A
abarbeiten eyl. bitip tükenmek, yıpratmak
Abbrechung (f) a. koparma, kopma; durdurma, kesme, kesinti (cessation,
discontinuance)
Abbruch (m) a. zarar; kopukluk; yıkım (demolition; damage, injury,
loss)
Abend a. akşam
abendländische sft. batı
aber bğl. ama
Aberglaube (m) a. boşinanç (superstition)
aberhunderte sft. yüzlerce
abermals blt. bir kez daha
abertausendmal blt. tausend- und abertausendmal: binlerce kez
Abgabe (f) a. vergi; boşaltma (delivery; posting; tax, duty)
abgehen eyl. ayrılmak, terketmek
abgelegen sft. uzak
abgesehen —von blt. —e bakmaksızın; göz önüne almaksızın, bir yana bırakarak; (without
regard to)
abgöttischen putperest
Abgrund (m) a. uçurum; (pit, gulf, chasm, abyss)
abhalten eyl. önlemek, engellemek
abhandeln eyl.görüşmek, ele almak, tartışmak, irdelemek
Abhandlung (f) a. inceleme; deneme; tartışma; (treatise, essay)
abhängen a. von: eyl. bağımlı olmak (depend on, be dependent on)
abhängen eyl. asmak, —von: —e bağımlı olmak
abhängig sft. bağımlı
Abhängigkeit (f) a. bağımlılık (dependency, dependence)
abhauen eyl.kesmek, kopmak
abhelfen eyl. iyileştirmek, çözüm bulmak, gidermek
Abhilfe (f) a. çare; (remedy, redress)
abkommen eyl. uzaklaşmak; bir yana bırakmak
ablassen eyl. boşaltmak; indirmek, düşürmek, indirgemek
ablegen eyl. ortaya koymak
ableiten eyl. türetmek, çıkarsamak; sapmak, uzaklaşmak
Ableitung (f) a. türev, türetme, çıkarsama (derivation; deduction)
ablöst eyl. ayırmak, koparmak
abmahcen eyl. uzaklaştırmak; sonlandırmak
abnehmen eyl. uzaklaştırmak; azaltmak (remove, take off; decrease, diminish);
Abnehmen (n): im A. sein: azalmada olmak
Abrede (f) a. yadsıma, denial; in A. stellen; yadsımak
abreiben eyl. soymak
Abschied (m) a. ayrılma; nehmen von A. ayrılmak
abschmecken eyl. tatmak
abschneiden eyl. kesmek; kesip atmak
abschrecken eyl. korkutmak
abschreckend sft. caydırıcı
Abschreckung (f) a. korkutma, caydırma
absehen eyl. gözardı etmek; — von: bakılmaksızın
Absicht (f) a. niyet, amaç, hedef (intention, purpose, design, objective,
motive, intent; end, aim)
absolut sft. saltık; absolute, unconditional
absolvieren eyl. bağışlamak
absondern eyl. ayırmak, yalıtmak, uzaklaştırmak, kaldırmak
abspiegeln eyl. yansıtmak
absprechen eyl. yoksun bırakmak, yadsımak, kabul etmemek
abstammen eyl. türemek, den gelmek, doğmak
Abstammung (f) a. soy, ata, kök, köken; (descent, parentage)
Abstand (m) a. uzaklık; (distance (away); distance (apart), interval, gap,
space)
absteigen eyl. inmek
abstoßen eyl. itmek
abstrahieren eyl. soyutlamak
abstrahierend sft. soyutlayıcı, soyutlayan
abstrakt sft. soyut
Abstrakta a. soyutlamalar
abstrakteste [n] sft. en soyut
Abstraktion (f) a. soyutlama
Abstraktum (n) a. soyut [kendilik]
abstreifen eyl. soymak
abstumpfen eyl. yüksüzleştirmek; kesmek, budamak
absurd sft. saçma
Abteilung (f) a. bölüm, bölümleniş, sınıflandırma (division; separation; classification; part, portion, section)
Abtrennung (f) a. ayırma (seperation, removal, detachment)
abtun eyl. bir yana atmak; sonlandırmak, bitirmek (take off, put off;
abolish, get rid of)
abwechselnd blt. değiştirerek, almaşık olarak, sırayla
Abwechslung (f) a. değişiklik, türlülük; (variety, diversity, change)
abwechslungsweise blt. sırayla, almaşık olarak
abweichen eyl. sapmak, uzaksaşmak, ayrılmak
Abwesenheit (f) a. yokluk, bulunmama (absence; non-appearance)
abziehen eyl. çekmek, yolmak, soymak, yüzmek
achten eyl. bakmak, görmek, saymak
adäquat sft. yeterli
Addieren a. toplama
Adjektive (n) a. sıfat
Advokaten (m) a. avukat
Advokatenbeweis a. avukat-tanıtı
Affe (m) [n] a. maymun
Affirmation (f) a. olumlama; doğrulama (affirmation)
affirmativ sft. olumlu
affizieren eyl. etkilemek
Aggregat (n) a. toplak
Aggregatzuständ (m) a. toplak durumu
ahnen eyl. sezinlemek; ahnen lassen: önceden duyumsamak
Ahnung (f) a. kuşku; önsezi; (misgiving, presentiment, forewarning; idea,
notion, suspicion, inkling)
Akosmismus a. Evrensizlik, evren yokluğu
Akt (m) a. edim; iş
Aktion (f) a. eylem
aktiv sft. etkin
Aktivität (f) a. etkinlik
Aktuosität a. erke
Akzent (m) a. vurgu
Akzidentalität (f) a. ilineksellik
Akzidentelles a. ilineksel
Akzidenzen (n) a. ilinek
albern sft. aptalca, budalaca, saçma
algebraischen sft. cebirsel
all sft. tüm
allbekannten sft. genel olarak bilinen
allbelebende sft. herşeyi dirimli kılan
allein sft. yalnızca, ancak, salt
allemal blt. her zaman
allenthalben blt. her yerde, her yanda, her bakımdan
allerärmste sft. en yoksul
allerdings blt. hiç kuşkusuz
allerdürftigste sft. en yoksun
Allererstes a. en ilk
allerhand sft. her tür
allerrealste (n) sft. en olgusal
Allerrealste a. en olgusal olan
allgemein sft. evrensel, genel
allgemeinen blt. genel olarak
Allgemeinheit (f) a. evrensellik; genellik; (universality, generality; general
public, public or people at large)
allgemeinsten sft. en genel, en evrensel
Allheit a. tümlük
allmächtig sft. herşeye gücü yeter
Allmähliche a. herşeye-gücü-yeter
allseitige sft. çok yanlı, kapsamlı, her bakımdan
allweise sft. en bilge; all wissend: herşeyi bilen
Allzuscharf a. çok keskin
als ilg. iken, gibi
alsbald blt. hemen
alsdann blt. sonra, bunun üzerine, bundan başka
also blt. öyleyse
alt sft. eski
Altar (m) a. altar, sunu taşı, sunak
Alter (n) a. yaş; yaşlılık; çağ
alters blt. von alters her: çağlar boyu, eskiden beri;
althebräischen sft. eski ibrani
altklug sft. (A.heit): büyümüşte küçülmüş(lük), erken gelişmiş(lik);
nazik (precocious)
Ammonshörner (n) a. ammonit
amor (Lat.) a. sevgi
Analogie (f) a. andırım
Analyse (f) a. çözümleme
analysieren eyl. çözümlemek
Analysis (f) a. çözümleme
analytisch sft. çözümsel
Anarchie (f) a. anarşi
Anatomie (f) a. anatomi
anbeten eyl. tapınmak
anbetrifft eyl. ilgilendirmek
Anblick (m) a. bakış, görüş; görünüş (view, sight; look, appearance; aspect)
ander sft. başka
andererseits bğl. öte yandan
andern eyl. değiştirmek
andernteils bğl. öte yandan
anders a. başka türlü
Anderssein a. başkalık
anderswo blt. başka yerde
