İdea Yayınevi / Modern Tin /Aziz Yardımlı
site haritası  
 
Aile

Aile ancak özgür Kadın ve özgür Erkeğin birer Kişi olarak Eşitlikleri temelinde gerçek Biçimini kazanır. Özgür bireyler birbirleri için Efendi, Reis vb. değildirler.

Aile dolaysız ya da doğal törel Tindir. Kavramı Sevgiyi Tözü olarak, Zamandan da üstün tanrısal güç olarak içerir. Klasik Yunan mitolojisinin kimi anlatılarında Eros ilk doğan Tanrıdır. Ailenin Hakkı, doğal olarak görüldüğünde, tam olarak bu sonsuz Sevgidir. Aileyi sonlu reel biçimine göre değil ama Kavramına göre alırsak, bu duygu sonsuzluğu Ailenin özsel belirlenimi olmalıdır. Ama bireylerin duygusal olarak da özgür olmadıkları, Sevgiyi bilmedikleri ve yaşamadıkları geleneksel kültürlerde Aile henüz bu ussal ideale karşılık düşmeyecek denli ilkeldir, ve modern kültürlerde bireysel karakter ve ilişkiler henüz Aile için tözsel dayanak olamayacak bir akışkanlık içindedirler. Aile Kavramını ve içeriğini realiteden türetmek, İdeayı realitenin terimlerinde ölçmek pozitivizmin bakış açısıdır. Gerçekte, Kavramın göreli kültürel edimselleşmelerin üstünde ve ötesinde ideal bir gizilliği vardır. Ve realitenin idealiteye karşılık düşmesinin olanağı bu gizilliktir, çünkü gizillik kendinde edimselleşmedir. Olumsuzun, ’olmayan’ın, kendinde ya da gizil olanın olumlu olan, varolan üzerindeki gücü saltıktır. Diyalektiğin sıradan analitik anlaktan ayrımı olumludaki olumsuzu, ya da olumsuzdaki olumluyu, bu değişim, devim, gelişim ilkesini tanımasında yatar. Anlak "olumlu = olumlu" derken ve özdeşlik ilkesine sarılırken, diyalektik düşünce karşıtların birliğini kavrar, ve çelişkiyi işlerin acılı bir durumu olarak değil, tersine gelişimin özgür olanağı olarak görür.

Başkasında öz-duygu olarak gerçek Sevgi dolaysızca Aileyi oluşturmaz. Ama kalıcılığını Ailenin törel tözselliğinden bekler, onda yaşamın olumsallıklarına karşı desteğini bulur. Ailede özbilinç bireysel bağımsızlığını ortadan kaldırır; başka bir deyişle, bir yandan onu yitirirken öte yandan saklar. Bu bağımsızlığın kendinde soyut Benden başka birşey olmadığı düzeye dek, bu çelişki, bireyin başkasında kendini saklaması ve başkasında kendi ile birliği ilişkideki yanlar için gerçek, somut Özgürlüktür. Erotik Sevgi ancak soyut birlik ayrımı yokettiği zaman, yanlar birliklerinde bağımsızlıklarını tek-yanlı olarak yitirdikleri zaman söner ve Evlilik duygusuz tüzel bir ilişkiye bozulur. Özgürlük sınırlanmak değildir. Ama sınırlanmamak ya da belirlenimsiz olmak da değildir. Özgürlük sınırda, başkasında kendinde olmaktır. Sevgi ancak birlik içinde başkalık, bağımsızlık, bireysellik kıpısı da sürdürüldüğü, bireyler birbirlerini özgür bireyler olarak tanıdıkları sürece süreklidir.

 
Ancak Özgürlük kavramının bilinci ile Aile, Toplum ve Devlet gerçek Biçimlerine doğru gelişme sürecine girerler. Daha önceki tüm Aile, Toplum, Devlet biçimleri bireyler arasındaki eşitsizlik üzerine kuruludur. Köleler, serfler, kullar, plebler, uyruklardan vb. oluşan Toplum gerçek Toplum değildir; tarihseldir. Bir Reis altındaki Aile kendi Kavramına uygun düşen bir realite değildir. Ve Toplumunun bütününün değil, ama bir ya da birkaç bireyin istençleri altında örgütlenen Devlet gerçek Devlet değildir ve Kavramına karşılık düşmez. Bu eşitsizlikten dolayı tümü de ortadan kalkarlar. Ancak özsel olarak Özgürlük Kavramının bilinci tarafından belirlenen modern dönem Aile, Toplum ve Devletin gerçek Biçimlerine doğru belirlenmelerine olanak verir. Bunun bir süreç olması olgusunun kendisi henüz bu Biçimlere eksiksiz olarak ulaşılmadığını anlatır.

Başka hangi tikel biçimde olursa olsun ön-modern evrede bu törellik belirlenimlerinin (Aile, Toplum, Devlet) realitelerinin başka türlü olması olanaksızdır, çünkü gereken koşul, Özgürlük Bilinci henüz yoktur. Kadın boyun eğer, çünkü özgür olduğunun, böylece kendi İstenci ve Duyuncu olan bir insan olduğunun bilincinde değildir. Erkek boyun eğdirir, çünkü Kadını eksik görür. Toplum ve Devlet için de durum aynıdır. Kullar, Köleler vb. başka türlü olabilecek bilinçten yoksundurlar, henüz özgür İstenç ve eşit Hakları ile birer Yurtaş olma bilincinde değildirler.

