İdea Yayınevi / Modern Tin /Aziz Yardımlı
 
eski anasayfa_
online alış-veriş_
 
 
 

__B. Türe (Adalet) Uygulaması

____a. Yasa Olarak Hak
____b. Belirli Yasa
____c. Mahkeme

Yasama

 
1) Tiranlar yasaları yükseğe asarlar. Modern Yurttaş Toplumunda Yasaları Yurttaşların kendileri yaparlar.

2) Yasaların tamamlanmış bir dizge oluşturmaları Yurttaş Toplumunun oluş süreci olması nedeniyle Usun bir istemi olamaz.

Yasama ve Yargı belirlenimlerinin açınımları Devlet Kavramının altına düşerler. Modern Yurttaş Toplumununda Yasamanın doğrudan doğruya bir Yurttaşlık Hakkı olmasına karşın, bugün değişik gelişim aşamalarında olan ve henüz Özgür Yurttaşlık bilincine ulaşmamış olan toplumlarda Yasaların belirlenmesi süreçleri bu kültürlerin kendileri denli usdışı biçimler alır.

Bir zamanlar 'yazılı yasalar'ın yanında 'yazısız yasalar' da vardı (İngiltere). Ama bunlar mahkeme kararlarında ve yargıçların belleklerinde bulunduğu için Yargıçların aynı zamanda Yasamacılar da olması gibi bir sorun yaratıyordu.

Yasalar kütlesi kendi içinde bütünüyle ayrıntılı ve tutarlı bir dizge olmalı, yargıcın öznel istencine, Duyuncuna başvurmayı bir enaza indirmelidir. Ama bu durum gene de Yasamanın tamamlanmış olması demek değildir. Yasama Yurttaş Toplumunun Özgürlük bilincindeki gelişme ile koşut olarak değişim sürecindedir.

Yasa Hakkın belirli-varlığı olarak dışsallık, olumsallık alanında durur ve bu görelilik nedeniyle evrensel Hak Kavramı ile bağdaşması da görelidir. Belirli Yasaların gelişmesinin zemini ve gerekçesi belirliliklerinin bu sonluluğunun kendisidir. Bu düzeye dek Pozitif Tüze olgusal alanda Hak Kavramının ancak sınırlı gerçekleşmesidir. Türenin gelişmesi Yasaların gelişmesinde koşutunu bulur.

Yurttaş Toplumunun oluş sürecinde olmasının bir çıkarsaması da Yasalarının sürekli değişim içinde olmasıdır. Buna göre Yasalar Dizgesinin tamamlanmış ve tüm değişime kapanmış olmasını istemek (Hegel'in bir Alman Hastalığı dediği şey) saçmadır.


Hegel / Tüze Felsefesi
  Hegel / Philosophie des Rechts (1821)
b. Yasanın Belirli-Varlığı
§ 215
b. Das Dasein des Gesetzes
§ 215
Yasaya karşı yükümlülük, özbilincin hakkı yanından alındığında (§ 132 ve Not), yasaların evrensel olarak bilinir kılınmaları zorunluğunu kapsar.

Tiran Dionysios’un yaptığı gibi yasaları hiçbir yurttaşın okuyamayacağı denli yükseğe asmak, — ya da onları bilimsel kitaplardan ve eğri yargılar, görüşler, alışkanlıklar vb. üzerine dayalı kararların derlemlerinden oluşan engin bir aygıtın içersine gömmek, dahası bunu bir de geçerli tüzenin bilgisinin yalnızca onu öğrenmeyi iş edinenlerin anladıkları bir yabancı dilde yapmak, — bu ikisi bir ve aynı haksızlıktır. — Justinian’ın yaptığı gibi, halklarına salt biçimsiz bile olsa bir yasalar derlemi veren, ya da daha da iyisi düzgün ve belirli bir yasa kitabı olarak bir ortak tüze veren egemenler yalnızca onlara en büyük iyiliği yapan kişiler olmakla ve bunun için övgüyü hak etmekle kalmazlar, ama böylelikle büyük bir türe ediminde bulunmuş da olurlar.