anderwärts blt. başka yerde
anderweitig blt. dahası; başka türlü; başka yerde
andeuten eyl. imlemek
aneignen eyl. benimsemek, kabul etmek; kendinin edinmek
aneinander blt. birbiri ile, birbiri üzerine
aneinanderreihen eyl. yanyana, biraraya dizilmek
anerkannt sft. tanınan, kabul edilen
anerkanntermaße bğl. kabul edildiği gibi
anerkennen eyl. tanımak, kabul etmek
anerkennenswert sft. övgüye değer
Anerkenntnis (f) a. tanıma, kabul etme (acknowledgement; recognizance)
Anerkennung (f) a. tanıma, kabul etme, onaylama (acknowledgement;
recognition; approval, approbation)
Anfang (m) a. başlangıç, açılış; (start, beginning, commencement, outset; inception, openenig, introduction)
anfangen eyl. başlamak
anfänglich sft. kökensel, ilk, başlayan
anfangs blt. başlangıçta
Anfangsgründen a. başlangıç zeminleri
Anfangspunkte a. başlangıç noktası
Anfeindung (f) a. zulüm; düşmanlık; (presecution; enmity, hostility)
anführen eyl. alıntılamak, aktarmak, söz etmek, değinmek; ortaya sürmek
Anführung (f) a. önderlik; alıntı; (lead, leadership; quotation,
citation)
Angabe (f) a. belirtme; bildirim; yönerge; (indication; declaration;
statement, assertion; pl. instructions, direction)
angeben eyl. belirtmek, vermek, ileri sürmek; indicate, state, fix, appoint;
give, declare
angeblich ilg. sözde
angeborene blt. doğuştan
angehen eyl. ilgilendirmek, bağlantılı olmak
angehören eyl. ait olmak
angehörig sft. —e ait
Angelegenheit (f) a. kaygı, iş, sorun (concern, matter, affair, business)
angemessen sft. uygun, yeterli
angemessenste sft. en uygun, en yeterli
Angesicht (n) a. yüz, çehre; (face; countenance)
angestammt sft. doğuştan, kalıtsal
angreifen eyl. yakalamak; kavramak; saldırmak
Angrif (m) a. saldırı, atak
Angst (f) a. endişe
anhalten eyl. durdurmak; engellemek; zorlamak
animalisch sft. hayvansal
ankleben eyl. yapışmak, sarılmak
anknüpfen eyl. bağlamak (tie, fasten); başlamak (initiate, start)
ankommen eyl. varmak; (arrive)
ankündigen eyl. bildirmek, açığa çıkarmak, ele vermek
Anlage (f) a. yatkınlık, yetenek
Anlauf (m) a. kalkış; başlayış; (take-off, run (up), approach run; (fig)
start)
anlegen eyl. (kıyıya) inmek, dönmek
anmaßen eyl. gaspetmek; sich zu viel anmaßen: ileri gitmek
Anmerkung (f) a. not; (note, annotation; observation, remark)
Annäherung (f) a. yaklaşım, yaklaşma
Annahme (f) a. kabul etme, varsayma, sayıltı; (acceptance; adoption; supposition,
assumption, hypothesis)
annehmen eyl. kabul etmek, benimsemek; varsaymak (accept; take; assume, adopt, undertake)
anordnen eyl. buyurmak (order, command, decree, direct)
anpassen eyl. uy(dur)mak; uyarlamak (fit on; fit, adapt, adjust, accomodate,
suit; conform)
anschauen eyl. sezmek; bakmak, seyretmek, görmek (look at, view, regard,
contemplate)
Anschauung (f) a. sezgi (intuition, visual perception; mode of wieving, way of
looking or seeing; idea, conception, notion, opinion, (point of) view,
outlook)
Anschein (m) a. görünüş; benzerlik; (appearance, look, semblance; likelihood)
anschlagen eyl. vurmak; değerlendirmek
anschließen eyl. bağlamak; eklemek, katmak
ansehen eyl. bakmak, görmek (look at; see, detect, notice)
Ansehung (f) blt. in — (Gen.): açısından (considering, in consideration—or—view
of, with respect to, having regard to)
Ansich a. ‘kendinde’
ansichseiende sft. kendinde varolan
Ansichsein a. kendinde-varlık, kendinde-olma, kendindelik
Ansicht (f) a. bakış (açısı), görüş
Anspruch (m) a. hak, istem
Anstand (m) a. incelik; gecikme; duraksama; A. nehmen: duraksamak
anstatt ilg. yerine
anstellen eyl. koymak; kullanmak; girişmek, yürütmek
anstemmen eyl. bastırmak, itmek (push, press)
Anstoß (m) a. vuruş, dürtü; engel; Anstoß nehmen an: gücenmek, içerlemek
anstößig sft. itici, uygunsuz
Anstrengung (f) a. çaba
Anthropologie a. Insanbilim
Anthropopathism a. insan duygularını tanrıya ya da dışsal nesnelere yüklemek
antike a. antik
Antinomie a. çatışkı
Antithese (f) a. karşısav
Antizipation a. önceleme, önceden düşünme vb. (anticipation)
antizipieren eyl. önceden kabul etmek, öngörmek, öncelemek
antreffen eyl. karşılaşmak, raslamak
antun eyl. üstüne koymak, vermek
Antwort (f) a. yanıt
antworten eyl. yanıtlamak
An-und-für-sich a. kendinde-ve-kendi-için
anvertrauen eyl. emanet etmek, teslim etmek, bırakmak
anweisen eyl. yöneltmek, yönlendirmek; a. auf sein: bağımlı olmak; ihm
etwas a. ona birşey saptamak, belirlemek
Anweisung (f) a. yönerge, buyruk
anwenden eyl. uygulamak, kullanmak
Anwendung (f) a. uygulama
Anwesenheit (f) a. bulunuş
Anzahl (f) a. miktar
anziehen sft. çekici
apagogische blt. tanıtlı, zorunlu
Apparat (m) a. aygıt
appellieren eyl. başvurmak
Apperzeption (f) a. tamalgı
Arbeit (f) a. emek, iş; görev
arbeiten eyl. çalışmak
arg sft. kötü
Argumentation (f) a. uslamlama
arm sft. yoksul; Arm: a. kol
Armut (f) a. yoksulluk
Art (f) (en) a. tür; kip; yol; tip;
assertorische blt. önesürümlü
Assimilation (f) a. benzeşme, özümseme
assimilieren eyl. benzeştirmek, özümsemek
Astronom (n) a. gökbilimci
ataraksia Stoacı sıkıntısızlık, dertsizlik
Atheismus (m) a. tanrıtanımazcılık
atmen eyl. soluk almak
Atmosphäre (f) a. atmosfer
Atom (n) a. atom
Atomistik a. atomcu
atomistische blt. atomistik
Attraktion (f) a. çekim
Attraktivkraft a. çekme kuvveti
auch bğl. ayrıca
aufbewahren eyl. saklamak, tutmak
aufblähen büyüklenmek, şişinmek
aufeinander birbiri ile
Aufeinanderfolge (f) a. ardışıklık, birbiri ardınalık
Aufenthalt (m) a. kalış (yeri)
auffallen eyl. dikkat çekmek, göze batmak, şaşırtmak
auffallend dikkat çekici
auffassen eyl. ayrımsamak
Auffassung (f) a. ayrımsama; görüş, yorum
Auffassungsweis (f) a. anlayış yolu
auffinden eyl. bulmak, ortaya çıkarmak
Auffindung (f) a. bulma, buluş
auffordern eyl. istemek, çağırmak
Aufforderung (f) a. istem; çağrı
aufführen sft. söz etmek, değinmek; sunmak; saymak, sıralamak
Aufgabe (f) a. görev
Aufgang (m) a. Doğu
aufgeben eyl. (görev olarak) vermek; vazgeçmek, terketmek
aufgehen eyl. doğmak; ortaya çıkmak; açılmak