Hegel / Tüze Felsefesi   Hegel / Philosophie des Rechts (1821)

§ 158

§ 158

Aile Tinin dolaysız tözselliği olarak onun kendini duyumsayan birliğini, Sevgiyi belirlenimi olarak alır; buna göre onda duygusal yatkınlık kendi bireyselliğinin özbilincini bu birlikte kendinde ve kendi için varolan özsellik olarak taşımaktır, öyle ki birey onda kendi için bir Kişi olarak değil, ama bir Üye olarak bulunur.

Ek. Sevgi genel olarak bir başkası ile birliğimin bilincidir, öyle ki kendi başıma yalıtılmış kalmam, ama özbilincimi ancak kendi-için-varlığımdan vazgeçme olarak ve kendimi kendimin başkası ile ve başkasının benimle birliği olarak bilmem yoluyla kazanırım. Ama Sevgi duygudur, eş deyişle doğal olanın biçimindeki törelliktir; Devlette bundan böyle duygu bulunmaz: Orada birliği yasa olarak biliriz, orada içerik ussal olmalı ve onu bilmeliyimdir. Sevgide ilk kıpı kendim için bağımsız bir kişi olmayı istememem ve eğer böyle olursam kendimi eksik ve tamamlanmamış olarak duyumsamamdır. İkinci kıpı kendimi bir başka kişide kazanmam, onda geçerli olmam, ve onun da yine bende aynı şeye ulaşmasıdır. Sevgi buna göre en büyük çelişkidir ki, Anlak tarafından çözülemez, çünkü özbilincin yadsınan ve gene de olumlu olarak taşımam gereken bu noktasallığından daha dikbaşlı hiçbirşey yoktur. Sevgi bu çelişkinin üretilmesi ve aynı zamanda çözülmesidir: Bu çelişkinin çözülmesi olarak, Sevgi törel birlikt

 

Die Familie hat als die unmittelbare Substantialität des Geistes seine sich empfindende Einheit, die Liebe, zu ihrer Bestimmung, so daß die Gesinnung ist, das Selbstbewußtsein seiner Individualität in dieser Einheit als an und für sich seiender Wesentlichkeit zu haben, um in ihr nicht als eine Person für sich, sondern als Mitglied zu sein.

Zusatz. Liebe heißt überhaupt das Bewußtsein meiner Einheit mit einem anderen, so daß ich für mich nicht isoliert bin, sondern mein Selbstbewußtsein nur als Aufgebung meines Fürsichseins gewinne und durch das Mich-Wissen, als der Einheit meiner mit dem anderen und des anderen mit mir. Die Liebe ist aber Empfindung, das heißt die Sittlichkeit in Form des Natürlichen; im Staate ist sie nicht mehr: da ist man sich der Einheit als des Gesetzes bewußt, da muß der Inhalt vernünftig sein, und ich muß ihn wissen. Das erste Moment in der Liebe ist, daß ich keine selbständige Person für mich sein will und daß, wenn ich dies wäre, ich mich mangelhaft und unvollständig fühle. Das zweite Moment ist, daß ich mich in einer anderen Person gewinne, daß ich in ihr gelte, was sie wiederum in mir erreicht. Die Liebe ist daher der ungeheuerste Widerspruch, den der Verstand nicht lösen kann, indem es nichts Härteres gibt als diese Punktualität des Selbstbewußtseins, die negiert wird und die ich doch als affirmativ haben soll. Die Liebe ist das Hervorbringen und die Auflösung des Widerspruchs zugleich: als die Auflösung ist sie die sittliche Einigkeit.

§ 160

 

§ 160

Aile kendini üç yanda tamamlar:
a) Evlilik olarak dolaysız kavramının şeklinde,
b) dışsal varlığında, Ailenin mülkiyet ve eşyalarında ve bunlar için kaygıda;
c) çocukların yetiştirilmesinde ve Ailenin çözülmesinde.
Die Familie vollendet sich in den drei Seiten:
a) in der Gestalt ihres unmittelbaren Begriffes als Ehe,
b) in dem äußerlichen Dasein, dem Eigentum und Gut der Familie und der Sorge dafür;
c) in der Erziehung der Kinder und der Auflösung der Familie.

1. Evlilik
Genel olarak Törel yaşamdan, topluluk yaşamının salt Kavramından tikel olarak ya da belirli olarak törel yaşama geçişte ilk belirlenim dolaysız ve doğal olmalıdır. Evlilik bu belirlenim olarak dolaysız doğal öğeyi Duygu olarak temel alır.

Evlilik Kavramı nesnel Tin dizgesinin özsel bir bileşenidir ve her dizge durumunda olduğu gibi başka her bileşen ile bağıntılı zorunlu bir kıpıdır. Ve Törellik alanının kendisi içersinde Aile bütün bir dizgenin temel bileşenidir. Yokluğu törel dizgenin de yokluğudur. Bütünün başka her kıpısı ile ilişkili ve uyumlu olmak zorundadır, ve buna göre kendinde baştan sona bütünü yansıtır.

