İdea Yayınevi / Ön-Sokratikler / Aziz Yardımlı
site haritası  
 
 
Efesli Herakleitos
 
Herakleitos’un mantıksal öncelleri olan Eleatikler karşıtlığı yok sayan soyut anlağın özdeşlik ilkesini doğruladılar. Eleatikler ‘Varlık Vardır,’ ya da ‘A = A’ diyorlardı. Yokluk — ya da A-olmayan — yoktu. Bu devimsiz, değişmesiz, karşıtlıksız ilkeye bağlı kalarak, ve devimin çelişki içerdiğini görerek, Devimi, Değişimi, aslında bütününde OLUŞ sürecine nesnelliği yadsıdılar ve onu yalnızca öznel saydılar.

Çelişki ya da Karşıtlık problemi ile yüz yüze gelen düşüncenin karşıtlardan birini doğrulaması ve ötekini yadsıması soyutlamaya sığınmayı bilen Anlağa özgü bir öznelliktir. Anlak çelişkiden uzak durur. Ayrı ayrı her iki karşıt yanı da doğruyabilir. Ve her ikisini de yadsıyabilir. Birşeyin salt kendisi olduğundan ve karşıtı olmadığından emin olan Anlağımız çatışkı ya da çelişki olarak anladığı şeyi yadsır çünkü doğruladığını yadsıyamaz. Anlağın bu sağduyusu gerçekte yalnızca ve yalnızca düşünmenin ölümüdür ve Herakleitos'un kavradığı ve aklamayı istediği şey karşıtlığın tüm öznel düşünmenin ve tüm nesnel oluşun devindirici ilkesi, tüm Doğa ve Tin alanlarının yaşam ve gelişim ilkesi olduğudur.

Herakleitos karşıtlıkta gerçekte her iki yanın da geçerli olduğunu kavrar çünkü her iki yanın da geçersiz olduğunu kavrar. Çelişki vardır, ve var olan gerçek olandır. Ve düşünce Var olanı, Gerçek olanı doğrulamalıdır. Ama çelişki yok olandır çünkü kendini ortadan kaldıracak ve yok olacaktır. Bu birliği kavrayan, karşıtlığı yoksaymayan ama onu düşünebilen düşünce karşıtlığı nesnel olarak almalı, kendini aradan çekerek ve sorunu bir yeğleme sorununa indirgemeksizin kavramın kendi nesnel devimini izlemelidir. Herakleitos karşıtların bu birliğini doğrulayacak yürekliliği gösterdi. Ve bilincini ve duygusunu tüm sıradan bilincin ve duygunun üzerine yükseltti.

 
 
Eleatik Zenon devimin zorunlu olarak, mantıksal olarak karşıtlık içerdiğini görmüş, ama bu karşıtlığı yine nesneden soyutlayarak özneye sınırlamış, ve bu bakış açısından tutarlı olarak görüngüyü oluşa ve bilgiyi görüşe indirgemişti. Bu öznel kıpıya kitlenmiş düşüncenin biricik olanaklı ileri adımı karşıtlığa nesnel imlemini vermekti. Herakleitos Eleatiklerin öznel diyalektiğini reddetmedi, tersine onu doğruladı ve nesnelleştirdi, OLUŞ kavramını yalnızca bilince değil ama şeye, Realiteye, Olgusallığa yükledi.

Herakleitos sık sık kurgul düşünme ile hiçbir işi ve ilgisi olmayan bir doğal bilinç türü tarafından, sonra anlak felsefecileri tarafından, halk felsefecileri tarafından, en sonunda uyanıkken uykuda olanlar tarafından yüceltilir. Bu bilincin Herakleitos'a duygudaşlığının nedeni "Değişim" kavramını doğruluyor olmasıdır — sanki dünyayı "Anlamayı" önemsemiyormuş gibi. Herakleitos gerçekliği içinde Değişimsiz olanı, Logosu ilk kez ve en vurgulu anlamda felsefi düşünceye kazandıran düşünürdür. Tüm değişimde, tüm doğal ve tinsel oluş sürecinde, "tüm şeyler bu Logos ile uyum içinde ortaya çıkar" der.

Herakleitos'un entellektüel değerini aşağı yukarı hiçe saydığı sıradan bilinç kendi alışkanlık yapısı içinde akışta olduğu sanısı içindedir. Bu küçümsenen bilinç kendini büyümsemesi içinde hiç kuşkusuz değişmezdir, ama gerçek olduğu için değil, kendini gerçek sandığı için.