aufgreifen eyl. toplamak, toparlamak; yakalamak; benimsemek
aufhäufen eyl. yığmak
aufheben eyl. ortadan kaldırmak; yok etmek; saklamak (1. lift or raise (up); 2. pick or take up; 3. keep, save (für, for); 4. terminate, cancel; break up
Aufhebung (f) a. ortadan kaldırma (termination, suspension, cancellation; supression,
annulment; nullification, invalidation; lifting; neutralisation)
aufhören eyl. sona ermek
Aufklärung (f) a. Aydınlanma
auflesen eyl. toplamak
auflösen eyl. çözmek
Auflösung (f) a. çözüm
aufmerken eyl. dikkatle dinlemek, dikkatini toplamak
aufmerksam sft. dikkatli; aufmerksam machen dikkat çekmek
Aufmerksamkeit (f) a. dikkat
Aufnahme (f) a. kabul etme, benimseme
aufnehmen eyl. almak, toparlamak, kabul etmek
aufopfern eyl. adamak, özveride bulunmak
Aufopferung (f) a. adama, özveri
Aufpropfen sokuşturma; aupropfen eyl. sokuşturmak, uymayan birşeyi katmak
aufsteigen eyl. yükselmek, tırmanmak
aufstellen eyl. kurmak, oluşturmak; ortaya sürmek, sunmak; saptamak
Aufstellung (f) a. kurma, oluşturma; saptama, ortaya sürme
aufsuchen eyl. araştırmak
auftreten eyl. ortaya çıkmak, görünmek, kendini göstermek
Aufwand (m) a. harcama; paha; lüks
aufwerfen eyl. atmak, fırlatmak; (eğr) (kuşku vb.) yaratmak, getirmek, ortaya
koymak
aufzählen eyl. saymak; sıralamak
Aufzählung (f) a. sıralama, sayma
aufzehren yemek
aufzeigen eyl. göstermek, sergilemek
Auge (n) a. göz
Augenblick (m) a. an, kıpı
Augenmerk (n) a. dikkat
ausbilden eyl. gelişmek, şekillenmek, eğitmek
Ausbildung (f) a. gelişim, eğitim
Ausbildungsstuffen a. gelişim basamakları
Ausbreitung (f) a. yayılma, genişleme, genleşme
Ausdehnung (f) a. uzam, kaplam; genişletme
Ausdruck (m) a. anlatım
ausdrucksvoll blt. belirgin olarak, anlamlı olarak
Ausdrucksweise (f) a. anlatım kipi
ausdrücken eyl. basmak (press, sequeeze out); anlatmak (express); anlatılmak
(be expressed)
ausdrücken eyl. bastırmak; anlatmak
ausdrücklich sft. açık, belirgin, belirtik, kesin
ausdrücklichste sft. en açık, en belirgin, en kesin
auseinander blt. birbiri dışında, ayrı; [abgesondert, getrennt (vom, von anderen); einer (eines) weg vom andern; weg
voneinander]
ausführen eyl. yerine getirmek, yaşama geçirmek; (bir düşünceyi) izlemek,
geliştirmek (carry out, execute)
ausführlich sft. ayrıntılı, kapsamlı
Ausführlichkeit (f) a. tamlık
Ausführung (f) a. yerine getirme
Ausgabe (f) a. verme; dağıtma; yayım
Ausgang (m) a. çıkış; başlangıç
Ausgangspunkt (m) a. başlangıç noktası
ausgeben eyl. vermek, dağıtmak; ortaya sürmek, bildirmek
ausgehen eyl. başlamak; dışarı çıkmak
ausgemacht sft. tamamlanmış, bitmiş
ausgezeichnet sft. çok üstün, birinci sınıf
Auskunft (f) a. bilgi, bilinenler
auslangen eyl. yeterli olmak
Auslegung (f) a. açımlama, açıklama, yorum
ausmachen eyl. oluşturmak, yapmak
ausputzen eyl. süslemek; bir düzene koymak; temizlemek
Ausrede (f) a. gerekçe, özür, bahane
ausreden eyl. özür bulmak; işin içinden sıyrılmak
ausreichen eyl. yeterli olmak (suffice, be enough)
ausreißen eyl. çekip çıkarmak; çekiştirmek
Aussage (f) a. bildirim
aussagen eyl. bildirmek, anlatmak, ortaya sürmek (state, express, declare)
ausschiffen eyl. boşaltmak, yanaşmak, karaya çıkmak; (yelken) açmak
ausschlagen eyl. reddetmek, geri çevirmek
ausschließen eyl. dışlamak
Ausschließung (f) a. dışlayış, dışlama
Ausschluß (m) a. dışlama
ausschlüge ausschlagen
aussehen eyl. görünmek
Außen (f) a. dış, dışsal
außenher ilg. dışardan
Außenseite (f) a. dış yan
Außer (n) a. dış
außer ilg. dışarda(n)
außerdem blt. bundan başka, bunun dışında, ek olarak
Außereinander a. birbirine dışsallık, birbiri dışındalık
außereinander blt. birbiri dışında
außerhalb ilg. ve blt. dışında, dışına, dışı
außerlich sft. dışsal; blt. dışsal olarak, yüzeysel olarak
Außerlichkeit (f) a. dışsallık, yüzeysellik
Außersichkommen a. kendi dışına çıkma
Außersichseiend a. kendi dışında varolan
Außersichseins a. kendi dışında olma
Aussicht (f) a. bakış açısı
ausspinnen eyl. evirip çevirmek; geliştirmek, işlemek
Aussprechen a. bildirme
aussprechen eyl. bildirmek, söylemek, anlatmak
Ausspruch (f) a. bildirim
ausspüren eyl. izini sürmek
ausstatten eyl. donatmak, vermek, sağlamak (furnish, provide)
ausüben eyl. [ausgeübt] uygulamak, yürütmek, yerine getirmek
Ausweg (m) a. çıkış yolu
auswendig sft. dış, dışsal (outer, outside, out); ezbere (by heart)
ausziehen eyl. çıkarmak, yolmak, soymak (pull out, draw out; extract,
remove)
Autor (m) a. yazar
Autorität (f) a. yetke, otorite
Axiom (n) a. belit
B
Bahn (f) a. yol, yörünge
bald blt. çok geçmeden, hemen, kısa bir sürede
Band (n) a. bağ; cilt
Barbar (m) a. barbar
Barbarei (f) a. barbarlık
Barometer (n) a. barometre
Basis (f) a. baz
Bauer (n) a. çifçi, köylü
Baum (m) a. ağaç
beabsichtigen eyl. amaçlamak, niyetlemek
beachten eyl. dikkat etmek, gözetmek
Beamter (m) a. memur
beantworten eyl. yanıtlamak
Beantwortung (f) a. yanıt, yanıtlama
bedecken eyl. örtmek; eşlik etmek
bedenken eyl. düşünmek, ölçüp biçmek, tartmak, irdelemek
bedeuten eyl. imlemek, anlatmak
bedeutend sft. imlemli, anlamlı
Bedeutung (f) a. imlem, anlam
bedeutungslos sft. imlemsiz, anlamsız
bedienen eyl. kullanmak, yararlanmak; hizmet etmek
bedingen eyl. koşullandırmak
bedingt sft. koşullu
Bedingtheit (f) a. koşulluluk
Bedingtsein a. koşullanmışlık, koşulluluk
Bedingung (f) a. koşul
bedürfen eyl. gereksinmek
Bedürfnis (n) a. gereksinim
bedürftig sft. yoksun, yoksul
befangen sft. önyargılı; yakalanmış, takılmış
befassen eyl. tutmak; uğraşta olmak
Befehl (n) a. buyruk
befinden (şöyle ya da böyle) eyl. bulmak, görmek, saymak
befindlich sft. bulunabilir, var; b. sein: olmak
befolgen eyl. uymak, boyun eğmek, izlemek
befördern eyl. ilerletmek (geliştirmek); taşımak
befreien eyl. kurtarma, özgürleştirme
befreien eyl. özgürleştirmek, kurtarmak
befreites blt. özgürce
befreien eyl. özgürleştirmek, kurtarmak
Befreiung (f) a. özgürleştirme, kurtarma
befriedigen eyl. doyum sağlamak, doyurmak, hoşnut etmek
befriedigend sft. doyum verici, doyurucu
