RUSYA'DA İLERLEME — SOVYETLERDEN ÖNCE
AZİZ YARDIMLI |
|
Bronz Atlı, Medny vsadik, ya da Büyük Peter (1672-1725). Etienne Falconet’nin yontusu. — Peter
ilerici idi. Ülkesinin gelişmiş, güçlü, büyük bir ülke olmasını istiyordu. Aydın despot tüm varlığını bu ilkeye
adadı
ve ülkesini zor ve şiddet yoluyla modernleştirmeye girişti. İlerlemeyi Aydının bir sorunu olarak gören Aydınlanma yararcı törelliği ile ne demokratiktir, ne de evrensel insan hakları ile bağdaşır. Büyük Peter ve II. Katherina Aydınlanmanın despotik karakterini temsil etmede en başarılı örnekleri verirler.
|
İnsanlık özsel olarak ilerlemeyi, bir hedefe, bir ereğe erişmeyi ister. İlerleme göreli olmayan bir ölçütü, saltık, değişmez, belirli bir varış noktasını gerektirir. Yerimizde sayıp saymadığımızı, ya da sağa ya da sola sapıp sapmadığımızı, belki de geriye doğru gidip gitmediğimizi anlamanın güvencesi bu ideal hedeftir — gerçek, güzel ve doğru olanı kavramak, onlara değerler olarak sarılmak, ve yalnızca onları yaşamak.
Ama ilerlemenin insanın ilerlemesi olmadığını düşünen bilinç biçimleri de vardır. Bu bakış açılarına göre, ilerlemenin öznesi insan değil ama insandan başka şeylerdir. İnsanı içgüdülerinin denetimindeki salt bir doğa varlığı olarak gören doğalcılık, insan usunu boş bir tablet üzerine karalanan izlenimlerin bir türevi olarak gören görgücülük, ya da insanı usunun değil ama ekonomik itkilerinin güdümünde gören özdeksel altyapı kuramcılığı — tümü de bu dünyada onu insan usundan ve istencinden bağımsız olarak ilerletecek tılsımlı bir gücün bulunduğunu ileri sürer.
Condorcet geçmişin deneyiminden geleceğin çıkarsanabileceğini düşünür. Bu biraz olgucu uslamlama çizgisi insan doğasının özsel ussallığından tarihin Özgürlüğe doğru bir gelişim süreci olduğu vargısına ulaşmaktan bütünüyle başka birşeydir. Ereksellik görgül zeminlerde değil ama ancak kavramsal olarak doğrulanabilir. Doğada geleceği zorunluk ilkesi zemininde bilmemiz olanaklı iken, Tinin alanında kavramımız zorunluk değil ama Özgürlüktür: İnsan özünün kendi gizilgücü yoluyla ereksel gelişimi. Dünya-Tini özgürlüğe doğru aydın despotlar, önderler yoluyla değil ama kendi istenci yoluyla ilerler. Özgür olanın önderlere ve kurtarıcılara gereksinimi yoktur.
İnsan özgürlüğünün bilincinde olmayan yöntem insanı da ancak denetlenebilecek bir doğa nesnesi gibi alabilir. Buna göre Condercet insanın ‘düşünsel ve ahlaksal yetileri’ üzerinde bir kuralın uygulanmasından söz eder. Aydınlanmanın ussalcılığı budur.
|
|
|
Puşkin 1833’te ‘‘Bronz Atlı’’ başlıklı şiirini yaşamı ancak şiddetin terimlerinde yorumlayabilen bu modernist-reformist çara, Büyük Petro’ya bir övgü olarak yazdı. Puşkin Rusya’nın Çarlık ve Halk arasında parçalanan ilk şairlerinden biriydi: Çar yandaşlarından Bolşeviklere, en sofu Ortodokslardan ayyaşlara dek her Rusun onda kendinden bir parça bulduğu söylenir.
|
Bir bütün olarak insanlığın tarihsel ereğinin Değerlerin kendilerinin edimselleşmeleri olduğu düzeye dek, ilerlemenin gerçek kavramı insanın kendini tüm özgürlüğü, duygusu, duyarlığı içinde, usunun bütünü içinde geliştirmesi, o usa alabileceği biricik gerçek biçimin, kendi öz biçimin verilmesidir. Ancak o zamandır ki insanın özgür ruhu ile bir olan bedeni ve usu ile bir olan fiziksel dünyası o tinsel biçimin özgürlüğü ve değeri altında alabilecekleri ideal belirlenimi kazanabilir.
