A
abfinden: uzlaşmak, anlaşmak
Abgeschlossenheit: tamamlanmışlık
Abkünftig: türevsel
Ableben: vefat
Ableitung: çıkarsama
Abstand: aralık; uzaklık
Abständigkeit: uzaktalık
Absturz: dalış
Abträglichkeit: zararlılık
Abwesenheit: bulunmayış, yokluk
adaeqatio: benzeşme
Affekt: heyecan
Aktionsart: eylem türü
Alltäglichkeit: gündeliklik
Analytik: analitik
Andere, der: Başkası
Angabe, angeben: atama, atamak
Angänglichkeit: ilgilendirilebilirlik
Angewiesenheit: boyun eğmişlik
Angst: endişe
Anhalt: destek
anhalten: diretmek
Anruf: seslenme (başvuru)
anschauen: sezmek; seyretmek
Anschauung: sezgi
An-sich-sein: kendinde-Varlık
Antrieb: itki
Anvisieren: göz dikmek
anweisen, Angewiesenheit: boyun eğmek, boyun eğiş
Anwesenheit: bulunuş
anzeigen: belirtmek, göstermek
apodiktisch: tanıtlı, zorunlu
apophantisch: apofantik
aufdecken: ortaya sermek, açığa çıkarmak
Aufdringlichkeit: usandırıcılık
Aufenthalt: kalış
Aufenthaltslosigkeit: kalacak-yersizlik
Auffälligkeit: göze-çarparlık
aufgeben: vazgeçmek aufgehen: soğrulmak; ortaya çıkmak, doğmak
aufhalten: alıkoymak (‘wohnen’ değil)
aufheben: ortadan kaldırmak, yoketmek ve saklamak
aufrufen: çağırmak
Aufsässigkeit: dikbaşlılık
aufschließen: ortaya sermek
Aufschluß: bilgilendirme, aydınlatma
Auf-sich-zu: kendine-doğru
aufweisen: sergilemek, göstermek
Aufweisung: sergileme
Aufzählung: sıralama
Aufzeigen: gösterme
Augenblick: kıpı, ‘görsel’ kıpı
Ausdehnung: uzam (extensio)
Ausdruck: anlatım (ausdruck: anlatmak)
Ausdrücklich: belirtik
auseinanderlegen: ayrıştırmak, çözümlemek
Ausgelegtheit: yorumlanmışlık
ausgerichtet: yönlendirilmiş
auszeichnen: ayırdetmek
Auslegung: yorumlama, ortaya serme
ausliefern: teslim etmek
ausrichten: yönlendirmek
Ausruf: haykırma
Aussage: önesürüm
aussagen: önesürmek
Aussagesatz: bildirim
Aussein: dışarda-Varlık
Aussersichsein: kendi-dışında-Varlık
aussprechen: anlatmak, bildirmek
Ausstand: dışarda-duran
ausweisen: kanıtlamak
auszeichnen: ayırdetmek
B
Bangigkeit: yüreksizlik
Bedeutsamkeit: imlemlilik
Bedeutung: imlem
Bedrohung: gözdağı
Befindlichkeit: ruhsal durum
Befragte, das: sorulan, kendisine, sorgulanan (varolan-şey)
befreien: özgürleştirmek
begegnen: karşılaşmak
Begegnis: raslantı, karşılaşma
Begriff: kavram
behalten: saklı tutmak
beharrlich: kalıcı
Beharrlichkeit: kalıcılık
Bei: ortasında
benommen sein: sersemlemek
besagen: demek, -e denk düşmek
Beschaffenheit: yapı, doğa, nitelik vb.