Befriedigung (f) a. doyum
Befugnis (f) a. yetki
befürworten eyl. desteklemek, savunmak
begeben eyl. bırakmak, vazgeçmek
Begebenheit (f) a. olay
begegnen eyl. karşılamak, karşılaşmak
begehen eyl. (bir suç, yanlış vb.) işlemek, içine düşmek
begehren eyl. istemek
begeisten eyl. diriltmek
Begeistung a. dirilik
Begierde (f) a. istek
Beginn (m) a. başlangıç
Beginnen (n) a. başlama, başlangıç
beginnen eyl. başlamak
Beglaubigung (f) a. doğrulama
begleiten eyl. eşlik etmek
begnügen eyl. doyum bulmak, yetinmek
begraben eyl. gömmek
begreifen eyl. kavramak; kapsamak
begreiflicher sft. kavranabilir
begrenzen eyl. sınırlamak
begrenzend blt. sınırlayan
begrenzt sft. sınırlı
begrenzte sft. sınırlı
Begrenztsein a. sınırlılık, sınırlanmışlık
Begriff (m) a. kavram
begriffen eyl. kavramak
begrifflose sft. kavramsız
begriffsmäßige blt. kavrama uygun (olarak)
Begriffsmoment a. kavram kıpısı
Begriffswidrige a. kavrama aykırı
begründen eyl. kurmak; temellendirmek
Begründer (m) a. kurucu
begründet (sft.—‘begründen’den) temelli, temellendirilmiş
Begründung (f) a. temellendirme, (sözel olarak) zemin verme
behaftet sft. yüklü
behalten eyl. tutmak; (deyim) im Augen b.: göz önünde tutmak
Behälter (m) a. taşıyıcı, kap
behandeln eyl. ele almak, irdelemek, uğraşmak
Behandlung (f) a. irdeleme; ele alma
beharren eyl. kalmak, sürmek
behaupten eyl. ileri sürmek, öne sürmek
Behauptung (f) a. önesürüm
beherrschendes sft. egemen; beherschen: egemen olmak, yönetmek, denetlemek
Behuf a. amaç; zum B.: blt. amacıyla
bei ilg. üzerinde; durumunda
beibehalten eyl. (behalten ... bei ) sürdürmek, sürmek, kalmak
beibringen eyl. getirmek, ortaya koymak
beide sft. ikisi de, her ikisi
Beilage (f) a. ek, ekleme
beiläufig sft. raslantısal
beilegen eyl. eklemek, katmak, yüklemek
Beilegung (f) a. ekleme
beim bei dem
beimischen eyl. karışmak
Beimischung (f) a. karışım
beiseite blt. bir yana
Beisichsein a. kendinde olma, kendindelik
Beispiel (n) a. örnek
beispielsweise blt. örnek olarak; örneğin
beistimmen eyl. onaylamak
bejahender sft. olumlayıcı, olumlu
bekämpfen eyl. döğüşmek, savaşmak, kavga etmek,
Bekämpfung (f) a. kavga, döğüş
bekannt sft. tanıdık, tanışık, bilinen
bekanntlich blt. bilindiği gibi
Bekanntschaft (f) a. tanışıklık
bekanntzumachen eyl. tanışık kılmak
bekehren eyl. (bir inanca vb.) dönmek
bekennt eyl. ele vermek, açığa vurmak
bekommen eyl. kazanmak, elde etmek;
belächeln eyl. (acıyarak) gülümsemek, gülmek
belassen eyl. bırakmak, tutmak
belebend sft. yaşam verici, diritlitici
belehren eyl. öğretmek
beleuchten eyl. aydınlatmak; üzerine ışık düşürmek
Belieben (n) a. seçme, istek, dilek (deyim) nach B.: dilendiği denli
belieben eyl. istemek, dilemek
beliebig sft. keyfi, isteğe bağlı
Beliebigkeit (f) a. keyfilik, başına buyrukluk
beliebt sft. sevilen, popüler (yaygın); bkz. belieben
bemächtigen eyl. yakalamak, ele geçirmek
bemerken eyl. ayrımsamak; gözlemek, dikkat etmek; belirtmek, değinmek
bemerkenswert sft. dikkate değer
bemerklich sft. dikkati çeker; dikkate değer, göze çarpar
Bemerkung (f) a. not, gözlem, nokta
bemühen eyl. rahatsız etmek, sıkıntıya sokmak; çabalamak, çalışmak
Bemühung (f) a. çaba
Benehmen (n) a. davranış, tutum; anlaşma
benehmen eyl. davranmak; uzaklaştırmak, çekip almak, yoksun bırakmak
beneiden eyl. imrenmek, kıskanmak, çekememek
Benennung a. adlandırma, belirtme
beobachten eyl. gözlemek
Beobachtung (f) a. gözlem
bequem sft. rahat, rahatlatıcı, kolay, uygun
Bequemlichkeit (f) a. uygunluk
berauben eyl. yoksun bırakmak
berechnen eyl. hesaplamak, değerlemek
berechtigen eyl. aklamak (sft) yetkili, yetkin
Berechtigung (f) a. doğrulama, haklı çıkarma,
Bereich (m) a. alan, bölge
bereichern eyl. varsıllaştırmak
bereits blt. daha şimdiden, önceden
bereitwillig sft. istekli, hazır; blt. kolayca, hemen, isteyerek, duraksamadan
Berg (m) a. dağ
Bericht (m) a. bildiri, rapor, yazanak
Beruf (m) a. uğraş, görev
berufen eyl. dayanmak, başvurmak
Berufung (f) a. uğraş, görev; (gegen, auf) başvuru
beruhen eyl. kurulmak, dayanmak; (deyim) etwas auf sich b. lassen: olduğu gibi
bırakmak, daha öte götürmemek
beruhigen eyl. dinginleştirmek, rahatlatmak, yatıştırmak
Beruhigung (f) a. yatıştırma, dinginleştirme
berühmt sft. ünlü
berühren eyl. dokunmak, değinmek
beschaffen eyl. sağlamak; b. sein: ... durumda, yapıda olmak;
Beschaffenheit (f) a. doğa, yapı, oluşum
beschäftigen eyl. uğraşmak, ilgilenmek
Beschäftigung (f) a. uğraş; ilgilenme
Beschauung (f) a. gözden geçirme, gözlem, inceleme
Bescheidenheit (f) a. alçakgönüllülük; ılımlılık, ölçülülük
beschließen eyl. kapamak, sonlandırmak, bitirmek; kararlaştırmak
beschließen eyl. kapanmak, sonlanmak; kapamak; in sich b.: kapsamak
beschränken eyl. sınırlamak
beschränkt sft. sınırlı
Beschränktheit (f) a. sınırlılık
Beschränkung (f) a. sınırlama
beschreiben eyl. betimlemek, açıklamak
Beschreibung (f) a. betimleme, açıklama
beschrieben eyl. yazmak, betimlemek
beschuldigen eyl. suçlamak
Beschwernis (f) a. güçlük; yakınma
besehen eyl. bakmak, yoklamak
beseitigen eyl. bir yana atmak, uzaklaştırmak
Beseligung (f) a. mutluluk
besiegen eyl. yenmek
Besitz (m) a. iyelik
besitzen eyl. iye olmak
besonder sft. tikel, özel
besonderen eyl. tikelleştirmek (Not: bu sözcüğün bu yolda kullanımı Hegel’e
özgü: Ans. MB, § 163, Ek 1’de: Besonderende (Spezifizierende)
Besonderheit (f) a. tikellik
besonders blt. özellikle
Besonderung a. tikelleşme
besprechen eyl. tartışmak, sözünü etmek, üzerine konuşmak
besser sft. daha iyi
Bestand (m) a. kalıcılık, süreklilik
beständig blt. sürekli olarak, biteviye
Bestandstücke (m) a. bileşen, parça
Bestandteil (m) a. parça, bileşen
bestätigen eyl. doğrulamak
Bestätigung (f) a. doğrulama, onay
Bestehen (n) a. kalıcılık, kalış; kalıcı olan; bkz. bestehen
bestehen eyl. b. aus: den oluşmak; dayanmak, katlanmak; kalmak, sürmek
Bestehende a. kalıcı olan
bestehlen eyl. çaldırmak
bestimmbar sft. belirlenebilir
bestimmen eyl. belirlemek; tanımlamak; (sft) belirli, belirgin; (blt.)
