuz bir Tanrı vardır diyen felsefeciler Sağ Duyunun görüşlerinin ötesine geçerler. Sağ Duyunun Evren konusunda inandıklarına çok önemli bir ekleme yaparlar. Çünkü bir Tanrı ile denmek istenen hem özdeksel nesnelerden hem de anlıklarımızdan öylesine ayrı birşeydir ki, bunların yanısıra ayrıca bir Tanrının da olduğunu eklemek hiç kuşkusuz Evren görüşümüze önemli bir ekleme yapmaktır.

Ve yine bu tipten ve başka herkesin işitmiş olduğu bir başka görüş daha vardır. Herkes bilir ki çok büyük sayılarda insanlar bir gelecek yaşamın olduğuna inanmıştır ve inanmayı sürdürürler. Başka bir deyişle, yeryüzünde dirimli oldukları sırada bedenlerimize eklenmiş bilinç edimlerinin yanısıra, anlıklarımız bedenlerimizin ölümünden sonra bilinç edimlerinde bulunmayı sürdürürler — yeryüzünde herhangi bir dirimli bedene bağlı olmayan bilinç edimlerinde bulunmayı sürdürürler. Birçok insan bunu bildiğimize inanır: Böylece birçok insan inanır ki, yine burada da, Tanrı durumunda olduğu gibi, bunun Sağ Duyunun bir inancı olduğu ileri sürülebilir. Ama, öte yandan, birçok insan, gelecek bir yaşam olsa bile, hiç kuşkusuz böyle bir yaşamımızın olduğunu bilmediğimize inanır; burada yine belki de söylenecek en doğru şey Sağ Duyunun konu üzerine hiçbir görüşünün olmadığı, ne gelecek bir yaşamı bildiğimizi ne de bilmediğimizi ileri sürdüğüdür. Öyleyse bu Sağ Duyunun görüşlerine bir ekleme olarak görülebilir; ve hiç kuşkusuz çok önemli bir eklemedir. Eğer gerçekten yalnızca bu dünyanın yüzeyindeki insan ve hayvanların dirimli bedenlerine bağlı bilinç edimleri değil, ama ayrıca bedenleri çoktandır ölmüş olan milyonlarca insanın anlıkları tarafından yerine getirilen bilinç edimleri de Evrende tam bu kıpıda sürüyorsa, o zaman hiç kuşkusuz Evren durum böyle olmasaydı olacak olduğundan çok ayrı bir yerdir.

Burada öyleyse Sağ Duyu ile çelişmeksizin onun görüşlerine önemli eklemeler yapıyor olarak betimlediğim tipte iki değişik görüş vardır. Ve bu tipten değinmek istediğim yalnızca bir başka görüş daha vardır. Şöyle ki, kimi felsefeciler özdeksel nesnelerin ve bilinç edimlerimizin yanısıra Evrende başka birşey, üstelik tözsel birşey daha olduğunu, ama bu birşeyin doğasının ne olduğunu bilmediğimizi, onun Bilinmeyen ya da Bilinemez birşey olduğunu savunurlar. Bu görüş, görüyorsunuz ki, yukarıda Sağ Duyunun ötesine çok fazla gitmediğinden söz ettiğim görüşten dikkatle ayrılmalıdır; yani Evrende ne özdeksel nesneler ne de insan ve hayvanların bilinç edimleri olmayan şeylerin olabileceği, ama olup olmadıklarını bilmediğimiz görüşü. Şu iki şeyi söylemek arasında büyük bir ayrım vardır: (1) Evrende bir başka tür şey olabilir, ama olup olmadığını bilmeyiz; ve (2) Evrende hiç kuşkusuz bir başka önemli şey türü vardır, gerçi ne olduğunu bilmesek de. Bu son görüşün, sanırım, Sağ Duyunun görüşlerinin oldukça ötesine gittiği haklı olarak söylenebilir. İleri sürer ki Sağ Duyunun kesinlikle Evrende olduklarını ileri sürdüğü şeylere — yani, Uzaydaki özdeksel şeyler ve dirimli bedenlere bağlı bilinç Edimleri — ek olarak, kesinlikle başka birşey daha vardır, gerçi bu birşeyin ne olduğunu bilmesek de. Bu görüş sanırım kendilerini Bilinemezciler olarak adlandıran insanlar tarafından savunulan bir görüştür; ama sanırım ada pek yaraşır değildir. Evrende özdeksel nesnelerin ve bilinç edimlerimizin yanısıra tözsel birşeyin yalnızca olabileceğini değil ama kesinlikle olduğunu bilmek hiç kuşkusuz çok şey bilmektir. Ama sanırım bu genellikle savunulmayan bir görüştür.