Bu bilinç Herakleitos'ta kendi sonlu imgesinin, yalnızca değişimde olan evrenin bir doğrulanışını bulduğu, öznel görüngü dünyasının aklandığı sanısı içindedir. Oysa değişen görüngü dünyası Herakleitos için de tam olarak Parmenides’in sanı/doxa dediği bilmeme alanının nesnesidir. Herakleitos’u onun salt değişim olgusuna, fenomene, varoluşa, geçici olana taptığını sanan bu sıradan bilinçten ayrı olarak, dengeli, ılımlı, ussal bir düşünür olarak görmeliyiz. Onun gerçek önemi tam olarak onu anlamadan yücelten felsefi özence karşı, sıradan bilince karşı, genel olarak gündelik banaliteye karşı başka hiçbir felsefecide görülmeyen acımasız tutumunda yatar. Felsefe tarihinde Kavram duyusal olmayan, duyumsanmayan, görgül olmayan, ama tüm bu anlak düşünürlerinin yeteneklerinin ötesinde kurgul-ussal  biçimini ilk kez onun düşüncesinde kazandı. Kurgul düşünce ise görgül felsefecilik için hiçbir zaman ‘‘karanlık’’tan başka birşey olamazdı.

‘‘Çok bilmek anlamayı öğretmez, yoksa onu Hesiod ve Pisagoras’a ya da Xenofanes ve Hekataeus’a öğretirdi.’’
 
 
Herakleitos (Ἡράκλειτος ὁ Ἐφέσιος)
(535?-475?)
YAŞAM

Herakleitos Efes’te doğdu ve öldüğünde kentin pazar yerinde gömüldü. Efes kolonisini kuran Kodrus’un soyundan geliyordu ve soyluluk haklarından kardeşinden yana vazgeçti. Pers Kralı Darius’un sarayına bir çağrıyı da geri çevirdi. Yapıtını bilen ve yirmi beş yaş küçüğü olan Parmenides ile çağdaştı. Ayrıca Pisagoras, Hekataeus ve Xenofanes’ten de söz eder.

Felsefecinin kendini kamu ve ülke ile ilgili işlerden ayırma ve yaşamını bütünüyle bilgiye ayırma tutumu ilk kez onda görülür. Kendi eğitimini kendisi sağladı. Bu kültürün ötesine geçmeyi amaçlayan tüm özgür eğitimin gerçek doğasıdır, çünkü eğitimin kendisi Herakleitos'un her zaman akışta olan, ama bir okyanusa doğru akan ırmağı gibidir. Böylece yürürlükteki kültürün kendisini değerli görmeyen ve ondan öğrenecek birşeyi olmayan Herakleitos kendisi Efesliler tarafından küçümsendi. Ama Efesliler onun tarafından daha da acımasızca küçümsendiler. Bilgelerin bile bilgili olmadıkları erken bir kültürel gelişim evresinde Herakleitos'un (ve aslında zamanın tüm felsefecilerinin) her zaman akışta olan, eş deyişle her zaman geri olan kültüre değer vermeleri, ondan öğrenmeleri ve onu izlemeleri gerektiği görüşü ancak kendisi akışta olmayan ve salt kendini yineleyen geleneğe pıhtılaşmış popüler bilinçte saygı görür.

Herakleitos'un yaşamına ilişkin birincil kaynak yazıları her türden ölçüsüz saçmalık ve söylenti ile süslü ve önemli ölçüde güvenilmez olan Diogenes Laertius'tur. Diogenes Herakleitos'un 69'uncu Olimpiat sırasında (İÖ 504-501) parladığını söyler. Herakleitos Efes'te Aristokratik bir aileye doğdu. Krallık hakkını kardeşine bıraktı. O sırada büyük ölçüde özerk olan Efes Persia'nın bir parçasıydı ve bir satrap tarafından yönetiliyordu. Diogenes'e göre Herakleitos Artemis tapınağında gençler ile aşık oyunu oynamayı severdi ve yasalar yapmaya başlaması gerektiği söylendiği zaman bunu işin güçlüğü nedeniyle olmaktan çok anayasanın kendisini yanlış gördüğü için geri çevirmiş olmalıdır.

Sıradan düşünceleri ve halkının yaşam biçimini yeren pekçok sözü saklanmıştır. Örneğin Cicero onu şöyle aktarır (Fr. 121):
"Efesliler son yetişkine dek asılmayı hak ederler ve kent küçüklere kalmalıdır, çünkü Hermodoros’u, aralarında en yetenekli olanı sürgüne gönderdiler ve buna gerekçe olarak şunu söylediler: ‘Aramızda hiç birinin geri kalanlardan daha yetenekli olmaması gerekir, ve eğer böyle biri varsa, başka bir yerde ve başka insanlar arasında olmalıdır." (Cicero, Tusc. Quaest. V. 36; Diogones Laertius, IX, 2.)