b. olarak
bestimmend sft. belirleyen, belirleyici
bestimmt sft. belirli; bkz. bestimmen
bestimmtes am b.: blt. belirgin olarak
bestimmtesten am b. blt. en belirli olarak
Bestimmtheit (f) a. belirlilik
Bestimmtsein a. belirlenmişlik, belirlilik
Bestimmung (f) a. belirlenim
bestimmungslos sft. belirlenimsiz
bestreben eyl. çabalamak, çalışmak
Bestrebung (f) a. çaba
bestrefen eyl. cezalandırmak
bestreiten eyl. sorgulamak
betätigen eyl. etkinleştirmek, devime geçirmek, işletmek
Betätigung (f) a. etkinleşme, işleme
betrachten eyl. irdelemek; (öyle olduğu) düşünmek, (öyle) görmek
Betrachtung (f) a. irdeleme
Betragen (n) a. davranış
betreffen eyl. ilgilendirmek, ilgili olmak
Betrübnis (f) a. sıkıntı, dert, üzüntü
beurteilen eyl. yargılamak, değerlendirmek
Beurteilung (f) a. yargılama, yargı
Beutel (m) a. kese
bevor bağl. —den önce
Bevölkerung (f) a. nüfus
bewähren eyl. gerçeklemek, doğrulamak, tanıtlamak
bewahren eyl. gözetmek, kollamak, korumak
bewährt sft. tanıtlı; bewahren’den (eyl): korumak, saklamak, sürdürmek
Bewährung (f) a. gerçekleme
Bewandtnis (f) a. durum, koşullar; was es mit ihm für eine B. habe: onun açısından
işin aslı
bewegen eyl. devinmek
Beweggrund (m) a. güdü
Bewegung (f) a. devim
bewegungslos sft. devimsiz, devinmeyen
Beweis (m) a. tanıt, tanıtlama
beweisen eyl. tanıtlamak, göstermek
Bewenden (n) (deyim) dabei (damit) hatte es B. sein: sorun burada bitmiştir
bewenden eyl. (deyim: dabei b. lassen: orada, onda bırakmak)
bewerkstelligen eyl. başarmak, yerine getirmek
bewirken eyl. ortaya çıkarmak, neden olmak
bewohnen eyl. (bir yerde) yaşamak
Bewohner (m) a. oturan, yaşayan
bewundern eyl. hayran olmak, hayranlık duymak
Bewunderung (f) a. hayranlık
bewußt sft. bilinçli
bewußtlose sft. bilinçsiz
Bewußtlosigkeit (f) a. bilinçsizlik
Bewußtsein (n) a. bilinç
Bewußtwerden a. bilinçlenme
bezeichnen eyl. belirtmek
Bezeichnung (f) a. belirtme; im, simge, san
beziehen eyl. bağıntılı olmak, bağıntı kurmak, ilgili olmak
Beziehung (f) a. bağıntı, ilişki
beziehungslos sft. bağıntısız, bağlantısız, ilişkisiz
bezogen sft. bağlantılı, ilişkili; bkz. beziehen
Bezogenheit a. bağıntılılık
bezwecken eyl. amaçlamak
bieten eyl. sunmak, önermek
Bild (f) a. imge
bilden eyl. eğitmek; biçimlendirmek; oluşturmak
Bildhauer (m) a. yontucu
bildlich sft. resimsel; eğretisel
Bildsäule (f) a. yontu
Bildung (f) a. eğitim, ekin
Billigkeit (f) a. haklılık
binden eyl. bağlamak
bisher ilg. şimdiye dek, bu noktaya dek
Birne (f) a. armut
bisherig ilg. şimdiye kadarki; önceki, eski
bisweilen blt. kimi zaman, zaman zaman, arada bir
bizarr sft. tuhaf
Blatt (n) a. yaprak; sayfa
Blau (n) a. mavi
Blei (n) a. ya da (m) kurşun
bleiben eyl. kalmak, sürmek
bleibend sft. kalıcı, sürekli
Blendwerk (n) a. göz boyama, aldatma
Blick (m) a. bakış
blicken eyl. bakmak
blind sft. kör
Blitz (m) a. yıldırım
Blitzstrahl (m) a. şimşek çakışı
bloß sft. yalnızca, salt
Blöße (f) a. çıplaklık
Blume (f) a. çiçek
Blutbereitung a. kan yapımı
Blutumlaufs a. kan dolaşımı
Boden (m) a. toprak
Bodenlosigkeit a. dayanaksızlık
Botanik (f) a. bitkibilim
botansichen sft. bitkibilimsel
Boten (n) a. iletmen, ulak, haberci
Böse (n) a. kötülük; bkz. böse
böse sft. kötü
Bösesein a. kötülük, kötü olma
böswillig sft. kötü niyetli
Brahmane (m) a. Brahman
Brand (m) a. ateş, yanma, yangın
brauchen eyl. gereksinmek, istemek
brechen eyl. kırmak, yarmak, ayırmak, bozmak
breit sft. geniş
Briefe (m) a. mektup
bringen eyl. getirmek
Brust (n) a. göğüs
Brücke (f) a. köprü
Buch (n) a. kitap
Buche (f) a. kayın ağacı
Buddhisten (m) a. Budist
bunte sft. renkli, parlak
Bürger (m) a. yurttaş
bürgerlich sft. yurttaşı ilgilendiren, yurttaşsal (civic, civil); Bürger (m)
yurttaş
C
Chimäre (f) a. [n] uydurma; canavar
D
da bğl. orada; o zaman, o durumda; çünkü
dabei blt. onda, onlarda; onun, onların yanında; aynı zamanda; ek olarak,
bundan başka; onun, onların üzerine (sözdizim işlevi)
dadurch blt. böylelikle, bu yolla; (sözdizim işlevi)
dafür blt. onun için, onlar için; o nedenle; ondan yana; onun yerine
Dafürhalten (n) a. kanı; bkz. dafürhalten
dafürhalten eyl. şu kanıda, görüşte olmak
dagegen blt. buna karşı; tersine; öte yandan
daher bağl. buna göre, bu nedenle; blt. buradan, bundan
dahin blt. oraya
dahingegen blt. öte yandan; tersine
dahinter blt. onun, onların arkasında
dahinterkommen eyl. işin aslını bulmak
damalig ilg. o zamanın, o zamanki
damit bğl. onunla, onlarla, böylelikle, bunun üzerine
Dampf a. buhar
danach blt. onun arkasından, ardından, ondan sonra; ona göre
Dankbarkeit a. minnettarlık
Dann bğl. o zaman; sonra; bunun üzerine, bundan başka
dann blt. o zaman, o sırada
dar blt. orada
daran blt. onda, onlarda
darauf blt. (onun, onların) üzerinde; (deyim) es kommt darauf an: gelip
dayanmak, bağlı olmak
daraus blt. ondan, onlardan
darbieten eyl. sunmak (offer, present)
darein blt. ona, onlara, şuna, şunlara vb.