Böylece Sağ Duyuya onunla çelişmeksizin eklemede bulunan üç görüş örneği verdim ve şimdi ikinci tip görüşlere geçiyorum: Sağ Duyuya bir eklemede bulunmaksızın onunla çelişenler; Sağ Duyunun bildiğini ileri sürdüğü birşeyi onun bildiğini ileri sürmediği herhangi birşeyi bildiğini ileri sürmeksizin yadsıyanlar. Bunlara, salt bir ad vermiş olmak için, kuşkucu görüşler diyeceğim.

Bu ikinci tipin sanırım her ikisi de Sağ Duyunun bildiğimizi ileri sürdüğü belli şeyleri bilmediğimizi söylemekten oluşan iki ana çeşidi vardır. Bu tipin görüşlerinden hiç biri sanırım Evrende Sağ Duyunun kesinlikle onda olduğunu söylediği şeylerin olduğunu kesinlikle yadsımaz: Bu görüşler yalnızca bu şeylerin onda olup olmadığını hiçbir biçimde bilmeyiz derler; buna karşı Sağ Duyu bütünüyle kesinlikle olduklarını bildiğimizi ileri sürer.

Bu tipin ilk çeşidi Evrende herhangibir özdeksel nesnenin olup olmadığını hiçbir biçimde bilmediğimizi ileri süren çeşittir. Böyle nesnelerin olabileceğini kabul eder; ama hiç birimiz böyle birşeyin olduğunu bilmeyiz der. Başka bir deyişle, onların bilincinde olmadığımız zaman varolmayı sürdüren herhangi bir nesnenin varoluşunu bilemeyeceğimizi yadsır — başka anlıklar ve bunların bilinç edimleri dışında.

Ve ikinci görüş bundan da ileri gider. Kendimizinkiler dışında herhangi bir anlığın ya da bilinç edimlerinin varoluşunu bilebileceğimizi de yadsır. Gerçekte Evrendi olduğu bilinebilecek biricik tözsel şey türünün yalnızca kendi bilinç edimleri olduğunu savunur. Evrende başka anlıkların ve giderek özdeksel nesnelerin de olabileceğini yadsımaz; ama ileri sürer ki, eğer varsalar, bunu bilemeyiz. Bu hiç kuşkusuz mantıksız bir konumdur; çünkü bunu savunan felsefeci, kesinlikle hiç kimsenin başka herhangi bir anlığın varoluşunu bilemeyeceğini ileri sürerken, yine kesinlikle kendisinin yanısıra tümü de başka herhangi birinin varoluşunu bilmede tıpkı onun gibi yeteneksiz başka insanların da olduğunu ileri sürer. Ama mantıksız olsa da savunulmuştur. Ve eğer, hiç kimsenin başka herhangi bir anlığın varoluşunu bilmediğini ileri sürmek yerine, felsefeci kendini bunu onun kişisel olarak bilmediği önesürümüne sınırlayacak olsaydı, mantıksız olmaya son verirdi.

Ama şimdi üçüncü tip görüşlere geliyorum — görüşler ki Sağ Duyudan şimdiye dek sözünü ettiklerimin tümünden çok daha fazla ayrılırlar; çünkü hem kesinlikle Evrende Sağ Duyunun kesinlikle onda olduklarını ileri sürdüğü belli şeylerin olduğunu yadsır, ve ayrıca kesinlikle onda şeylerin Sağ Duyunun bildiğini ileri sürmediği belli türleri olduğunu ileri sürer. Bu tipten görüşler, diyebilirim ki, felsefeciler arasında çok yaygındır.