Besorgen: tasa
Besorgnis: tasalılık
besprechen: tartışmak
Bestand: kapsam, içerik
Beständigkeit: süreklilik
bestehen: sürmek
bestimmen: belirlemek
Bestimmung: belirlenim
bevorstehen: yaklaşmakta olmak (‘önünde durmak’)
bewahren: saklamak, korumak
Bewandtnis: ilgililik
Bewegtheit: devinirlik
Beweis: tanıt, tanıtlama
Bewenden: ilgi
Bewendenlassen: ilgili olmaya bırakma (şeyleri)
Beziehung: bağıntı
Bild: resim, imge
bleibend: kalıcı
C
Charakteristik: betimleme, niteleme, karakterizasyon
D
Da: ‘Orası’
dabei: orada ortasında
dagewesen: orada-olmuş-olma
damals: o sırada
damals, als ...: ...diği sırada
dann: sonra
dann, wann ...: ...diği zaman; ...diğinde
darauf: ona, onun üzerine
Dasein, Da-sein: oradaki-Varlık, oradaki-varlık
Daß es ist: Ki vardır
Daß- und Sosein: ‘genel olarak olma’ ve ‘öyle olma’
daseinsmässig: oradaki-Varlık karakterindeki
Datierbarkeit: tarihlendirilebilirlik Datierung: tarihlendirme
Dauer: süre
Dazu, das: onun için, buna
demonstrieren: belgitlemek (tanıtlamak değil)
dienen: hizmet etmek
Ding: Şey
Dort, das: şurası (‘da’dan daha uzak)
dorther: şuradan
dorthin: şuraya
Drang: dürtü
Dreingabe: eklenti
Durchschnittlichkeit: sıradanlık
durchsichtig: saydam
E
echt, Echtheit: gerçek, gerçeklik (düzmece ile karşıtlık içinde)
Ehrfurcht: hürmet
eigen: kendinin, öz
Eigenschaft: özellik
Eigenständig: bağımsız
eigentlich, Eigentlichkeit: asıl, asıllık. Eindeutigkeit: ikircimsizlik
Einebnung: düzleştirme
Einfühlung: empati, tek-duygu
einheitlich: birleşik, birimsel, türdeş, biçimdeş
einräumen: yer açmak
Einrichtung: düzenleme
ekstase, ¤kstatikñn: (bkz. Entrückung)
ekstatisch: ekstatik, dışarda duran, dışsal; ekstase;
ekstasiw :: ‘dışarıda durma.’ Ende: son
enden: sonlanmak
endlos: sonsuz
entdecken: açığa çıkarmak
Entdecktheit: açığa çıkarılmışlık
entfernen: uzak[sız]laştırmak
Entferntheit: uzaklık
Entfernung: uzak[sız]laştırma
Enthüllen: ortaya sermek, üstünü açmak
entlastet: üstünden atmak
entfremden: yabancılaş[tır]mak
enthalten: kapsamak
entrücken: götürmek; kendinden geçmek
Entrückung: götürülme; esrime
Entschlossenheit: kararlılık
entschließen: karar vermek
Entschluß: karar
entspringen: doğmak, kaynaklanmak; sıçramak
entwwerfen: tasarlamak
Entwurf: tasar
Erbauung: ahlaksal yükselme
Ereignis: olay, olan biten
erfahren: deneyimlemek
Erfahrung: deneyim
Erfahrungstatsache: deneyim-olgusu, görgül olgu
erfassen: ayrımsamak; kavramak
Erfragte, das: sorgulanarak bulunacak olan (Varlığın anlamı)
Erfragte: sorularak saptanan
ergreifen: kavramak
erinnern: anımsamak (‘içselleştirmek’)
erkennen: bilmek
Erlebniss: yaşantı
erledigen: tamamlamak, bitirmek
errechnen: hesap yapmak, hesaplamak
erscheinen: görünmek
Erscheinung: görüngü
erschließen: açığa sermek
Erschließung: açığa serme
Erschlossenheit: açığa serilmişlik
Erschrecken: dehşet
Erstrecktheit: uzatılmışlık
Erstreckung: uzama, sürme, uzanış
erwarten: beklemek
erweisen: göstermek, belgitlemek
es geht ... um ... : önemli olma; ... İçin önemli olan ... (MR: ‘— is an issue for ...’)