Tarihsel Özdekçi ideoloji bildiğimiz gibi dünyayı değiştirmekle ilgilendi. İnsan kavramının, usun kendisinin dışsal bir yansıma olduğunu kabul ettiği düzeye dek, kaçınılmaz olarak ilerlemeyi ilkin insanın değil ama dünyanın altyapısal ilerlemesi olarak, ve insanı bu ilerlemenin amacı değil ama aracı olarak gördü. Bunun saltık olarak zor yoluyla olanaklı olduğu vargısı ‘bilimsel’ zeminlerde tanıtlandı, hiç olmasza öyle olması gerektiğine inanıldı. Erek uğruna insana şiddet ve zorbalık uygulamak yalnızca kaçınılmaz değil ama ayrıca bir proleter cennete götürdüğü düzeye dek iyi olarak da görüldü —, ve Asyanın engin despotik alanlarında insanlığa karşı insanın yetenekli olduğu en acımasız şiddet türü uygulandı. Özdeksel İlerleme uğruna yüz milyona yakın insan yokedildi.
Tarihte bir süreklilik öğesinin bulunduğu düzeye dek, bu girişimin en yakın kökenleri Avrupa’da bir zorunluk olarak yaşanan Aydınlanma döneminde yatar. Aydınlanma soyut bir us tasarımından türettiği şemaya göre, ilerleme özsel olarak işleyim ve tecimin ilerlemesi idi. İlerlemenin özdeksel gönencin büyümesinden geçtiği düzeye dek, insanın moral iyileşmesi dışsal koşulların bir yan-ürünü olacaktı. Ancak ekonomik olarak kurtulmuş insanların tinsel olarak da kurtulabileceklerine inanıldı. İnsanın bir altyapı türevi olduğuna, usun özdeksel dünyanın bir yan-ürünü olarak belirlendiğine, duyuncun bir altyapı işlevi olduğuna inanıldı. Ve buna göre tüm tasarlarını altyapının kendisinin ayarlanması koşulu üzerine kurdu. Denetim, ve onun gerektirdiği zorbalık ve şiddet ilerlemenin biricik güvencesi olarak görüldü. Bu ince tasar ideolojik partilerden önce aydın despotların kendileri tarafından yaşama geçirildi. Batı Avrupa’da olduğu gibi Doğuda, Rusya’da da aydın despotlar kendi istençlerinin bir uzantısı olarak gördükleri devleti ilerlemenin aracı olarak kullanmaya başladılar.
Petro’nun bildiği biricik ilerleme yöntemi ‘şiddet’ yoluyla ilerleme yöntemi idi.
Eğer zor yoluyla bir halk uygarlaştırılabiliyorsa, Petro’nun zamanı Rusya için gerçekten bir reform, aslında bir devrim dönemi oldu, ve modern Rusya’nın ve tüm geleceğinin temelleri Petro tarafından atıldı. Bu dönemi bu terimlerle tanımlayanlar hiç kuşkusuz vardır. Eğer bir halk zor yoluyla eğitilebiliyorsa, Petro en büyük eğitmendi. Eğer ‘eğitici-Despot’ diye birşey varsa, Petro tam bu despot türünün cisimselleşmesiydi.