Bu tipten başlıca görüşler, sanırım, iki sınıfa ayrılabilir: İlkin, Sağ Duyu ile çelişkileri yalnızca uzayın ve özdeksel nesnelerin varoluşunu kesinlikle yadsımaları olgusundan oluşanlar; ve ikinci olarak, kesinlikle başka birçok şeyi de yadsıyanlar. Her iki tür de, diretmeliyim ki, özdeksel nesnelerin varoluşunu kesinlikle yadsırlar; Evrende böyle şeylerin kesinlikle olmadığını söylerler; yalnızca, kuşkucu görüşler gibi, olup olmadıklarını bilmediğimizi değil. O zaman, ilk olarak yalnızca Uzayın ve özdeksel nesnelerin varoluşunu yadsıyarak Sağ Duyu ile çelişen görüşler için.

Bu görüşlerin tümü de, sanırım, özdeksel şeylerin Görüngüleri diyeceğim belli şeyleri irdeleyerek başlar. Ve sanırım bununla ne demek istediğimi kolayca açıklayabilirim. Hepiniz biliyorsunuz ki, eğer bir mil uzaktan bir kilise kulesine bakarsanız, ona yüz adım uzaktan baktığınızda olduğundan daha değişik bir görüngüsü vardır. Daha küçük görünür ve onda daha yakından gördüğünüz birçok ayrıntıyı görmezsiniz. Aynı özdeksel nesnelerin değişik uzaklıklardan ve değişik bakış açılarından sunabilecekleri bu değişik görüngüler hepimiz için çok tanıdıktır: Hiç kuşkusuz Evrende özdeksel nesnelerin Görüngüleri dediğim bu şeyler gibi şeyler vardır. Ve bunlara ilişkin iki görüş vardır ki, her ikisi de Sağ Duyu ile bütünüyle tutarlı olarak savunulabilir, ve sanırım Sağ Duyu aralarında bir yargıda bulunmaz. Aralarından hiç olmazsa kimilerinin görüngüleri oldukları nesnelerin parçaları (şimdi ‘nesnelerin yüzeylerinin parçaları’ demem gerekir [yazarın 1952’deki notu]) oldukları, gerçekten uzayda yerleştikleri, ve biz onların bilincinde değilken bile gerçekten varolmayı sürdürdükleri savunulabilir. Ama, Sağ Duyu ile bütünüyle tutarlı olarak, bu görüngülerden hiç birinin uzayda olmadığı, tümünün de ancak birine göründükleri sürece varolduğuı, örneğin, kilise kulesinin bana tikel bir durumda sunduğu görüngünün ancak onu gördüğüm sürece varolduğu, ve herhangi bir özdeksel nesne ile aynı yerde olduğu ya da herhangi bir özdeksel nesneden herhangi bir uzaklıkta olduğunun söylenemeyeceği de savunulabilir. Sağ Duyu, sanırım, o görüşlerden hiç biri ile çelişmez. Üzerinde direttiği tek şey, sanırım, bu görüngülerin özdeksel nesnelerin, eş deyişle onların bilincinde olmadığımız zaman varolan ve uzayda olan nesnelerin görüngüleri olduğudur. Şimdi görüşlerini irdelediğim felsefecilerin, sanırım, tümü de görüngüler üzerine Sağ Duyu ile tutarlı olduğunu söylediğim iki görüşten ikincisini kabul etmişlerdir — yani bu görüngülerin yalnızca kendisine göründükleri kişi onları gördüğü sürece varoldukları ve uzayda olmadıkları görüşünü. Ve sonra bu görüngülerin özdeksel nesnelerin görüngüleri olmadığını, onlar için görüngüleri olacakları hiçbir özdeksel nesnenin olmadığını ekleyerek Sağ Duyu ile çelişmeye geçmişlerdir.

Ve bu türden savunulan iki değişik görüş vardır.

