 |
Frederick Copleston Metinleri İçin Kısa Bir Sözlük |
|
|
|
A |
a fortiori daha da güçlü olarak |
a posteriori sft. ve blt.
sonsal (olarak) |
a priori sft. ve blt. önsel
(olarak) |
a tergo arkadan,
geriden |
acı pain |
açık ve seçik clear
and distinct |
açıklama explanation |
açımlama exposition |
açınım unfolding |
Acta Eruditorum Bilginlerin
Yazıları; Almanca’da ilk bilimsel dergi; 1682-1782 arasında
yayımlandı; 1682’de Leipzig’de Otto Mencke ve Leibniz
tarafından kuruldu |
adcı nominalist |
agnostisizm bilinemezcilik |
ahlak morality/Moralität,
morals |
ahlakçı moralist |
aisthesis algı |
aldanma deception |
aldatı fallacy |
aleteia gerçeklik |
algı perception |
algılamak perceive |
alışkanlık habit,
custom |
alışkısal habitual |
almaşık alternative |
altgüdüm coordination |
amaç purpose,
end |
ancien régime eski
rejim; Fransa’nın 1789 Devriminden önceki toplumsal ve politik düzeni |
andırım analogy |
andırımlı analoguous |
anlak (zekâ) intellect,
understanding, Verstand |
anlam meaning,
sense |
anlaşılır intelligible
(krşt. duyulur/sensible) |
anlatım expression |
anlayış mentality,
conception |
anlık (zihin) mind
(Alm.: Geist) |
anlık-dışı extra-mental |
anlıksal intellectual |
anlıksal sezgi
intellectual intuition |
anlıksal(cı) intellectual(ist) |
ansal mental |
antitypia içine-işlenemezlik |
aorata duyulur-olmayanlar
(görülemezler) |
apati duygusuzluk |
apeiros sınırsız |
apoloji savunma |
appetition itki
(Monadın iç ilkesinin bir algıdan bir başkasına
değişim ya da geçiş üreten etkinliği) |
araç means |
araştırma search,
research |
ardıl successor |
ardışık successive |
ardışıklık succession |
arı pure |
Arianizm Arius’un öğretisi. İznik
Konseyi tarafından heretiklik olarak görüldü. İsa'nın
Babanın tözünden
ayrı olmadığını, ama Baba
tarafından yetiştirilmiş Tanrı Oğlu olduğunu
ileri sürer |
arketip archetype
(ilkörnek, kökensel) |
arkitektonik mimari |
Arminianlar Hollandalı
Protestan tanrıbilimci Jacobus Arminius’un (1560-1609) 1610’da
yayımlanan Protestan Hıristiyan öğretilerine inananlar; Arminius
saltık ön-yazgıyı reddetti ve Tanrının egemenliğinin insanın özgür istenci ile bağdaşabilir
olduğunda diretti. |
aşkın transcendent |
aşkın,
aşkınsal transcendent, transcendental (aşkın
ile ilgili) |
ataraxia ansal dinginlik |
ateist tanrıtanıınaz |
ateizm tanrıtanımazlık |
atomos eidos kesilemez
biçim (çoğul: atoma eide atomik biçimler,
bölünemez kavramlar) |
Aydınlanma Enlightenment |
aykırı contrary |
ayrık disjunctive |
ayrım difference |
ayrımsama apprehension |
ayrımsayıcı algı apprehensive
perception |
B |
bağıntı connection |
bağıt compact |
bağlam context |
bağlaşma alliance |
bağlılaşık correlate(d),
correlative |
bağlılaşım correlation |
bakışık symmetrical |
bakışım simetri |
başkacıl altruistic |
baskı repression |
beceri talent |
beden body |
bedenselleşmek incarnate |
beğeni taste |
belgitleme, tanıtlama demonstration,
proof |
belgitli, tanıtlı demonstrative |
belirgin definite |
beliriş manifestation |
belirlenim determination |
belirlenimcilik determinism |
belirli determinate,
specific |
belirlilik determinateness |
belirtik explicit |
belit axiom, aphorism |
bellek memory |
ben ego |
bengi ebedi, eternal |
bengilik eternity |
benzerlik similarity |
benzeştirme assimilate |
beti figure, betisel figurative |
betimleme description |
biçem style |
biçim form |
biçimcilik formalism |
biçimdeş uniform |
biçimsel formal |