 

 
Die Verbindlichkeit gegen das Gesetz schließt von den Seiten des Rechts des Selbstbewußtseins (§ 132 mit der Anm.) die Notwendigkeit ein, daß die Gesetze allgemein bekannt gemacht seien.

Die Gesetze so hoch aufhängen, wie Dionysios der Tyrann tat, daß sie kein Bürger lesen konnte, — oder aber sie in den weitläufigen Apparat von gelehrten Büchern, Sammlungen von Dezisionen abweichender Urteile und Meinungen, Gewohnheiten usf. und noch dazu in einer fremden Sprache vergraben, so daß die Kenntnis des geltenden Rechts nur denen zugänglich ist, die sich gelehrt darauf legen, — ist ein und dasselbe Unrecht. — Die Regenten, welche ihren Völkern, wenn auch nur eine unförmliche Sammlung, wie Justinian, noch mehr aber ein Landrecht, als geordnetes und bestimmtes Gesetzbuch, gegeben haben, sind nicht nur die größten Wohltäter derselben geworden und mit Dank dafür von ihnen gepriesen worden, sondern sie haben damit einen großen Akt der Gerechtigkeit exerziert.


Justinian

Roma Tüzesi geç antikçağda karışıklık içindeydi. İmparatorların yasa gücünde olan yeni anayasalar ve yönergele çıkarmış olmalarına karşın, bunlar yöntemli olarak yayımlanmış değillerdi ve giderek imparatorluk arşivleri bile yeni yasaların eşlemlerini her zaman saklamıyorlardı. Durum ikinci ve üçüncü yüzyıllarda tüze uzmanlarının (juriconsulti) teklif ettikleri tüzel görüşlerin çokluğu tarafından daha öte karıştırıldı. Sonra II. Theodosius 427'de ve 434'te 312'den bu yana çıkarılan yasaları derlemek üzere bir komisyon kurdurdu ve bunun ürünü 438'de Thedosius Yasalarının çıkması oldu.

Justinian tahta çıkışının ilk yılında yeni İmparatorluk Yasaları derlemini hazırlatmak için Kappadokyalı John başkanlığında on üyelik bir komisyon kurdurdu. Komisyon 7 Nisan 529'da Latince'de Codex Justinianus'u (Codex vetus, ya da Corpus Juris Civilis) tamamladı. Bundan sonra Justinian o güne dek önem kazanmış tüm Romalı tüze uzmanlarının tüzel görüşlerini toplama ve düzenleme gibi büyük bir işe girişti. 15 Aralık 530'da on altı tüzeciden oluşan bir komisyon atadı. Bunlar Konstantinopolis ve Beyrut tüzecilerinden oluşuyordu ve başlarında yine Tribonian vardı. Çalışmalarının sonucu 16 Aralık 533'te yayımlandı. Bu Digest ( ya da Yunanca adıyla Pandektler) olarak bilinir. Aynı zamanda yine Tribonian başkanlığındaki bir başka komite tüze öğrencileri için bir ders kitabı üzerinde çalışıyordu. Bu Digest'ten bir ay kadar önce, 16 Kasımda, Institutes başlığı altında yayımlandı.

Bu yasalar 12'nci yüzyılda Batıya geçtiler ve Germanik yasalar ile birleştirilerek Kutsal Roma İmparatorluğunun yasalarının temelini oluşturdular.

Justinian
Justinian I ( Latince: Flavius Petrus Sabbatius Iustinianus; 11 Mayıs 483 - 13 Kasım 565). Son Roma İmparatoru olarak bilinen Justinian başlıca Belisarius ve Narses'in seferleri ile İmparatorluk topraklarını genişletti, daha sonra Sarayda çok etkili olacak olan Thodora ile evlendi, ve Roma'yı Ostrogotların elinden aldı.