Atina'da halk her yıl bir toplantı yaparak o yıl kiminon yıl süre ile sürgüne gönderileceği konusunda oylama yapardı.

Diogenes Laertius şunları ekler:

"Yurttaşları ondan kamu işlerinin yönetimine katılmasını istediler, ama o bunu geri çevirdi, çünkü anayasalarını, yasalarını ve yönetimlerini sevmiyordu." (Diogones Laertius, aynı yer.)

Proclus şunları yazar:

"Soylu Herakleitos halkı anlak ya da düşünceden yoksun olmakla suçladı. ‘Anlayışları,’ der, ‘ya da sağgörüleri nedir ki? İçlerinden çoğu kötü, ama çok azı iyidir." (T. III. s. 115-6, yay. haz. Cousin.)

Digonenes Laertius’un aktardığı ve Darius Hystaspes’in ona ‘‘Yunan bilgeliğini tanıtmak’’ için ülkesine gelmesi çağrısına yanıt olarak yazdığı bir mektupta halkın gerçek ve doğru saydıkları için küçümsemesini en güçlü yolda anlatır:

"Tüm ölümlü insanlar gerçeklikten ve türeden saparlar ve kötü anlaklarına göre kendilerini aşırılığa ve boş görüşlere teslim ederler. Ama ben tüm kötülüğün unutulmasına ulaştığım ve beni izleyen güçlü haseti ve yüksek konumun kibirini yendiğim için, Persia’ya gelmeyeceğim. Az ile yetinecek ve kendi yolumda yaşayacağım."

 
 
 
YAPIT

Diogenes Laertius’tan öğrendiğimize göre kimilerine göre ‘Müzler,’ başkalarına göre ise ‘Doğa Üzerine’ (Peri FuseoV) başlığını taşıyan biricik çalışmasını Efes’te Dünyanın Yedi Harikasından biri olan Artemis tapınağına bıraktı. Çalışma Plutark'ın zamanına dek özgün biçimi içinde tapınakta saklandı. Diogenes'e göre çalışma "Doğa üzerine sürekli bir çalışmadır, ama biri evren üzerine, bir başkası politika üzerine, ve üçüncüsü tanrıbilim üzerine olmak üzere üç bölüme ayrılmıştır." Yine Diogenes tarafından aktarılan Theofrastus'a göre Herakleitos'un çalışmasının kimi bölümleri yarı tamamlanmıştır ve geri kalan bölümler tuhaf bir karışım oluşturur." (Diog. Laert. ix, 6.)

Çalışmadan günümüze yalnızca fragmanlar kalmıştır.

 
 
 
"KARANLIK"

Herakleitos "karanlık" ya da "bulanık" (okoneitoV) olarak görülür ve bu yanıyla da ünlüdür — doğal bilinç düzleminde. Cicero giderek Herakleitos’un bilerek karanlık yazdığını bile düşünür. Ama böyle bir tutum ancak kurgul düşünceye yabancılığın bile ne olduğunun bilinçsizi olan, felsefeyi gündelik bilincin bir sorunu olarak gören anlak için son sözdür.

Aristoteles (Diluzluğu, III. 5) soruna dilbilgisi açısından bakılsa bile konunun bir ölçüde noktalama imleri ile ilgili olduğunu belirltir: "Bir sözcüğün onu önceleyene mi yoksa sonrakine mi ait olduğunu anlıyamıyoruz," der. Hegel’e göre, Demetrios da böyle düşünüyor görünür. Ama burada ‘karanlık’ sözcüğünü hak etmeyen bir dil sorununun belirtildiği gözümüzden kaçmamalıdır. Diogenes Laertius’un anlattığına göre, Sokrates Herakleitos'un kitabı üzerine şunları söyler: "Ondan anladıklarım harikaydı, ve anlamadıklarımın da iyi olduklarından kuşkum yok; ama dibe ulaşmak için iyi bir dalgıç olmak gerekir."

Herakleitos'tan kalan fragmanlar arasında ilk bakışta karanlık görünen çok şey vardır. Ama fragmanlar arasında en karanlık görüneni hiç kuşkusuz Varlık ve Yokluk kavramlarının birliğini ileri süren, "Varlık Yokluktan daha çoğu değildir" diyen fragmandır. Ve kurgul olanı karanlık olan ile bir gören kimi görgücüler bu fragmanın Herakleitos'a ait olmadığını bile tanıtlamaya çalışırlar (Bkz. örneğin G.T.W. Patrick).