bildirilmiş din revealed
religion |
bildirim statement |
bileşen component |
bileşik composite,
compound |
bileşim combination,
composition |
bilge wise
man |
bilgelik wisdom |
bilgi knowledge, cognition |
bilgikuramı epistemology |
bilgilenme cognition |
bilim science |
bilinç consciousness/Bewußtsein |
bilinemezci agnostic |
bilinmezcilik agnosticism |
bilişsel cognitive |
birci monistic |
bircilik monism |
bireşim synthesis |
bireşimli, bireşimsel synthetic |
birey individual |
birey(sel)leşme ilkesi principle
of individuation |
bireyselci individualist |
birim unit |
birincil nitelikler primary
qualities |
birleştirme conjunction |
bölümsel partial |
bölüngü faction |
boşinanç superstition |
bozukvargı paralogism |
budunbetim ethnography |
bulanık obscure |
bulgulatıcı heuristic |
bulutsu nebulae |
burgaç vortex |
bütüncül totaliter |
bütüncülcü totalitarian |
bütünlük totality |
bütünsel total |
buyruk command |
buyrum imperative |
buyrum imperative
(kesin B.: categorical I; varsayımlı/hipotetik
B.: hypothetical I. |
C |
canlıcılık animism |
cins genus |
cisim body |
cisimsel corporeal |
cisimsel töz corporeal
substance |
conatus (Lat.)
çaba |
consensus gentium genel uylaşım |
coup d’état darbe |
Ç |
çağrışım association |
çatışkı antimony |
çatışma conflict |
çekinik reclusive |
çekişme strife |
çelişki contradiction |
çevren ufuk horizon |
çevrim rotation |
çıkarsama inference,
(deduction: tümdengelim; inductuon: tümevarım) |
çıkarsamak infer,
deduce |
çilecilik ascetism |
çoklu manifold |
çözümleme analysis |
çözümsel analytic(al) |
D |
Dasein belirli-Varlık |
davranış act,
behaviour |
davranışçı behaviourist |
dayanak substratum |
dayançlı, sabırlı patient |
De arte combinatoria Bileşim
Sanatı Üzerine (1666); Leibniz’in derece
çalışmasının ve sunduğu savların
genişletilmiş biçimi |
de facto olguda,
somutta (haklı ya da haksız olmasına
bakılmaksızın) |
değer value |
değersel axiological |
değişim change |
değişki modification,
affection |
değişki, kipleşme modification,
vicissitude |
Deizm (Tanrının
varlığını kutsal yazılar değil ama doğal
us yoluyla doğrulama tutumu) |
delirium tremens titremeli
sabuklama |
demonoloji cinlere tapınma |
deney experiment |
deneyim experience/Erfahrung |
derin-düşünce reflexion,
reflection |
deus ex machina (Lat.)
Eski Yunan tiyatrosunda konuyu çözüme getirmek için oyuna katılan bir
tanrı (Yun. theos ek mekhanes = makineden tanrı). |
Deus sive Natura Tanrı
ya da Doğa |
devim motion,
movement |
devrim revolution |
diairesis çözümleme,
bölümleme |
diatribe yergi |
diluzluğu rhetoric |
dirimsel living |
dışrak exoteric |
dithiramb Dionysos
onuruna koral bir ilahi; yunan Tiyatrosunun ön habercisi |
dizem rhythm |
dizge system |
dizi series |
doğa nature |
doğalcı naturalist |
doğalcılık naturalism |
doğaüstücülük supernaturalism |
doğru correct (=
tasarımı ile uyumlu); right; true |
doğrulamak verify |
doğuştan düşünceler innate
ideas |
dolayısıyla by
means of |
dolaylı mediate |
dolaylılık mediation |
dolaysız immediate |
dolaysızlık immediacy |
dönme, döndürülme (dine,
bir inanca vb.) conversion |
doyum satisfaction |
dürtü impulse |
düşlem fantasy,
phahtasm |
düşlemsel fantastical |
düşünce idea,
thought |
düşünsel ideal |
duyarlık,
duyusallık sensibility |
duygu feeling,
emotion |
duygusal emotional |
duygusuzluk apathy |
duyu sense |
duyu-algısı sense-perception |
duyulur sensible (krş.