Birincisi en ünlü İngiliz felsefecilerinden birinin, Piskopos Berkeley’in görüşüdür. Berkeley’in görüşünün, sanırım, bu Görüngülerin gerçekte ne olursa olsun hiçbirşeyin Görüngüleri olmadıkları olmuş olduğu söylenebilir. Aslında kendisi der ki bu Görüngülerin kendileri özdeksel nesnelerdir, özdeksel nesneler ile demek istediğimiz şeylerdir. Özdeğin varoluşunu yadsımadığını, ama yalnızca özdeğin ne olduğunu açıkladığını söyler. Ama genel olarak özdeğin varoluşunu yadsıdığı savunulur, ve, sanırım, bütünüyle doğru olarak. Çünkü bu Görüngülerin onları gördüğümüz kıpı dışında varolmadıklarını savunmuştur; ve kendisi için bunun doğru olduğu herhangi birşeyin hiç kuşkusuz tam olarak özdeksel bir nesne olduğu söylenemez: Özdeksel nesnelerin varoluşunu ileri sürdüğümüz zaman ileri sürmeyi amaçladığımız şey hiç kuşkusuz bilincinde olmadığımız zaman bile varolmayı sürdüren birşeyin varoluşudur. Dahası, sanırım, hiç kuşkusuz bu görüngülerin tümünün aynı uzayda olmadıklarını savundu: Örneğin bana görünen bir görüngünün size görünen bir görüngüden herhangi bir uzaklıkta ya da ona göre herhangi bir yönde olmadığını savundu: Buna karşı, dediğim gibi, sanırım uzayda belli bir uzaklıkta ve tüm başka özdeksel neslere göre belli bir yönde olmayan herhangi birşeye bir özdeksel nesne dememeyi yadsımamız gerekir. O zaman, sanırım, Berkeley’in özdeksel nesnelerin Sağ Duyunun onların varoluşunu ileri sürdüğü anlamda varoluşunu yadsıdığı haklı olarak söylenebilir. Sağ Duyu ile çeliştiği yol budur. Ve ona eklemede bulunma yolu ise kendisine tam olarak bize görünenlerin tümüne benzer bir görüngüler kümesinin göründüğü bir Tanrının varoluşunu ileri sürmekten geçer.

Ama Berkeley’in görüşü, sanırım, başka birçok felsefeci tarafından paylaşılmış değildir. Çok daha yaygın bir görüş özdeksel nesnelerin görüngüleri dediğim bu şeylerin gerçekte birşeyin görüngüleri olduğu, ama Sağ Duyunun ileri sürdüğü gibi özdeksel nesnelerin değil de anlıkların ya da bilinçli varlıkların görüngüleri olduğudur. Bu görüş, öyleyse, hem özdeksel nesnelerin varoluşunu yadsımakla Sağ Duyu ile çelişir, hem de ayrıca insan ve hayvanların anlıklarına ek olarak çok büyük sayılarda anlıkların varoluşunu ileri sürmekle onun ötesine geçer. Ve bundan başka bu anlıkların uzayda olmadıklarında da diretir: Bunların birbirlerine göre herhangi bir uzaklıkta ya da yönde olduklarının doğru olmadığını söyler; gerçekte, ona göre, tümü de ne olursa olsun hiçbir yerde değildir.