Yalnızca soyut özdeşliğe izin veren anlak kendini karşıtlığı kavramaya kapatır. Sonsuzluk, süreklilik, birlik gibi kavramların gerçekte o denli de karşıtları olmaları olgusu, tüm kavramların kendi olumsuzları ile saltık olarak birlik içinde olmaları olgusu anlak için bulanıktan da ötedir: Onun için böyle birşey yoktur. Düşüncemizi ancak bu soyut, tekilci, çözümleyici tutumundan uzaklaştırarak karşıtların kurgul birliğini kavrayabiliriz, ve bu herhangi bir özel işlemi değil, kavramın kendi doğasına yabancı dışsal bir bilgikuramı gibi bir gereksizliği değil, ama yalnızca düşüncenin kendisinin önünde olan karşıtlığı doğrulamasını gerektirir. Karşıtlık anlak için herşeyin bittiği yerdir. Us için, tam tersine, herşey düşüncenin bu biricik gerçek eylemi ile başlar.

 
 
 
DİYALEKTİK

Platon Herakleitos’un felsefesini özel bir dikkatle inceledi, ve düşüncesine belirleyici katkılardan biri hiç kuşkusuz sık alıntıladığı Herakleitos'un diyalektiğidir. Felsefenin tam kavramına ulaşması için İyonyalıların özdek tasarımları, Pisagorcuların sayıları ve Eleatiklerin soyut düşünceleri yalnızca birer ön girişim idi. Düşüncenin Herakleitos'un kavrama sözcüğün gerçek anlamında sonsuz değerini, kurgul özünü kazandıran gelişim noktasına ilerlemesi zorunluydu.

Aristoteles Metafizik, IV, 3 ve 7’de Herakleitos’tan şunları aktarır:

"Varlık ve Yokluk aynıdır; herşey vardır ve gene de yoktur." Bu anlatım "Herşey akıştadır" önermesi ile kendini oluş kavramının bir formülasyonu olarak gösterir. 

Kurgul kavram karşıtların birliğidir, çünkü tüm soyutluğu içinde yalnızca kendisi değildir, olumsuzlama ile kuşatılıdır, başkası ile, ama kendi başkası ile bağıntılıdır. Kavram belirlidir ve belirlenimini karşıtı yoluyla olumsuzlanma kıpısından alır. Bu öznel bir yaratı, salt insan düşüncesinin ilginç bir buluşu değil, ama düşüncenin kendi nesnel çıkarsamasıdır: Düşünce başka türlü düşünemez, varlığı bir yana, yokluğu başka bir yana ilgisiz, ilişkisiz, bağıntısız şeyler olarak koymayı başaramaz. Varlığın ancak yokluk ile karşıtlık içinde varlık olduğunu doğrulamaktan başka türlü yapamaz. Ve bu onun öznelliği değil ama tam olarak nesnelliği dediğimiz şeydir, onun onu tüm varlığın usu ile bağlayan doğasından gelir. Eleatikler insan usunun kurgul düşünceye doğru çabasında yalnızca bir ön adımı, yalnızca soyut anlak kıpısını temsil ederler ki, kurgul düşüncenin kendisinde içerilir ve onun kendisi denli zorunlu bir aşamadır. Varlık gerçekten de tüm yokluğu olumsuzlar. Bu varlık kavramının kendi olanağıdır. Ama olumsuzlamanın kendisi saltık olarak vazgeçilmez bir kıpıdır ve olumlu olanla saltık olarak ayrılmamacasına bağlıdır. Herakleitos bu kurgul kavramı görüngü dünyasına uygular, ve

"Herşey akıştadır; hiçbirşey sürmez, ve ne de aynı kalır."

Platon Herakleitos’tan şunları aktarır: ‘‘Şeyleri bir ırmağın akıntısına benzetir: Hiç kimse aynı ırmağa iki kez giremez.’’
(Platon, Kratylus, s. 402, Aristot. Met. I. 6 XIII. 4.). Ardılları "girilmesi bile olanaksızdır," dediler, çünkü hemen değişir, var olan dolaysızca yok olandır (= akıntının tek bir kıpısına bile girmek reel zamanda olanaksızdır). 

Aristotle (De Cœlo, III. 1) Herakelitos'tan şunları aktarır: ‘‘Yalnızca Bir kalır, ve başka herşey bundan oluşur; bu Birin dışında hiçbirşey dayanıklı değildir.”