es gibt: (o) vardır
Essenz: öz
etwas als etwas: birşey olarak birşey
existent: varolan
Existenz: varoluş
Existenzial: varoluşsal (birşey)
Existenzialität: varoluşsallık
existenziell, existentiell: varolma-ilgili (= ontisch) (varolan-şey olarak görülen belirli-Varlık ile ilgili)
extensio sine figura vel motu: beti ya da devim olmaksızın uzam
extensio: uzam (Ausdehnung)
F
faktisch: olgusal (olarak)
Faktizität: olgusallık
Faktum: olgu
Fehlen: yokluk, bulunmama, olmama
Ferne: ıraklık
festhalten: sıkı tutmak, sarılmak
Fragestellung: soru formüle etme
freigeben: özgürleştirme
Freilegung: ortaya serme
fundiert: temellendirilmiş (=koyulmuş, ikincil, türevsel)
Furcht: korku
Fürsorge: esirgeme (tasanın varoluşsal kipi)
G
ganz: bütün
Ganzheit: bütünlük
Ganzsein: bütün-Varlık
Ganzseinkönnen: bütün-Olabilme
Gefragte, das: hakkında sorulan (Varlık)
Gefühl: duygu
Gegend: bölge
Gegenstand: nesne
Gegenwart: Şimdi
gegenwartig: şimdiki
gegenwärtigen: şimdikileştirmek
Gehalt: içerik
gehalten: tutulan
gelichtet: açılmış; aydınlatılmış
genuin: gerçek (düzmece ile karşıtlık içinde)
Gerede: boş konuşma
Gesagtsein: söylenme
geschehen: olmak; (tarihsel olarak) olmak
Geschehen: olay, olaylar; tarihsel olaylar
Geschichte: tarih
geschichtlich: tarihsel
Geschichtlichkeit: tarihsellik
Geschick: talih
Gestalt: şekil
gestimmt ist: bir ruh durumuna girmiştir
Gestimmtheit: bir ruh durumunda oluş
Gestimmtsein: bir ruh durumunda olma
gewärtigen: beklemek
Gewärtigen: beklemede olma
Gewesen: olmuş olma; (die gewesene :: olmuş olan; gewesende :: olmuş olmakta olan)
Gewesenheit: Olmuşluk, Geçmiş (zaman)
Gewissen: duyunç
Gewißheit: pekinlik
Geworfenheit: fırlatılmışlık
gleichgültig: ilgisiz (indifferent: ayrımsız)
Gleichmut: soğukkanlılık
gleichursprünglich: eş-kökensel
gliedern: eklemlemek, bölmek
Grenzsituation: sınır-durum
Grund: temel, zemin
Grundsein: temel-olma
Grundverfassung: temel durum, temel yapılanış
gültig: geçerli
H
Hand: el; zur Hand: ele;
Handeln: eylemde bulunmak
Handlichkeit: kullanışlılık
Hang: düşkünlük
hantieren: elle çalışmak, elişi yapmak
Haufen: yığın
hellsichtig: açık bir görüş edinmek
Hermeneutik: hermeneutik
hervorbringen: ortaya çıkarmak, üretmek
Hierhin: buraya
Hingabe: adanmışlık
Hingehörigkeit: bir-yere-aitlik
Hinhören: kulak verme
Hin-zu: ona-doğru
Historie: tarih bilimi
historisch: tarih-bilimsel
Historizität: tarih bilimsellik
Hoffnung: umut
hören: işitmek
horchen: kulak vermek, dinlemek
Hörensagen: söylenti
Horizont: çevren
horizontal: çevrensel
I
Ich: Ben
Ichheit: Benlik
Ich-Hier: buradaki ben
identisch: özdeş
Illusion: yanılsama
Impuls: dürtü
in, innan: içinde
In-der-Welt-sein: dünyadaki-Varlık
Index: gösterge
Indifferenz: ayrımsızlık
Innensein: içerdeki-Varlık
İnnerweltlich: dünya-içinde
Innerzeitigkeit: zaman-içindelik
In-Sein: içinde-Varlık
Interpretation: yorum
Inwendigkeit: içerdelik
J
Jemeinigkeit: benimkilik
Jenseits: öte-dünya
jetzt, da ...: şimdi ... iken
jeweilig: o sıradaki
K
kennen: tanımak, tanışık olmak, bilmek
kenntlich: tanınabilir
Kenntnis: tanışıklık
kategoriale: kategorisel; ‘kategorisch’ değil
Konstitution: yapılanış
Konstruktion: kurgulama
Korrelation: bağlılaşım
L
Lage bzw. Situation: konum
laufen: yol almak (‘koşmak’)
Leben: yaşam
Leitfaden: ipucu
Licht: ışık
lichten: açmak (temizlemek)