darin blt. orada, onlarda (sözdizim işlevi)
darlegen eyl. bildirmek; ortaya koymak, sunmak; açıklamak, açımlamak
darstellen eyl. sunmak, sergilemek, temsil etmek, göstermek (represent, depict,
portray, present; appear, show itself to be)
Darstellung a. betimleme, temsil etme, sunuş
dartun eyl. (= darlegen) bildirmek; ortaya koymak, sunmak; açıklamak,
açımlamak (state, declare, explain, unfold)
darum blt. onun, onların çevresinde; bğl. bu nedenle, öyleyse
darunter blt. onun, onların altında (sözdizim işlevi)
darüber blt. bunun (bunların vb.) üzerine (sözdizim işlevi)
daseiend sft. (dışsal olarak = belirli olarak) varolan, orada olan
Daseiende a. orada varolan, belirli olarak varolan, dışsal olarak varolan
Dasein a. belirli-varlık (TGb § 641: äußeres Dasein: dış belirli-varlık);
varoluş
daselbst blt. tam orada, aynı yerde
dastehen eyl. (orada) durmak, kalmak
Dauer (f) a. süre
davon blt. ondan, onlardan
davor blt. onun, onların önünde; ondan, onlardan önce
dawider blt. —e karşı; buna karşı; tersine
dazu blt. ona, şuna vb. (sözdizim işlevi)
decken eyl. örtmek, kaplamak; örtülmek
Deduktion a. çıkarsama; tümdengelim
deduzieren eyl. çıkarsamak
definieren eyl. tanımlamak
Definition a. tanım
definitiv sft. kesin, belirgin, belirleyici; kesinlikle
Definitum a. tanımlanan
Deismus a. deizm
Deklamation a. bildirim
deklamieren eyl. bildirimde bulunmak
demgemäß sft. uygun; blt. buna uygun olarak, buna göre
demnach bağl. buna göre
demnächst blt. çok geçmeden, kısa bir süre içinde
Demos a.
Halk (Yun.)
demungeachtet bağl. buna karşın, gene de
Demut (f) a. alçakgönüllük
demütige sft. alçakgönüllü
denkbar sft. düşünülebilir, tasarlanabilir
Denkbarkeit (f) a. düşünülebilirlik
Denkbestimmung a. düşünce-belirlenimi
Denken (n) a. düşünme, düşünce
denken eyl. düşünmek
Denker (m) a. düşünür
Denkformen a. düşünce biçimi
Denkgesetz a. düşünce yasası
Denkvermögen (n) a. düşünme yetisi
Denkweisen a. düşünme kipi
denn bğl. çünkü
dennoch bğl. gene de
dergestalt blt. bu yolda (sözdizim işlevi)
dergleichen sft. bu tür şey(ler); bu tür; böyle
derjenige sft. belgili sıfat (sözdizim sözcüğü)
derselbe sft. aynı(sı); (sözdizim işlevi)
deshalb bğl. bu nedenle
Despotismus (m) a. despotizm
desto blt. daha da (karşılaştırma sözcüğü)
deswegen bağl. bu nedenle, bunun üzerine
deswillen bağl. bu nedenle
Determination (f) a. belirlenim
Determinismus (m) a. belirlenimcilik
deuten eyl. açıklamak; belirtmek
deutlich sft. duru, seçik
deutsche sft. Alman
Deutschen a. Alman
Dialektik (f) a. eytişim
dialektisch sft. eytişimsel
Dialog (m) a. diyalog
Dichter (m) a. ozan, yazar
Dichtung (f) a. şiir
Dieb (m) a. hırsız
Diebstahl (m) a. hırsızlık
dienen eyl. hizmet etmek, (işe) yaramak
dieser sft. bu
Diesseits a. bu yan, bu dünya
diesseits blt. bu yanda, burada, yeryüzünde
different sft. ayrı, ayrımlı
Differenz (f) a. ilgi; ayrım
Dilemma (n) a. ikilem
Dimensionen (f) a. boyut
Ding (n) a. şey
Dingerchen a. şeycik
Dingheit a. şeylik
Ding-an-sich a. kendinde şey
direkt sft. doğrudan
dirigieren eyl. yönetmek, denetlemek
dirimieren eyl. ayırmak
disjunktive sft. ayrık
diskret sft. kesikli
Diskretion (f) a. kesiklilik
disseits sft. bu yanda
Dissertation (f) a. deneme
Disziplin (f) a. disiplin, sıkıdüzen
doch bğl. gene de
Dogma (n) a. inak, dogma
dogmatisch sft. inakçı
Dogmatismus a. inakçılık
Doktrin (f) a. öğreti
dominieren eyl. egemen olmak, denetlemek
Donner (m) a. şimşek
Doppelsinn (m) a. ikili anlam; ikircim
doppelt sft. çifte
dort blt. orada
dorthin blt. oraya
dramatisch sft. dramatik
draußen blt. dışarıda
draußen ilg. dışarıda, dışarısı
drehen eyl. dönmek; (deyim) es dreht sich um: çevresinde dönmek = ilgi odağı
drei sft. üç
Dreieck (n) a. üçgen
dreieinigen sft. birde-üç
dreifache sft. üç yanlı, üç yüzlü
Dreifaches (n) a. üç yüzlü, üç yanlı
Dreiheit (f) a. üçlü; üçlülük
dreiteilig sft. üç bölümlü
dringen eyl. içine işlemek, delmek (penetrate, enter, get into)
dritt sft. üçüncü
drittens blt. üçüncü olarak, üçüncüsü
droben blt. yukarıda
Druck (m) a. basınç
drucken eyl. basmak
drüben blt. orada, öte yanda, uzakta
drücken eyl. bas(tır)mak; zorlamak
du adl. sen
Dualismus (m) a. ikicilik
dualistischen sft. ikici
duften eyl. kokmak
dunkle sft. bulanık
durch blt. yoluyla, tarafından
durchaus blt. baştan sona, bütünüyle
durchbrechen eyl. parçalamak
durchdringen eyl. içine işlemek
durchdrungen sft. doldurulmuş, içine işlenmiş
durcheinander blt. birbiri yoluyla
durchführen eyl. yerine getirmek, geliştirmek
Durchführung (f) a. yerine getirme, geliştirme; tamamlama, sürdürme
durchgängig blt. baştan sona, genel, her yerde
durchgreifend sft. belirleyici, özsel önemde
durchlaufen eyl. içinden geçmek
durchs (durch
das) blt. ... yoluyla
durchsichtig sft. saydam
durchsucht eyl. aramak, araştırmak
durchweg blt. baştan sona, her zaman, tümüyle
durchziehen eyl. yayılmak, içine işlemek
Dünkel (n) a. büyüklenme
dünken eyl. görünmek; sanmak, saymak
dürfen (yardımcı eylem)
dürftig sft. yoksul, sefil, sıradan bayağı
dürftigste sft. en yoksul
Dynamik (f) a. dinamik
dynamische sft. dinamik
E
eben sft. düz; blt. tam olarak
Ebenbild (n) a. eksiksiz imge, tam imge
ebenda blt. aynı yerde
ebendieselbe sft. tam olarak aynısı (sözdizim sözcüğü)