Bu görüşler, sanırım, yeterince şaşırtıcıdır. Ama daha da şaşırtıcı görüşleri savunmuş başka felsefeciler vardır — yalnızca uzayın ve özdeksel nesnelerin gerçekten varolmadıklarını değil, ama zaman ve bilinçli edimlerimizin de gerçekten varolmadıklarını, gerçekte Evrende böyle şeylerin olmadığını savunmuş olanlar. Bu, sanırım, en azından birçok felsefecinin demek istediği şeydir. Söyledikleri bu dört tür şeyin — özdeksel nesneler, uzay, bilinç edimlerimiz ve zaman — Görüngüler oldukları, tümünün de başka birşeyin Görüngüleri olduklarıdır; ya bir şeyin, ya da bir şeyler çokluğunun, ki bir özdeksel nesne değil, biliçlerimizin bir edimi değil, ve ayrıca uzayda ya da zamanda da değildir. Ve, gördüğünüz gibi, bu önerme ikircimlidir: İster Sağ Duyu ile çelişsin isterse bu felsefecilerin bu şeylere Görüngüler demekle ne demek istedikleri sorusuna bağımlı olmasın. Düşünülebilir ki demek istedikleri bu Görüngülerin tıpkı görüngüleri oldukları şeyler denli olgusal olduklarıdır; başka birşeyin Görüngüleri olduklarını ileri sürmekle, yalnızca Evrende bunun yanısıra başka birşeyin olduğunu ileri sürme amacında olabilirler — bu şeylerin uzaktan baktığımda gördüğüm bir kilise kulesinin görüngüsünün olgusal kilise kulesi ile ilişkili olduğu aynı yolda ilişkili oldukları birşeyin. Ve, eğer yalnızca bunu demek istemişlerse, görüşleri yalnızca Sağ Duyuya eklemede bulunanların tipinden olacaktır: Yalnızca, Sağ Duyunun Evrende olduğuna inandığı şeylere ek olarak, ayrıca bu şeylerin yanısıra ya da arkalarında başka birşeyin olduğunu ileri sürüyor olacaklardır. Ama bana bütünüyle açık olarak görünüyor ki gerçekte demek istedikleri bu değildir. Amaçları özdeğin ve uzayın ve bilinç edimlerimizin ve zamanın Sağ Duyunun onların olgusal olduğuna inandığı ve kendilerinin Görüngünün arkasındaki başka birşeyin olgusal olduğuna inandıkları anlamda olgusal olmadıklarını ileri sürmektir. Ve bunu savunmakla, bana öyle görünüyor ki gerçekten demek istedikleri bu şeylerin hiçbir biçimde olgusal olmadıkları, Evrende gerçekten böyle şeylerin olmadığıdır. Sanırım gerçekten demek istedikleri (gerçi demek istediklerinin bu olduğunu tümüyle kabul etmeyecek olsalar da) şöyle birşeydir. Kutup yıldızının ona baktığımız zaman aydan çok daha küçük göründüğü bir anlam vardır. O zaman diyebiliriz ki, görünen — bu durumda, görüngü — yalnızca şudur: Kutup yıldızının aydan daha küçük olduğu. Ama kesinlikle Evrende böyle görünme diye birşey yoktur: Kutup yıldızı aydan daha küçük değildir: Ve öyleyse Evrende var gibi görünen — yani, aydan daha küçük olması — yalın bir hiçliktir — böyle birşey yoktur. Sanırım bu anlamdadır ki birçok felsefeci yalnızca özdek ve uzayın değil ama bilinç edimlerimizin ve zamanın da kesinlikle varolmadığına, böyle hiçbirşeyin olmadığına inanmışlardır ve inanmayı sürdürürler. Bunların görünen birşey olduğuna inanmışlardır; ama görünen kesinlikle herhangi birşey değildir — Evrende böyle hiçbir şey yoktur. Bu, sanırım, gerçekte demek istedikleridir, gerçi bunu demek istediklerini bütünüyle kabul etmeyecek olsalar da. Ve Evrende olduğunu savundukları şeye gelince, Sağ Duyunun onda olduğunu savunduğu şeyler yerine, değişik görüşler savunmuşlardır. Kimileri bunun başka anlıkların bir toplamı olduğunu savunmuştur; başkaları tek bir anlık olduğunu; başkaları bir anlamda ansal ya da tinsel olan ama tek bir anlık mı yoksa birçok mu olduğunun doğru olarak söylenemeyeceği birşey olduğunu.