Justinian I (Wikipedia)
Corpus Juris Civilis
THE INSTITUTES OF JUSTINIAN
Pandektler
Law and Justice in the Courts of Classical Athens


Kanuni Sultan Süleyman

İmparatorluk birbirlerinden çok ayrı bir bilinçler, istençler, duyunçlar ve inançlar türlülüğünün bir birliğidir. Bu kültürler karmaşasını tek bir Tine, bir İmparatorluk Tinine birleştiren şey milyonlar için ancak o birlik yoluyla gerçekleşebilen barış, gönenç, güvenlik İstencidir. Bu evrensel ussal İstenç İmparatorda temsil edilir. Bütün bileşenleri birbirine bağlı olan bir İmparatorluk dizgesinde Türe başka herhangi biri kadar özseldir. Süleyman Viyana'dan Bağdad'a dek uzanan topraklardaki çeşitli dinleri, etnik kümeleri, sayısız geleneği ve göreneği ve alışkanlığı ve töreyi yönetmek için bir yasalar dizgesi hazırlattı. Yasalar öylesine iyi işlediler ki, Süleyman, tıpkı yüzyıllar önce Bizans için aynı şeyi yapan önceli Yasamacı Justinian gibi, İmparatorluğunu en büyük sınırlarına ulaştırdı. Her iki durumda da Türe ve Büyüklük birlikteydiler.

Kanuni Sultan Süleyman çağında hem Müslümanlar hem de Avrupalılar tarafından dünyadaki en önemli Egemen olarak görüldü. İmparatorluk Batıda Avrupa'nın yüreğine doğru genişliyordu. İstanbul dünyanın kültürel ve mimari özeğiydi ve kendisi şair olan Süleyman Avrupa'nın en eğitimli saraylarını gölgede bırakan bir sanatçılar, dinsel düşünürler ve felsefeciler ordusunu destekliyordu. Tüm bunların temelinde tek bir insanın insanlığı onurlandıran Erdemi yatıyordu. Osmanlılar Süleyman'a "Kanuni" diyorlardı. Süleymaniye Camiindeki yazıtlardan biri Süleyman'ı "Nashiru kawanin al-Sultaniyye" olarak betimler — "Sultanlık Yasalarının Yayıcısı." Süleyman Osmanlı tüzel dizgesini bütünüyle yeniden yapılandırdı. Ondan sonra bu insan Yasaları dizgesi son biçimini aldı ve "kanun-i Osmani," "Osmanlı Yasaları" olarak bilinir oldu. Osmanlı Tininin Hakkı şimdi Dünya Tarihinin en yüksek Hakkıydı, ve Süleyman'ın eylemiyle yasalar Tinin şimdi daha da büyümüş olan görkemine uyarlandılar ve buna göre 1350'den bu yana gelişen yasalar dizgesi sonunda Şeriattan daha önemli oldu ve ondan bütünüyle bağımsız bir yapı kazandı.

Kendi sözleriyle, "Tanrının kölesi ve Dünyanın efendisi" olan Süleyman türeli ve eşitlikçi bir egemen olarak ünlüydü. Astlarını toplumsal konum ya da popülerliklerine göre değil, değerlerine göre seçerdi. Avusturya Büyükelçisi Ghiselain de Busbecq onun hakkında şunları yazıyordu: "Atamalarını yapmada Sultan servet ya da konumların öne çıkarılmasını dikkate almaz; ne de tavsiyeleri ya da popülerliği hesaba katar. Her durumu kendi değeri üzerine irdeler ve atanması söz konusu olan insanı karakter, yetenek ve yatkınlıkları açısından dikkatle inceler." İmparatorluktaki kimi köleler önemli konumlara yükseldiler ve İbrahim Paşa (altı yaşında Saraya satılan bir Yunanlı köle) on üç yıl süreyle Süleyman'a Vezirlik yaptı. Süleyman 1492'de İspanya'dan sürülen Yahudileri kabul eden II. Bayezid'in başlattığı hoşgörüyü sürdürdü.

Dinsel kuralların ya da Şeriatın yorumlanması açısından Hıristiyanlık ve İslam arasında özsel hiçbir ayrım yoktur. Her ikisi de Us ve Duyunç ile bütünüyle bağdaşır olarak ya da Usa bütünüyle aykırı ve Özgürlüğü bütünüyle engelleyici görülebilirler. Her iki durumda da yorum insan Duyuncuna aittir.

