1) MEGARA OKULU
1) Megaralı Sokratikler evrensellik biçimine sarıldılar ve tüm tikel-belirli tasarımlardaki çelişkileri gösterdiler. Böylece Tartışmacılığa (Eristik) yöneldiler. Bunun için diyalektiği kullandılar. Eleatik okula ve Sofistlere benzetilmiş olsalar da, Megaralılar İyinin gerçek olduğunu ileri sürerken, Eleatikler ise tikel ya da belirli hiçbirşeyin gerçek ya da Varlık olmadığını ileri sürüyorlardı (Eleatiklerden ayrı olarak, Sofistler evrenseli değişmez olarak görmüyorlardı.)
Megaralılar Varlığı, Gerçekliği, Özü vb. İyi olarak gördüler.
i) Euklides
Euklides (Geometrici Euklides ile bir ilgisi yoktur) Atina ile savaş sırasında Sokrates’i dinlemek için kadın kılğında Atina’ya gelirdi. “İyi Birdir, üstelik kimi zaman anlak, kimi zaman Tanrı, kimi zaman Düşünce-Nous adı altında bulunsa da. İyi ile karşıtlık içinde olan yoktur” Cicero bu öğretiye soylu der ve onu Platonik olarak görür. İyi ilke yapıldığı zaman, bunun anlamı yalnızca İyinin var olduğu ve başka herşeyin yok olduğudur. Megarikler İyiden başka herşeye bütün Gerçekliği yadsırlar. (Bunda Eleatiklere benzerler.)
ii) Eubulides
Miletuslu ve Euklides’in öğrencisidir. Kötü bir diyalektik, sıradan bir sofizm, gerçek bir çelişkiye varmayan kuru şakalar gibi görünen çıkarsamalar üretir. Böyle düşünürler soyluların masalarında eğlendiriciler olarak ağırlandılar. “Biri yalan söylediğini kabul ederse yalan mı söylemektedir yoksa doğruyu mu?” Sıradan dili şaşırtmak için sözcük oyunları yaparlar. Aristoteles Sofistik Elenchi’de bu çelişkilerin sayısız örneğini irdeledi. Eubilides de Aristoteles’e karşı yazdı (Diog. Laert.; ama çalışması yitti). Diodorus saray şakacısı oldu (Ptolemiler’e; Diog. Laert, II.111,112.) Yunanlılar konuşmada ve sıradan düşüncelerde çelişkiler bulmaya bayılırlardı. Ama bu tasarımsal çelişkiler Kavramı ilgilendirmez ve kurgul değildir.
Her Önermeyi oluşturan Özne ve Yüklem ayrıdır, ama sıradan tasarımda bunların birliklerini anlatırız. Kendi ile çelişmeyen bu yalın birlik sıradan düşünce için doğrudur. Ama yalın kendine-özdeş önerme (A = A) anlamsız bir genelemedir. Her doğrulamada ayrımlar vardır ve bilinç bu türlülüğü çelişki olarak görür. Özdeşlik ilkesine göre işleyen Anlak (sıradan bilinç, derin-düşünme, doğal bilinç) bu ayrımlarda takılıp kalır. Sıradan bilinç ancak ve ancak karşıtların birliğinin gerçeklik olduğu olgusunu anlayamaz. Her önermede doğruluğun ve yanlışlığın birliğinin yer aldığını anlayamaz (eğer yalınlık ya da özdeşlik doğru ve karşıtlık ve çelişki yanlış olarak alınırsa). Bu bilinçte olumlu (birlik) ve olumsuz (karşıtlık) birbiri dışına düşer.
Eubilides’in önermelerinde ana nokta şudur: Doğruluk yalın olduğu için, yalın bir yanıt gereklidir; herhangi bir irdeleme olmamalıdır; yalın bir ‘evet’ ya da bir ‘hayır’ yeterli olmalıdır. Bu anlağın istemidir. Doğruluğun yalınlığı ilke olarak kabul edilir. Buna göre bir önerme ya yanlış ya da doğru olmalıdır, bir nesne iki karşıt yüklemi taşıyamaz. Bu özellikle Stilpo’da kendini gösterir. Magarikler sıkı sıkıya anlak mantığının ilkesine sarıldılar. Ama örneklerinde evrenseli bir yana atara sıradan tasarımları kullandılar ve yalnızca sıradan bilinci şaşırtmayı başardılar.