O zaman, bunlar bir bütün olarak Evrenin doğasına ilişkin olarak savunulmuş olan görüşlerin kimileridir. Ve umarım bu örnekler felsefenin ilk problemi — bütün Evrenin genel bir betimlemesi — ile demek istediğimin ne tür bir şey olduğunu açığa çıkarmışlardır. Soruna herhangi bir yanıt üç şeyden birini ya da bir başkasını söylemekten oluşmalıdır: Ya şeylerin belli büyük sınıflarının şeylerin Evrendeki biricik türleri olduğunu, e.d. ondaki herşeyin bunlardan birine ya da ötekine ait olması gerektiğini söylemelidir; ya da Evrendeki herşeyin tek bir türden olduğunu söylemelidir; ya da Evrende olduğunu bildiğimiz herşeyin çeşitli sınıflardan kimilerine ya da belli birine ait olduğunu söylemelidir. Ve ayrıca, eğer şeylerin birçok değişik sınıfı olduğunu savunuyorsa, bu sınıfların birbirleri ile ilişkileri üzerine de birşeyler söylemelidir.

Bu, o zaman, felsefenin ilk ve en önemli problemidir. Ve bana öyle görünüyor ki, çok sayıda başkaları bununla ilgili problemler olarak tanımlanabilir.

Çünkü felsefeciler yalnızca Evrende neyin olduğuna ya da olmadığına ilişkin, ya da onda olduğunu bildiklerimize ve onda olduğunu bilmediklerimize ilişkin görüşlerini anlatmakla yetinmemişlerdir. Görüşlerinin doğru olduğunu tanıtlamaya da çalışmışlardır. Ve bununla, görüyorsunuz, büyük bir sayıda altgüdümlü problem kendini gösterir.

Örneğin sözünü ettiğim bu görüşlerden herhangi birinin doğru olduğunu tanıtlayabilmek için, hem onu tanıtlamanız hem de ayrıca tüm başkalarını çürütmeniz gerekir. Ya bir Tanrı olduğunu, ya da olmadığını, ya da bir Tanrı olup olmadığını bilmediğimizi tanıtlamanız gerekir. Ya bir gelecek yaşam olduğunu, ya da olmadığını, ya da olup olmadığını bilmediğimizi tanıtlamanız gerekir. Ve şeylerin sözünü ettiğim tüm başka türleri için de bu böyledir: Özdek ve uzay ve zaman; ve başka insanların anlıkları; ve insan ya da hayvanların anlıkları olmayan başka anlıklar. Evrene ilişkin herhangi bir tikel görüşün doğru olduğunu tanıtlayabilmek için, bu şeylerden her biri durumunda ya varolduklarını ya da varolmadıklarını, ya da varolup olmadıklarını bilmediğimizi tanıtlamalısınız. Ve tüm bu sorular, görüyorsunuz, kendileri uğruna ayrı ayrı irdelenebilirler. Aslında birçok felsefeci bütün Evrenin herhangi bir genel betimlemesini vermeye çalışmamıştır. Yalnızca bu altgüdümlü sorulardan birini ya da bir başkasını yanıtlamaya çalışmışlardır.

Ve bir başka altgüdümlü soru türü daha vardır ki, sanırım, özel olarak sözlerini etmek gerekir. Birçok felsefeci zamanlarının büyükçe bir bölümünü şeylerin bu birçok türü arasındaki ayrımın ne olduğunu daha açık olarak tanımlamaya çalışmakla harcamıştır: Örneğin, özdeksel bir nesne ve bir bilinç edimi arasındaki, özdek ve anlık arasındaki, Tanrı ve insan arasındaki vb. ayrım nedir. Ve bu tanım sorularını yanıtlamak hiçbir biçimde düşünebileceğiniz denli kolay değildir. Ne de bunların yalnızca sözcük soruları olduğu düşünülmelidir. Evrende olduğunu savunduğunuz türden şeylerin iyi bir tanımı açıktır ki görüşünüzün duruluğunu arttırır. Ve bu yalnızca bir duruluk problemi de değildir. Örneğin bir özdeksel nesne ile ne demek istediğinizi tanımlamaya çalışırken, bir özdeksel nesnenin taşıyabileceği ve daha önce hiç düşünmediğiniz birçok değişik özelliğin olduğunu bulursunuz; ve tanımlama çabanız böylece sizi şeylerin bütün sınıfının belli özellikler taşıdığı ve belli başkalarını taşımadığı vargısını çıkarmaya götürebilir — özellikler ki, eğer yalnızca Evrende özdeksel nesnelerin olduğunu ileri sürmekle yetinip bu önesürümle ne demek istediğinizi araştırmasaydınız onları hiçbir zaman düşünmeyecektiniz.