Törel yaşam belirlenimlerinin tarihsel olarak oluş sürecinde olmaları ölçüsünde reel Evlilik ilişkileri başka her tinsel belirli-Varlık durumunda olduğu gibi kendi kavramlarına bütünüyle karşılık düşmezler. Evlilik ilişkisinin tikel tüzel belirlenimleri bugün de sürekli değişim içindedir.

 
Evlilik törel ilişkidir, salt doğal (1) ya da (Kant'ın düşündüğü gibi) salt tüzel (2) değil. Evlilik (3) salt erotik bir ilişki de değildir, çünkü Erotizm eşeysel sevgi olarak bağımsız bireyselliğe aittir ve zorunlu olarak Evliliği gerektirmez.

1) Evliliği sevgisiz, salt bedensel ilişki olarak görmek kültürün alt evrelerine özgüdür, çünkü tinsel-kültürel gelişim sürecinde Sevginin bir Duygu olarak ortaya çıkması bireysel İstencin, gerçek özgür Benin ortaya çıkması ile koşulludur. Köleler sevemezler. Duyunçları kendilerine ait olmayanların Duyguları da bastırılmıştır, çünkü Sevgi olarak.Duygu özgür olmayı, özgür Başkası karşısında eşit ölçüde özgür Beni gerektirir.

2) Öte yandan Evliliği salt tüzel bir sözleşme ilişkisi olarak görmek de Evliliğin Kavramına aykırıdır. Bu iki tür ilişki, bedensel ve tüzel Evlilikler reel olarak olanaklıdırlar ve Evlilik olarak kabul edilir ve onaylanırlar. Ama bu anlamsız birlik ancak eşlerin özgürlük bilincinden yoksun olmaları, henüz öz-saygıları ve öz-değerleri olan bireyler olmamaları zemininde olanaklıdır. Bu durumda 'evlilik' denilen şey henüz doğal bir üreme ilişkisinden, ya da bir soy ve mülkiyet ilişkisinden daha çoğu değildir.

3) Evlilik salt Duygu üzerine de dayanamaz, çünkü erotik Duygu olumsal ve yiticidir.

Türün Üremesi Evliliğe değil ama Doğanın erekselliğine ait bir kavramdır. Ama Evlilik bu yaşamsal işlevi doğal yanı dolayısıyla kapsar ve onu yalnızca soyun değil ama kültürün sürekliliği olarak kapsar.

Ailenin Erdemi Bütün Bir Törel Yapının Erdemini Belirler
Özgür bireyin Değeri Gelenek değil ama Erdemdir.

Erdem ancak özgür olan, ancak kendisi olan bireyin karakteri olabilir. Ancak erdemli birey gerçek 'kendi'sidir, ne yaptığını bilir ve yaptığını insan kavramına uygun olarak ve insana yaraşır olarak yapar. Bilgilidir, böylece türelidir, ölçülüdür ve yüreklidir. Erdem doğal ya da doğuştan değildir. Bireyde bütün bir kültür sürecinin ürettiği içsel ve dışsal güç, güzellik, güven ve kendini-bilmedir. İnsan doğasının yetenekli olduğu biricik gerçek, özgür ve güzel açınım Erdemdir.

'Kendi' olmak soyut birşey olmak, saltık olarak soyut olan olmaktır. 'Kendi' belirlenmelidir. Özgürlük bu belirlenimi ussal olarak kendi gizilliğinden yerine getirmektir. Özgürlük korkulacak birşey değildir, çünkü kendi kavramını izleyen Us yanılmaz, özgür İstenç sonsuza dek İyi olan için çabadır, ve Duyunç saltık olarak Doğru olandan yanadır. İnsan Özgürlüğünün bilincine yetenekli ussal varlık olarak ideal varoluşa yeteneklidir.

Ancak İstenç ve Duyunçlarının bilincinde olan özgür ve erdemli bireyler Aile kavramına karşılık düşen bir Aile kurabilirler. Gerisi, eğitimsiz, bilgisiz, özgürlüksüz bireyler için Aile yaşamı bir tür kölelik yaşamıdır. Burada ilişki gerçekten de doğal dolaysızlığa batmıştır ve duygusuz bir üreme, şiddet, yalan ilişkisi olarak sürer, çünkü böyle bireyler henüz daha ötesini hak ettiklerinin bilincinde değildirler. Bu durumdaki Aile törellik dizgesinin geri kalan bileşenleri ile aynı yazgıyı paylaşır, toplumsal ve politik ilişkiler de henüz aynı erdemsizliğin ötesine geçememişlerdir. Aile temel törel belirlenim olarak sözcüğün gerçek anlamında törel niteliğin, terbiyenin gerçek kurucusudur, ve Ailenin özgür bireylerden oluşmadığı yerde Toplum ve Devlet de aynı kabalığı sergiler. Aile erdemsizliğin üreticisi ve yayıcısı olur. O zaman toplumsal alanda Mülkiyet ilişkileri genellikle hırsızlık, dolandırıcılık ve yolsuzluk tarzında işler ve Yasa öncelikle Devletin kendi görevlileri tarafından çiğnenir. Bu törelliğin yozlaşması değil, ama törelliğe doğru gelişme aşaması, törelliğin Oluş sürecidir.