anlaşılır/intelligible; duyulurlar/ the
sensible) |
duyulurüstü supersensuous |
duyum sensation |
duyumculuk sensationalism |
duyunç, vicdan conscience/Gewissen |
duyu-pekinliği sense-certainty |
duyusal sensuous |
duyusal-algı sense-perception |
duyusalcı sensualist |
duyu-verileri sense-data |
düzen order |
düzenek mechanism |
düzenekbilim mechanics |
düzenekçi mechanistic |
düzenekçilik mechanism
(tüm süreçlerin mekanik terimlerinde açıklanabilir olduğu
görüşü) |
düzeneksel mechanical |
düzgü maxim |
E |
edilgin passive |
edilginlik passivity |
edim act, deed |
edimleme performance |
edimsel actual
(karşıtı: gizil, potansiyel) |
edimsellik actuality/
Wirklichkeit |
egemen soverign |
eğilim inclination,
tendency |
eğinim affinity |
eğitbilim pedagogy |
eğitim education |
eğitsel educational |
eğri wrong |
eidolon imge,
benzerlik, düşlem |
eidos biçim,
tür |
eikasia tahmin |
eikon imge |
ekin kültür, culture |
ekînsel cultural |
eksiksizlik perfection |
eleştirel critical |
eleştirel felsefe critical
philosophy |
eleştiri crïtique |
entelekhi Aristoteles’in
felsefesinde gizilliğe karşıt olarak edimsellik; sonsal neden
içeren ya da
sonsal nedeni edimselleştiren |
epifenomenalizm Bilinci
yalnızca nöro-fizyolojik süreçlerin bir ürünü olarak ve onlar üzerinde
bütünüyle
etkisiz olarak alan görüş |
epistemoloji bilgi kuramı |
Erastinanizm Devletin
din sorunlarında kilisenin üzerinde olması |
erdem virtue |
erdemsizlik vice |
erek end |
erekbilim teleology |
ereksel, erekbilimsel teleologic(al) |
erim range |
erk, güç power |
erke energy |
erkin liberal |
erkinlik liberalism |
eşgüdüm coordination |
eşgüdümlü coordinate |
eşölçümlü commensurate |
eşölçümsüz incommensurate |
esrime ectasy |
etker efficient (etki
üretme gücünü taşıyan; effective/etkili değil) |
etker neden efficient
cause |
etker nedensellik
efficient causality |
etkerlik efficacy |
etki effect |
etkileşim interaction |
etkili effective
(sonuç verici: “etkili bir kullanım”; “etker bir kullanım”
değil); efficient |
etkin active |
etkinlik activity |
etmen agent,
factor |
Eucharist İsa’nın
son yemeğinin emek ve şarabın kutsanmasıyla
anıldığı Hıristiyan tören;
aynı zamanda, kutsanan ekmek ve şarabın da
adı |
evrenbilim cosmology |
evrensel universal |
evrim evolution |
ex nihilo yokluktan |
extra mentem anlık
dışı |
eylem action |
eytişim dialectics |
eytişimsel dialectical,
dialectic |
F |
Falaris (Phalaris) Akragas tiranı; ö.