Kanuni Sultan Süleyman; Titian'ýn çevresinden Venedikli bir ressam tarafýndan, 1530
İmparatorluk topraklarını iki katına çıkaran 10'uncu Padişah Süleyman Devleti 46 yıl yönetti (1520 - 1566).

Suleyman I the Magnificent
Averroes Foundation for Faith and Reason in Islam

Bir Norveççe Wikipedia sayfası: Suleiman I den store
Süleymaniye Camii (Mimar Sinan)
Mostar Köprüsü (Mimar Hayrettin)

Yasaların Bilinmesi
Özgür Yurttaş yasamacının kendisi olduğu için modern Toplumda Tiranların yasaları yükseğe asmaları sorunu bütününde ortadan kalkar. Justinian'ın yaptığı gibi bütün bir Roma İmparatorluğu bir yerler ve zamanlar çokluğuna dağılmış yasalar kütlesini bir kitap olarak toparlamak da gereksizdir. Ama gerekli olan şey Türe süreçlerinde Yasaların Avukat sofizminin oyuncakları olmasının önüne geçmektir. Bu modern Toplumun kendisinin Hak konusunda ne denli bilinçli olduğunu ilgilendirir ve Yasaları savunma sofizminin, jüri önyargılarının ve genel olarak dolandırıcılığın elinden kurtarmak o toplumun öz-saygısını, onurunu ve özgürlüğünü ilgilendirir.

 
 

Pozitif Tüze
Pozitf Hak belirlenimleri olarak Yasalar kendinde Hakka, yirminci yüzyılın ikinci yarısından sonra Evrensel İnsan Hakları denilen şeye uygun olmalıdır. Ama değildirler. Ve bu uyumsuzluk henüz Hak kavramının bilincinde olmayan ön-Modern kültürlerde değil, ama Yurttaş Toplumu sürecine girmiş olan Batıda da böyledir. Pozitif Tüze değişkendir, ve değişkenliği Hak Kavramının kendisinin gelişmekte olan bir süreç olmasında anlatımını ve görgül tanıtını bulur. Gelişim rasgele bir açınım olmadığı ama ereksel olduğu için, bir Ereğe doğru erişme süreci olduğu için Gelişimdir, ve Hak kavramının gelişimi Özgürlüğün, Yasanın, Devletin, Türenin de gelişimi olan bir ve aynı nesnel tinsel açılımın belirli bir açıdan görünüşüdür.

Pozitif Tüzenin göreliliği ve buna göre değişebilirliği yalnızca göreli olarak model alınacak Yasa dizgeleri ile karşılaştırmayı değil, ama Hakkın kendisi ile, Saltık Hak ile karşılaştırmayı imler. Usun kendisi Hak Kavramının bu gelişiminin ortamıdır, bu gelişimin toprağı Özgürlüktür. Yasaların Hakkın kendisine uygun olmaları insanlığın bütününde İstencin sonsuz gelişimine ve bunun bilincine ulaşmış olmasını imler. İstenç tüm varoluş üzerinde Hak ileri sürer. Ama bu sonsuz istemi ancak kendisi sonsuzluğununbilincine varmış bir İstenç ileri sürebilir.

Pozitif Tüze bir başka karışıklığı Yasaların dinsel öğretiler ile ilişkisinde yaşar. Dinsel buyruklar, ya da giderek özellikle Eski Ahit'te görüldüğü biçimiyle yasalar kendilerini hiç olmazsa biçimsel olarak yasalar olarak ileri sürerler. Ama bu geleneksel kültürlerde geçerli olması gereken bir yasama biçimidir. Modern Yurttaş Toplumunun politik Duyuncu özgürdür ve salt bu özgürlük nedeniyle yasalarını saltık olarak kendisi belirleme hakkını taşır.

Türenin realitesi Tüzenin realitesi kadar Haklıdır. Ama Tüze ve Türe arasında bir başka uyumsuzluk daha doğabilir. Yasaların evrenselliği başka kültürlerden ödünç alınabilir olmalarına izin verir ve ve bu ödünç alma işi edimsel olarak yerine getirilir. Ama bir alışkanlık-törellik dizgesinin kendini dışarıdan ödünç alınan tüzel belirlenimlere uyarlaması o kültürün tininde özsel bir değişim demek olabilir, ve bu değişim sağlanıncaya dek pozitif Yasalar ve Türe arasında ikinci bir uygunsuzluk süreci yaşanır.