Bireysel Duyunç ancak Özgürlük içinde gelişebilir, ve Doğruları ve Eğrileri, neyin İyi ve neyin Kötü olduğunu yalnızca dinsel ve kişisel yetkelerden öğrenmeyi bilen bireyler hiçbir zaman kendileri, hiçbir zaman bağımsız bireysellikler olamazlar, kültürlerinde özgür düşünme ve irdeleme değil yalnızca boyun eğme ve eğdirme vardır, tek bir sözcükle ahlaksız, duyunçsuz, istençsizdirler.


Kuşkucu Evlilik
Kant Evliliği bir mülkiyet ilişkisi olarak, dahası eşeysel örgenlerin birer Mülk olarak katıldıkları bir tür değiş-tokuş ilişkisi olarak, çiftin birbirini eşeysel olarak kullanma hakkı olarak görür ve buna göre "bu kişisel hakkın gene de aynı zamanda bir Şey türünde olması olgusu zeminini eğer evli kişilerden biri kaçacak ya da bir başkasının iyeliğine girecek olursa, ötekinin onu her zaman ve karşı çıkılamayacak bir yolda sanki bir Şey imiş gibi gücü altına geri getirmeye hakkının olmasında bulur." (Bkz. Sözleşme).

Hegel / Tüze Felsefesi
  Hegel / Philosophie des Rechts (1821)
§ 166 § 166
Buna göre eşeylerden biri kendini kendi için varolan kişisel bağımsızlığa ve özgür evrenselliğin bilme ve istemesine, kavrayan düşüncenin özbilincine ve nesnel son ereğin istencine bölen birşey olarak tinsel varlık iken, öteki eşey ise somut tekilliğin ve duygunun biçiminde tözsel olanın bilmesi ve istemesi olarak kendini birlik içinde saklayan tinsel varlıktır; — birincisi dışarısı ile ilişkide güçlü ve etkin olandır, ikincisi edilgin ve öznel. Erkek buna göre edimsel tözsel yaşamını Devlette, bilimde ve benzerlerinde ve bunlardan başka dış dünya ile ve kendi kendisi ile kavgada ve emekte bulur, öyle ki salt kendi bölünüşünden kendi kendisi ile bağımsız birliğine doğru savaşımını verir; bu birliğin dingin sezgisini ve duygusal, öznel törelliğini Ailede yaşarken, kadın ise Ailede tözsel belirlenimini ve bu bağlılıkta törel duygusal yatkınlığını bulur. ...

Ek. Kadınlar hiç kuşkusuz eğitimli olabilirler, ama bir evrenseli isteyen yüksek bilimler, felsefe ve belli sanat ürünleri için yapılmış* değildirler. Kadınların güzel düşünceleri, beğenileri, incelikleri olabilir, ama idealleri olamaz. Erkek ve kadın arasındaki ayrım hayvan ve bitki arasındaki ayrım gibidir: Hayvan daha çok erkeğin karakterine, bitki daha çok kadınınkine karşılık düşer, çünkü kadının gelişimi daha dingindir ve duygunun daha az belirli birliğini ilkesi olarak kapsar. Hükümetin başında kadınlar bulunursa, o zaman Devlet tehlikededir; çünkü evrenselliğin istemlerine göre değil, ama olumsal eğilimlere ve görüşlere göre davranırlar. Kadınların eğitimi, nedendir bilinmez, bir bakıma tasarım atmosferi yoluyla olur, bilgilerin kazanılmasıyla olmaktan çok yaşayarak yer alır; bu arada erkek konumuna ancak düşüncelerin kazanılması yoluyla ve birçok uygulayımsal çaba yoluyla erişir.

 

Das eine ist daher das Geistige, als das sich Entzweiende in die für sich seiende persönliche Selbständigkeit und in das Wissen und Wollen der freien Allgemeinheit, [in] das Selbstbewußtsein des begreifenden Gedankens und [in das] Wollen des objektiven Endzwecks, — das andere das in der Einigkeit sich erhaltende Geistige als Wissen und Wollen des Substantiellen in Form der konkreten Einzelheit und der Empfindung; — jenes im Verhältnis nach außen das Mächtige und Betätigende, dieses das Passive und Subjektive. Der Mann hat daher sein wirkliches substantielles Leben im Staate, der Wissenschaft und dergleichen, und sonst im Kampfe und der Arbeit mit der Außenwelt und mit sich selbst, so daß er nur aus seiner Entzweiung die selbständige Einigkeit mit sich erkämpft, deren ruhige Anschauung und die empfindende subjektive Sittlichkeit er in der Familie hat, in welcher die Frau ihre substantielle Bestimmung und in dieser Pietät ihre sittliche Gesinnung hat. ...