İÖ 554; kurbanlarını bronz bir boğanın içerisinde
diri diri
kızarttığı ileri sürülür |
fenomen, görüngü phenomenon |
fenomenoloji görüngübilim |
G |
geçek course |
geçerli valid |
geçerlik validity |
geçici transient |
geçiş transition |
gelenek tradition |
geleneksel traditional |
gelişim development |
genel general |
geneleme tautology |
genelleme generalisation |
gerçek true (= Kavramı
ile uyumlu) |
gerçeklik truth
(Leibniz “olgu gerçekliği” ve “us gerçekliği” anlatımları
ile felsefe tarihinde genel
olarak ussal olan ve görgül olan arasında yapılan
ayrımı getirir. Gerçek olan nesnel olarak var olanı
anlatırken,
“doğru” anlatımı ise öznel olanın nesnel
olan ile bağdaşmasını belirtir. Oluş içerik
açısından daha somuttur,
çünkü varlığı olduğu gibi yokluğu da
kapsar. Olgu, fenomen, realite olumlu olanı,
varlığı olduğu gibi, olumsuz olanı,
yokluğu da kapsar. Önemli olan nokta
olgunun değil, olguya karşılık düşen tasarımın “doğruluk”
ya da
“yanlışlığı”dır. Önermelerin
“doğruluğu” ve “yanlışlığı” problemi
ontolojik düzleme değil, ama dil düzlemine aittir.
Bir önerme doğru ya da yanlış olabilir; ve benzer
olarak önermede anlatılan bir tasarım doğru ya da
yanlış olabilir;
ama “doğru” olgu ya da “yanlış” olgu gibi
anlatımlar doğal us için bile geçersizdir. Ussal “Kavram” nesnel
olanı anlattığı ölçüde, böyle bir
“doğruluk” ya da “yanlışlık” yüklemini kabul edebilecek
bir öznellik değildir. |
gereç material |
gerek ought/Sollen |
gereksinim need |
gerileyici regressive |
gerilim tension |
giz secret |
gizem mystery |
gizemci mystic |
gizemcilik mysticism |
gizemli mystical |
gizemsel mystical |
gizil potential |
gizil potential
(kendinde, örtük) |
gizil potential
(krşt. edimsel/actual) |
gizil(lik) potential(ity) |
gizilgüç, gizillik potentiality
(krşt. edimsellik/actuality ) |
gizillik potency
(krşt. edim/ act ) |
gizli occult |
gnosis çeşitli
dinsel tasarımların sezgisel bilgisi |
gönderme reference |
göreci relativist |
görecilik relativism |
görecilik relativism |
göreli relative |
görgücü empiricist |
görgûcülük empiricism |
görgül empirical |
görüngü appearance,
phenomenon |
görüngübilim phenomenology |
görünüş appearance,
show |
gözlem observation |
güç istenci will to power |
güç power |
güdü motive |
güzellik beauty |
H |
hak right |
hayvan özsuları animal
spirits |
haz pleasure |
heretiklik yerleşik
inaklara karşı gelme |
hic et nunc burada
ve şimdi |
hilomorfizm özdeğin evrenin ilk ilkesi ile
özdeşleştirilmesi |
hilozoizm yaşamın
özdeğin özelliklerinden biri olduğu görüşü |
horismos ayrılık
(Platon’un İdealar dünyası ve Şeyler dünyası
arasında yenemediği düşünülen bölünme) |
hoş pleasant, agreeable |
hoşnutluk contentment |
I |
ılımlılık temperance |
ırasal characteristic |
İ |
iambik Şiirde
birincisi kısa ve ikincisi uzun olmak üzere iki heceli yapılar
tarafından belirlenen vezin;
birincisi uzun ve ikinci kısa olduğu zaman trokhaik olarak
adlandırılır. |
içebakış introspection |
içerik content |
içgörü insight
(genel olarak: inanç ile karşıtlık içinde bilmek, anlamak) |
içgörü, sağgörü prudence (Aristoteles’in
fronesisini çevirmek için amaçlanır ve sözcük İngilizce’de
zaman zaman “insight” ile de karşılanır
(Sahakian); erdem bir fronesistir—sağgörü
ya da kılgısal bilgelik |
içgüdü instinct |