Ama eğer eğitim insan duyuncunun ve istencinin gelişimi ile ölçülürse, o zaman Petro’nun kendisi tarihin tanıdığı en eğitimsiz egemenlerden biri idi. Belirlenmesine katkıda bulunduğu tin tarihe daha önce hiçbir zaman yaşanmamış bir despotizm türünü, çıplak usdışının eylemini getirdi: Rus tarihsel kimliğinin başat belirlenimleri kölelik ve yokedicilik, korku ve nefret, düşmanlık ve ölüm oldu. Rusya’da ilerleme baskı, acımasızlık, terör anlamını kazandı. |
|
|
Petro I (Jean-Marc Nattier’in tablosu, 1717). 10 yaşında Rusya Çarı olan Pyotr Alekseyeviç
İsveç ile yapılan Kuzey Savaşında (1720-21) Rusya’yı yönetti. Petro yeni başkent
St. Petersburg’u da kurdu. |
Petro büyük bir tutku ve ölçüsüz bir coşku ile Rusya’yı modernleşmenin yoluna sokmaya çalıştı. Ama modernleşme onun için güçlü olmanın ve güç uğruna gönenç yaratmanın yolundan başka birşey değildi. Fabrikaları yalnızca ülkenin askeri gücünü arttırmak için amaçlandı — ordunun silah gereksinimlerini karşılamak üzere madencilik, gemicilik, dökümcülük, ve askerlerini giydirmek için kumaş üretimi. Bütünüyle tutarlı olarak, böyle fabrikalarda serf emeği ve madenlerde ise doğrudan doğruya köle emeği kullanıldı. Petro'da insan ve insanlık kavramının herhangi bir belirtisini görmeyiz. Modernleşmenin bir insanlık sorunu olduğu ve ancak özgür insanlığın gelişebileceği gibi düşünceler henüz küçük beyninin sığası içinde değildir. Böyle kişiliğe acımasızlık doğallıkla eşlik eder ve Petro duyunç kavramından bütünüyle yoksundur.
Petro 1703’te Rusya’nın Baltık denizindeki egemenliğini mühürleyen Petrograd’ı kurdurdu. Bu ‘uygarlaşma’ ve ‘ilerleme’ gösterisi hastalık, kötü beslenme ve boğulma sonucunda ölen en az 30.000 (kimilerine göre ise yüzbinlerce) işçinin yaşamı pahasına gerçekleşti — ödünsüz bir yararcılık ilkesinin insan haklarını nasıl algıladığını gösteren bir örnek.
Petro 17’nci yüzyılda serfleştirilen köylüyü toprağa ve köy kömününe bağlılığından da kurtararak onu sözcüğün tam anlamıyla köleleştirdi, alınıp satılan, değiş tokuş edilen, efendinin keyfine göre şuraya ya da buraya taşınan istençsiz bir mala çevirdi.
Saltanatının daha ilk yarısında serf nüfusuna 175.000 yeni ruh ekledi. |
|
|
Petro kendi adına kurdurduğu Petrograd’ın (St. Petersburg, Leningrad) yapımının gözetimini yine kendisi üstlendi. |
Petro Rusya dışında yer alan değişimleri gidip yerlerinde gördü. Bir yıl kadar Hollanda ve İngiltere’de kaldı, mühendislik ve denizcilik becerileri kazandı. Türklere karşı bir haçlı seferi örgütlemeye çalıştıysa da, görüşmeleri sonucunda Danimarka ve Polonya-Saxonya ile Türkiye yerine İsveç’e karşı bir anlaşma yapmayı daha uygun buldu ve bu ülke ile 20 yıl sürecek bir savaşa girişti.
Gittiği yerlerde hayran kaldığı değişimlerin özsel zeminlerini değil ama yalnızca görüngüleri algıladı. Asıl gelişmenin temelinde entellektüel, ussal emeğin yattığını algılayacak, uygarlığın salt materyal gelişme demek olmadığını kavrayacak bir bakış genişliğinden yoksundu. Ve doğal olarak yalnızca görüngüye, yalnızca özsüz biçime öykündü. Duyunç kavramı, türe kavramı, özgürlük ve hak kavramları henüz bilincine ulaşmayı başaramamıştı. Onun için modernleşme bir tinin kendi iç süreci değil ama yalnızca despotik devletini ilgilendiren dışsal bir olaydı, ve ancak güçlü bir önder tarafından ona dışardan dayatılabilirdi.
Petro gerçek bir Aydınlanmacı idi ve eğitime önem vererek soylular ve kentliler sınıfı için temel eğitim zorunluğunu getirdi. Petro yaratıcılıklarını onun belirlediği kültürel ölçünler düzlemine uyarlayan ilk Rus yazarları ve şairleri tarafından övüldü.