Zusatz. Frauen können wohl gebildet sein, aber für die höheren Wissenschaften, die Philosophie und für gewisse Produktionen der Kunst, die ein Allgemeines fordern, sind sie nicht gemacht. Frauen können Einfälle, Geschmack, Zierlichkeit haben, aber das Ideale haben sie nicht. Der Unterschied zwischen Mann und Frau ist der des Tieres und der Pflanze: das Tier entspricht mehr dem Charakter des Mannes, die Pflanze mehr dem der Frau, denn sie ist mehr ruhiges Entfalten, das die unbestimmtere Einigkeit der Empfindung zu seinem Prinzip erhält. Stehen Frauen an der Spitze der Regierung, so ist der Staat in Gefahr, denn sie handeln nicht nach den Anforderungen der Allgemeinheit, sondern nach zufälliger Neigung und Meinung. Die Bildung der Frauen geschieht, man weiß nicht wie, gleichsam durch die Atmosphäre der Vorstellung, mehr durch das Leben als durch das Erwerben von Kenntnissen, während der Mann seine Stellung nur durch die Errungenschaft des Gedankens und durch viele technische Bemühungen erlangt.

*Felsefe de tıpkı güzel sanat gibi kişisel özgünlüğü yenmek, İdeayı, gerçekten var olanı saltık olarak nesnel belirlenimleri içinde sergilemek zorundadır. Herkesten çok Hegel bu olgunun bilincindedir. Bu "Ek" bölümünü Hegel'in kendisi yazmış ve yayımlamış değildir. Ama gene de burada söylenenler kadınların doğal-özsel değil, biçimsel-kültürel belirlenimini ilgilendirirler vekendilerinde Kadının ve Erkeğin eşitsiz olduklarını, kendinde Kadının kendinde Erkekten aşağı olduğunu imlemezler. Hegel'in Tin Dizgesi kavramsal olarak Kadınların tinsel yetiler açısından Ereklerden şu ya da bu belirlenimde ayrı oldukları gibi bir çıkarsamaya izin vermez. Kadınlar ve Erkekler eşit ölçüde ussal, eşit ölçüde duygusal, ve eşit ölçüde estetik beğenileri olan varlıklardır, çünkü doğal, hormonal, örgensel eşitsizlik tinsel yetilerin eşitsizliğini imlemez. Burada Kadınlar kültürel süreçte kazandıkları belirlenime göre,kültürel Kadınlar "yapıldıkları" biçimde göre çözümlemeye alınırlar, ve bundan Erkeklerin a priori kadınlardan daha üstün oldukları gibi bir sonuç çıkarmak duygusallık olacaktır.

Kadın ve Erkek
Modern dünya Özgürlük dünyasıdır: Törel Özgürlük insan gizilliklerinin açınımında, insanın bütünüyle kendisi olmasında, İstencini ve Duyuncunun kendinin olarak bilmesinde herhangi bir geleneksel sınırın olmamasını, zorlama ve şiddetten eksiksiz özgürlüğü imler.

Usun bakış açısından Kadın ve Erkek tinsel olarak eşit, ama yalnızca doğal olarak eşitsizdir. Erkeğin kas gücünde doğal-bedensel üstünlüğü ona düşünsel bir üstünlük kazandırmaz. Ve Kadın ve Erkek arasındaki eşeysel ayrımdan herhangi bir Düşünce, Duygu ve estetik Duyarlık ayrımı çıkarsayamayız. Buna göre iki eşey arasındaki tarihsel eşitsizlikler yalnızca doğal olanın tinsel olana baskın çıkmasına, bir tür Doğa Durumu artığının sürmesine, Tinin kendini henüz doğallığın bütünüyle üzerine yükseltememiş olmasına bağlıdır. Özgürlük insanın özsel tinsel varoluşunda ve bütün olarak tanınmasını ister.

Kadın, Erkek ve Tarih

Erkeğe karşı Özgürlük bilincinin kazanılması Erkeğin de Özgürlük bilincini kazanmasını gerektirir. Ancak Özgürlüğün ne olduğunu kavrayan Erkek Kadının da özgür ve eşit olduğunu kavrar ve doğrular. Öte yandan Erkeğin Kadının Özgür İstencini tanıması Kadının da kendi özgür İstencinin bilincini kavraması ile tamamlanmalıdır. Özgürlüğü kavramamak onu yadsımaktır, ve kendi Özgürlüğünü kavramayan Kadın Özgürlüğünü önce kendisi yadsır.

Tinin tarihsel gelişiminin özsel bir anlamı da Tinin uygarlaşmasının doğallığın üzerine yükseliş olmasıdır. Doğa onu ne denli romantikleştirirsek romantikleştirelim kendinde tinselliği önceleyen bir ilkellik, yabanıllık, zorbalık varoluşudur ve insanın bu özellikleri taşıması onun Kavramına uygun olmaması, henüz doğal olması demektir. İnsan Duygusu doğal değil tinsel olduğu için özsel olarak Sevgidir. Ve insan Güzelliği salt doğal değil ama tinsel olduğu için sonsuzluğa ulaşır ve tanrısaldır. İnsan ancak özsel olarak tinsel bir Varlık olduğunu, en iç özünün tanrısal düşüncesinde, tinselliğinde yattığını kavradığı zaman Törelliğinde de kendi Kavramına uygun belirlenimler geliştirmeye yönelir. İnsanın özgürleşme süreci olan Tarihin ilkellik, kabalık ve zorbalık ile damgalanmış olması ölçüsünde, Kadın bu ezici ve utandırıcı sorumluluğu paylaşmamış olmanın sonsuz onurunu taşır. Erkek dahaçok doğal saldırganlığı, hayvanlığı temsil ederken, Kadın tinsel dinginliği ve barışı temsil eder. Salt duyusal varlığı ile, arı Güzelliği ile babar Tarihe uygarlığın soluğunu katar, onu insansallaştırır. Kadın güzel sanatlarda Türe, Erdem, Özgürlük kavramlarının duyusal tasarımıdır. Güzelliğe tapan klasik ve romantik sanatçılar tarafından ölümsüzleştirilen anlatımlarında, Kadın salt bulunuşu ile Erkeğe her zaman varoluşun tinsel değerini öğretmiş, onu gerçek kendisine doğru yöneltmiş, eğitmiş, büyütmüştür. Klasik Felsefe kadını tinsel olarak Erkek ile bir, eşit, ve aynı görür Logos — bir Erkek olan Tanrı ile karşıtlık içinde — eşeysizdir.