içgüdüsel intinctive |
içkin immanent
( aşkın transcendent ) |
içkincilik immanentism
(Tanrının içkinliğine inanç) |
içrek esoteric |
ikicilik dualism |
ikircim ambiguity |
iletişim communication |
ilinek accident |
ilinek(sel) accident(al) |
ilişki relation |
ilk-düzen first-order |
ilkel primitive
(Leibniz’in kullanımında ‘türetilmiş’ ya da
‘dolaylı’nın karşıtı) |
ilkörnek archetype |
ilksel primeval |
im sign |
imge image |
imgelem imagination |
imgesel imaginary |
imlem implication,
signification |
imlem significance |
in vacuo boşlukta |
inak dogma |
inak(çı) dogma(tist)
(“İnak” sözcüğünün bilinçsiz doğrulamalar durumunda,
ya da daha tam olarak, ussal tanıtlama yoksunluğu
durumunda kullanılması gerekir;
kuşkuculuk bu bakış açısından
inakçıdır) |
inakçı dogmatic |
inanç belief,
faith |
inanca (teminat)
assurance |
inanççılık fideism
(Ustan çok inanca güvenme tutumu) |
inceleme treatise,
study |
indirgeme reduction |
infimae species en
alt tür ya da başka hiçbirşey için bir cins olmayan tür |
insanbiçimsel anthropomorphic |
insanbilim anthropology |
irdeleme consideration |
İsa Toplumu Society
of Jesus — Jesuitlerin dinsel örgütü; Ignatius Loyola tarafından kuruldu |
işlemsel operational |
işlev function |
işleyim endüstri industry |
istek desire |
istem demand |
istenç (irade)
will |
itki appetite
(appetitus) |
itkisel appetitive |
iveğen (TDK:
aceleci) precipitate |
iveğen acil |
iyelik possession |
iyi good |
izlence programme |
izlenim impression |
J |
Jansenism Cornelis
Jansen ve izleyicilerinin öğretisi; esenliğin doğaüstü
belirlenimine konu olanlara
snırlı olduğunu, ve geri kalanların sonsuz
ilençten kurtulma gibi bir şanslarının
olmadığını savunur. |
K |
kahraman hero.
Klasiksel mitolojide çoğunlukla bir insan ve bir tanrının
birleşmesinden doğan
olağanüstü güçlü ve yürekli bir varlık |
kalıcı subsistent |
kalıcılık subsistence |
kalon, to güzellik |
kamutanrıcı pantheist |
kamutanrıcılık pantheism |
kanı conviction |
karışık confused |
karışık mixed |
karmaşık complex |
karşıçıkış objection |
karşılılık reciprocity |
karşısav antithesis |
karşıt opposite |
karşıt(lık) opposit(ion) |
kategorematic kendi
başına durabilen |
kategorik imperativ (kesin
buyrum) categorical imperative |
kathartik boşaltıcı |
kavram concept,
notion |
kayra grace,
providence |
kendi self |
kendiliğinden spontaneous |
kendiligindenlik spontaneity |
kendilik entity |
kendinde-şey thing-in-itself |
kendini beğenmişlik pride |
kesin buyrum categorical
imperative |
kesirsiz/oransız irrational |
kılgı practice |
kılgı practice, praxis |
kılgın, kılgısal practical |
kılgısal-süredurumlu practio-inert (Sartre) |
kip mode |
kıpı (ân) moment (ân)
Hegel'de mantıksal olarak
ortadan kaldırılan,
idealleşen, negatif varlık taşıyan
herşey |
kipleşme modification |
kiplik modality |
kipsel modal |
klasiksel classical
(“klasik’’ten ayrı olarak Yunan-Roma kültürü ile ilgili) |
kökenbilim etymology |
kökensel original |
konutlama postulate |
konutlama(k) postulate
(var/gerçek saymak) |
koşul condition |
koşut parallel |
kural rule |
kuram theory |
kuramsal theoretical |
kurgu fiction |
kurgu speculation |
kurgul kuramsal, speculative |
kuşkucu sceptic |
kuşkuculuk scepticism |
kütle(li) mass(ive) |
kutluluk beatitude |
L |
l’en-soi ‘kendinde’(-varlık) |