O zaman diyebiliriz ki, altgüdümlü felsefi problemlerin büyük bir sınıfı şeylerin sözünü ettiğim büyük sınıflarının varolup olmadığını, ya da olup olmadığı konusunda yalnızca bilgisiz olup olmadığımızı tartışmaktan, ve böylece bu sınıfları tanımlamaya çalışmaktan ve birbirleri ile nasıl ilişkili olduklarını irdelemekten oluşur. Felsefenin büyük bir bölümü bu soruları Tanrı, gelecek bir yaşam, özdek, anlık, Uzay ve Zaman ile ilgili olarak tartışmaktan oluşmuştur. Ve tüm bu problemlerin felsefenin Metafizik denilen bölümüne ait oldukları söylenebilir.

Ama şimdi felsefenin başka bölümlerine ait olduğu söylenebilecek, ama ayrıca Evrenin genel betimlemesine ilişkin ilk ana problem ile açık bir ilgisi de olan bir sorular sınıfına geldik. Biri kuşku ile karşılama eğiliminde olduğunuz bir olguyu ileri sürdüğü zaman sorulacak en doğal sorulardan biri şudur: Bunu nasıl biliyorsun? Ve eğer kişi soruyu olguyu bu türden olgular konusunda salt inanca karşıt olarak gerçek bilgi kazanmayı olanaklı kılan yollardan birinde öğrenmemiş olduğunu gösterecek bir yolda yanıtlarsa, onu gerçekten bilmediği vargısını çıkaracaksınız. Başka bir deyişle, gündelik yaşamda sürekli olarak belli türden olguların gerçek bilgisini kazanma olanağını veren yalnızca sınırlı bir sayıda yol olduğunu, ve eğer biri bu yollardan herhangi birinde öğrenmediği bir olguyu ileri sürecek olursa o zaman gerçekte onu bilmediğini varsayarız. Şimdi felsefeciler de çok büyük ölçüde bu tür uslamlamayı kullanmışlardır. Şeyleri bilmemize olanak veren yolların tüm değişik yollarını tam olarak sınıflandırmaya çalışmışlardır; ve sonra başka felsefecilerin ileri sürdükleri ya da kendilerinin daha önceden inandıkları belli şeyler bu yollardan herhangi birinde bilinmedikleri için, bu nedenle bu şeylerin hiçbir biçimde bilinmedikleri vargısını çıkarmışlardır.

Bu nedenle felsefenin büyük bir bölümü gerçekte şeyleri bilebilemizin değişik yollarını sınıflandırmaya çalışmaktan, ya da onları bilmenin tikel yollarını tam olarak betimlemeye çalışmaktan oluşmuştur.

Ve bu soru, Herhangi birşeyi nasıl olur da biliriz? sorusu üç ayrı türden soru içerir.

İlki şu türdendir. Onu nasıl bildiğiniz sorulduğu zaman, sorulmak istenen şu olebilir: Ona ilişkin bilginiz ne tür bir bilgidir? Onu bildiğiniz zaman anlığınızda ne tür bir süreç işler? Bir bilme dediğiniz bu olay neden oluşur? Bilginin ne tür bir şey olduğuna — herhangi birşeyi bildiğimiz zaman ne olduğuna — ilişkin bu ilk soru felsefenin ruhbilim ile paylaştığı, ama birçok felsefenin yanıtlamaya çalıştığı bir sorudur. Değişik şeyleri bildiğimiz zaman anlıklarımızda yer alan şeylerin değişik türlerini ayırdetmeye, ve tümüne de ortak olanın — eğer varsa — ne olduğunu göstermeye çalışmışlardır.