Tarihin insanın doğallıktan tinselliğe doğru gelişimi olması ereksel olarak Tarihin Erkeğin Tarihi olarak sona ermesini de getirir. Tarihin insanın doğal (dürtüsel, içgüdüsel, fiziksel) yanının başat olduğu ve özsel düşünsel doğasının henüz bütünüyle açınmadığı bir süreç olması ölçüsünde, insanın Özgürlüğünün bilincine varması onun doğal yanının egemenliğinden de kurtulmasını getirir.

Tarih insanın doğal ve tinsel belirlenimlerinin çelişkisi zemininde anlaşıldığında, Erkeğin Kadına karşı tarihsel üstünlüğü insanın Tarihte kavramına uygun düşen gerçek karakterini kazanmamış olması olgusu ile tutarlıdır. Tarihsel insan şu ya da bu düzeye dek doğal insandır, şu ya da bu ölçüde dürtülerinin, eğilimlerinin, kaba gücünün terimlerinde davranan yarı-insandır. Saldırgandır, yokedicidir, barbardır. Tarih uygarlaşma sürecidir. Ve sürecin kendisin varlığı henüz Uygarlığa ulaşılmadığını, ve sürecin gelişme süreci olması onun henüz bir gelişmemişlik süreci olduğunu imler.

Hegel / Tüze Felsefesi
  Hegel / Philosophie des Rechts (1821)
§ 167 § 167
Evlilik özsel olarak tekeşliliktir, çünkü bu ilişkiye giren ve kendini ona teslim eden dolaysızca dışlayıcı bireysellik olan kişiliktir; ilişkinin gerçekliği ve içtenliği (tözselliğin öznel biçimi) böylelikle yalnızca bu kişiliğin karşılıklı ve bölünmemiş olarak teslim edilişinden doğar; kişilik başkasında kendi kendinin bilincinde olma hakkını ancak bu başkası da kişi olarak, e.d. atomik tekillik olarak bu özdeşlikte olduğu sürece kazanır.
Die Ehe ist wesentlich Monogamie, weil die Persönlichkeit, die unmittelbare ausschließende Einzelheit es ist, welche sich in dies Verhältnis legt und hingibt, dessen Wahrheit und Innigkeit (die subjektive Form der Substantialität) somit nur aus der gegenseitigen ungeteilten Hingebung dieser Persönlichkeit hervorgeht; diese kommt zu ihrem Rechte, im anderen ihrer selbst bewußt zu sein, nur insofern das andere als Person, d.i. als atome Einzelheit in dieser Identität ist.

Tekeşlilik
Tekeşlilik doğal değil, törel bir belirlenimdir. İnsan törel yaşamdan vazgeçebilir ve doğal bir varlık olabilir.

Evliliğin kavramında tekeşlilik belirlenimini özsel olarak kapsadığını göstermek insan doğasının bu törel belirlenim altında ancak tekeşlilik ile uyum içinde olduğunu göstermeyi gerektirir. İnsan salt doğal değil ama o denli de tinsel bir varlıktır ve eşeysel ilişkisini salt içgüdü değil ama duygu olarak, Sevgi olarak yaşar. Bu bedensel-duygusal birlik bedensel ve duygusal sonsuzluğu içinde ancak bir Erkek ve bir Kadın arasında yaşanabilir. Bu iki yanlı bireysellik nedeniyle erotik Sevgi ilişkisi saltık olarak dışlayıcıdır.

Evlilik Kavramı erotik Sevginin sürekliliğini varsayar. Bununla uyum içinde, Sevginin kendisi de Zamanı tanımaz, onu yadsır ve sonsuza dek sürmeyi ister. Erotik sevginin Evlilik Kavramının özsel yanı olması ölçüsünde, bu Sevgi olmadığında Evlilik kendinde tükenmiştir ve sürmesi feodal bir angaryanın yerine getirilmesi gibi birşeydir. Sevgi kendi kavramı gereği başkasının Ben olarak ve o denli de Başkası olarak tanınmasını gerektirir. Bu ikinci kıpı olmadığında, Eş özgür bir birey olarak tanınmadığında, ortada Sevgi değil ama bir köleleştirme isteği vardır ve genel olarak Aşk denilen şey budur. Bu arabesk tutku hedefine ulaşır ulaşmaz yok olur, çünkü Başkalık kıpısını, böylece hedefini ortadan kaldırır.