laissez-faire “bırakın
olsun”;
bireycilik
öğretisi, kısıtlamasız özgürlük, özellikle tecimde |
Lakedaemonya Sparta
(bölge olarak) |
le pour-soi ‘kendi-için’’(-varlık) |
logistikos ussal |
Logos us |
M |
magister yüksek
Devlet yöneticisi |
Magna Greacia Büyük Yunanistan |
Mass Roma Katolik
Kilisesinde ve kimi Protestan Kiliselerde ekmek ve şarabın
kutsanması ayini;
sözcük ayrıca bu ayinde koro tarafından söylenen
ilahileri de anlatır |
mediate dolaylı |
metempsikosis Ruhun bir bedenden bir başkasına göçü öğretisi |
metexis
katılma |
mimesis öykünme |
monas bir,
birim |
mülkiyet property |
mutçu hedonistic |
mutluluk happiness |
Müz her
biri ayrı bir sanatın ve bilimin koruyucusu olarak görülen dokuz
kızkardeş tanrıçadan her biri |
N |
neden cause |
nedensellik causality
(imbesil lehçesinde: “kozalite”) |
nesne object |
nesnel objective |
nesnellik objectivity |
nice quantum |
nicel quantitative |
nicelik quantity |
nitelik quality |
niyetsellik intentionality |
noesis arı
us |
noetos düşünülür,
anlaşılır ( oratos = görülür,
algılanır) |
nomos yasa |
nous us,
anlık |
numen anlaşılır
öz |
numen görüngü
karşıtı: ‘duyulur’ değil ama ‘anlaşılır’
varlık; öz, kendinde |
O |
Okulcular, Skolastikler Schoolmen |
olanak possibility |
olgu fact |
olguculuk positivism |
olgusal real,
factual |
olgusallık reality |
olgusallaşma,
gerçekleşme realisation |
olumsal (olabilir
ya da olmayabilir) contingent |
olumsallık contingency
/Zufälligkeit |
olumsuzlama negation |
oluş becoming |
orata duyulurlar
(görülürler) |
Oratorianlar Kilise
dışı Rahiplerin dinsel topluluğu; St. Philip Neri
tarafından kurulmuştur. |
ordo cognoscendi bilmenin
düzeni |
ordo docendi öğretme
düzeni |
ordo essendi varlık
düzeni |
ordo inveniendi buluş
düzeni |
ortaklaşacı communist |
Ö |
ödev duty |
öğe element |
öğesel ,
temel elementary |
öğreti doctrine |
okkült gizli |
okkültizm büyücülük, falcılık vb. |
ölçü measure |
ölçün standard |
ölçüt criterion |
önceden-saptanmış uyum pre-established
harmony |
öncel antecedent |
öncel precedessor |
önceleme anticipation |
öncül premiss |
ön-düşünce preconception |
önerme proposition |
önesürüm assertion |
öngerektirmek presuppose |
önsav hypothesis |
önsel prior |
önsel(lik) prior(ity) |
ontoloji varlıkbilim |
ön-varoluş pre-existence |
önyargı prejudice |
önyazgı (Kalvinist)
predestination |
örgen organ |
örgenlik organism |
örgensel organic |
örgensel organical |
örnek example |
örneksel exemplary |
örneksel exemplary |
örtük implicit |
öteleme transportation,
transference |
öykünme imitation |
öz essence |
öz-belirlenim self-determination |
öz-bilgi self-knowledge |
öz-bilinç self-consciousness/Selbstbewußtsein |
özdek matter |
özdekçi materialist |
öz-denetim self-control |
özdeş identical |
özdeşlik identity |
özek (merkez)
center |
özekçek centripetal |
özekkaç centrifugal |
özeksel central |
özellik property |
özerk autonomous |
özerklik autonomy |
özgür free |
özgürlük freedom |
özne subject |
öznel subjective |
öznellik subjectivity |
özsel essential |
özsu spirit |
özünlü intrinsic |
öz-üstenim self-commitment (kendiliğinden
üstenim) |
P |
panteizm kamutanrıcılık |
paradigma örnek |
pekin certain |
pekinlik certainty |
Pentateuk Eski Ahit’in ilk beş kitabı |
peras sınır |
Peripatetik Yun.
