İdea Yayınevi / Tüze Felsefesi
site haritası
 
Rasyonalizm ve Empirisizm

Rasyonalizm (Ussalcılık) bilginin ussal olarak türetildiğini ileri sürer. Empirisizm (Görgücülük) bilginin deneyimsel olarak türediğini ileri sürer.

Ussalcılık Usun herşey pahasına vurgulanması olarak anlaşıldığında bir aşırılık olarak görülebilir, tıpkı Görgücülüğün Deneyime getirdiği vurgu gibi. Ama Usun herşey pahasına vurgulanması olanaksızdır, çünkü Us varolan herşeydir. Us bir kavramlar dizgesi olarak düşünülür ve bir dizgede her bileşen eşit ölçüde özseldir. Dahası, varolan herşeyin kavramsal olarak varolması varolan herşeyin bilinmesinin olanağıdır. Ussalcılık varolan herşeyin Kavram olduğunu ileri sürmek zorundadır, çünkü şeylerin kavramsal olarak bilinmesi onların özsel olarak Kavram olmalarını gerektirir (Anaxagoras'ın 'Evrenin özü Noustur' dediği zaman anlatmak istediği gibi). Kavramın nesnel olması varoluşun bir bilinç yaratısı olmadığını gösterse de, kimi düşünürler ussalcılığa bu kendi kurgularını yüklerler. Ussalcılık için varolan her şey kavramdır. Ama her bir şey o denli de kendisidir. Ve gene de kendisinin kavram olmaksızın ne olduğunu söylemek olanaksızdır. Tam olarak bu nedenle, Kavramı Şeyden ayırdıkları için, kuşkuculuk şeyleri değil ama yalnızca kendi bilincimizde olanı düşündüğümüz ve bildiğimiz sonucunu çıkarsamak zorundadır. Görgücülüğü kendi çıkarsamalarında ve vargılarında tanımak zorundayız ve onu kendi istediğimiz gibi göremeyiz.

Rasyonalizm Bircilik (Monizm) değildir, çünkü Bircilik ondan Çoku ayırmasında soyut anlağın bir bakış açısıdır.

Ussalcılık ve Bilgi
Herşeyin kavram olması deneyimin kendisinin kavram olmasıdır, çünkü deneyim herşeyin deneyimidir. Deneyimi kavramdan ayırmak ve kavramsız deneyimin varolduğunu ve böyle olarak bilginin kaynağı olduğunu düşünmek dikkatsiz düşünmektir. Doğuştan düşünceler kuramı düşüncelerin belirli düşünceler olarak doğuştan geldiklerini değil, ama düşünme yetisinin kendisinin doğuştan olduğunu anlatır. Platon'un anımsama kuramı özsel olarak doğuştan düşünceler kuramının erken bir biçimidir: Geometrik teoremi a priori bilmiyorsak bilmediğimiz birşeyi arıyoruzdur, ki saçmadır (Menon). Platon için usun bildiği, dolayısıyla tözsel olarak kendileriyle bir olduğu İdealar nesnel varoluş taşırlar. Ussalcılık düşüncemize nesnel bir sınır olmadığını ileri sürerken, görgücülük düşüncenin bütünüyle öznel olduğunu kabul etmek zorunda kalır. Ussalcılık bu vargısını usun nesnelliği ilkesinden çıkarsar (nesnellik duyusallık ya da fiziksellik değildir).

Deneyim ve Kavram
Hegel, Tinin Görüngübilimi, § 36:

"Bilinç deneyiminde olandan başka hiçbirşeyi bilmez ve kavramaz; çünkü deneyimde olan yalnızca tinsel tözdür, ve dahası, bilincin 'kendi'sinin nesnesi olarak böyledir. Ama Tin nesne olur, çünkü Tin kendine bir başka olma, e.d. kendi 'kendi'sinin nesnesi olma ve bu başkalığı ortadan kaldırma devimidir. Ve deneyim tam olarak bu devime verilen addır: Burada dolaysız, deneyimlenmemiş, e.d. soyut olan — ister duyusal varlığın isterse salt düşüncel yalının soyutu olsun — kendine yabancılaşır ve sonra bu yabancılaşmadan kendine geri döner ve böylelikle şimdi ilk kez edimselliği ve gerçekliği içinde betimlenir ve aynı zamanda da bilincin bir iyeliği olur." ::

"Das Bewußtsein weiß und begreift nichts, als was in seiner Erfahrung ist; denn was in dieser ist, ist nur die geistige Substanz, und zwar als Gegenstand ihres Selbsts. Der Geist wird aber Gegenstand, denn er ist diese Bewegung, sich ein Anderes, d.h. Gegenstand seines Selbsts zu werden und dieses Anderssein aufzuheben. Und die Erfahrung wird eben diese Bewegung genannt, worin das Unmittelbare, das Unerfahrene, d.h. das Abstrakte, es sei des sinnlichen Seins oder des nur gedachten Einfachen, sich entfremdet und dann aus dieser Entfremdung zu sich zurürkgeht und hiermit jetzt erst in seiner Wirklichkeit und Wahrheit dargestellt wie auch Eigentum des Bewußtseins ist."