ÖRNEKLER
1) Bir ‘Elench’ (‘tartışma’) “Yalancı” olarak bilinirdi. “Eğer biri yalan söylediğini kabul ediyorsa, söylediği yalan mıdır yoksa yoksa doğru mu?” Yalın bir yanıt istenir çünkü karşıtını dışlayan yanıt doğru olarak kabul edilir. Eğer doğru olduğu kabul edilirse, bu bildirimin içeriği ile çelişir çünkü yalan söylediğini itiraf etmektedir. Eğer yalan söylediği ileri sürülürse, itirafının doğru olduğu ileri sürülebilir. Böylece hem yalan söylemekte hem de yalan söylememektedir. Soruya yalın bir yanıt verilemez, çünkü burada karşıtların, yalan ve doğrunun bir birliği ve dolaysız çelişkileri vardır.
Khrisippos konu üzerine altı kitap yazdı (Diog. Laert., VIII, 196). Kos’lu Filetas bu paradoksları irdelerken ölmüştür. (Don Kişot’ta da benzer bir paradoks vardır — Köprü, Daraağacı vb.)
2) Menedemus’a babasını dövmeye son verip vermediği sorulur. İki yanıt da risklidir. Çünkü ‘evet’ dediğinde bir zamanlar dövdüğünü, ‘hayır’ dediğinde ise onu dövmeyi sürdürdüğünü kabul etmiş olacaktır. Buna göre ne onu dövmeye son verdiği ne de onu dövmüş olduğu yanıtını verir. Soranlar yanıtı doyurucu bulmazlar. (Diog. Laert., II, 135.) Yanıt çelişkilidir, ve çelişki ise doğru değildir (yine Anlak tutumu).
3) “Gizli” ve Elektra. (Biraz anlamsız bir paradoks). “Elektra’nın önünde duran kardeşi Orestes’i bildiği söylenebilir mi, yoksa söylenemez mi?” a) Bilmek birini bir ‘bu’ olarak almaktır, ‘genelde’ almak değil. ‘Bu’ duyusaldır. b) Elektra Orestes’i duyusal bir ‘bu’ olarak değil ama kendi düşüncesinde bilir. Onun için düşüncedeki ‘bu’ ile buradaki ya da görgül ‘bu’ aynı değildir. Böylece evrensel ve tikel ‘bu’ arasındaki çelişki ortaya çıkar.
4) Daha anlamlı oyunlardan biri de “Kel” (ya da “Yığın”) uslamlamasıdır. Bu kötü sonsuzluk ile ve hiçbir nitel karşıta ulaşamayan nicel ilerleme ile ilgilidir. “Tek bir saçın eksilmesi kel yapar mı?” diye sorulur. Yanıt “Hayır”dır. “Bir tane daha?” Yanıt yine “Hayır”dır. Bir saç daha eksildiğinde (ya da tersine bir buğday tanesi daha eklendiğinde) soru yinelenir. Ve sonunda bir kel kafaya (ya da buğday yığınına) ulaşılır. Yadsınan önerme sonunda doğrulanır. Nicelikten niteliğe geçiş vardır. Bu geçiş karşıtların birliği yoluyla olanaklıdır ve anlak bunu anlamaz.
iii) Stilpo
Megaralı Stilpo Eristiklerin en ünlülerinden biridir. “Çok güçlü bir tartışmacı, ve konuşma becerisi öylesine yüksekti ki tüm Yunanistan ona bakmakla Megaralılar olma tehlikesi ile karşı karşıya kaldı.” (Diog. Laert.) Büyük İskender zamanında yaşadı ve 324’te öldü. İskender’in kendi aralarında çarpışan generalleri Megara’yı aldıkları zaman onu onurlandırdılar.