peripatein, `ileri geri yürümek,’ ‘dolaşmak’tan türev; sıfat olarak
kullanıldığında, felsefesini
eski Atina’da Lisede yürüyüş sırasında
öğreten Aristoteles ile ya da felsefesi ile ilgili |
petites perceptiones tamalgılanmayan
algılar |
phenomenon bene fundatum iyi
temellendirilmiş fenomen |
pistis inanç |
polis kent,
devlet |
post hoc bundan
sonra, sonradan |
propter hoc bu
nedenle |
quod erat demonstandum (Q.E.D.) ki
tanıtlanacaktı |
R |
realist gerçekçi |
realizm gerçekçilik,
olgusalcılık |
rhapsodi yapıca
özgür ve aşırı duygusal beste ya da epik şiir |
ruh soul |
ruhbilim psychology |
S |
sağduyu common
sense |
sağgörü prudence |
sağın exact |
sakınım preservation |
saltık absolute |
sanat art |
sanı opinion |
sanrı hallucination |
Sapiential ‘Bilgelik gösteren’ |
sapınç aberration |
sav thesis |
savunmacı apologetic |
savunmacı apologist |
sayıltı assumption |
seçik distinct |
seçik(lik) distinct(ness) |
sensibilia duyulurlar |
seyretme contemplation |
sezgi intuition
(Leibnizde kendiliğinden-açık ‘ilkel’ gerçeklikleri (ortak
kavramları, belitleri) bilme yolu) |
sezgi intuition;
vision (öngörü, imgesel görüş gücü vb.) |
sığa capacity |
simgecilik symbolism |
simgesel symbolic |
sinkategorematik kendi
başına değil ama başka terimler ile birlikte anlamlı
olan |
sıralama, sayma enumeration |
solipsizm tekbencilik |
somut concrete |
sonlu finite |
sonsal final,
posterior |
sonsal neden final
cause |
sonsal nedensellik final
causality |
sonsalcı finalistic |
sonsallık finality |
sonsuz infinite |
sonurgu corollary
(tanıtlanmış bir önermeden ek çıkarsama) |
sorunsal problematic |
soyut abstract |
soyutlama abstraction |
söz word |
sub specie aeternitatis bengilik türü
altında |
sui geresis kendi
türünde, benzersiz |
sümmetrio simetri
bakışım, eşölçümlülük |
Summum Bonum en yüksek iyi |
süreç process |
süredurum inertia |
sürekli continuum |
süreklilik continuity |
T |
tamalgı apperception
(özbilinçli algı, seçik algı) |
tanım definition |
tanıt(lama) proof (kanıt: evidence) |
tanrıbilim theology |
tanrıözeksel theocentric |
tanrıtanımaz atheist |
tanrıtanımazlık atheism |
tanrıtanır theist |
tanrıtanırcılık theism |
tansık mucize, miracle |
Tartarus Mit.
Hades’te Titanların, kötülük yapanların hapsedildiği
uçurum |
tasar plan |
tasarım, betisel ya da resimsel
düşünce representation/ Vorstellung |
tasım syllogism |
tecim trade |
teistik tanntanırcı |
tekbiçimli uniform |
tekerk(lik )
monarch(y) |
tekil singular |
telos erek (end) |
teodezi theodicy (theos: Tanrı; dike: türe)
Fiziksel ve ahlaksal kötülükten doğan
karşıçıkışlar önünde
Tanrının iyilik, yaratıcılık ve
sorumluluk karakterini savunmakla ilgilenen tanrıbilim dalı; Leibniz tarafından kuruldu |
teokrasi theocracy—
dinadamları tarafından yönetim. |
teosofi tanrısal
doğanın sezgi yoluyla bilindiğini ileri süren
kuramcılık |
terminus a quo (Lat.:
bir sınır ki ondan) başlangıç noktası |
terminus a quo başlangıç
noktası |
terminus ad quem (Lat.:
bir sınır ki ona) son, bitiş noktası |
terminus ad quem amaç ya da bitiş
noktası |
terminus post quem sınır
ki sonra (yazıldığı en erken tarih) |
teurgi Yeni-Platonistlerin tansıklar,
büyüler kuramı |
tikel particular |
timokrasi onur-severlerin
yönetimi |
tin spirit/Geist |
tinsel spiritual |
toplak aggregate, aggregation |
Topoi (Aristoteles; topos, τόπος sözel
olarak “yer” ya da “konum” demektir. “
Aynı şeye öğe ve topos diyorum; çünkü bir
öğe ya da topos bir başlıktır ve
altında birçok enthymeme
ya da eksik tasım düşer”) |
töre custom |
töre(l) ethic(al) |
törebilim, törellik ethics |
törellik ethical
life/Sittlichkeit, ethics |
törellik, törebilim ethics |
töz substance |
tözsel substantial |
tözsel-dönüşüm transsubstantiation |
tözselleştirmek hypostatize |
tözsellik substantiality |
Trent Konseyi Council
of Trent — Roma Katolik Kilisesinin 1545-1563’te Trent’te toplanan konseyi; Protestanlara tepki olarak geleneksel Katolik
inançları yeniden doğruladı ve Karşı Reformasyonun ideallerini formüle etti |
trireme üç
direkli gemi |
trokhaik bkz.