Herakleitos'un sözleri şöyle de çevrilir:  "Aynı kalan nehre girenlerin üzerinde başka ve başka sular akar" :: "On those stepping into rivers staying the same other and other waters flow." (DK 22B12)

Bu evrensel ilke OLUŞ kavramında anlatım bulur. Herşey hem var ve hem de yok olduğuna göre, sürekli devim, değişim, oluş sürecindedir. Ama bu gerçeklik tüm gerçeklik olmasa da, görgül dünyanın özsel gerçekliğidir. Ortaya çıkış gibi ortadan yitiş de oraya aittir. Doğanın ve Tinin tüm daha yüksek kategorileri temel olarak bu doğuş ve yitiş belirleniminin üzerine dayanır. Doğada ve Tinde her belirlenim vardır. Ama o denli de olumsuzu ile, yokluk ile yüklüdür ve bu yokluk varlığa dışsal değil ama onun kendi gerçekliğidir.

‘‘Karşıtlar aynı Birde birleşirler, tıpkı balın hem tatlı hem de acı olması gibi.’’

 
 
FRAGMANLAR

(1) Bana değil, ama Sözüme kulak vermek ve tüm şeylerin bir olduğunu kabul etmek bilgecedir. R. P. 40.
(2) Bu Söz/Us/Logos  her zaman geçerli olsa da, insanlar onu anlamaya yeteneksizdirler—yalnızca onu işitmeden önce değil, ama onu ilk kez işittikten sonra bile. Çünkü, herşeyin bu Logos ile uyum içinde yer almasına karşın, insanlar hiç olmazsa burada ortaya koymakta olduğum sözlerin ve edimlerin ışığında yargılanacak olurlarsa, sanki onu hiçbir zaman deneyimlememiş gibi davranırlar. Oysa ben her bir şeyi kendi doğasına göre ortaya koydum ve gerçekte nasıl davrandığını belirttim; başkaları ise, tersine, uyanıkken yaptıkları konusunda tıpkı uyurken yaptıklarını unutmaları gibi bilgisizdir. R. P. 32.
(3) Aptallar, işitseler de sağırlar gibidirler; var iken yokturlar deyişi onları ilgilendirir. R. P. 31 a.
(4) Gözler ve kulaklar barbar ruhlular için kötü tanıklardır, R. P. 42.
(5) İnsanların çoğunluğu ne her gün gördükleri şeyleri anlayabilir, ne de öğrendiklerini doğru yargılayabilir, ve gene de bildiklerini düşünürler.
(6) Ne nasıl dinleneceğini, ne de nasıl konuşulacağını bilirler.
(7) Beklenmeyen beklenmedikçe kazanılmayacaktır; çünkü aranması ve erişilmesi güçtür.
(8) Altın arayanlar çok toprak kazar ve az altın bulurlar. R. P. 44 b.
(10) Doğa gizlemeyi sever. R. P. 34 f.
(11) Bilicisi Delfi’de olan tanrı demek istediğini ne bildirir ne de gizler ama simgeler ile belirtir. R. P. 30 a.
(12) Ve Sibyl ciddi, kaba ve süssüz şeyler söylerken içindeki Tanrıdan ötürü sesi ile bin yıl ötesine ulaşır. R. P. 30 a.
(13) Görülebilen, işitilebilen ve öğrenilebilen şeyler özellikle değer verdiğim şeylerdir. R. P. 42.
(14) ... tartışmalı noktaları desteklemek için güvenilmez tanıklar getirirler.
(15) Gözler kulaklardan daha doğru tanıklardır. R. P. 42 c.
(16) Pekçok şeyin öğrenilmesi anlamayı öğretmez, yoksa Hesiodos’a ve Pisagoras’a, ve Xenofanes’e ve Hekataios’a öğretirdi. R. P. 31.
(17) Mnesarkhos’un oğlu Pisagoras bilimsel araştırmayı başka herkesten ileri götürdü, ve bu incelemelerden bir seçme yaparak kendine özgü bir bilgelik oluşturdu—bir bilgiler yığını ve kötü bir sanat. R. P. 31 a.
(18) Sözlerini dinlediklerimin tümü arasında bilgeliğin herşeyden ayrı olduğunu anlamayı başarabilen biri bile yoktur. R. P. 32 b.
(19) Bilgelik birdir: Tüm şeyleri tüm şeyler yoluyla yöneten düşünceyi bilmek. R. P. 40.