Çok geniş olarak alınırsa, bir düşünür hem görgücü hem de ussalcı olabilir. Ama çok geniş alamayız. Deneyim usun gizilliğinin, a priori kavramsal yapısının bir bakıma kendi dışına çıkışı, edimselleşmesi, kendini belirli olarak açındırmasıdır. Düşünce bu kendi dışsallığında ilkin kendini tanımaz (ön-Sokratiklar durumunda, ve genel olarak doğal bilinç durumunda olduğu gibi). Düşüncenin bu kendi dışlaşmasında kendini nesne alması bilinçli olarak yaptığı birşey de değildir (Sokrates ve Sofistler durumunda olduğu gibi).

Us ve Aydınlanma
Avrupa’da Aydınlanmaya yüklenen ussalcılık gerçekte boşinancın karşısına çıkarılan Görgücülükten başka birşey değildir. Görgücülüğün ussalcılık olarak ve kuşkucu ve yararcı Aydınlanma tini tarafından damgalanan dönemin 'Us Çağı' olarak görülmesi Avrupa bilincinde düzeltilmesi gereken bir yanılgıdır. Sık sık bir Aydınlanma düşünürü olarak gösterilen Kant gerçekte Usu eleştiren ve bilgiyi kuşkuya indirgeyen bir bilinemezcidir. Yine, Locke, Hume, Bentham gibi İngiliz Aydınlanmacıları görgücülüğün modern sözcüleri olarak başlıca çabalarını ussalcılığın çürütülmesine adamışlardır. Avrupa'da 'Us Çağı' adlandırmasının zemini o güne özgü bilinç biçiminin kendini boşinanca karşı görgül bilginin çıkarılması olgusudur.

Görgücülük ve Boşinanç
Paradoksal olarak, görgücülük boşinancı çürütemez, çünkü tam olarak boşinancın temeli olan usdışı konumu onunla paylaşır. David Hume'un görgücülüğü başlıca nedensellik kavramını yadsır ve olaylar arasında zorunlu ve evrensel nedensellik bağıntısının olmadığında diretir. Her etkinin ya da sonucun bir nedeni olduğunu kabul etmez ve bu bağlantının bir zorunluk değil ama bir alışkanlık olduğunu ileri sürer.

Dizge
Ussalcılıkta Dizge terimi yalnızca bağıntı (logos) anlatmak için değil, ama bağıntının zorunlu-mantıksal doğasını anlatmak için kullanılır. Evrende insan gibi hem doğal hem de tinsel yanında en son düzeyde görkemli bir yapının biçimlenmesi olasılık değil ama dizgesel-mantıksal zorunluk yoluyla anlaşılabilir ve açıklanabilir.

Görgücülük ise tam tersine bağıntının (mantıksal olanın) bir alışkanlık yapısı olduğunu ve zorunluk taşımadığını ileri sürer. Buna göre Görgücülük Var olanın bütünsel ya da dizgesel olduğunu değil, ama olmadığını, gerçekte her bir şeyin başka her şeyden yalıtılmış olduğunu, böylece yalın olduğunu ileri sürer. Görgücülük bu nedenle çözümlemecilik belirlenimini yüklenir ve 20'nci yüzyılda kendini analitik felsefe ya da mantıksal atomizm olarak tanımlar.

Kaos
Daha da sonra ‘Bilimsel Görgücülük’ adını üstlenen aynı görgücü bakış açısının ilkesinden çıkan bir başka sonuç da Evrenin yasasız olduğudur, çünkü yasa zorunlu ve evrensel bağıntı iken, görgücülük ise tam olarak yasallığı çürütür. Geriye kalan olasılıktır, ve görgücülükte olasılık da nesnel varoluşa değil ama özneye aittir, çünkü öznenin bildiği yalnızca ve yalnızca kendisidir. Görgücülük bilinemezciliktir. Görgücülük bilimden yana olduğunu yadsımaz. Tersine, bilimin asıl olanağını yadsımasında kendini bilimsel görür.