Evlilik pekala çokeşli biçimlerde de olabilir ve bu tarihsel olarak da yaşanmıştır. Ama bu arkaik biçimlere zeminleri olarak bireylerde Özgürlük bilincinin ve dolayısıyla erotik Sevginin yokluğu eşlik eder. Ancak özgür Ben eşit ölçüde sonsuz olan Duyguya, Sevgiye yeteneklidir.


2. Aile Anamalı
Tüzel bir belirlenim olarak Ailenin Mülkiyeti vardır. Ama Aile sürekliliği nedeniyle Mülkiyetten daha çoğuna, Anamala gereksinir. Ailenin Anamal ile ilişkisi kapsadığı tüzel moment üzerine dayanır. Bu Anamal ortak Mülkiyettir ve kalıt yoluyla dağılımı pozitif tüze tarafından kültürel olarak koşullu çeşitli olumsal yollarda belirlenir ve bu alanın belirlenimleri özsel olarak Anlağı ilgilendirir.

Modern Toplumda Ailenin fiziksel sürekliliğini desteklemesi gereken Anamal özsel olarak Kadın ve Erkeğin işgüçlerinin sürekliliğinde bulunur ve bu destek yasal olarak yaşlılık yıllarında sürecek yolda düzenlenebilir. Yine, Ailenin çözülüşünün Anamal açısından getirdiği sonuç Kalıttır.


Hegel / Tüze Felsefesi
 

Hegel / Philosophie des Rechts (1821)

§ 170 § 170

Ailenin yalnızca mülkiyeti yoktur; ama evrensel ve sürekli kişi olarak onun için kalıcı ve güvenilir bir iyelik, bir Anamal gereksinimi ve belirlenimi ortaya çıkar. Soyut mülkiyet durumunda salt bir bireyin tikel gereksinimleri gibi keyfi bir kıpı ve isteğin bencilliği söz konusudur; burada bunlar ortak birşey için kaygıya ve kazanca, törel bir öğeye dönüşürler.

[Hegel § 171'de bütün bir Ailenin geçiminden birincil olarak sorumlu görülen ve Aile Anamalının yönetiminden sorumlu olan 'Aile Reis'inden söz eder. Aile Kavramına ait olmayan bu dışsal ve göreli belirlenim gelişmiş törel dizgelerde antikadır.]

Die Familie hat nicht nur Eigentum, sondern für sie als allgemeine und fortdauernde Person tritt das Bedürfnis und die Bestimmung eines bleibenden und sicheren Besitzes, eines Vermögens ein. Das im abstrakten Eigentum willkürliche Moment des besonderen Bedürfnisses des bloß Einzelnen und die Eigensucht der Begierde verändert sich hier in die Sorge und den Erwerb für ein Gemeinsames, in ein Sittliches.

Çocukların Eğitimi ve Ailenin Çözülüşü
Doğanın Erkek, Dişi ve Üreme arasındaki içgüdüsel bağlantısı Tinin kültür dünyasında duygusal-törel Aile kavramı içine yükselir. Kadının ve Erkeğin öznel duygusal birliği çocuklarda nesnel birliğini bulur. Ailede üreme ya da soyun sürekliliği momenti Kadın ve Erkeğin özbilinçli kararlarına bağlı değildir ve Evliliğin ereği soyun üremesini sağlamak değildir. Aile Kavramı içinde Çocuk kendinde erotik Sevginin bir vargısıdır.

Çocuk kendi gizilliğini geliştirmek için gereksindiği düşünsel, duygusal ve estetik eğitimi ilk olarak ve özsel olarak Ailenin dolaysız birliği içinde alabilir. Ve Ailenin bu süreci destekleyebilecek özgür, duyunçlu, eğitimli ve erdemli Erkeğin ve Kadının birliği olması Çocuğun saltık Hakkıdır. Ham, güdük, ruhsuz anneler ve babalar ancak kendilerine benzeyen kuşaklar, toplumlar ve Devletler yaratabilirler.

Çocuk onu dürtüsel, içgüdüsel bir doğa varlığı olmaktan moral, törel ve uygar bir birey olmaya yükselten eğitimini birincil olarak ve belirleyici olarak ancak Ailede alabilir. Aile bu yüzden bütün bir törel yaşamın birincil bileşeni ve temel taşıdır. Çocuğun eğitim hakkı onun doğal bir varlık olmaktan tinsel bir varlık olmaya, Özgürlüğünün bilincine yükselmeye, eksiksiz bir bireysel İstenç olmaya doğru hakkıdır. Bu düzeye dek Çocuğa karşı en büyük yanlışlık ve en büyük haksızlık ona çocukmuş gibi davranmak, onu küçümsemek, onu insanlığının tam değeri içinde tanımamaktır. Çocuk olmak kendinde içinde bulunduğu büyümemişlik durumunu olumsuzlayarak insan olmanın tüm görkemine, değerine ve mutluluğuna erişme dileğidir. Buna göre çocuğun eğitimini oyuna indirgemek çocukların kendilerinin küçümsedikleri bir çocukluktur ve onların gelişime hazır yetilerini daha başından köreltmektir.