(20) Herkes için aynı olan bu dünya/kozmoz tanrılardan ya da insanlardan hiç biri tarafından yapılmış değildir; ama her zaman vardı, şimdi vardır, ve her zaman olacaktır—uygun ölçü ile tutuşan ve uygun ölçü ile sönen her zaman diri bir Ateş. R. P. 35.
(21) Ateşin dönüşümleri ilk olarak denizdir; ve denizin yarısı toprak, yarısı şimşekli kasırgadır ... R. P. 35 b.
(22) Tüm şeylerin Ateş ile ve Ateşin tüm şeyler ile takası vardır, tıpkı malların altın ve altının mallar ile takas edilmesi gibi. R. P. 35.
(23) [Toprak] sıvılaşıp denize dönüşünce, miktarı denizin toprak olmadan önceki miktarı ile birdir. R. P. 39.
(24) [Ateşin evreleri] aşırı istek ve tokluktur. R. P. 36 a.
(25) Ateş havanın ölümünde yaşar, ve hava ateşin ölümünde; su toprağın ölümünde, ve toprak suyun ölümünde. R. P. 37.
(26) Ateş ilerleyişinde tüm şeyleri yakalayacak ve yargılayacaktır. R. P. 36 a.
(27) Hiçbir zaman batmayandan nasıl kaçılabilir?
(28) Şimşek tüm şeyleri yönetir. R. P. 35 b.
(29) Güneş ölçülerini aşmayacaktır; eğer aşarsa, Erinyeler, Türenin hizmetçileri, onu bulup çıkaracaktır. R. P. 39.
(30) Akşamın ve sabahın sınırları [Büyük] Ayıdır; ve Ayının karşıtı parlak Zeus’un (Güneş) sınırıdır.
(31) Eğer bir güneş olmasaydı, tüm başka yıldızlar geceyi önlemek için yetersiz kalırdı.
(32) Güneş her gün yenidir.
(33) (Thales bir tutulmayı öngördü.)
(34) ... tüm şeyleri getiren mevsimler.
(35) Hesiodos kitlelerin öğretmenidir. İnsanlar onun çok şey bildiğini ­sanıyorlardı. Gündüzün ve gecenin doğasını, bir olduklarını bile bilmiyordu! R. P. 39 b.
(36) Tanrı gündüz ve gece, kış ve yaz, savaş ve barış, bolluk ve kıtlıktır; ama dönüşümlere uğrar, tıpkı ateşin tütsüler ile karıştırılınca her birinin kokusuna göre adlandırılması gibi. R. P. 39 b.
(37) Eğer tüm şeyler dumana dönseydi, burun delikleri onları ayırdederdi.
(38) Ruhlar Hades’te kokar. R. P. 46 d.
(39) Soğuk şeyler sıcak olur, ve sıcak olan soğur; ıslak olan kurur, ve kuru olan ıslanır.
(40) Dağılır ve toplanır; ilerler ve geriler.
(41, 42) Aynı ırmağa iki kez giremezsiniz; çünkü üzerinize her zaman yeni sular akar. R. P. 33.
(43) Homeros “Çekişme tanrılar ve insanlar arasından kalksın!” derken yanıldı. Evrenin yokoluşu için dua ettiğini görmüyordu; çünkü eğer duası işitilseydi, herşey yitip giderdi. ... R. P. 34 d.
(44) Savaş herşeyin hem babası hem de kralıdır; ve kimilerini tanrı ve kimilerini insan, kimilerini köle ve kimilerini özgür yapmıştır. R. P. 34.
(45) İnsanlar nasıl kendi ile geçimsiz olanın kendi ile anlaşma içinde olduğunu bilmezler. O karşıt gerilimlerin bir uyumudur, tıpkı yay ve lir durumunda olduğu gibi. R. P. 34.
(46) Bizim için iyi olan karşıt olandır.
(47) Gizli uyum görülür olandan daha iyidir. R. P. 34.
(48) En büyük sorunlar konusunda keyfi tahminler yapmayalım.
(49) Bilgeliği seven insanlar tikeller ile de tanışık olmalıdır.
(50) Yün tarağının doğru ve eğri yolu bir ve aynıdır.
(51) Eşekler samanı altına yeğler. R. P. 37 a.
(51) Öküzler yiyecek burçak bulunca mutlu olur.
(52) Deniz suyu hem çok arı hem de çok kirlidir. Balıklar için içilebilir ve iyidir; insanlar için içilemez ve öldürücü. R. P. 47 c.
(53) Domuz çamurda yıkanır, kümes hayvanları tozlarda.
(54) ... çamurdan haz duyarlar.
(55) Her hayvan otlağa dürtülerek gider.
(56) 45 ile aynı.
(57) İyi ve Kötü birdir. R. P. 47 c.
(58) Hastaları kesen, yakan, delen ve geren hekimler böyle işler için almayı hak etmedikleri bir ücreti isterler. R. P. 47 c.