ebenfalls blt. benzer olarak, yine
ebenso sft. tıpkı
ebensogut ilg. o denli de
ebensolche sft. tıpkı
ebensosehr ilg. o denli (de)
ebensoviel blt. o denli (çok)
ebensowenig ilg. o denli (az)
ebensowohl ilg. o denli de
echt sft. gerçek, asıl
Eden (n) a. Cennet
ehe blt. —den önce
eher blt. erkenden, önceden; dahaçok
ehern sft. bronz
Ehre (f) a. onur
ehren eyl. onurlandırmak
Ehrwürdigkeit (f) a. saygınlık, değerlilik
Eiche (f) a. meşe
Eifer (m) a. ataklık, dayançsızlık; coşku
Eifersucht (f) a. kıskançlık
eigen sft. kendinin
eigennützig sft. bencil
eigensinnig sft. dikbaşlı
eigentlich sft. asıl, gerçek, özgün; blt. aslında, gerçekte(n)
Eigentliche a. gerçekte, aslında
Eigentum (n) a. mülkiyet
eigentümlich sft. özgün, asıl, gerçek; blt. aslında, gerçekte
eignen eyl. uygun olmak, elverişli olmak
ein sft. bir, tek
einanderfallend blt. birbiri dışında
einbilden eyl. imgelemek, düşlemek, kurmak
einbinden eyl. ciltlemek; bağlamak; e. in: —e bağlanmak
eindringen eyl. içine girmek, içine işlemek
einesteils blt. bir yandan
Einfall (m) a. düşüş; düşlem, izlenim; birden oluşan parlak düşünce
einfallen eyl. çökmek; aklına gelmek
einfinden eyl. görünmek, kendini göstermek, sergilemek, sunmak
Einfluß (m) a. etki, nüfuz
einführen eyl. getirmek, kurmak, yerleştirmek; başlatmak; götürmek
Eingebung (f) a. esin
Eingehen a. giriş
einheimisch sft. doğal, yerel
Einheit (f) a. birlik
einheitlich sft. türdeş, bütünsel, tutarlı
einhüllen eyl. sarıp sarmalamak, örtmek
einkleiden eyl. giydirmek, örtmek
einlassen eyl. içeri kabul etmek, bırakmak; ilişkiye girmek, ilgilenmek
einlegen eyl. içeri koymak; yatırmak; koymak
einleiten eyl. başlamak; açmak, açılış yapmak
Einleitung (f) a. giriş
einleuchten sft. açık, duru, anlaşılır olmak
einmal blt. bir kez; auf e.: birdenbire
einmischen eyl. karışmak, katılmak
einnehmen eyl. almak, üstlenmek
einpflanzen eyl. dikmek, aşılamak
einräumen eyl. düzenlemek; (ihm etwas) e.: kabul etmek, tanımak, izin vermek
einreden eyl. (birşeye) inandırmak
einrichten eyl. düzenlemek, uyarlamak, uydurmak,
Einrichtung (f) a. düzenleme
Einsamkeit (f) a. yalnızlık
einschärfen eyl. telkin etmek, aşılamak
einschleichen eyl. usulca girmek
einschließen eyl. içine kapamak, kuşatmak; in e.: kapsanmak, kucaklamak
einschließen eyl. kapamak; içermek, kapsamak
einschränken eyl. sınırlamak, kısıtlamak
einschränken eyl. sınırlamak, kısıtlamak
einsehen eyl. bakmak, yoklamak, incelemek; görmek, anlamak
einseitig sft. tek yanlı
Einseitigkeit (f) a. tek yanlılık
einsetzen eyl. koymak, yerleştirmek
Einsicht (f) a. içgörü, bilgi
einst blt. bir zamanlar; günlerden bir gün
einteilen eyl. bölümlemek
Einteilung (f) a. bölünüş
eintreten eyl. girmek, katılmak
Eintritt (m) a. giriş
einverstanden eyl. anlaşmak, anlayış birliği kurmak
einweihen eyl. (bir giz ile) tanıştırılmak
einwenden eyl. karşı çıkmak
einwirken eyl. etkilemek
Einwohner (m) a. oturan, yaşayan
Einwurf (m) a. karşıçıkış
einzeln sft. tekil, bireysel
Eis (n) a. buz
Eisen (n) a. demir
eitel sft. kibirli
Eitelkeit (f) a. kofluk; kibir
ekel sft. itici, iğrenç
Eltern (m) ya da (n) a. ebeveynler, büyükler
empfänglich sft. açık, duyarlı, etkilenebilir
empfehlen eyl. salık vermek
empfinden eyl. duyumsamak
Empfindung (f) a. duyum; duygu
Empireum Gökkürenin
en yüksek bölümü
Empirie a. görgücülük; deneyim
Empiriker (m) a. görgücü
empirisch sft. görgül
Encheiresin a. laboratuvar
endlich sft. sonlu
Endursache a. sonsal neden
Endzweck a. son erek
Energie (f) a. erke
eng sft. dar
Engländern a. Ingiliz
enorm sft. çok büyük
Entäußerung a. vazgeçme; dışlaşma
entbehren eyl. yoksun olmak
entbehrliche sft. gereksiz, vazgeçilebilir
entdecken eyl. bulmak, ortaya çıkarmak
Entdeckung (f) a. buluş, bulgulanış
entfalten eyl. açınmak, açılmak, gelişmek
Entfaltung a. gelişim
entfernen eyl. uzaklaştırmak, kaldırmak
entfliehen eyl. kaçmak, sıyrılmak
entfliehen eyl. kaçmak; kayıp gitmek
entgegen blt. ilg. —e karşı, —e doğru; karşısında, karşı
entgegengesetzt sft. karşıt
entgegensetzen eyl. karşı koymak,
Entgegensetzung a. karşıtlık
entgegenstehen eyl. karşısına çıkmak, karşısında durmak
entgegenstellen eyl. karşısına koymak, karşıtlaştırmak
entgehen eyl. kaçmak, savuşmak
enthalten eyl. kapsamak
enthoben eyl. kurtarılmak, bağışlanmak, bağışık tutulmak
enthüllen eyl. açmak, ortaya sermek
entkleiden eyl. soymak, sıyırmak
entlassen eyl. bırakmak
entläufen eyl. kaçmak
entleeren eyl. boşaltmak
entnehmen eyl. almak, çekmek
entsagen eyl. yadsımak
entscheiden eyl. karar vermek, belirlemek
Entscheidende a. belirleyici olan; bkz. entscheiden
entscheidende blt. kesinlikle, belirleyici bir yolda
Entscheidung (f) a. karar
entschieden sft. kesin, belirleyici; belirgin, vurgulu;
entschlagen eyl. kurtulmak, başından atmak, bir yana atmak
entschließen eyl. karar vermek, bir karara varmak
Entschluß (m) a. karar
Entschuldigung (f) a. özür
entsprechen eyl. bağdaşmak, anlaşmak, karşılık düşmek, uyuşmak, denk düşmek
entspringen eyl. kaynaklanmak, doğmak
entstehen eyl. ortaya çıkmak, köken almak, doğmak
Entstehung (f) a. doğuş, ortaya çıkış
Entstehung (f) a. ortaya çıkış; köken
entstellen eyl. çarpıtmak, bozmak
entweder ...
oder ... = bğl. ya ... ya da ...