Çocuk doğuştan yalnızca sonsuz açınımı bekleyen yetilerle donatılıdır. Bu duyusal, duygusal ve düşünsel gizillikler Çocuk doğar doğmaz açınmaya başlarlar ve ideal eğitim süreci bu düşünsel, moral ve estetik açınımın saltık olarak eksiksiz ve engelsiz olmasını sağlayabilendir. Çocuk bir birey olarak öz-saygısını, öz-güvenini, onurlu ve değerli olma duygusunu ancak bu duyguları kendileri yaşayan ebeveynlerden kazanabilir. Törel belirlenimleri karakterini ve kişiliğini baskılayan korkutucu etmenler olarak değil, ama ikinci bir doğası olarak, içgüdüsel dürtülerine karşı asıl özgürlüğünün anlatımları olarak kazanmalıdır. Törel belirlenimlerin yetkesini anlayamayacağı açıklamalar yoluyla değil, ama ancak hiçbir biçimde zora dayanmayan bir disiplin yoluyla kazanabilir. Çocuk saltık olarak cezalandırılmamalıdır, çünkü Ceza ancak yetişkin moral birey için ussal ve anlaşılırdır ve henüz duyunç olgunluğuna ulaşmamış çocuk için anlamsızdır, bir özenç olarak görünür. Özgürlüğe eğitim ancak onunla eşit ölçüde sonsuz olan Sevgi yoluyla başarılabilir. Çocuk saltık olarak korkutulmamalı, aşağılanmamalı, ezilmemeli, şiddet görmemeli, özgürlüğü, onuru, değeri, erdemi en küçük bir biçimde zedelenmemelidir. Onurlu, erdemli, değerli bir Aile bunu ancak eşit ölçüde onurlu, erdemli, değerli bir Toplum ile birlikte başarabilir. Bunun yerine getirilmesi Çocuğun olduğu gibi Ailenin ve Toplumun da hakkıdır. Özgürlük içinde özgürlüğe doğru eksiksiz gelişim Tinin saltık Hakkıdır.

Çocuğun törel özgürlüğü, duyunç olgunluğu ve erdemi bütün bir toplumun özgürlüğü, duyuncu ve değeridir ve buna göre sınıflı ve eşitliksiz toplum kendinde çocuğun ideal eğitimi ile saltık olarak bağdaşmayan yalnızca geçici bir törellik yapısıdır.

"Annelik": Thomas Brock (The Victorian Web)

"Romalı çocukların kölelik ilişkisi içinde tutulmaları bu yasamanın en lekeli kurumlarından biridir ..." (Hegel, TzF, § 175)
Child Labour in America 1908-1912 / Photographs of Lewis W. Hine (The History Place)

Liberalizmin bu görünümü bugün Batıya değil, Doğuya aittir ve her iki durumda da temelde bir ve aynı Duyunç yoksunluğu yatar.
Bu olgu Doğunun ahlaksal olarak yozlaşmakta olduğunu değil, ama henüz ahlaksal olarak büyümemiş olduğunu gösterir.
Doğu bireysel Özgürlüğü hiçbir zaman tanımamıştır.
Özgürlük bilincinden yoksun olan bir kültür bu kendi sorumluluğunu ancak başkasına yükleyebilir.
Buna göre Doğunun kurtulması gereken şey gerçekte kendisidir.


Çocukların Eğitimi ve Ailenin Çözülüşü
Çocukların özgür bireyler olarak tüzel kişilik kazanmaya doğru gelişimi Ailenin çözülüşünü getirir. Çocukların Aileden kopmaları ve bağımsız bireyler olarak, Kişiler olarak topluma girmeleri onların saltık haklarıdır.
Hegel / Tüze Felsefesi
 

Hegel / Philosophie des Rechts (1821)

§ 175 § 175
Ek. Çocuk olarak insan büyüklerinin sevgi ve güven alanları içinde yaşamış olmalıdır, ve ussal olan ona kendi içindeki en öz öznelliği olarak görünmelidir. İlk yıllarda özellikle annenin eğitimi önemlidir, çünkü törellik çocuğa duygu olarak ekilmelidir. Belirtmeye değer ki, bütününde çocuklar büyüklerini büyüklerinin onları sevdiğinden daha az severler, çünkü bağımsızlığa doğru yönelir ve güçlenir, dolayısıyla büyüklerini arkada bırakırlar; bu arada büyükler çocuklarında birleşmelerinin nesnelliğini bulurlar.
Zusatz. Als Kind muß der Mensch im Kreise der Liebe und des Zutrauens bei den Eltern gewesen sein, und das Vernünftige muß als seine eigenste Subjektivität in ihm erscheinen. Vorzüglich ist in der ersten Zeit die Erziehung der Mutter wichtig, denn die Sittlichkeit muß als Empfindung in das Kind gepflanzt worden sein. Es ist zu bemerken, daß im ganzen die Kinder die Eltern weniger lieben als die Eltern die Kinder, denn sie gehen der Selbständigkeit entgegen und erstarken, haben also die Eltern hinter sich, während die Eltern in ihnen die objektive Gegenständlichkeit ihrer Verbindung besitzen.
İdea Yayınevi / Hegel’in Nesnel Tin Dizgesi / Aziz Yardımlı / 2014