(59) Bütün şeyler ve bütün olmayan şeyler, biraraya çekilen ve birbirlerinden itilen, uyumlu olan ve uyumsuz olan şeyler eşlerdir. Bir tüm şeylerden gelir ve tüm şeyler Birden.
(60) Eğer bu şeyler olmamış olsaydı insanlar Türe adını bilmezlerdi.
(61) Tanrılar için tüm şeyler güzel ve iyi ve haklıdır, ama insanlar kimi şeyleri haklı ve kimilerini haksız sayarlar. R. P. 45.
(62) Savaşın evrensel ve çatışmanın haklı olduğunu ve tüm şeylerin çatışma yoluyla varlığa geldiğini (ve yitip gittiğini?) bilmeliyiz.
(64) Uyanıkken gördüğümüz herşey ölümdür, uyurken gördüklerimiz ise düşler. R. P. 42 c.
(65) Tek bir bilgelik vardır. Zeus adı ile çağrılmayı ister ve istemez. R. P. 40.
(66) Yayın (βιός) adı yaşam (βίος), ama işi ölümdür. R. P. 49 a.
(67) Ölümsüzler ölümlü, ölümlüler ölümsüzdür, birbirlerinin ölümlerinde yaşar ve yaşamlarında ölürler. R. P. 46.
(68) Çünkü su olmak ruhlara ölümdür, ve toprak olmak suya ölümdür. Ama su topraktan gelir, ve sudan ruh. R. P. 38.
(69) Yukarıya yol ve aşağıya yol bir ve aynıdır. R. P. 36 d.
(70) (Bir dairenin çevresinde) başlangıç ve son ortaktır.
(71) Hangi yönde ararsanız arayın, ruhun sınırlarını bulamazsınız; ölçüsü öylesine derindir. R. P. 41 d.
(72) Nemli olmak ruhlar için hazdır. R. P. 46 c.
(73) Bir insan sarhoş olduğunda sakalsız bir çocuk tarafından götürülür, sendeler, adımını nereye attığını bilmez, çünkü ruhu nemlidir. R. P. 42.
(74-76) Kuru bir ruh en bilgesi ve en iyisidir. [En iyi ve en bilge ruh kuru bir ışık ışınıdır.]
(77) İnsan gece bir ışıktır, yanar ve söner.
(78) Diri ve ölü, uyanık ve uyuyan, genç ve yaşlı olmak bir ve aynı şeydir, çünkü birinciler değişerek ikinciler, ve ikinciler birinciler olur. R. P. 47.
(79) Zaman dama oynayan bir çocuk, kralın gücü bir çocuğun gücüdür. R. P. 40 a.
(80) Kendimi araştırdım. R. P. 48.
(81) Aynı ırmağa hem gireriz hem de girmeyiz; hem varız hem de yokuz. R. P. 33 a.
(82) Aynı şeyler üzerinde çalışıp durmak ve onların egemenliği altına düşmek usandırıcıdır.
(83) Değişimde dinginlik vardır.
(84) Karıştırılmazsa bir karışım bile ayrılır.
(85) Cesetler atılmaya gübreden daha uygundur.
(86) Doğduklarında yalnızca yaşamayı ve ölmeyi, ya da daha doğrusu dinginlik bulmayı ister, ve arkada benzer olarak ölecek çocuklar bırakırlar.
(87-89) Bir erkek otuz yıl içinde büyükbaba olabilir.
(90) Uykuda olanlar birlikte çalışanlardır (dünyada olan bitenleri yaratmada).
(91) Düşünce herkese ortaktır.
(91b) Usları ile konuşanlar herkese ortak olana sarılmalıdır, tıpkı bir kentin yasalarına sarılması gibi ya da daha da güçlü olarak. Çünkü tüm insan yasaları tek bir tanrısal yasa tarafından beslenir ki, dilediği ölçüde egemendir, tüm şeyler için yeterlidir ve daha da fazlasıdır. R. P. 43.
(92) Öyleyse ortak olanı izlemeliyiz. Ama Usun yasasının ortak olmasına karşın, insanların çoğu sanki kendilerinin bir bilgeliği varmış gibi yaşarlar. R. P. 44.
(93) Kendisi ile en sürekli birliktelik içinde oldukları şeye [Logos] yabancıdırlar.
(94) Uykudaymış gibi davranmamalı ve konuşmamalıyız.
(95) Uyanık olanlar için tek bir ortak dünya vardır, ama uyuyanların her biri kendine ait bir dünyaya çekilir.
(96) İnsan doğasının bir bilgeliği yoktur, ama tanrısal olanın vardır. R. P. 45.