Stilpo evrenseli soyut anlak özdeşliği anlamında aldı. Uslamlamalarında ana nokta tikel ile karşıtlık içinde evrensellik biçimine birincil önemin verilmesidir.
1) “Herhangi bir insandan söz eden biri hiç kimseden söz etmiş olmaz çünkü ne bu ne de şu insandan söz etmektedir. Çünkü niçin şundan değil de bundan söz ediyor olsun? Öyleyse bundan söz ediyor olamaz.” İnsanın evrensel olduğu ve hiç kimsenin özel olarak belirtilmediği açıktır; ama gene de “biri”ni düşünürüz. Ama Stilpo “bu”nun varolmadığını ve anlatılamayacağını, yalnızca evrenselin varolduğunu söyler. Diogenes Laertius bunu “Stilpo cinslerin ayrımını ortadan kaldırdı” yolunda anlar. Ama alıntıdan evrensele sarıldığı ve bireyseli ortadan kaldırdığı sonucu da çıkar. Başka örnerlerde de bu böyledir: “Lahana burada gösterilen değildir. Çünkü lahana binlerce yıl boyunca vardı, ve öyleyse bu (görülen) lahana değildir.” Yalnızca evrensel vardır, ve ‘bu’ lahana yoktur. Bireyselin kendinde evrensel olduğu gözlemi doğal bilinçte bulunmaz. Aslında modern felsefede de bulunmaz. Tekil ‘Bu’ gerçekte tüm şeylerin en “evrenseli”dir.
2) Stilpo evrenseli bağımsız olarak anlattığı için herşeyi dağıtıp çözdü. Simplikios şunları söyler:
“Megaralılar değişik belirlenimleri olanın ayrı olduğunu ve türlü olanların birbirlerinden ayrılmış olduklarını doğru olarak kabul ettiklerinden, her bir şeyin kendisinden ayrılmış olduğunu tanıtlıyor göründüler. Bu nedenle müzikal Sokrates bilge Sokrates’ten daha başka bir belirlenim olduğu için, Sokrates kendi kendisinden ayırıldı.”
Şeylerin belirlenimleri kendileri için belirlenimler olduklarına göre, bunlardan her biri bağımsız olarak saptanır, ve gene de şey bu bağımsız evrenselliklerin bir toplağıdır. Stilpo bunu ileri sürdü. Ona göre evrensel belirlenimler ancak ayrılıkları içinde gerçekten varoldukları ve birey değişik düşüncelerin ayrılmamış birliği olduğu için, onun için bireysel hiçbirşeyin hiçbir gerçekliği yoktur.
3) Plutark ondan alıntı yapar:
“Ayrı bir yüklem hiçbir durumda bir nesneye yüklenemez. Böylece insan iyidir ya da insan bir generaldir diyemeyiz, ama ancak insan yalnızca insandır, iyi yalnızca iyidir, general yalnızca generaldir diyebiliriz. Ne de on bir şovalye diyebiliriz, çünkü şovalyeler yalnızca şovalyelerdir, on bin yalnızca on bindir, vb. Koşan bir attan söz ettiğimiz zaman, Stilpo yüklemin yüklendiği nesne ile özdeş olmadığını söyler. Çünkü insan kavram-belirlenimi iyi kavram-belirleniminden ayrıdır. Benzer olarak at ve koşma da ayrıdır: Birer tanımlarını vermemiz istendiğinde, ikisi için aynı tanımı vermeyiz. Bu nedenle ayrı olan için ayrı birşey söyleyenler yanılmaktadırlar. Çünkü eğer insan ve iyi aynı olsaydı, ve benzer olarak at ve koşma aynı olsaydı, iyi ekmek ve fizik için ve koşma aslanlar ve köpekler için nasıl söylenebilirdi?”
Plutark şöyle sonlandırır:
“Ama bu nedenle hangi insan daha kötü yaşamıştır? Bunun söylendiğini işiten ve ince bir şaka olduğunu bilmeyen kimse var mıdır?”
|