Lichtung: açıklık, ağaçlık alan (bkz. lumen naturale)
Logos: logos
M
Man, das: insan
Mangel: eksiklik
Mannigfaltigkeit: çokluk
meinen: demek istemek, imlemek
Meinung: sanı, görüş
Melden: duyurma
Mißmut: can sıkıntısı
Mitdasein: birlikte-oradaki-Varlık Miteinander: birbiri-ile-birliktelik
Miteinandersein: birbiri-ile-birlikte-Varlık
Mitsein: birlikte-Varlık mitteilen: iletmek
Mitteilung: iletişim
Mitwelt: ile-dünya, birlikte-dünya
Modifikation: değişki
Modus: kip
Moment: kıpı, ‘görüş’ kıpısı
Motiv: güdü
N
nacheinander: ardışık, birbiri ardına
Nachredens: arkadan-konuşma, karalama
Nachsicht: hoşgörme; bkz. Umsicht
Nachsprechen: yeniden-söyleme
Nachweis: belgitleme
Nähe: yakınlık
Näherung: yakınlaştırma
Nebeneinander: yanyanalık
Neugier: merak
Nichtmehrdasein: bundan-böyle-orada-olmayan-Varlık
Noch-nicht-jetzt: ‘şimdi henüz değil’
noetik: düşünsel
nur noch: henüz ancak, ancak
O Ö
ontisch: varlıksal (Varlık ile değil ama pozitif bilimlerin ‘varolan-şey’leri ile ilgili [11]); (varoluş-ilintili olarak, e.d. varlıksal [13])
ontologisch: varlıkbilimsel (metinde ‘varolan-şey’ ile olmaktan çok lVarlık ile ilgili) Öffentlichkeit: kamusallık
P
Phänomen: fenomen
Pharisäismus: Ferisilik; ikiyüzlülük
Privation, privative: yoksunluk, yoksunluklu
Punk: nokta
R
Raum: uzay
Reden: söylem, konuşma
Ruf: çağrı
Rücksicht: gözetme; bkz. Umsicht
S
sachliche: nesnel
Schein: görünüş
Scheu: çekingenlik
Schicksal: yazgı
Schüchternheit: ürkeklik
Seiende, das: varolan-şey
Sein bei: ortasında Varlık
Sein zum Ende: sona-doğru-Varlık
Seinsstand: varlık-duruşu
Sein-zum-Ende: ölüme-doğru-Varlık
selbig: kendi-gibi
selbst: kendi
Selbstheit: kendilik
Selbstsein: Kendi-Olma, Kendinin-Varlığı
Selbstständigkeit: kendinde-süreklilik, bağımsızlık, özerklik (bkz. süreklilik)
Sichvorweg, das: kendi-önünde
Sinn: anlam; duyu
Situation (Lage): konum
soeben: demin
Soeben bzw. Sofort: ‘tam şimdi’ ya da ‘hemen’
Sogleich: hemen
Sorge: kaygı:
Sorgfalt: kaygılılık; ayrıca özenlilik
Spanne: aralık
spannen: germek
Spekulation: kurgu, kurgulama
Spezifisch: özgün
Spielraum: özgürce açınma alanı, manevra alanı
Sprache: dil
Sprechen: konuşma
ständig: sürekli olarak
Ständigkeit: süreklilik
stellen: formüle etmek
Stimmung: ruh durumu, huy
streng: sıkı; sıkılık
Struktur: yapı
Stutzigwerden: şaşkınlık
substantia finita: sonlu tözler
Substanz(ialität): töz(sellik)
Suchen: arayış
T
Tatbestand: olgu-içeriği
Tatsache: görgül-olgu
tatsächlich: görgül-olarak-olgusal
Tatsächlichkeit: görgül-olgusallık
Temporal: zaman-ilgili
Thematisch: tematik
transzendent: aşkın
transzendentale: aşkınsal
Transzendenz: aşkınlık
Traurigkeit: hüzün
Trieb: itki
U Ü
Umgang: işgörme (sözel olarak ‘çevresinde dolaşma’)
Umgrenzung: sınırlama, tanımlama
Umhafte: çevrelik
umschließen: çevrelemek
Umsicht: sağgörü
Umwelt: çevre (sözel olarak: ‘çevre-dünya’)
Um-Willen: ‘uğruna’
Um-zu: -mek için, -ebilmek için
Unabgeschlossenheit: tamamlanmamışlık
Unauffällig: göze-çarpmaz
unausgesprochen: sözü edilmeden
Uneigentlichkeit: asılsızlık
unendlich: sonsuz
unentwegte: diretken
Ungestimmtheit: keyif yokluğu
Unheimlichkeit: tekinsizlik
Unselbständigkeit: bağımlılık
Unständigkeit: süreksizlik
Unterlassen: boşlama, atlama, yapmama
unüberholbare: arkada bırakılamaz, yetişilemez geçilemez
Unverschlossenheit: kapatılmamışlık;