Bilinemezcilik
Bilginin var olanın bilgisi olması ölçüsünde görgücülük ancak oluşta olanın, görgül olanın bilincidir ve böylece bilgi değildir. Görgücülüğün bilgiyi yadsıması, onu yalnızca özneye kapaması ve gerçek varoluşun bilinemeyeceğini ileri sürmesi yine ilkesinin tutarlı vargısıdır, çünkü bilgi kaynağı olarak Deneyim geçici ve yitici olandır, oluşta olandır, var olan değil.

Duyumculuk ve Bilinemezcilik
Görgücülük bilinemezciliği doğrulamasında duyumun bilgi üretmeyeceğini kendisi doğrular. Duyular duyumsar. Kavram kavrar. Bilgi duyumsamak değil ama kavramaktır. Bilginin sözde duyusal kökenini doğrulamaya yönelik tüm uslamlamalar yanlışlığı baştan belirli olanı doğrulamaya yönelik bozuk uslamlamalardır (sofizm).

Duyuların bilgi ürettiğini görgücülük bile ileri süremez ve düşünemez, çünkü bilginin duyusal değil ama kavramsal olduğunu bir duyumun bile bir kavram yoluyla belirlenim ve anlatım bulduğu olgusu tanıtlar. Duyumun ya da duyusal olanın bilginin kaynağı olduğu görüşü öznel bir zorlanma olmaksızın düşünülemez ve savunulamaz.

Kuşku, Bilgi, Duyu
Duyu bilgi değil, kuşku üretir, ama duyunun kuşkuculuğa götürmesi kuşkuculuğun kendisinin de duyumsayarak değil, düşünerek çıkarsadığı bir vargıdır.

Kuşku var olanı olumsuzlamadır. Ama kuşku için var olan tam olarak görgül olandır, duyusal algının kendisidir. Görüngü kuşkuyu hak eder, çünkü kuşku geçici olanın, değişken olanın, oluş sürecinde olanın hakkıdır. Düşünce var olanı bilmeyi ister. Var olan ise oluş sürecinde olmayan, değişmeyen, yitmeyendir.

Deneyim
Deneyimin yalnızca duyusal olması gerekmez. Görgücülük de deneyimi duyusalın ötesine, içsel duygu alanına taşır.

Tümevarım
Tekil gözlem ya da deneyimlerden genellemeler yapmak, tümevarımlar türetme olanağı tekil olan kendinde evrensel olmasına bağlıdır. Pozitivizm bilimin bu düşünce işlevi üzerine dayandığını, ama tümevarımın yalnızca deneyimlenen örnek ya da durum için geçerli olduğunu, gerisi için yalnızca olasılığın söz konusu olduğunu çıkarsar. Bu doğrudur. Böylece pozitivizm için bilim ve bilgi bir olasılık sorunudur. Birkaç dikaaçılı üçgenin ölçüm sonucunda Pisagor teoremi olarak bildiğimiz a2 + b2 = c2 bağıntısıın vermesi teoremi doğrulamak için yeterli değildir. Tanıtlama gerekir. Tanıtlama usun işlevidir.

Tümdengelim
Tümdengelim evrenselden tikeli çıkarsamadır. Bu olanaklıdır, çünkü mantıksal olarak tikel olan evrensel olandır. Bir kavramın bir başkasından çıkarsanması birincinin ikincide bulunması ile olanaklıdır. Kavram kendinde somut ya da kurguldur. Başka bir deyişle kavram karşıtların birliğidir. Diyalektik de olumsuzun olumludan çıkarsanmasından başka birşey değildir.

Leibniz
"Duyular tüm edimsel bilgimiz için zorunlu olsalar da bize onun bütününü vermek için yeterli değildirler, çünkü duyular hiçbir zaman [tekil] örneklerden, eş deyişle tikel ya da bireysel gerçekliklerden başka birşey veremezler. Şimdi genel bir gerçekliği doğrulayan tüm bu örnekler, ne denli çok olurlarsa olsunlar, bu aynı gerçekliğin evrensel zorunluğunu saptamak için yeterli değildirler, çünkü daha önce olmuş olanın yine aynı yolda olacağı sonucu çıkmaz. ... Bundan öyle görünür ki, arı matematikte, ve özellikle aritmetik ve geometride bulduğumuz türde zorunlu gerçekliklerin tanıtlamaları örneklere bağımlı olmayan, ve dolayısıyla duyuların tanıklığı üzerine bağımlı olmayan ilkleri olmalıdır, gerçi duyular olmaksızın onları düşünmek hiçbir zaman aklımıza gelmeyecek olsa da ..." (İnsan Anlağı Üzerine Yeni Denemeler, Önsöz).

Aziz Yardımlı / İdea Yayınevi 2014