Ama, ikinci olarak, bilginin ne olduğu sorulduğu zaman, denmek istenebilecek birşey daha vardır. Çünkü herhangi bir önermeyi, örneğin özdek vardır önermesini bildiğimizi söylemeyiz — eğer bu önermenin doğru olduğunu, özdeğin varolduğunun doğru olduğunu ileri sürmeyi amaçlamıyorsak. Ve bu nedenle bilgi nedir sorusunda herhangi bir önermenin doğru olduğunu söylemekle ne denmek istendiği sorusu içerilir. Bu herhangi birşeyi bildiğiniz zaman anlığınızda yer alana ilişkin ruhbilimsel sorudan ayrı bir sorudur; ve doğruluğun ne olduğuna ilişkin bu sorunun genellikle terimin en geniş anlamında Mantık için bir soru olduğu söylenir. Ve Mantık, ya da hiç olmazsa parçaları, felsefenin bir bölümü sayılır.

Ve son olarak, Onu nasıl biliyorsun? diye sorulduğu zaman, denmek istenen bir başka şey daha vardır. Yani, denmek istenebilir ki, ona inanmak için nedenlerin nedir? ya da başka bir deyişle, bu şeyi doğru olarak tanıtlayan başka hangi şeyleri biliyorsun? Ve felsefeciler gerçekte şu soru ile de çok uğraşmışlardır: Bir önermenin doğru olarak tanıtlanmasının değişik yolları nelerdir; herhangi birşeye inanmak için iyi nedenler olan her tür neden nelerdir? Bu da Mantık alanına ait sayılan bir sorudur.

Öyle kocaman bir felsefe dalı vardır ki şeyleri bilmemizin değişik yolları ile ilgilenir; ve birçok felsefeci kendilerini hemen hemen yalnızca bu başlık altına düşen sorulara vermişlerdir.

Ama son olarak, eğer felsefenin tam bir açıklamasını vereceksek, bir başka sorular sınıfından söz etmek zorundayız. Felsefenin Törebilim ya da törel felsefe denilen bir bölümü vardır; ve bu bölüm şimdiye dek sözünü ettiklerimden bütünüyle ayrı bir sorular sınıfını ele alır. Gündelik yaşamda sürekli olarak şöyle sorular sorarız: Şöyle ya da böyle bir sonuç ortaya çıkarılması iyi bir şey mi olacaktır, yoksa kötü bir şey mi? Şöyle ya da böyle bir eylem yerine getirilmesi iyi bir eylem mi olacaktır yoksa kötü bir eylem mi? Ve törel felsefenin yapmaya çalıştığı şey iyi ya da kötü, doğru ya da eğri olacak şeylerin değişik türlerinin tümünü sınıflandırmaktır, öyle bir yolda ki, şunları diyebilecektir: Belli özellikleri taşımadıkça hiçbirşey iyi olmayacaktır; ve benzer olarak, belli özellikleri ya da şu ya da bu belli özelliği taşımadıkça hiçbirşey kötü olmayacaktır; ve hangi tür eylemler doğru olacak, ve hangileri yanlış olacaktır soruları için de aynı şey geçerlidir.

Bu törel soruların Evreni genel betimleyişimiz ile iki yolda çok önemli bir ilgisi vardır.

İlk olarak, açıktır ki Evrende bu iyi ve kötü, doğru ve eğri ayrımlarının olması Evrene ilişkin en önemli olgulardan biridir. Ve birçok insan bu ayrımların olması olgusundan Evrende olana ilişkin başka çıkarsamaların da yapılabileceğini düşünmüştür.

Ve ikinci olarak, Törebilimin neyin iyi ya da kötü olacağına ilişkin sonuçlarını Metafiziğin vargıları ile birleştirerek, Evrenin bütününde iyi mi kötü mü olduğu, ve ne olabileceği ile karşılaştırma içinde ne denli iyi ya da kötü olacağı sorunu yanıtlamanın bir aracını elde ederiz — bir tür soru ki, gerçekte birçok felsefeci tarafından tartışılmıştır.

O zaman, vargı olarak, sanırım yukarıda felsefenin ele aldığı türden soruların haklı bir betimlemesi verilmiştir.

Çeviri: Aziz Yardımlı / İdea Yayınevi / 2014