iambik |
tümdengelim deduction |
tümdengelimli deductive |
tümevarım induction |
tüm-mantıkçılık panlogism |
tür species |
türdeş homogenous |
türe (adalet) justice |
tutku passion |
tüze law, right, rights |
U |
universal post rem evrensel
şeyden sonra |
us (logos, nous) reason |
us gerçeklikleri (vérités
de raison) ve olgu gerçeklikleri (vérités de fait) |
usauygun reasonable |
usayatkın plausible |
usdışı irrational |
uslamlama reasoning,
argument |
ussal rational |
ussalcı rationalist |
ussallaş(tır)ma rationalisation |
uygulayımsal technical |
uylaşım convention |
uylaşım convention, consensus |
uyum harmony |
uzam extension |
uzay space |
Ü |
üstenim commitment |
V |
vakar dignity |
vargı conclusion |
varlık being |
varlıkbilim ontology |
varoluş existence |
varsayım presupposition,
supposition |
varsayımlı hypothetical |
Vernunft us |
Verstand anlak |
vesile(cilik) occasion(alism) |
vesileciler occasionalists |
via negativa Skolastik
tanrıbilim insanın Tanrının bir bilgisine
erişebilmesi için üç yol ayırdeder; via causalitatis ile,
Tanrının var olduğu, via negationis ile, ne
olmadığı, via eminentiae ile,
insan ile ilişkisi üzerine bir görüş elde eder |
Volksreligion halk/ulus
dini |
Vorstellung tasarım,
resimsel/imgesel düşünce |
W |
Weltanschauung (Alm.) dünya görüşü |
Wissenschaftslehre Bilim
Kuramı (Fichte) |
Y |
yabancılaşma alienation |
Yahweh, Yehova Jehovah; (Eski Ahit'ten) Musa'ya
Horeb dağında kendini bildiren Tanrının kişisel
adı (YHVH) |
yakınsaşma convergence |
yakınsaşmak converge |
yalın düşünceler simple
ideas |
yalın simple |
yanılgı error |
yanılsama illusion |
yanlış false,
wrong |
yanlışlık falsity |
yapısal structural |
yararcı(lık)
utilitarian(ism) |
yararlık utility |
yaratı creation |
yargı judgement |
yasa law |
yazgıcılık fatalism |
yerözeksel geocentric. |
yeti power,
faculty |
yetke authority |
yokluk nothing |
yoksunluk privation |
yoksunluk privation |
yöntem method |
yöntembilim methodology |
yorum interpretation |
yüce sublime |
yüklem predicate, attribute |
Yüksek Eleştiri Higher Criticism; İncil
kitaplarının kaynaklarını doğrulamak için
yazınsal eleştiride bilimsel uygulayımlar
kullanma. |
yükümlülük obligation |
yurttaş toplumu civil
society/die bürgerliche Gesellschaft |
Z |
zemin ground |
zoa duyusal varlık |
zor force |
zorunluk necessity |