Yine Aydınlanma tinine uygun olarak dinadamlığı kurumunu üyeleri kalıtsal olarak belirlenen bir kast düzenine çevirdi ve kişisel denetimi altına aldı. Dini devlet politikasının bir uzantısı yaparak duyunç özgürlüğü sorununu kökünden çözdü. Zamanla halk tarafından ‘Antichrist’ olarak bilinir oldu. Yine Petro tarafından rejimine yönelik gözdağını denetleme amacıyla kurulan Polis örgütü hükümetlerin sürekliliği için başlıca dayanaklardan biri olarak kaldı — daha sonra Sovyet Rejimi sırasında olacağı gibi. Petro’nun özeksel yönetim için yaptığı reformlar sonuncusu 1917 Devrimi tarafından devrilecek olan imparatorluk hükümetlerinin işleyişi için temel yapıyı sağladı. |
|
|
18 Yüzyılda Petro’nun Yazlık Sarayı. |
Tüm despotizmin umutsuz yöntemini uygulayarak, ülkesine zor ve şiddet yoluyla ilerletmeye, geliştirmeye, güçlendirmeye girişti. Eğitim yalnızca kendileri serflik düzeninden devşirmeler olan soyluların pek de anlamlı olmayan bir ayrıcalığından öteye geçmedi.
Bencil bir kişisel, öznel, töresiz ilişkiler örüntüsü içinde yaşayan ve köleleri tarafından beslenen ve bakılan Rus ‘orta-sınıfı’ kendini yönetecek bir bağımsızlık kavramını bile geliştiremedi. Dünyanın özgürlük bilincine doğru ilerlemekte olduğu bir sırada, Rus hiçbir zaman istencin kendisinin özgür olduğunu öğrenemedi. Korku, boyun eğme, şiddet, acımasızlık bu kültürün normal saydığı bileşenler olarak kalmayı sürdürdü. Bu istençsizlik zemininde, yalnızca despotların nöbet değiştirmesinden oluşan Rus tarihinde Batı yalnızca yokedicilik yanında örnek alınacak bir düşman olarak görüldü.
Hiçbir zaman anlamayamadığı bir olgusallık ile, kötü bir istenç olarak yaşadığı olgusallık ile karşı karşıya, ve her zaman korkunun egemenliği altında, Rus despotizmi için tüm dünya onu yokedecek bir gözdağı olarak, yenilmesi gereken bir düşman olarak kaldı. İmparatorluk bir iç sağlamlık kazanamadan yalnızca genişledi.
|
|
|
20’nci yüzyılın hemen başlarında Rus köylü ailesi. |
Daha sonra Nikolas I modernleşmede Peter’in yolunu izledi. Ondan sonra da İmparatorluk hükümetlerinin resmi ideolojisi olacak olan Ortodoksluk, Otokrasi, ve Ulusalcılık (Ravoslavie, Samoderzhaviye, i Narodnost) ilkelerini getirdi. İmparatorluk düzenini eleştiren her türlü yayın üzerine sıkı bir denetim uygulanmaya başladı. İlkelerin sonucu olarak, ulusalcılık Rus-olmayan ve Ortodoks Hıristiyan-olmayan halkların Ruslaştırılması ve Ortodoks inanca zorlanması devlet politikası oldu.
Okullarda tanrıbilim, klasikler ve meslek öğretimi vurgulandı. Felsefe topluma çürütücü, yozlaştırıcı etkilerin başlıca giriş yolu olarak görülerek eğitimden bütünüyle dışlandı.
Çarlık Rusyasının irrasyonalizmi onu deviren Bolşevik Rusyanın özdekçiliği tarafından üstlenildi. Özgür İstencin kendisinden nefreti anlatan özdekçiliğin Rusya’da bir devlet rejimi olabilmesi ancak bireysel özgürlük kavramının, hak kavramının bilinçlerdeki cılızlığı üzerine olanaklı olabilirdi.
Özgürlük bilincinin tam yokluğunda, Rusya’da bir despotizme gösterilen direnç yalnızca bir başka despotizme aitti. |
|