 
 

Osmanlı Yasaları
Bir İmparatorluk Yasa Egemenliği üzerine kuruludur. Bir uluslar çokluğu olan İmparatorlukta Yasa Egemenliği Hakkın ve Türenin temelidir. Yasa evrenseldir, Padişah da aralarında olmak üzere tüm yurttaşlar onun önünde eşittir. (Kralın bile yasanın üzerinde olmaması ilkesi Magna Carta'da görülür:) İmparatorluklarda Yasama Gücü kişisel Egemene, Tererke aittir, Halka değil. Halkın Yasamacı olması, Yasaları yapan olması bunu yapabilecek bir eğitim düzeyine ulaşmış olmasını gerektirir ve bu Özgürlük bilincinin gelişiminin son aşaması olan Modern Yurttaş Toplumuna aittir. Bu bilinç biçimine ulaşmanın yolu çeşitli ara biçimlerden geçer. Halkın özgürlük bilinci yükselirken ve Yasama sürecine aydınlar, mülkiyet sahipleri, soylular vb. giderek artan bir ölçüde katılmaya başlarken, bununla orantılı olarak Tekerklik gücünü yitirme sürecine girer. (Bu noktanın daha öte açınımı Devlet bölümüne aittir.) Burhan al-Din bin Muhammad - Multaka Al Abhur
Burhan al-Din bin Muhammad bin Ibrahim Al-Halabi. Multaka Al Abhur 1;. 2. — (Library of Congres Notu:) "Yasa Egemenliği: 1517'de tamamlanan bu metin ondokuzuncu yüzyılda başlayan reformlara dek Osmanlı İmparatorluğu'nun yasalarının birçoğu için yetke kaynağı oldu. Bu elyazması insan etkinliğinin aşağı yukarı tüm yanlarını kapsar: Dinsel ayinler, aile ilişkileri, kalıt, tecim anlaşmaları ve suçlar. On altıncı yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunun en büyük tüze bilginlerinden olan İbrahim El-Halabi tarafından yazılmışlardır. Yapıt sayfa içlerinde ve tüm sayfa kıyılarında kimileri adlarını da belirten çeşitli yorumcular tarafından eklenen notlarla doludur."

Tanrısal Yasalar  

Hammurabi

Tanrısal Yasaların tanrısallıkları onları saltık, değiştirilemez, yorumlanamaz kılar. Onlara yalnızca boyun eğilmesi gerekir. Bu kutsallık niteliği ve yasaların arkasında korkutucu bir tanrısal gücün bulunduğu görüşü Peygamberlerin boşinançlı ve ahlaksız (duyunçsuz) halkları tinsel olarak yükseltebilmek için başvurmaları gereken biricik aygıttır. Tüzel buyrukların tanrısal kökenli olması özsel olarak Duyuncun buyruğunun saltık olmasının zorunluğuna tanıklık eder. Özgürlük bilincinin yokluğunda bireyler tanrısal Yasaları sorgusuzca kabul ederler.

Babil Kralı Hammurabi (hükümranlığı 1792-1750) Türeyi temsil eden Güneş Tanrı Şamaş'ın önünde. Hammurabi'nin derlediği 282 Yasa bir tablete yazıldı ve yazıt herkesin görüp okuyabileceği bir kamu alanına dikildi. Musa'nın İÖ 13'üncü yüzyılda Sina Dağında Yehova'dan aldığına inanılan On Buyruk(Rembrandt, 1659, Staatliche Museen Berlin).

Yasalar ve Halk
Bir halkın yasanın egemenliğini tanıması için kendisinin özgür olması gerekir. Dahası, yasaların kendileri halkın törelliği ile uyum içinde olmalıdır. Bu olmadığında, halk yasaya ancak boyun eğebilir.

 
 
 
 
İdea Yayınevi / Hegel’in Nesnel Tin Dizgesi / Aziz Yardımlı / 2014