Entwickeln a. gelişme, açınıma
Entwicklung (f) a. açınım, gelişim
entziehen eyl. uzaklaştırmak, çekmek; yoksun bırakmak
entzweibrechen eyl. ikiye ayrılmak
entzweien eyl. bölünmek
Entzweiung (f) a. bölünüş, bölünme
episch sft. epik
Epoche (f) a. çığır
Epos (n) a. epik, uzun anlatısal şiir
erachten eyl. (birşeyi belli bir yolda) görmek, saymak, düşünmek
erbaulich sft. yüceltici
Erbauung (f) a. yapı; yükseltme
erblicken eyl. gözüyle yakalamak, görmek; gözünü dikmek
erblühen eyl. çiçeklenmek
Erbschaft (f) a. kalıt
Erbsünde (f) a. ilk günah
Erde (f) a. yer, toprak; yeryüzü
Erdichtung (f) a. yaratı, yapıntı, uydurma
erfahren eyl. deneyimlemek, yaşamak; başına gelmek
erfältte sft. dolu
erfassen eyl. yakalamak, kavramak; kavramak, anlamak; kapsamak
Erfinder (m) a. bulucu
erfinderisch sft. yaratıcı, buluşçu
Erfindung (f) a. uydurma
Erfolg (m) a. sonuç
erfolgen eyl. yer almak, olmak; yerine gelmek
erforderlich sft. gerekli
erfordern eyl. gerektirmek, gereksinmek, istemek
erfüllen eyl. doldurmak; yerine getirmek
ergeben eyl. ortaya çıkarmak, ortaya sermek, göstermek, vermek, doğurmak
Ergebnis (n) a. sonuç
Ergebung (f) a. boyuneğiş
Ergehen (n) a. koşul, durum; bkz. ergehen
ergehen eyl. gezinmek, dolaşmak, yayılmak
ergießen eyl. dökülmek
ergreifen eyl. yakalamak, ele geçirmek, kavramak
ergründen eyl. temeline inmek, temellendirmek; yoklamak, araştırmak
Erhabenheit (f) a. yücelik
erhalten eyl. sakınmak; kollamak, bakmak, korumak
Erhaltung (f)
a. sakınım; bakma, kollama
erheben eyl. yükselmek, yükseltmek
Erhebung (f) a. yükseliş
erhellen eyl. aydınlatmak
Erinnerung (f) a. anımsama, anı
Erinnye (mitoloji)
Öç Tanrıçası
erkennbar sft. tanınabilir
erkennen eyl. bilmek, bilgilenmek
Erkenntnis (f) a. bilgi
Erkenntnisweise a. bilme kipi
erklären eyl. açıklamak; bildirmek, ortaya sürmek
Erklärung (f) a. açıklama, yorum, açımlama
erklecklich blt. önemli ölçüde, oldukça
erläutern eyl. açıklamak, durulaştırmak, aydınlatmak
Erläuterung (f) a. açıklama, aydınlatma, durulaştırma
erleben eyl. yaşamak, deneyimden geçmek
erledigen eyl. çözmek, bir karara bağlamak, sonlandırmak
Erledigung (f) a. düzenleme, ayarlama
erleichtern eyl. rahatlatmak
erleiden eyl. katlanmak, (bir kötülüğe) uğramak
erliegen eyl. yenilmek
erloschen eyl. sönmek
erlösen eyl. kurtarmak, kefaret etmek
Erlösung (f) a. esenlik; kefaret
Ermangelung (f) a. eksiklik
ermessen eyl. tartmak, değerlendirmek, ölçüp biçmek; anlamak, görmek
ermitteln eyl. saptama, bulma, ölçme
ermitteln eyl. saptamak, bulmak, ortaya çıkarmak
Ernährung (f) a. beslenme
erneuern eyl. yenilemek
Ernst (m) a. içtenlik, ciddilik
ernsthaft sft. ciddi
ernstlich blt. ciddi; ciddi olarak
Erörterung (f) a. tartışma
erregen eyl. uyandırmak, uyarmak, yaratmak,
errstaren eyl. katılaştırmak, sertleştirmek,
Ersatz (m) a. karşılık
Erschaffensein a. yaratılmışlık, yaratılma
Erschaffer (m) a. yaratıcı
erscheinen eyl. görünmek
Erscheinung (f) a. görüngü
erschließen eyl. açmak
erschöpfen eyl. tüketmek, kullanıp bitirmek
erschrecken eyl. ürkmek, korkmak
erschwern eyl. daha da güçleştirmek
ersinnen eyl. (kafadan) uydurmak
erstrecken eyl. uzanmak, ulaşmak, varmak
erteilen eyl. vermek
erträumen eyl. düşlemek, imgelemek
ertrinken eyl. boğulmak
erwachen eyl. uyanmak
erwachsen eyl. büyümek, gelişmek, yetişmek
Erwachsene (n) a. yetişkin
Erwägung (f) a. irdemele, düşünme
erwähnen eyl. değinmek, söz etmek
Erwähnung (f) a. değinme
erwecken eyl. uyan(dır)mak
erweisen eyl. tanıtlamak, belgitlemek; göstermek
erweitern eyl. genişlemek, genleşmek
erwerben eyl. kazanmak, elde etmek
erwerben eyl. kazanmak, elde etmek
erwidern eyl. yanıtlamak, karşılık vermek
erwiesen sft. tanıtlanmış, tanıtlı
erzählen eyl. anlatmak
Erzählung (f) a. öykü, anlatı
erzeugen eyl. üretmek
Erzeugnis (n) a. ürün
Erziehung (f) a. yetiştirme, eğitim
Esel (m) a. eşek
essen eyl. yemek
etlichen sft. birkaç
Etwas (n) a. birşey
euch blt. size
Eudämonismus a. mutçuluk
eure blt. sizin
Evangelium (n) a. Incil
evident sft. açık
exactes sft. sağın
exakte sft. sağın
Excellence a. üstünlük
Explikation (f) a. açımlama
Exponent (m) a. üs
Exposition (f) a. açımlama
Extension (f) a. uzam
extensiv sft. uzamlı
Extrem (n) a. uç
F
Fachwerk (n) a. çerçeve
Facta a. veri, olgu
Faden (m) a. çizgi; ip
fähig sft. yetenekli
fahig sft. yetenekli; yapabilir
Fähigkeit (f) a. yetenek
fahrenlassen eyl. bırakmak; terketmek, vazgeçmek
faktisch sft. olgusal; blt. bir olgu olarak;
Faktor (m) a. etmen
Faktum (n) a. olgu
Fall a. düşme, bozulma; durum
fallen eyl. düşmek
fallen eyl. düşmek, devrilmek, yıkılmak
falsch sft. yanlış
fälschlich blt. yanlışlıkla
Familie (f) a. aile
fangen eyl. yakalamak, ele geçirmek; fangen an: (bkz) anfangen
Farbe (f) a. renk
Färbestoff a. renk gereci
Farbstoff (m) a. renk gereci
Farnkräutern a. eğreltiotu
fassen eyl. ayrımsamak, anlamak; yakalamak; kapsamak,
faßlich sft. anlaşılır
Fassung (f) a. takma, kurma; taslak, biçim
Fatalismus (m) a. yazgıcılık
Faulheit (f) a. tembellik
fehlen eyl. eksik olmak
fehlerhaft sft. eksik, kusurlu
feiern eyl. yüceltmek, onurlandırmak
Feigheit (f) a. korkaklık
Feind (m) a. düşman
feindliche blt. düşmanca
feindselig blt. düşmanca
Feld (m) a. alan
Feldspat (m) a. feldspat
Felsen (n) a. kaya
fern sft. uzak
ferner blt. dahası, bundan başka
fernerer blt. daha da ötesi (bkz. ferner)
fernerhin blt. gelecekte; burada öte; daha da öte
fernsten sft. en uzak
fertig sft. hazır, tamam, bitmiş
fest sft. katı, dayanıklı, sert; değişmez
festhalten eyl. sarılmak, sıkıca tutmak
Festigkeit (f) a. sağlamlık
festsetzen eyl. saptamak
feststehen eyl. dayanıklı olmak, sağlam olmak
feststellen eyl. saptamak; bildirmek
Feuchtigkeit (f) a. nem
Feuer (n) a. ateş
Feuersbrunst a. ateş, yangın
Figuration (f) a. betileniş
Fiktion (f) a. yaratı, kurgu, uydurma
finden eyl. bulmak
Finger (m) a. parmak
finster sft. karanlık
Finsternis (f) a. karanlık
Fläche (f) a. yüzey
Fleisch (n) a. et
fliehen eyl. kaçmak
fließen eyl. akmak
Fluch (m) a. ilenç
Flucht (f) a. kaçış
Fluida a. akım
Fluß (m) a. ırmak
Fluß (m) a. ırmak; akıntı
flüchtig sft. kaçıcı, geçici
flüssig sft. akıcı
Flüssigkeit (f) a. akıcılık
Folge (f) a. sonuç
folgen eyl. izlemek, den doğmak, türemek
folgendermaßen ilg. aşağıdaki gibi
folgern eyl. çıkarsamak, bir vargıya ulaşmak
fordern eyl. istemek
Forderung (f) a. istem
Form (f) a. biçim
formal sft. biçimsel
Formation (f) a. oluşum
Formel (f) a. formül
formell sft. biçimsel
fort blt. ileriye, daha öte
Fortbestimmen a. fort: daha öte; bestimmen: belirlemek
fortdauern eyl. sürdürmek