ursprünglich birincil, kökensel
überantworten: teslim etmek Überdruß: usanç, bıkkınlık
übergehen: üzerinden atlamak
überhören: kulak asma
überlassen: terketmek
überliefern: teslim etmek
Überlegung: düşünüp taşınma
überwinden: yenmek
Überzeugung: kanı
V
Verbindung: bağlama
Verbrauchen: harcamak
verdecken: üstünü örtmek, gizlemek
verdinglichen: şeyleştirmek
vereinzeln: bireyselleştirmek
Verenden: yitme (Enden: sonlanma)
verfallen: düşmek; bozulmak
Verfassung: durum, yapı, yapılanış (İngilizce’de constitution, make up, state)
verfügbar: el altında
Vergangenheit: Geçmiş (zaman)
Vergegenwärtigung: göz önünde canlandırma
verhalten: davranmak; ilişkili olmak
Verhältnis: ilişki
verhüllen: örtmek, gizlemek
Verlautbarung: bildirme
Vernehmen: algılama
Vernunft: us
verschlossen: kapalı
verschlossenheit: kapatılmışlık
Verschwiegenheit: sessizlik, ağzı sıkılık
Verstand: anlak
Verständigkeit: sağ duyu
verständlich: anlaşılır
Verständlichkeit: anlaşılırlık
Verstehen: anlama
Verstimmung: keyifsizlik
versucherisch: kışkırtıcı
Versuchung: kışkırtma
vertraut: tanıdık
Verweilen: eyleşme
Verweisung: gönderme
verwenden: kullanmak
verwiesen auf: göndermek, -e
Verwiesenheit: gönderilme
Verwirrung: şaşkınlık
verzichten: vazgeçme
vorfinden: önünde bulmak
Vorgang: yordam
vorgreifen:öncelemek
Vorgriff: ön-kavram
Vorhabe: ön-iyelik
Vorgriff: ön-kavrayış
vorhanden: elönünde bulunmak
Vorhandenheit: elönünde-bulunuş (existentia [41])
Vorhandensein: elönünde-Varlık
vorherrschenden: başat
Vorruf: ileri-çağrı
Vorsicht: ön-görü
vorstellen: tasarımlamak
Vor-struktur: ön-yapı
Vorweg: önde
vorwegnehmen: öncelemek
W
Wahl: seçim
wählen: seçmek
wahr: gerçek; doğru
wahren: dayanmak, katlanmak
währen: sürmek
Wahrheit: gerçeklik
wahrnehmen: algılamak
warten auf: için beklemek
Weise: yol, kip, tür
Weiterreden: dedikodu, başkasına söyleme (weitersprechen: yeniden söylemek)
weitersprechen: yeniden söylemek
Welt: dünya
weltgeschichtliches Geschehen: dünya-tarihsel olaylar
weltlich: dünyasal
Weltlichkeit: dünyasallık
Weltmäßigkeit: dünyaya uygunluk
werfen: atmak, fırlatmak
Werk: iş, yapıt
Wesen: öz
Widerständigkeit: dirençlilik:
Wiederholen: yineleme
Willkür: özenç, keyfilik
wirklich: edimsel
wissen: bilmek
Wissenschaft: bilim
Wofür, das: onun için
woher: nereden
wohin: nereye
woran: ki ona
worauf: onun için
woraufhin: ondan ötürü onun üzerine, onun sonucunda
woraus: ondan
worin: onda
worum: ne hakkında
Worum-willen: onun uğruna
worüber: üzerine
wovor: ne önünde
wozu: onun için, ona
X
Y
Z
Zeichen: im
Zeigen: belirtme, gösterme
Zeit: zaman
zeitigen: zamansallaştırmak
zeitlich: zamansal
Zeitlichkeit: zamansallık
zeitnehmen, sich: kendine zaman ‘almak,’ ayırmak
Zerstreuung: oyalanma
Zeug: gereç (takım)
Zeugganze: gereç bütünü
Zeughaftigkeit: gereçsellik
Zeugnis: tanıklık
Zu-Ende-sein: sondaki-Varlık (Sein-zum-Enden: sona-doğru-Varlık)
zufällig: olumsal, raslantısal
Zugang: erişim, giriş
Zugehörigkeit: -e aitlik
Zuhandenheit: elaltında-bulunuş
Zukunft: Gelecek (zaman)
zukünftig: gelecek-ilgili, gelecekteki
zumeist: çoğunlukla
zunächst: yakında, yakın olarak; ilk olarak, ilkin; yaklaşık olarak; en yakından. (MR: proximally.)
zunächst und zumeist: en yakından ve çoğunlukla
Zurückruf: geri-çağrı
Zusammenhang: bağlantı
zweideutig: ikircimli
Zweideutigkei:iki-anlamlılık |