(97) Tanrı insanı bebek gibi görür, tıpkı bir insanın bir çocuğu görmesi gibi. R. P. 45. [Düşüncesiz insan Tanrının sesini ancak bir bebeğin büyüğü anladığı kadar anlar. (Kaynak: Origen, c. Cels. vi. 12, s. 291)]
(98, 99) Bilgelikte, güzellikte, ve tüm başka yollarda, en bilge insan Tanrı ile karşılaştırıldığında bir maymun gibi görünür, tıpkı en güzel maymunun insan ile karşılaştırıldığında çirkin olması gibi.
(100) Halk yasaları için kent duvarları için olduğu gibi savaşmalıdır. R. P. 43 b.
(101) Daha büyük ölümler daha büyük paylar kazanır. R. P. 49 a.
(102) Tanrılar ve insanlar savaşta düşenleri onurlandırır. R. P. 49 a.
(103) Densizlik bir yangından da daha önce söndürülmelidir. R. P. 49 a.
(104) İnsanlar için her istediklerini almak iyi değildir. Sağlığı hoş yapan hastalıktır; kötülüğü iyilik; açlığı tokluk; yorgunluğu dinlenme. R. P. 48 b.
(105/107) Tutkuya karşı savaşmak güçtür, çünkü almayı istediğini ruhun pahasına satın alır. R. P. 49 a.
(108-109) Aptallığı gizlemek en iyisidir, ama şarap ile gevşeyince bunu yapmak güçleşir.
(110) Ve Birin istencine boyun eğmek de yasadır. R. P. 49 a.
(111) Nasıl bir düşünce ya da bilgelik taşırlar? Şairleri izler ve kalabalığı öğretmen yerine alırlar, kötülerin çok ve iyilerin küçük bir azınlık ­olduğunu ­bilmezler. Çünkü insanların en iyileri bile tek bir şeyi başka herşeye yeğlerler—ölümlülerin arasında ölümsüz şanı; oysa kitleler hayvanlar gibi tıkınır. R. P. 31 a.
(112) Priene’de Teutamas’ın oğlu Bias yaşadı ki, sözleri geri kalanların sözlerinden daha değerliydi. (“İnsanların çoğu kötüdür,” diyordu.)
(113) Eğer biri en iyi ise, on bin insan kadar değerlidir. R. P. 31 a.
(114) Yetişkin Efeslilerin tümünün gidip kendilerini asmaları ve kenti sakalsız gençlere bırakmaları çok uygun olacaktır; çünkü Hermodoros’u, aralarında en iyi olanı, “Aramızda bir en iyi olmamalıdır; eğer böyle biri varsa, gidip başka bir yerde yaşasın,” diyerek kovdular. R. P. 29 b.
(115) Köpekler tanımadıkları herkese havlar. R. P. 31 a.
(116) ... (Bilge insanı) inançsızlıklarından ötürü bilemezler.
(117) Aptal biri her söze şaşırmayı sever. R. P. 44 b.
(118) Aralarında en saygın olanlar ancak düşlemleri bilir ve onlara sarılırlar; gene de Türe yalanlar uyduranları ve yalancı tanıkları yakalayacaktır.
(119) Homeros listelerden çıkarılmalı ve kamçılanmalıdır; Arkhilokhos da. R. P. 31. 
(120) Bir gün tüm başka günler gibidir.
(121) İnsanın karakteri yazgısıdır.
(122) İnsanları ölümden sonra ne umdukları ne de düşledikleri bekler. R. P. 46 d.
(123) [Orada olanlar] doğacak ve yaşayanların ve ölülerin bekçileri olacaklardır. R. P. 46 d.
(124) Gece dolaşanlar, Magiler, Bakhüs rahipleri, şarap küpünün rahibeleri ve gizem tacirleri ...
(125) İnsanlar arasında kutlanan gizemler kutsal olmayan gizemlerdir. R. P. 48.
(126) Ve bu imgelere dua ederler, sanki evler ile konuşuyormuş gibi; çünkü tanrıların ya da kahramanların ne olduklarını bilmezler. R. P. 49 a.
(127) Çünkü eğer onları Dionysos’un onuruna yapmasalardı, geçit törenleri ve fallus ilahileri utanç verici gösteriler olurdu. Ama uğruna coşup çıldırdıkları Dionysos Hades ile aynıdır. R. P. 49.
(129, 130) Kirlenince kendilerini başkalarının kanı ile arıtırlar, tıpkı çamura düşen birinin kendini çamurla yıkaması gibi. Böyle yaptığını gören biri onu deli sanırdı. R. P. 49 a.

 
Aziz Yardımlı / İdea Yayınevi / 2014